DOLAR 32,2328 0.17%
EURO 35,1083 0.67%
ALTIN 2.256,810,17
BITCOIN 2264813-0,32%
Ankara
10°

HAFİF YAĞMUR

13:15

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Faik Yılmaz

Faik Yılmaz

21 Ocak 2016 Perşembe

Matematiğin Aydınlık Dünyası

Matematiğin Aydınlık Dünyası
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Popüler medyanın türlü reklamla empoze etmeye çalıştığı sabun köpüğü kitapları değil de hoşuma giden bir kitap bulmak ümidiyle kitapçıda bulunduğum bir günde mavi rengiyle gözüme küçük hacimli bir kitap ilişti. Kapağını inceledim. “ Matematiğin Aydınlık Dünyası “ ismini okudum. İlk önce aklıma aynı sizin gibi karmaşık formüller, zor denklemlerle dolu bir kitap geldi. Birde Tübitak Yayınlarının basımı olduğunu görünce akademik bir eser olduğuna iyice  kendimi inandırdım.

Ama yinede hoşuma giden renginden dolayı sayfalarını karıştırmadan edemedim. Kitapçıda önsözünü, bir kaç saat içindede hepsini bitirdim.

Öncelikle biraz kitapla ilgili bazı bilgiler vermek istiyorum. Akademik kariyeride parlak olan Prof. Dr. Sinan SERTÖZ  90’lı yıllarda TRT”de defalarca yayınlanan ve büyük ilgi çeken bir belgesel çekmiş. Daha sonrada bu belgeseli kitaplaştırmaya karar vermişler. İyide yapmışlar doğrusu. Böylelikle ortaya bu sevimli ölümsüz eser çıkmış oldu.

Güzel bir kitap deyince anlatım dilinde abartılı edebi sanatlar ,tasvirler filan beklemeyin.  Ama yine de çokta küçümsemeyin. Hafif mizahi öğelerle bezenmiş, yalın, yediden yetmişe herkesin anlayabileceği basit bir dil kullanılmış. Ancak eseri bir çırpıda okutturan ve bitirdikten sonra bile yine okunma  heves uyandırma nedeni yukarıda yazılanların hiç birisi değil.

Kitaptaki temel soru  şu; Matematik hayatımızın ne kadar içindedir ? Bize kalsa lisede ya da üniversitede şöyle ya da böyle dersi geçtikten ya da okulu bitirdikten sonra Matematiklede işimiz otomatikmen bitmiştir. İşte eser bazen bir santranç tahtasında , bazen bir minarenin merdivenlerinde , bazense tabancalı bir düellonun içine kadar sokuyor matematiği. Daha doğrusu O sokmuyorda matematiğin girdiğini anlatıyor. Basmakalıp matematik algısını hayatın gerçekliğiyle yoğurarak bize güzel bir ekmekle sunuyor. Bizede afiyetle yemek düşüyor.

Mübalağa etmiş olurmuyum bilmiyorum. Tübitak’ın tüm kitaplarında olduğu gibi bu kitabı da son günlerin moda deyimiyle “ 1 paket sigara parası” na satın alabilirsiniz. Eminim sizde benim ilk günde bitirecek ve O’nu diğer arkadaşlarınıza tavsiye edeceksiniz.

 

Devamını Oku

“Madonna” 71 Yaşında

“Madonna” 71 Yaşında
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Okuyunca şaşırdığınıza, “ Nasıl olur ? “ dediğinize eminim. Oysa 71 değil aslında 73 yaşında olduğunu söylesem eminim “ Yok artık” diyeceksiniz. Ve babası da bir Türk bu Madonna’nın.

Bir suikast sonucu en verimli olmaya başladığı yaşlarda aramızdan ayrılan ve yaşasaydı Türk Yazın Tarihine bir çok değerli eser daha kazandıracağına inandığım Sebahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonnasından“ bahsediyorum. Yazarın askerlik yaparken büyük bir aşkla ve azimle yazdığı , sağ kol bileği çatlamasına rağmen kolunu tenekede ısıtılan suya koyup bitirdiği bu eser öncelikle “Hakikat” isimli gazetede 48 bölüm halinde basılmış. Ve ilk olarak 1943 tarihinde kitap olarak basıldığı için 71 yaşında olduğunu söyledim.

Benim gibi kitap müdavimlerinin 177 sayfalık bu eseri gün bitmeden bitireceğine olan inancımdan ötürü roman tadında geniş bir hikaye olduğunu söylesemde aslında literatürde roman olarak geçiyor. Basitçe biraz kitaptan bahsedelim isterseniz.

İlk önce romana Rasim adlı karakterle başlıyoruz. O bizi asıl kahramana yani Raif Efendi’ye götürüyor. Raif Efendi sessiz ,sakin ,sıkıntılarını kendi içinde yaşayan , birazda ezik diye tabir edebileceğimiz ve aslında etrafımızda bolca görebileceğimiz bir karakter. Çevremde bu gibi insanları görünce dışa dönük insanlardan ziyade onların iç dünyasını hep merak etmişimdir. Yazarda aynen  benim gibi düşünüyor ve Raif Efendi ile yakınlaşmaya çalışıyor. Ancak dış dünyaya ördüğü kalın duvarlar nedeniyle bu kolay olmuyor. Yine de Raif Efendi’nin ölüm döşeğinde iken bulduğu günlüğü vasıtasıyla hayatının izlerini ve gizlerini öğrenmiş oluyoruz.

Raif Efendi genç yaşlarda gittiği Berlin’de bir sanat galerisinde gördüğü ve etki altında kaldığı bir resimle başlar her şey. Resim sahibini bulduğunda hayatıda 180 derece değişecektir. Kendine göre zıt karakterli bir kadın olan Maria’ya olan arkadaşlığı zamanla aşka dönüşür ama bu aşk tahmin ettiğiniz gibi  imkansız bir aşktır. Babasının ölümü üzerine ülkesine dönmek zorunda kalan Raif Bey eski kasvetli ortamına bir daha geri dönmemek üzere yeniden girmiş olur.

Sebahattin Ali’ninde Almanya’ya gittiği ve Berlin’de kaldığı düşünülürse, romanında kendi hayatından kesitler taşıdığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Bunun dışında çok ağıra kaçmayan anlaşılabilir tasvirleri , sürükleyici anlatımı ve yalın diliyle güzel bir tad bırakıyor dimağlarımızda. “ Fazla kalın olmasın ama okuyunca da beni sarsın, alsın götürsün “ diyen bütün arkadaşlarım bu kitabı beğendiler. Umarım sizde beğenirsiniz.

Devamını Oku

Haşhaşileri Yakından Tanımak

Haşhaşileri Yakından Tanımak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Haşhaş özellikle köyde yaşayanlar ve yaşamış olanlar yabancı bir kavram değildir. Ancak ismi farklı yörelerde farklı şekillerde kullanılmaktadır. Mesela Karadeniz Bölgesi’nde Kendir ismiyle bilinir. Rize İlinin “Kendirli” ilçesi eskiden bölgede çok kendir ekilmesinden dolayı bu isimle anılmaktadır. 15-20 yıl öncesine kadar dedelerimiz kendiri gövdesinden ip yapmak amacıyla ekerlermiş. Tabi tohumlarının keyif verici ve uyuşturucu etkisini çok büyük çoğunluğu bilmezmiş. Daha sonra devlet kendir ekimini yasaklayınca unutulup gitmiş yeni nesiller tanımaz olmuş. “İyiki de unutmuşlar.” desek yanlış olmaz sanırım.

Haşhaşın uyuşturan, hayaller gördüren, “deli cesareti” diyebileceğimiz etkisini keşfedip bunu kendi kötü amaçları için kullananlardan en meşhuru ise Hasan Sabbah olmuştur. Nedendir bilinmez ama tarihimizde bu konuyla ilgili kaynaklara sıkça rastladığımız söylenemez. Genel olarak bu konu basit bir asayiş olayı gibi görülmüş ve üzerinde pek durulmamıştır. Oysa batılılar bu ilginç ve tarihin akışını değiştirecek olaylara sahne olan konuyu sıkça işlemiş ve bu konuda değişik eserler meydana getirmişlerdir. Bugün İngilizce’de suikastçi anlamına gelen “assasin” kelimesi de Haşhaşi kelimesinden evrilerek ingilizceye geçmiştir.

Haşhaşiler ve Hasan Sabbah’la ilgili en ayrıntılı eser Sloven yazar Vladimir Bartol’un “ALAMUT (Fedailerin Kalesi)“ isimli eseridir. Çok değişik alanlarda çalışmalar yapmış olan yazar ilk ve tek romanı olan bu eseri 1938 yılında yayınlanmıştır. Ancak eser gerekli ilgiyi bir çok sanatçıda olduğu gibi yazar öldükten sonra görmüştür ve Türkçe’de dahil olmak üzere bir çok dile çevrilmiştir. Kitle iletişim araçlarına ve bilgiye ulaşımın bu kadar kolay olduğu devrimizde çoğumuz bir çok gerçekten bihaber iken o dönemin şartlarında Sloven bir yazarın bu kadar ayrıntılı bir eserin yazabilmesi doğrusu takdire layıktır.

Beşyüz sayfayı aşan bu eser tarihi bir roman. Dönemin şartları, devletlerin ilişkileri, siyasal olayları ustaca aktarılmış. Masalsı yönüyla müridlerinin gözünden Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi anlatırken yaşatacak kadar detaylarıyla ve canlı olarak aktarılmiş. Kitabı okurken gördüğüm bir kaç olumsuz noktada oldu tabi. Yazar Türk Düşmanı olduğunu açıkca belli etmiş, roman kahramanlarıyla duygularını örtüştürerek kullanmaya çalışmış. Bu da tarihsel br romanda hiç de görülmesi istenmeyecek bir husustur diye düşünüyorum.

Hasan Sabbah sapkın ideallerine ulaşmak adına oluşturduğu sahte cenneti, haşhaşında etkisiyle gerçekmiş gibi gösterdiği insanları birer ölüm makinesi haline getirmesi, sonasında padişah, vezir ve bir çok devlet yetkilisini öldürtmesi onu zamanının en korkulan terörist portresi haline getirmiştir. Hatta bugün bile haşhaşi kelimesi insanların koktuğu, ürktüğü, duyunca telaşlandığı bir olgu haline gelmiştir. Konudan çok sapmayalım. Vladimir Bartol’un kitabıyla daha önce hiç duymadığımız hakkiketlere de tanık oluyoruz. Mesela Nizamül Mülk’ün Ömer Hayyamla arkadaş oldukları gibi.

Tabi Türk Düşmanı olduğunu kitabın her bölümünde düşündürten bir yazarın eserinden yola çıkarak Alamut ve Hasan Sabbah hakkında objektif değerlendirmeler yapmanın imkansız olduğu aşikardır. Oysa Tolstoy gibi büyük yazarlar kendi ırklarının dejenere olmuş ahlaki değerlerini ve toplumsal eksiklikleri eleştirebilmeleri yönünden çok daha objektif çok daha okunabilir olmuşlardır. Haşhaşilerle ilgili daha detaylı bilgi sahibi olabilmek için tarih konusundaki çalışmalarıyla hemen herkesin tanıdığı Bernard Lewis’in “Alamut Kalesi ve Hasan El Sabah” isimli eserini de okumanız gerekir. Oldukça değişik ve farklı kaynaklar taranarak ve özenle hazırlanarak okura sunulan bu eser ülkemizde pek ilgi çekmesede Amerika’da haftalarca best seller olmuş, satış rekorlarını kırmıştır. Bu kitapla Haşhaşilerle ilgili daha doyurucu bilgilere, daha objektif yorumlara ulaşabilirsiniz. Dönemin genel durumunu ve toplumsal dokusunu anlamak içinde Amin Maulouf’un “Semerkant“ isimli kitabınıda okursanız hem konuya tamamen vakıf olursunuz hemde başlıbaşına bir kitap konusu olan Ömer Hayyam’ın hayatını ve felsefesini de suya sabuna değmeden üstünkörüde olsa şöyle bir görmüş olursunuz.

Son günlerde ülkemizi bölmek isteyenlerin sevineceği üzere toplumsal gerginlik ve ayrılıkların ayyuka çıktığı, toplumun bir kısmının “Haşhaşi“ diye nitelendirildiği bir dönemden geçiyoruz. Onun için “Haşhaşiler kimdir ?” sorusu önem kazanıyor. Bahsi geçen eserlerde bu konuyu irdeliyor cevabını veriyor.

 

 

Devamını Oku
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort