DOLAR 32,2328 0.17%
EURO 35,1083 0.67%
ALTIN 2.256,810,17
BITCOIN 2264813-0,32%
Ankara
10°

HAFİF YAĞMUR

13:15

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Sıddıka Rahime

Sıddıka Rahime

04 Kasım 2023 Cumartesi

Kişi Olmaya Dair

Kişi Olmaya Dair
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Davranış bilimleri; sosyoloji, psikoloji, antropoloji, hukuk, iktisat, tarih, siyasal bilimler, biyoloji sayesinde insan ve davranışlarının anlaşılmasını sağlayan bilim dalı olarak tanımlanır.

Kişinin istenilen davranışları gerçekleştirmesi ile ilgilenir. Carl Rogers’ın ‘Kişi Olmaya Dair’ kitabında anlattığı üzere, olumsuz anlamda kullanılmaya çok müsait bir bilimdir. İşkence yöntemi geliştirmek üzerine kafa yorarken kullanılan bir bilimdir. James Bond filmlerinde kullanılan sahneler hiç de abartılı değildir. Kişiye olumlu ya da olumsuz pekiştirmeler verilerek kişi istenen modele koyulabilir.

Olumlu pekiştirme; istenen davranış gerçekleştikten sonra verilen ödül demektir.

Olumsuz pekiştirme; hoşa gitmeyen bir uyarıcının ortamdan çekilmesi demektir.

Bizler, aileler ya da eğiticiler olarak, olumlu ve olumsuz pekiştirmeyi hayatımızın her alanında, farkında olarak ya da olmayarak kullanıyoruz.

Davranış bilimleri en çok otoritelerin işine yarayan bir bilimdir. Aileden sonra okul ve en üstte devlet olacak şekilde, tüm otoriteler hiyerarşisinde altta olanları davranış bilimlerini kullanarak istenilen hale getirebilirler.

Buna en uç örnek George Orwell’in 1984 kitabıdır. George Orwell, bu kitabı bir polisle yaşadığı diyalog sonrası kurgulamıştır. Bir seneden fazladır bizimle olan pandemi sayesinde en tepedeki otorite olan DSÖ, davranış bilimlerini kullanarak tüm dünyayı kontrol altına almıştır. Amaç gayet iyi niyetli gözükmektedir. Dünya vatandaşlarının sağlığı için tüm dünya halkının hal ve hareketleri, onlar uygun görene kadar kısıtlanmıştır. Hatta adı da kısıtlamadır. Tüm dünya halkı da buna ses çıkarmamıştır. Çünkü sağlığı söz konusudur.

Anne babalar da sözüm ona, çocuğunun geleceği için çocuğa beslenmesi, eğitimi ve çevresi ile ilgili davranış eğitimi vermektedir. Her anne baba, hakkı olduğunu düşünerek çocuğunu kendi değer yargıları kendi inançları gereği üzerine yetiştirmektedir. Bazı anne babalar bu konuda muvaffak olurken bazı anne babalar, farkında olmadan kendilerinin tam zıttı bireylere sebep olmaktadırlar. Davranış bilimleri, etki ve tepki üzerinden ilerlemektedir. Verilen etki fazla olunca tepki de fazla olabilmektedir.

Devlet toplumu şekillendirirken, eğer etkisinin dozunu ayarlayamazsa kendine muhalif vatandaşlara sebep olabilmektedir. Özellikle tepkisel bir potansiyele sahip gençler, kurulmaya çalışılan hegemonyayı keşfettiği anda, anında muhalif olabilmektedirler.

Pandemi, davranış bilimleri açısından ciddi bir milat oldu diye düşünüyorum. Tüm otoriteler en tepedeki değerin farkına vardılar. İmkân ve refah seviyesi açısından iyi bir yerde olan günümüz insanının, en tepedeki değeri sağlık. Eskilerin her iki-üç cümlenin arasına sıkıştırdığı, “sağlık olsun” lafı ya da “canın sağ olsun” lafı pandemide kullanılma sıklığı açısından tavan yaptı.

Can sağlığının en kıymetli değer olduğunun bilincine varan günümüz insanı, yaşadığı ağır şartlardan dolayı göç etmek zorunda olan sığınmacıları anlar mı? Dilerim anlar. Özellikle Suriyeliler için, “ne geliyorlar kalsınlar savaşsınlar”, diyenler mesela.

Davranış bilimleri psikologların, psikiyatristlerin, danışmanların mesleğinin icra alanıdır. Onlara başvuran, yaşamla baş edemeyen hastaları, yaşamla baş edecek bireyler haline getirirler.

Her terapi bir beyin yıkamadır. Şu filmlerde gördüğümüz ürktüğümüz tabir olan beyin yıkama.

Davranış bilimleri 1960’lı yıllarda Rusya’da Pavlov’un köpeklerle yaptığı çalışmalar ile başlamıştır. Pavlov’un, köpeklerine yemek sırasında duyduğu zil sesine de salya salgılaması sonucu farkına vardığı, çevre etkeni faktörünün, bilimsel adıdır davranış bilimleri.

Pavlov Rusya’da köpekler ile çalışmalar yaptığı esnada, Amerika’da Skinner edimsel koşullanma üzerine çalışmalar yapmaya başladı. Pavlov istenilen davranışı yapması için önceden ödülü veya cezayı veriyor, Skinner ise davranıştan sonra ödülü veya cezayı veriyordu.

Özellikle, edimsel koşullanma kuramı kurucusu Dr. Skinner davranış bilimlerinin ödevinin insanı ‘üretken ve düzgün davranan’ insan yapmak olduğunu söyler. İdeal bir insan kalıbı vardır ve her birey o ideal insan kalıbına sığdırılmak zorundadır.  Sıkıntı ideal insan kalıbından çok, kime göre ideal insan kalıbı olduğu ile ilgilidir. Hitler de ideal insan kalıbı için yola çıktı.

Carl Rogers ise, olma sürecindeki, potansiyelini geliştirerek değer ve onu kazanma süreci olarak insanı ön plana alır.

Carl Rogers der ki; ‘kişilik ve davranışların nasıl değiştirileceği hakkındaki bilgilerimiz yapıcı ve yıkıcı olarak, kişileri yapılandırmak ya da yok etmek için kullanılabilir.’

‘Kişi Olmaya Dair’ kitabından ve eğitim bilimler bilgilerimden derlediğim davranış bilimleri ile ilgili öğrendiklerim şimdilik bunlar. Carl Rogers bu kitabı 1961 yılında yazdı. O gün tıp o halde ise bugün ne haldedir tahayyül etmeye çalıştıkça biraz ürküyorum. Bizlere özgürlük adına, konfor alanının dışına çıkmak adına dayatılan tüketime endeksli yeni hayat, tam da üreticilerin istediği yeni toplum düzeni…

Her yeni hobi, satın alınacak yeni ürünler anlamına geliyor. Kibrit kutusu koleksiyonu, peçete koleksiyonu yapan bir jenerasyondan, sporun her alanı ile ilgili alet edevata sahip evlatlar çıktı.

Konfor ve imkânlar arttıkça, satın alınacak demirbaşlar da artmaya başladı. Tüketerek var olmaya başladık kaç yıldır. Tüketerek, dâhil olmak istediği sınıfa kendini uydurmaya çalışan bireyler ortaya çıktı. Sanal âlemde, anonim bir şekilde, kendini istediği insan gibi gösteren anonim kimlikler oluştu. Yeni davranış kalıbı, olmak istediğin insan gibi kendini göstermek oldu. İnternette bu duruma çanak tuttu. Sanal âlemde kıpır kıpır, asıl âlemde asosyal bireyler oluştu. Anne babalar da dâhil tüm otoritelerin kısa vadede işine gelen bireyler. Anne babaları bilmem de daha büyük otoriteler bunu ne şekilde menfaatine kullanacak Allah bilir. Sonumuz hayır olsun.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort