DOLAR 32,3607 0.17%
EURO 34,4602 -0.71%
ALTIN 2.437,27-0,95
BITCOIN 2071221-5,14%
Ankara
15°

HAFİF YAĞMUR

13:10

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Hakan IŞIK

Hakan IŞIK

06 Nisan 2024 Cumartesi

Bir Yazarın Serencamı

Bir Yazarın Serencamı
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Her şey, güneşin sevinçle doğduğu bir eylül sabahında başlamıştı. İçimde çocukluğumdan kalan yaşanmamışlıkların verdiği ufak tefek sıkıntılar olsa da her adımda farklı bir alandan kendine yer bulabilen heyecanlarım vardı. Yolda çiçeklere selam verircesine ilerlerken; kapımı çalacak gönlü kırık birinin çıkacağını belki de hiç düşünmemiştim. Ufuklarına bulutların değdiği Varto’da öğretmenliğe attığım ilk adımda yaşadıklarımı gökyüzüne dönüp haykırmak bile düşündüğüm bir davranıştı. Okul kapısından içeri girdiğimde gözüm ilk, adını bilmediğim bir öğrenciye ilişmişti. Kendisi ince uzun boylu biriydi. Gözlerinin etrafı hafif morarmış gibi görünse de ufukları aralayan ciddi bir duruşu da vardı. İşlemlerimi tamamladıktan sonra okul lojmanına yerleştim. Daracık bir odam ve iki de ev arkadaşım vardı. Alışırım diye ümitvâr olsam da içimi kemiren büyük ümitsizliklerim vardı.

Derken şairin dediği gibi günler akıyor, ömür geçiyordu… Uzun zaman sonra karşılaştığım öğrenci ile bir kez daha karşılaşmıştım. Elinde bir defter ve bir kalem bir şeyler karalıyordu. Hiçbir şey demeden yanına oturdum. Ve öğrencilik hayatım, bir film sahnesi gibi gözlerimin önünden geçti. Ben de yalnızlık kokan bir okul dünyasında yaşıyor; yaşadıklarımı defterlere kalem aracılığıyla döküyordum. Görünürde bir şairin ayak sesleri gibi gelse de her şey, bir özlem, bir sevda ve bir hüzün vardı bende…

Sorularla başlamıştı sohbetimiz. Adını Hakan olarak kısık bir sesle ifade edince adaş olmamıza mı yoksa aynı duyguları taşıyor olmamıza mı sevineyim doğrusu karar veremedim. Şiirle ilgilendiğini, kendini şiir ve yazıda daha iyi ifade ettiğini söyledi. – Biliyor musun? Ben de kendimi ve hayatımı şiir ve yazı ile ifade ediyorum, dedim… Derken konu aile hayatına gelmişti. Babasını çok erken yaşlarda kaybettiğini, annesinin ise beş ağabeyi ve iki ablasıyla yapayalnız kaldığını ifade etti. Büyük maddi zorluklar yaşadığı her halinden belli olan Hakan, konuşurken sıcacık gözyaşlarını sonsuzluk sularına bırakıyordu. Yanakları ıslandıkça da kir ve pas içindeki gömleğinin koluyla siliyordu. Ben kendisine kızarak ağlamaması ve dimdik ayakta durması gerektiğini söyledim. O da yanımdan uzaklaşıp okula geçti.

Günler birbiri ardı sıra geçiyor, ömür tükeniyordu. Sonbahar yerini soğuk kış günlerine bırakmış, hava adeta ayazı hissettiriyordu. Gece puslu penceremde dışarıyı izlerken elimde şiir defterim, satırları sıralıyordum. Gözüme iliştikçe bardağımdaki çay, etrafa buharını saçıyor; kalbim hüzünle doldukça acı acı çırpınıyordu. Her şey üstüme geliyor sanıyor; kendimi müziğin ahengiyle sonsuzluk boşluğuna bırakıyordum. Ne de sessiz ve yalnız geçiyordu benim hayatım. Sabah erkenden uyanmıştım. Ocağa çay koyduğumda evde yumurtanın bittiğini fark etmiştim. Neyse dedim kendi kendime ve olan malzemelerle bir kahvaltı yaparak okul yolunu tuttum. Hava gerçekten çok soğuktu. Yolda Hakan’la karşılaşmıştım. O da okula gidiyordu. Sırtında koca bir çanta ve yanında iki arkadaşı ile ağır ağır ilerliyordu. Okula vardığımda öğretmenler odasına geçtim. Arkadaşlara selam verdikten sonra Ali adındaki Türkçe öğretmenimizle sohbet ettik. Dersin başlamasına henüz zaman vardı. Konu bir şiir yarışmasına gelmişti. Ali öğretmen, öğrenciler arasında düzenlenecek bir şiir yarışmasında iyi bir ödülün verileceğini ve bu konuda öğrencilere öncülük edilmesi gerektiğini söyledi. Şiir yarışması deyince Ali Hoca, aklıma Hakan gelmişti. Özellikle iyi bir ödülün veriliyor olması, Hakan için çok önemliydi. Çünkü maddi yetersizlikler yaşıyor ve okul ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. İlk dersin bitiminde nöbetçi öğrenci aracılığıyla Hakan’ı öğretmenler odasına çağırdım. Hakan’a durumunu sorduktan sonra şiir yarışmasından bahsettim. Konunun öğretmene mektup olduğunu ve kazanan öğrenciye ortaokul bitimine kadar burs verileceğini söyledim. İlk biraz utanıyor ve katılıp katılmayacağını bilmiyor gibi dursa da sen bir düşün deyip gönderdim sınıfına.

O sırada ders zili çalmış, herkes sınıfına geçmişti. Zaman, akan bir nehri andırıyordu. Sürekli akıyor, aktıkça yolunu buluyordu. Bense, akan zaman nehrinin önünde dik durmaya çalışan ince bir dalı andırıyordum. Ve maalesef ki her geçen gün direncim kırılıyor; dayanma gücümü kaybediyordum. Akşam olunca eve geçtim. Ev arkadaşlarıma selam verip doğruca odama girdim. Bir süre uyumaya, yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Ama ne gariptir ki hayat; ihtiyaç duyduğunu, ihtiyaç duyduğun anda elinden alıyor. Özlediğim, belki bir anı belki de bir mutluluk gülümsemesi idi ancak o da yoktu yanımda. Bazen derin derin düşüncelere dalıyor; aklım, kendini düşünce dünyasına kaptırırken; gözlerim, Kaf Dağında sevincin hayallerini kuruyordu. Gece, karanlığını iyice etrafa yayarken; başımın altında duran yastığımın düştüğünü sabah alarm çaldığında fark etmiştim.

Güneş yine doğmuştu ufuklarında Varto’nun. Kızıllık, yerini sisli bir havaya bırakmıştı. Heyecanlı idi kalbim ve dirilişin muştusunu veriyordu esen rüzgarlar. Hayatımda ilk defa farklı hislerle gidiyordum okula. Okula vardığımda gözlerim birilerini arıyor gibi geliyordu. Öğretmenler odasına geçtiğimde Hakan’ın beni ayak üstü beklediğine şahit olurken; şaşkınlığımı gizleyememiştim. Elinde bembeyaz bir kâğıt ve üzerinde el yazmasıyla yazılmış birkaç satır görünce; yarışmaya katılmak için yazı yazdığını anladım. Çok sevinmiştim desem az söylemiş olurum. Ben, mutluluktan uçuyordum. Hakan’a, beni kırmayıp katılım sağladığı için yürekten teşekkür etmiştim.

Yazıyı temiz çekmem ve yazım hatalarını kontrol ettirmem gerekiyordu. Sağolsun Ali Hoca, özverili bir eğitimci idi ve her zaman bunu bize hissettiren bir arkadaştı. Yazının o kısmını halledeceğini söyleyip; okumama bile fırsat vermeden yanımdan uzaklaşıp gitti. Hakan’ı sınıfına gönderirken; yazdığı yazıyı neden okumadığımın pişmanlığı içerisindeydim.

Aradan uzun bir süre geçmişti. Günler birbirini kovalıyor; bizse merakla sonucu bekliyorduk. Hakan’la şiir ve betimleme yazıları etkinliği düzenlemiştik bu arada. Okuldan sonra Varto’nun Kıl Çadırında bir araya geliyor; karşılıklı oturup çay eşliğinde yazılar yazıyorduk. Bazen birbirimize mektup da yazıyorduk. Bu şekilde hem zamanı öldürüyorduk hem de farkında olmadan kendimizi yetiştiriyorduk.

Tam on gün geçmişti. O gün, aşırı bir kar yağışı vardı. Hava, karın yağışıyla birlikte hafif ısındığını söylesem de çok da sıcak olmadığını ifade edebilirim. Okul çıkışı dizlerim titriyor, üşüyordum. Eve, hızlı adımlarla varmaya çalışıyor; sıcacık yatağımı özlediğimi hissediyordum. Derken Ali Hoca aradı beni. Sesi, heyecanlı ve gür çıkıyordu: – Hakan Hocam, Hakan birinci olmuş! Deyiverdi. Kulaklarıma inanamadım. Tekrar tekrar sordum. Her seferinde – evet, evet gerçekten birinci olmuş… diyordu. Ruh halimi anlatamıyordum. Sevincimi ise hiç anlatamazdım. Bu haberi Hakan’a bildirmem gerekiyordu ama onun telefonu yoktu ve ailesinin de numarası ben de yoktu. Duracak gibi değildi halim. Eve vardığımda hemencecik Okul Müdürünü aradım. E-okul şifresini isteyip öğrencinin bilgilerinden abisini aradım. Sesi kısık ve öksürüyordu abisi. Hakan için aradığımı ve kendisiyle konuşmak istediğimi söyledim. Ağlayarak, Hakan’ın ahırı temizlemeye gittiğini, şu an evde olmadığını söyledi. Duyduklarıma üzülmüştüm ama yapacak bir şey de yoktu. Teşekkür edip telefonu kapattım.

Ertesi gün okul girişinde Hakan’ı bekliyordum. Hapishane koridorlarında dolaşan mahkumlar gibi bir o yana bir bu yana gidip dururken; ayağım kara batıyor, ıslanıyordum. Uzaktan gözlerim Hakan’ı arıyor, müjdeyi vermek için sabırsızlanıyordum. Ama ne çare ki Hakan gelmiyor, beni sanki inadına bekletiyordu. Arkadaşlarından birinden sorduğumda ise hastalandığını ve okula gelemediğini söyledi. Başımdan vurulmuşa dönmüştüm. Ben, ona müjdeyi vermeyi ümit ederken; o, okula gelememişti.

Dersime geçmiştim. Endişe ediyor; acaba durumu nasıl diyordum. Abisini tekrar aramıştım. Hakan’ın sürekli sayıkladığını ve ateşinin çok yüksek olduğunu söyledi. Hemen hastaneye götürmesi gerektiğini söyledim. Bir yandan derslerimi bitirme derdinde idim öbür yandan ise Okul Müdürüne durumu ifade edip; bir şeyler yapmamız gerektiğini ifade ediyordum. Dayanamıyordum. İçimde karşı konulmaz bir ağırlık vardı. Umutsuzluk her yanımı sarmş; Hakan’a bir şey olur mu acaba diyordum. Peki ya korktuğum başıma gelirse diyor; o yana bu yana söylenip duruyordum.

Çok uzun sürmemişti her şey. Hayal ettiklerim kursağımda kalmış; hayat bir kez daha bana yan çizmişti. Her gece başımı koyduğum yastığım yine bana yalan söylemiş; gecenin karanlığı üzerime kabuslarını yine musallat etmişti. Okulda yas vardı o gün. Hakan, havale geçirmiş; yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtulamamıştı. Ne o, müjdesini benden alabildi; ne de ben onunla sevincimi paylaşabilmiştim…

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort