DOLAR 32,3123 -0.01%
EURO 34,7297 -0.06%
ALTIN 2.421,90-0,05
BITCOIN 22810542,13%
Ankara
18°

AÇIK

04:56

İMSAK'A KALAN SÜRE

Yusuf Musa Sarıkaya

Yusuf Musa Sarıkaya

24 Şubat 2016 Çarşamba

Taş Dünyamızdan Betonlaşan Dünyamıza

Taş Dünyamızdan Betonlaşan Dünyamıza
0

BEĞENDİM

ABONE OL

mimar-sinanBirçoğumuz etrafımızdaki insanların taş ve daha estetik tarihi yapılara bakarlarken gözlerindeki hayranlık ifadesine şahit olmuşuzdur. Günümüz mimarisinde ne estetik var ne de bir ruh. İnsan düşünmeden yapamıyor ‘’Peki biz nasıl TOKİ ’leştik?“

İmâr ettiğimiz yapılar ruhsuzlaşmış; en kısa zamanda en ucuz maliyetli ve en çok kar getiren yapılar yapmak iltifata tabi tutulur olmuştur. Peki hep o bahsettiğimiz yere göğe sığdıramadığımız ama nerdeyse hiçbir fiillerini örnek almadığımız ecdadımız da mı aynısını yapmıştı ? Yahut, daha okuduğu okulu bitirmeden kaç yaşında emekli olacağını hesap eden bizlerle; 90 yaşında bir şaheser bırakmış olan Mimar Sinan’a bir baksak aynı mıyız ?

Bir sanat tarihi hocası her parçası özenle mermerden kesilmiş, yaklaşık 1000’e yakın parçası olan bir mihrabı anlatırken ; ‘’Biz rölevesini çıkarırken üzerine eskiz koyup çalışmıştık. Buna rağmen sadece 2 saatte 1 m2 gibi küçük bir alanının rölevesini alabilmeye muktedir olunca vazgeçtik.” demişti. Evet az zamanda en az maliyetle ve en çok kar getiren bir yapı değildi elbet. Ne kadar para bir insanın kör olmasını karşılayabilir ? Evet Süleymaniye Camiinin nerdeyse tüm kalem işçiliklerini yaparken âmâ olan Hattat Karahisari’den bahsediyoruz. Bu nasıl bir aşk bu nasıl bir azimdir bu nasıl bir sevdadır siz söyleyin…

Çağımızdaki birçok teknoloji Selçuklu ve Osmanlı zamanındaki teknolojilerden kat be kat gelişmiş olduğunu bilmemek komik olurdu herhalde. Peki bizim kaç eserimiz Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi gibi 800 yıl sonra bile ayakta durabilir? Daha taç kapılarındaki taş işlemelerinden bahsetmiyorum bile… Hani gelişmiştik biz… Peki kaç tane camimiz Mimar Sinan’ın camilerine yaklaştı ? Oysaki teknolojimiz gelişmişti bizim daha iyilerini yapıyor olmamız gerekmez miydi ? Ya o ince el işçilikleri; birçok makine ve tezgah geliştirmiş olmamıza, hatta 3 boyutlu istediğimiz ölçülerde bir cisim bile yaptırabilme imkanına sahipken neden hala o eserlerdeki ince işçiliğe bir nebze olsun yaklaşamadık… Neden bir Selimiye bir Süleymaniye ve hatta çıraklık eserim diye bahsettiği Şehzade camiini bile yapamadık. Neden ?

Yakın zamanda katıldığım bir konferansta bu soru soruldu “Mimar Sinan Ve Eserleri” adlı sunumu yapan bir profesöre. O da ; ’’Biz onların kopyalarını bile yapamayız…’’ diyerekten geçiştirdi bu muazzam soruyu. Çünkü bizim derdimiz başka derdimiz… O  profesör olmak adına bir çok araştırma ve incelemede bulunmuş biri olmasına rağmen ‘’Bir Sinan da biz yetiştirmeliyiz!’’ derdinde olan biri değildi. Hiç bu dertte olsa bu kadar umutsuz ve karamsar olabilir miydi ? Bilmez miydi ’’Fazla sıkışan iş kendiliğinden genişler’’ mecelle kaidesini…

Bizce bizim sorunumuz ‘’Ruhsuzlaşmak ve ecdadımızdaki o ruhu kaybetmek.’’

.

1439887018482Bir Mimar Sinan’a baktığımızda onu bir mimar bir inşaat mühendisi bir matematikçi bir geometricinin dışında insanların karakteristik özelliklerini rahatça belirleyebilecek bir sosyolog olduğunu da görürüz. Belki ‘’Ya o kadar da değil sende’’ diyebilirsiniz ama yapılarını incelediğimiz vakit sizlerde bu düşünceye hak vereceksiniz. Örneğin; Üsküdar sahilde bulunan Şemsi Paşa Camii… Bu camiiyi yaptıran Şemsi Paşa adında bir kaptan-ı deryadır. Yapıyı incelediğinizde  paşanın nasıl bir insan olduğunu maddi imkanlarına ve dünya görüşüne dair bilgilere rastlayacaksınız. Aynı şekilde Beşiktaş sahilinin hemen yakınında bulunan Sinan Paşa Camii ve bir gemiyi andıran Piyale camiini de…

Ve devrin cihan padişahı için yapılmış olan, boğazın nerdeyse her yanından bütün endamıyla ihtişamını sergileyen muhteşem heybetli Süleymaniye… Dış görünüşünden iç süslemelerine ve dahası en küçük çini tanesine varıncaya kadar bile Sinanî bakış açısıyla, cezbedici bir ahenk sunan haşmetli yapı.

İmar etmek zor bir iş olduğu halde; Mimar Sinan’ın imar ettiği yapılara mana kazandırmış olduğunu eserlerinde görerek bize nasıl büyük bir miras bıraktığını anlamak, yükümüzü daha ağır ve anlamlı kılmaktadır.

İncelik , hassasiyet , estetik ,sabır , azim ve çalışma aşkı gibi özelliklerimizi kaybedip ; paranın cazibesine kapılıp az zaman da az işçilik ile çok kar elde ettiğimiz ruhsuz betondan dünyalar yapar olduk kendimize. ‘’Sürekli arayış içinde olmak, hatayı kendisine izafe etmek, sürekli ruhsal değerleri öncelemek bir sanatçıda hatta bir Müslüman’da bulunan özelliklerinden değil midir?’’ diye soruyor ya Cihan Aktaş abla, bizim sıkıntımızın en orta yerine parmak basmakta belki de… Hani günün en karanlık anı gün doğmadan hemen öncesidir ya, işte bizim umudumuz da; bu ruhsuz betonlaşmış yapılardan tekrar eski muhteşem incelik ve derinlik abidesi yapılar yapacak Sinanlar çıkaracağı yönündedir.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort