DOLAR 32,5921 0.24%
EURO 34,8228 0.45%
ALTIN 2.420,84-0,48
BITCOIN 21502140,23%
Ankara
25°

KAPALI

16:54

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Esra Ekinci

Esra Ekinci

22 Ocak 2021 Cuma

Biblo Tanışıklıklar ve UDEF

Biblo Tanışıklıklar ve UDEF
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı
Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın…(1)

Bildirim sesi ile heyecanlandım. Youtube vs platformlardan gelen videoların çoğunun yazgısı, ertelenmişler; yeri,  daha sonra izlenecekler listesi olsa da, bu bildirim farklı idi. Videonun verilmiş sadakası varmış, hemen izlenecekler listesine aldım. Böyle bir şey var mı bilmiyorum ama meslektaş kanı çekti herhalde:) Daha meraklandırmadan açıklayayım: gelen video KİSA WEB(2) kanalından “Türkiye Mezunlarından Hatıralar” programına ait bir bölümdü. Mehmet Gündüz’ün konuğu, Etiyopyalı diş hekimi Nasredin Abdurehim HOJELE idi. Meslektaş:)

Bir çırpıda izledim, bunu yazmam lazım dedim. Zira, Nasredin hocamız (Yazı boyunca, Nasreddin hoca ilgisi zihne gelse de, diş hekimi olduğu için “hocam” diye bahsedeceğim. Ayrıca Nasreddin değil; Nasredin)  memleketine uçmuş ama sözleri kalsın, “bir sabah gelecek kardan aydınlık”(3), bu yazı onun müjdelerinden biri olsun, bir de umudunu yitiren olursa dünyanın gidişatına dair; okusun da bugün olmazsa yarın bir gün mutlaka”(4) inancına sarılıversin istedim.

Etiyopya, Bilal-i Habeşî’nin (ra) memleketi, diyerek söze girdi Nasredin hoca. Bunu hatırlamaya öyle ihtiyacım varmış ki… Sınır ötesi bir ortaklık çünkü bu. Binlerce km var aramızda Etiyopyalı kardeşlerimizle ama Bilal-i Habeşî  deyince aynı iklimi yaşayıverdik bir anda. Konuşmasının sonlarına doğru hayretler içinde bırakan bir anısından bahsediyor Nasredin hoca. Sonra o olayla da ilgili olarak Allah Rasulü’ne (sav) getiriyor sözü. Ahh Peygamberimizi (sav) bir anlayabilsek… Onun yaptığı her hareket dünyaya rahmet, hareketinin hedefi, tüm dünya… Ve İslâm herkes için en iyisi. Bu, hamasetin de ötesinde bir iddia. İspatları ise pek çok. 1400 lü yıllarda yaşanmış bir hayat ve ortaya koyduğu ilkeler, bugün; 2021 de hâlâ çok anlamlı, ve hâlâ dünyanın geneli bu anlamı idrak edemedi. Sınırlar ile ifade edersek, Hicaz’da geçmiş bir ömrün dünyaya üflediği diriltici soluk, bugün Etiyopya’da anıldı, Anadolu’da içime çektim ben. “O kadar beyaz varken, saygın insanlar varken bir siyahı müezzin yapması bir hikmettir. Özellikle Müslümanlara bir eğitim” diyor Nasredin hoca. Ve bu kadar da net basit ve anlaşılır işte İslâm. Dil, renk fark etmeksizin ana fikrin yakalanabileceği bir sadelikte. Akademik tartışmalardan, ihtilafları ön saflarda yarıştırmaktan yorulan ve kimi zaman can veren kardeşliğimiz, Rasulullah’ın bu tercihini ne zaman hatırlayacak? Kendimizi farklı mecralara kabul ettirmek için özümüzün üzerini örtüp, kılıktan kılığa girerken biz; o toplumda eşyadan farksız değerlendirilen insan kimliklerinden biri olan Bilal-i Habeşî’nin (r.a.) olduğu gibi kabul edilmesini yahut dil renk gibi farklılıklarından dolayı ötekileştirilmeyip en yüksek seviyeden ona değer verilmesini, İslam’ın sesi yapılmasını ne zaman konuşacağız?

Nasredin hoca Etiyopya hakkında bilgi verirken şaşkınlık verici bir bilgi paylaştı. Takvimleri farklı imiş. Şu an orada yıl, 2013’müş. Hayret doğrusu ama takvimden bağımsız bizim bir zaman ortaklığımız var bizim. Günde beş vakit belirlenmiş bir zaman diliminde yaşıyoruz hepimiz ve her günümüz Hz Bilal’in ses verdiği ilk çağrı ile aynı dilimlere ayrılıyor. Böyle olunca aslında zamanlar üstü olan bu çağrıya yüklediğim anlam, daha da farklılaşıyor.

Kahvenin memleketi Etiyopya, “Kahve Yemen’den gelir” diye bilsek de yanlış değilmiş. Zira önceden Yemen, Etiyopya’nın bir vilayeti imiş. “Eskiden Yemen vilayeti imiş” deyince aklıma geldi, Etiyopya’yı fiilî olarak sömürülemeyen bir Afrika ülkesi olarak biliyoruz. Tek parça yutamadıklarını parçalamışlar, kopmuş Yemen, ülke olmuş; şimdi hepimizin içini parçalayan ölümlerin ülkesi Yemen…

Mehmet Gündüz abi Türkiye hikâyesinin nasıl başladığını sorduğunda, Etiyopya’daki tarih öğretmeninin Osmanlı hayranı olduğunu ve o sebeplerden Türkiye’ye geldiğini söylüyor ve iyi ki gelmişim diye de ekliyor. Biz de iyi ki gelmişsiniz diyoruz hocam. İyi ki geliyorsunuz.

“Türkiye’de biz bir aile gibiydik, (duygulanıyor) önce SADER(5) sonra Bab-ı Âlem(6) için okul bitse de oraya gitsek dediğimiz yerlerdi. Tam da denildiği gibi ‘Biz bir milletiz’ “ diyor. Öyle hissetmiş ki bunu Türkiye’de, Nasredin hocanın sözleri de kendi de ışıl ışıldı tüm konuşma boyunca.” İçimize nasıl bir sevgi tohumu attılarsa…” diyor o da hayretlerini gizleyemiyor. Kardeşlik sınır tanımaz derler, hakikaten öyle. Ben de UDEF(7) ve uluslararası öğrenci olgusu ile tanıştıktan sonra farklı bir dünyaya adım attım, dünyanın döndüğünü fark ettim de diyebilirim. Kendim de o yıllarda öğrenci olduğum için de olabilir bana çok farklı geldi hep hikâyeleri. O idrak ile aynı dünyada, aynı göğün altında biz niye bu kadar ayrı kaldık diyorum kendi kendime. Bizim adımıza konuşan birileri bizi birbirimize tanıtıyor. İyiyi kötüyü, dostu düşmanı bize öğreten birileri var. Biz de kanaatlerimizi ona göre ediniyoruz. Buğz meselâ. Gerçeği yansıtmayan ama böylesinin gerçek olması istendiği için biblo tanışmaların bir sonucu. Evet bir insanın başka bir insan hakkında başkalarının tarifi ile bir kanaat sahibi olmasına “biblo tanışıklıklar” diyorum.

Balmumundan bir şehir arkadaşlar ülkesi
İçinde yanar durur yalanın lambaları
Benim hakkımda yalan, senin hakkında yalan
Kapadılar sonunda sana çıkan yolları

Yine de suç benimdir, onların değil benim
Karanlıkları delen bir ışık olamadım
Akıtamadım ayağına gönlümün pınarını
Senin gönül kentine bal ve sütten bir nehir(8)

Biz buna niye razı oluyoruz Allah aşkına? Neden atlayıp gitmiyoruz, neden atlayıp gelmişlere hoş geldiniz demiyoruz, soframıza almıyoruz, başını okşamıyor, onunla oturup bir çorba içmiyoruz? Adeta biblo gibi, herkes uzaktan… Uzaklara dokunmaya dokunmaya uzakları da unuttuk. Şükür ki dokunanlar varmış, uzakları yakın eden, uzaktakileri yakınımıza getiren birileri varmış.

Ve UDEF “kardeşlik sınır tanımaz, yeryüzü hepimizin toprağı” sloganlarını sloganda bırakmayanların adresi. Ben bulunduğum ilde öyle güzel anılar biriktiriyorum ki, öyle hikayeler var ki, aile ne demek onu yeniden yaşıyorum. Biz, yani dönen dünyanın sakinleri birbirimizden habersiz kocaman bir aileymişiz. Halbuki bir araya gelmek için ille bir acı mı yaşamamız lazım?  Hani dedim ya yukarıda dünyam değişti uluslararası öğrenci olgusu ile karşılaşınca diye, değişir tabi.  Bayramlarda mesela evimiz elçilikler gibi olur. Her milletten öğrenci. Bi dünya ile bir çatı altında bayramlaşma. Klasik bir söz vardır, yaşamayan bilmez diye. Öyle işte,  bilemiyorum, bu hizmet lezzetini bu tanışıklıkların kalbimizde değiştirdiklerini anlatabilecek alfabeyi bilmiyorum.

Nasreddin hoca ülkesine döndüğünde ilk mezunlar derneğini kuruyor. Yurt dışında kurulan ilk mezunlar derneği. Amaçlarının;

Türkiye’de kazandıkları tecrübeyi Etiyopya’ya aktarmak,
Türkiye’ye daha fazla öğrenci göndermek,
Türkiye’den Etiyopya’ya gelenler için doğru bir adres yeri olmak, öncelik verilmesi gereken yerleri tespit etmek ve yönlendirmek,
Ülkelerinin balık yemek değil de artık balık tutmasını öğrenmesine katkıda bulunmak,
Etiyopya’dan Türkiye’ye gelenlere oryantasyon eğitimi vermek,
Ve daha fazlası olduğundan bahsediyor. Ve bunları yapıyorlar.

Bu mezun derneği ile TİKA, büyükelçilikler gibi kurumların muhatapları konumundalarmış.

Nasredin hoca bir de diyor ki: “Türkiye, hak ettiğinin altında anlatılıyor Afrika’da ve Türkiye’nin sesi oluyoruz burada, gerçek Türkiye’yi anlatıyoruz. Türkiye’nin büyüklüğünün sınırlarından ibaret olmadığını daha da büyük olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.”

“Derneğimizde sosyal yardımlar, eğitim faaliyetleri ve sağlık hizmetleri veriyoruz. Avrupa’daki Türklerle bir okul yaptık onu açıyoruz şimdi.” Su kuyuları bir başka çalışma alanları.

Böyle anlattıkça anlattı, anlatıkça anlattı, siz de alt alta okudunuz. Bazen insanın içi kabarır ya yahut içi içine sığmaz, dilinden dökülür senin/sizin Allah’ına kurban diye, şu an aynen öyleyim. Yaşamak bu işte. Hayat dediğin kendi dertlerine bakamayacak kadar kardeşlerinle dertlenmekti değil mi anne? Ve tüm bunları yaparken dünyaya düşülen not: seve seve…

“Etiyopya’da zengin Müslümanlar da var. Ama fakirlere yardım etmek diye bir eylem burada yok, biz bunu Türkiye de kazandık” diyor Nasredin hoca. İki sözünün biri Türkiye, samimiyetle. Sadece Nasredin Hoca da değil onun verdiği anlamı Türkiye konusundaki sevgi ve idraki çok daha fazla misafir öğrenciden dinleyebilirsiniz. Peki, Türkiyelilere düşen hamaset mi sadece? Hayır Türkiye’de atılan bu tohum dal veriyorsa yeryüzüne, o adanmış insanlar sayesinde. Misafir öğrencileri başının üstünde taşıyan, ellerini üzerlerinden çekmeyen kendi çocuğunda ayırt etmeyen o geniş gönüllü, dünyayı gönlüne sığdırabilen insanlar sayesinde.  O insanlar ki, hareket ediyorlar “biz bir milletiz” bilinciyle. Bireyselleşme ve ‘bana ne’ciliğe bir meydan okumadır bu. Biblo tanışıklıklara inat, yüreğinle musafahalaşmaktır. Ve en önemlisi karşılıksız yapıyorlar. Şahit olduğum bazı sözler: “siz bu öğrencilere niye bakıyorsunuz, niye destek oluyorsunuz, oturun biraz dinlenin evinizde, sizin kendi çoluk çocuğunuz yok mu (o çoluk çocuklardan biri olarak söylemek isterim ki; şöyle inanıyorum: annem uluslararası öğrencilere de anne oldukça Allah annemin öz çocuklarını himayesine alıyor. Hayatımızda bir bereket, anlam veremediğimiz ummadığımız güzel işler oluyorsa ya da korunduğumuzu hissettiğimde; işte o annemin o öğrencilere anne abla olma gayretine bağlıyorum. Ayrıca ufuk denen muhteşem bir anlamlandırma genişliğine sebep oluyor. Basit bir örnek: En küçük kardeşim isim şehir oynarken o  kadar aşina ki tanıştığı öğrenci ablarının abilerinin isimlerinden yazıyor artık.?) , yarın koyup gidecekler bu öğrenciler, kazandığını sana mı verecek, niye?” Niye?

  • Somalili bir kız öğrenci. Bu süreçte UDEF’e bağlı 68 dernekten biri olan ilimizdeki dernek ile tanıştı. Her şeyi oldu sonra dernek. Hanımlar birimi başkanına “annemden sonra annem” diyordu. Mezun olamadı. Özel üniversite diplomasını vermedi parası yetmediği için. Dernek, diplomasını aldı. Kendisine teslim etti. Türkiye’den ayrılmadan önce bir kına yaptık kendisine, ne diyeceğini bilemedi ağladı. Şimdi ülkesinde TİKA ile beraber hizmet ediyor.
  • Malili bir kız öğrenci. Onun da diplomasını dernek alıp kendisine teslim etmişti, yine özel üniversite durumu vardı. Ses kaydı atmış hanımlar birimine. Evlenmiş, eşi diyormuş ki; neden hep aynı kıyafeti giyiyorsun? O da demiş ki: çünkü bu kıyafeti bana “abla” aldı. Tesettüre girmişti burada.” Ama benim hiç örtülü kıyafetim yok” demişti. Kendisine baştan aşağı tesettürüne uygun kıyafetler alınmıştı. O gün bugündür de giyiyormuş vefa ile…?
  • Mezun olup Türkiye’den ayrılan Ganalı bir kardeşimizdi. Geçenlerde konuşmalarını duydum. Diyor ki: “Abla, şu an şu ülkedeyim, size hep dua ediyorum ve aklımdan çıkarmıyorum. Aklıma hoş olmayan bir şeyi yapmak gelse, abla görse çok üzülürdü deyip vazgeçiyorum.”
  • Pandemi döneminin şehirlerarası ulaşımın da yasak olduğu zamanlarıydı. Öğrencilerden birine babasının ağır bir vaziyette Mısır’da yattığı bilgisi geldi. Uçak İstanbul’da kendisi başka şehirde, şehirlerarası ulaşım yasak. Otobüs vs yok. Dernek sorumlularından, öğrenciye denildi ki biz seni götüreceğiz. Sadece elçiliğinden ulaşım izni al. Gitmiş elçiliğe, elçi demiş ki sana bu izin belgesini veriyorum ama sen İstanbul’a nasıl gideceksin (umutsuz bir vaka olarak)? “Beni götürecek bir aile var demiş o öğrenci.” Elçi, gülmüş, abesle iştigal bir hareket gelmiş ona. Sonuç: Öğrenci babasına kavuştu.
  • Taylandlı kızlar… Uluslararası öğrenci derneğimiz bulunduğumuz ilde aylık, dernek yurdu veya evinde kalan öğrenciler hariç de öğrencilerin erzak yardımlarını yapıyor. Öyle hikayeler var ki; yazı buzdolapsız geçiren ama şikayetsiz evli bir aile ile tanışıldı geçenlerde bu sebeple ve dört bir koldan tüm eksiklikleri giderildi. Perdenin bile olmadığı evler buralar, Taylandlı kızların balkonlarının kapısı bile yokmuş ziyaret edildiklerinde, tehlike bile hafif kalır çaresizlikten her türlü ihtimale açık yaşıyorlarmış. Dernek kendilerini bulunca öğrenci evlerine aldı. Onların memnuniyetlerini unutamam. Nelerden korunduklarını ise Allah bilir. Güvenle yaşadılar, dernek sıkıntılarını giderdiği için derslerine odaklanabildiler. Taylandlı kızlardan biri ülkesine üniversite birincisi olarak döndü. Onlara ortam hazırlayan zihinlerini huzura erdiren herkesin makamı cennet olsun. Ben kendi ilimde sayısız şahit olduklarımdan birkaç tane bahsettim sadece. Niye bu uluslararası çalışmalar var? Belki fikir verebilir diye.

Niye anlattığımı dedim ama ikinci bir amacı da şu: sen destek vermezsem ben destek vermezsem ,işin içine girmezsek; bu işlerle uğraşanlar nasıl çıkarlar bu işin içinden?  Nasredin hoca UDEF başkanı Mehmet Ali Bolat’tan program boyunca kaç kere, aklına hangi anılar geliyorsa artık; içi içine sığmayarak bahsetti. Gıpta ettim hayırla anılmak ne güzel çünkü Türkiye’ye gelen her öğrencinin sorumluluğunu hissediyor bu insanlar. Ama yetişilemiyor güzel kardeşlerim. Uluslararası öğrenciye kendi ülkesi için bir çıkar gözü ile bakan veya misyonerlik faaliyetlerinin öznesi olarak gören kurumlar da yok mu sanıyorsunuz? Sahipsizlikten, tutunacak dal bulamamaktan; burada onları farklı şekillerde istismar eden insanlar ile karşılaştıklarından, Türkiye’ye Müslüman gelip meselâ onlara burs veren yerler sebebiyle din değiştirenlerden, Avrupa’ya bir umut diye göçmen botları ile geçmeye çalışan uluslararası öğrencilerden… daha bahsetmedim.

“Türkiye’den başka bir yere gitseydim okumak için, bunları yapacağımı zannetmiyorum. Türkiye bizi kendimize getirdi SADER bizi kendi ülkemizde hizmet etmeye teşvik etti, Türkiye’de karşılaştığımız iyi insanların katkısı çok büyük, Allah onlardan razı olsun” diyor yine gönülden. Burada çok mühim iki noktayı söyledi Nasredin hoca. Bizi kendi ülkemize hizmet etmeye teşvik etti diyor. Yani amaç ülkelerinden koparmak değil. Onlarda görülen cevher Türkiye’de işleniyor ama ülkelerinde değerlendirmeleri için gönderiliyorlar. Zihniyet bu. Kendi ülkelerini imar etmeye, burada kazandıkları donanımı oraya da taşımaya teşvik ediliyorlar. Ülkelerinin öncü mimar kuşakları onlar. Ülkelerine döndüklerinde de UDEF irtibatı kesmiyor. Abilik ablalık görevini devam ettiriyor. Ve bir gün bu dünya harabesi ihya olacak ise işte bu zihniyet sebebi ile, bu zihniyeti içselleştiren uluslararası öğrenciler ile olacaktır inşaAllah. Düşündükçe umutlanıyor; umutlandıkça düşünüyor, bu tatlı kısır döngüye girmek isteyenleri uluslararası öğrenci çalışmalarına davet ediyorum. İkinci olarak da Türkiye’den başka yere gitseydim… dedi Nasredin hoca. Yani Türkiye seçeneklerden bir seçenek değil sadece.

“Türkiye’de dokuz sene kaldım ama canımı sıkan yabancı olmamdan kaynaklanan fazla bir şey yaşamadım. Ve sizlerin iyilikleri de onları da unutturuyor tabi ki. İki yıldır Türkiye’ye gelemedim. Ama sanki Etiyopya yabancı ülkede kendi memleketimi özlüyor gibiyim. Öyle özlüyorsun ki Türkiye’yi… İnsan kendi memleketinde oturup da yabancı bir ülkeyi özler mi, bu nasıl oluyor Allah’ım” diyorum. (ben de anlayamıyorum. Bizler de uluslararası öğrenciler ülkelerine döndüklerinde özlüyoruz. Sanki kendi kardeşim gitmiş. Nasredin hoca konuşurken neler anımsadım, renk değil, dil değilmiş önemli olan, özü aynı olanı özlüyor insan.)” Bab-ı Alem’in sonra UDEF’in sayesinde dünyanın her yerinde tanıdığımız insanlar var, bu kolay bir hadise değil” diyor ve yakın zamanda İsviçre’ye gidişini ve yaşadıklarını anlatıyor. “Türkiye’de yaşadığımız bu ilişkilerin güçlenerek devam etmesi lazım” diyor ve mezun derneklerinin bu konudaki önemine dikkat çekiyor Nasredin hoca. Ben de mezun çalışmalarını ateşini Türkiye’den alan öğrencilerin kendi ülkelerinde bir meşale yakma ve dünyayı iyi niyetle ısıtma ve aydınlık günler için bir ışık olma girişimleri olarak görüyorum.

“Mesela Azerbaycan deyince yabancı gelmiyor aklıma birileri geliyor” diyerek bu durumun muhteşemliğini anlatıyor hâl dili ile de. İnsan bilmediğine düşman olmaz mı? Sınırın öte tarafı uçurummuş gibi birbirimizden ayrı değil miyiz? Birbirimize bir biblo muamelesi yapmıyor muyuz? Uzaktan, dokunmadan kanaat sahibi olma. İnsan bir züccaciye dükkânı değildir. Züccaciye dükkânına girildiğinde dokunmamaya dikkat eder insan zira kırabilir. Ama insan? İşte ona dokunman gerekir. Dokunmazsan kırarsın, kırılırsın. İşte UDEF çabası birbirimize dokunabilmeye, daha fazla iyi iz bırakmaya yönelik.

Söze Mehmet Gündüz abi giriyor. Türkiye’de kurulan Türkiyeli mezunlar derneğinden (TUMED), UDEF’e bağlı 68 dernekten bahsediyor. İlmek ilmek iyiliğin nasıl işlendiğinin tarifi bence bu ifadeler. Gönüllü olan, çalışan herkese ihlas dilerim.

Nasredin hocanın o mütebessim yer yer duygulu konuşması “Etiyopya’da bir kardeşiniz var. Türkiye’de bize bakan tüm abi ablalarımıza, Türkiye’yi sevdiren güzel insanlara, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.” diyerek biterken; Mehmet Gündüz abinin bitiş sözleri de son vuruş gibiydi: “Evine (Nasredin hoca’nın) misafir olalı 2 yıl oldu, sanki dünmüş gibi samimiyetimi korusam da sanki yıllardır görüşmüyormuş gibi de özlüyorum.”

Benim de son sözlerim bir şiir olsun. Ülkemizde okuyan uluslararası öğrencilere ve onların mihmandarlarına ithaf ederim.

Gün olur toprak uyanır ağaç uyanır uyanır böcekler
Sarı bozkır titrer çıplak ağaçlar yeşerir gök yıkanır kirli dumanlardan
Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler
Yemyeşil bir rüzgar eser yıldızlar arasından.

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü
Çatlayacak yalanın çelik kabuğu
Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu.(9)

 ————————————————————————

  1. Birazdan Gün Doğacak, Erdem Bayazıt
  2. https://www.youtube.com/channel/UCs41K9Ye7Kj2h6igeJ9mEXw
  3. Aydınlık, Abdurrahim Karakoç
  4. Bir Gün Mutlaka, Aykut Kuşkaya
  5. UDEF’in 2004 yılında Türkiye’de kurulan ilk derneği.
  6. Uluslararası Öğrenci Derneği, İstanbul
  7. Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federasyonu
  8. Simya, Sezai Karakoç
  9. Birazdan Gün Doğacak, Erdem Bayazıt

 

 

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort