DOLAR 32,5921 0.24%
EURO 34,8228 0.45%
ALTIN 2.420,84-0,48
BITCOIN 21502140,23%
Ankara
25°

KAPALI

16:54

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Sıddıka Rahime

Sıddıka Rahime

04 Kasım 2023 Cumartesi

Kalan Sağlar Bakın Kim Geldi?

Kalan Sağlar Bakın Kim Geldi?
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçen gün bir medya haber ajansının derlediği bir haberi inceledim. İçeriği bugüne kadar yaşadığımız sel felaketleri hakkındaydı. Trabzon ile ilgili olana 20 ölü daha eklemiş. Yaptığı şey, basın ve olayları abartma şekline tam bir örnek teşkil edecek bir hareket. Yazdım onlara ama beni ne kadar ciddiye alırlar, Allah bilir.

Türkiye bir sel ülkesi, haliyle birçok sel yaşandı. Birçok can sel yüzünde kayboldu, insanlar başka yerlere nakloldu. Mesela benim anneannemin köyünü sel yüzünden Gökçeada’ya taşıdılar. Aynı köyde Kırıkhan’a taşınanlar oldu. Bu bahsettiklerim devletin yaptırdığı düzenlemeler. Köyü terk edenleri, kendi kendine büyük şehirlere taşınanları saymıyorum.

Ne seller görmüşüz.

1990 yılında, sıradan bir haziran günüydü. Ayın on dokuzuydu. Her zamanki gibi sebebini bilmediğimiz bir yağmur yağıyordu. Klasik Trabzon havaları. O zaman yaşadığımız yer, şehrin tepesi olduğu için, geçip giden yağmur suyu derelerini görüyorduk.

Teyzemin kızı bizimle kalıyordu. Sel felaketi günü sel olan yerlerde o da vardı.

O gün şehrin doğu tarafını batı tarafına bağlayan Değirmendere Köprüsü sel suları yüzünden ağır hasar almıştı. Köprünün yarısı yok olmuştu.

Teyzemin kızı otobüsle o köprüyü kullanmıştı. Ondan biraz sonra köprünün yarısı üzerindekilerle beraber göçmüştü.

Teyzemin kızı, yaşadığı mucizenin farkında olmadan bize gelmişti. Yağmur ise yaptığına aldırmadan, yağmaya devam ediyordu. Akçaabat tarafında birçok kayıplar olmuştu.

Karadeniz, günlerce çamurlu kalmıştı. Resmen dağlar denize akmıştı. Denize akarken, ne bulduysa önüne katmıştı. Dev yılanların, sel suları ile denize kadar geldiği şeklinde şehir efsaneleri duymuştuk. Artık, doğru yalan Allah bilir.

Selin boyutu hakkındaki bilgimiz, sadece duyduklarımız ve bize basının servis ettikleri kadardı. O zamanki basın, şimdiki gibi değildi. Haberlerden çekilip çekilip yeni haber yapmak gibi bir uğraşı yoktu. Elimizde olanla idare edin derdi basın.

O güne dair hatırımda kalan tek şey, Değirmendere Köprüsü’nün az gerisindeki tarihi Değirmendere Köprüsü’nün ayakta kaldığı, yeni köprünün yıkıldığı idi.

1891 yılında yapılan köprü ayakta kalmıştı. Zamanın aklı, modern zamanın aklından üstün çıkmıştı. Eski zamanlarda gösterilen özen, yerini modern zamandaki hıza bırakmıştı. Hız zaman kazandırıyordu ama birçok şeyi kaybettiriyordu. Anı yaşamak lafı, inşaat sektörü için geçerli olmamalıydı.

Cep telefonu ve internet gibi nimetler hayatımızda olmadığı için felaketin boyutu hakkında bilgiyi akşam haberlerinde ya da ertesi günün gazetelerinden görmüştük.

Biz kalan sağlar olarak, ertesi gün hayatımıza kaldığımız yerden devam ettik.

Gördüğümüz ilk sel değildi, son sel de olmayacaktı.

Babaannem doğduğu zamanı, seller senesi üzerinden tarif ederdi. Ona şu kadar yakın, şu kadar uzak diye. 1929 senesi Trabzon’un Of ilçesinde 146 kişinin ölümüne sebep olan sellerin yaşandığı yıldı. O yıllara yakın doğanlar için bir nevi milat olmuştu o seller. O sellerde, yakını kaybolanlar için mesela.

Köyümün karşısındaki köyün yaşadığı sellerden bazılarına bizzat şahit oldum. Çaykara Uzungöl yolunu değiştirecek şiddette seller oldu.

Kendi köyümde, yollarımızın dereye karıştığı seller gördüm. Yollarımıza beş on yılda bir güncelleme atılan seller olurdu.

Hatta en son 2005 senesinde, yaşanan bir sel sonrası, bir ev kadar kayanın gelip anneannemin köy yolunun ortasını kapladığını gördüğümde şok olmuştum. O dev kaya, yıllardır orada. Onu ilk gören binlerce yıldır orada sanabilir. Oysa o kaya 18 yıldır orada.

Hatta o sel ile ilgili komik bir anım bile var. Aracımız ile selin boyutu hakkında fikir sahibi olmak ve akrabalarımızı ziyaret etmek için yola çıkmıştık. Normalde çok cılız akan bir ırmak, bizde küçük olan derelere ırmak, hatta yöresel ağızla yirmak derler, koca bir şelaleye dönüşmüştü. Aracı kullanan kişi, araç iyice yıkansın diye şelalenin altında bekletmişti aracı.

Ne yapıyorsun, dedim.

Niye ki, dedi.

Sel suyu bu, farkında mısın, ne getirir Allah bilir, dedim.

Sonrasında o da ayıldı, güle güle oradan geçtik.

Öyle idi o zaman, hayat bizim için. Her zaman, kalan sağlar ile hayata devam ettik. Bir iki gün dramatize ettik, sonrasında yaşadıklarımızı komik anılara evirdik. Daha sonra nerede kaldıysak oradan devam ettik.

Şanlıurfa sel felaketini görünce bunlar aklıma geldi: Şanlıurfa’da bir yıl kadar bulundum. Çok sevdiğim bir şehir oldu, sel için çok üzgünüm. Dilerim en kısa zamanda toparlanır.

Sel ile yatıp kalkan bir coğrafyadayız.

Basının bizi dağıtmasına müsaade etmeyelim.

Aynı basın bizi sonra, selden dolayı psikolojisi bozulanlar istatistiğine konu edebilir.

Akıl gurularımdan biri olan Nevzat Tarhan hocam der ki: “Olumsuz duyguların en önemli özelliklerinde biri paylaşıldıkça pekişmesidir. Bu sebeple insan haklı ve mantıklı olmadığı sürece menfi duygularını paylaşmamalıdır.”

Selden dolayı can ve mal kaybı yaşayanlar dışında olanlar, bu lafı üstüne alabilir. Olayı dramatize etmeyelim. Aslında bu, rol çalmak. Kimsenin dramını olayla alakası olmayan bir başkası pazarlamasın. Ne gerek var? Kime ne faydası olacak ajitasyon yapmanın?

Günlerdir acılar ile haşır neşir oluyoruz. Zor bir dönemden geçiyoruz. Ama bu esnada güzel şeyler de oluyordur. Aşklar, meşkler, doğan bebekler, yakınlaşılan dostluklar, indirimler, bahar manzaraları, geri gelen göçmen kuşlar.

Mesela bugün, Yaren leylek Âdem Amca’nın kayığına gelmiş. Ona hoş geldin demeyecek miyiz? Neler neler görmüştür gelirken. Kaç kilometre uzaklardan geldi. O kadar yolu kanat çırparak aştı. Gayreti saygıyı hak ediyor bence.

Kalan sağlar, size diyorum, yaşamaya devam edelim. Yaşam motivasyonu olarak 12 yıldır bu zamanlarda buluşan; Yaren Leyleği ve onu bekleyen Âdem Amca’yı örnek alabiliriz.

Güzel görsel, Yaren Leylek ve Âdem Amca’nın dostu Alper Tüydeş’ten. Çok güzel bir kare değil mi? Gülümseyim gari.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort