DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 21056581,00%
Ankara
13°

AÇIK

04:36

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90

Bereket Kavramı ve Dinlerin Bereket Anlayışı I Makale

ABONE OL
25 Mayıs 2017 22:41
1

BEĞENDİM

ABONE OL
  1. BEREKET KAVRAMININ TANIMI
  2. 1. Sözlük Anlamı

“Bereket ( بَرَكـَةٌ )” kelimesi, “b-r-k ( بـَرَكَ )” fiil kökünden gelmektedir.

Mastarı, “bürûk ( بُرُوكٌ )”tur. Asıl anlamı, devenin göğsü üzerine çökmesi ve orada sabit kalmasıdır.[1]

Devenin susuzluk veya güneşin hararetinden bitkin hale gelip su üzerine çökmesi de “berake ( بـَرَكَ )” fiiliyle ifade olunur.[2]

Bir gece bir gündüzlük süreden oluşan ve günün şiddetli soğuğundan develerin çöküp kaldığı burca da “bürûk ( بُرُوكٌ )” denir.[3]

Sabahları sahraya çıkmadan önce deveden süt sağılması yine “berake ( بـَرَكَ )” kelimesiyle anlatılır.[4]

“Berake ( بـَرَكَ )” fiili “alâ ( على )” harf-i ceri ile kullanıldığında “bir işte sürekli olma, sebat” anlamına gelir.[5] Bu kökten gelen “ebrik ( أَبْرِكْ )” emir-fiili ile “berâki (بَرَاكِ)” şeklindeki fiilimsi emir, “bir işte devamlı olunuz” demektir.[6]

Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi “bereket (بَرَكـَةٌ )” kelimesinin temelinde “sabit olma, bir yere yerleşme” anlamı vardır.

Ayrıca “çokluk ve fazlalık”, “artma ve ziyadeleşme” manaları da söz konusudur.[7]

Çoğulu “berekât ( بَرَكـَاتٌ )” olan “bereket ( بَرَكـَة ٌ )” kelimesinin ihtiva ettiği manalardan birisi de saadet, bahtiyarlık ve mutluluk manasıdır. Bundan dolayı teşehhütteki “berekâtuh (بَرَكـَاتـُهُ )” kelimesini ilahi saadet olarak yorumlayanlar vardır.[8]

“Bereket” kelimesi, sema ile beraber kullanıldığında ise “yağmurun yeryüzünü silip süpürünceye kadar çok yağmasını” ifade eder.[9] Bu manaya bağlı olarak iyi ve hoş karşılanan bir şeyin süreklilik arz edişine bereket denilmiştir. Söz konusu şey maddi ise mevcudiyetini sürdürmek, yani tükenmemek anlamında “bolluk”, manevi ise yine aynı anlamda “saadet” kelimeleri ile ifade edilmiştir.[10]

Yukarıdaki cümlelerden de anlaşılacağı üzere “bereket (بَرَكـَة ٌ )” kelimesinde çokluk, istikrar ve devamlılık gibi anlamlar vardır.

  1. 2. Terim Anlamı

“Bereket”, Allah’ın verdiği lütfun, ihsanın, ilahi hayrın bir şeyde sübûtudur.[11]

“Berake ( بـَرَكَ )”den müştak “tebrîk ( تـَبْرِيكٌ )” kelimesi, insan ve gayrisi için bereket dilemeyi, hayır ve uğur ummayı, uğurlu saymayı[12] ifade eder.

“İstibrâk ( اِسْـتِـبْرَاكٌ )” kelimesi ise; hayır ve uğur umma manasında bir duayı, bir dileği ifade eder.

“Teberrük ( تـَبَرُّكٌ )”, bir şeyi hayırlı, uğurlu sayma ve mübarek anlamına gelmektedir.[13] Tasavvufi edebiyatta; şeyh tarafından müridine verilen her yadigâr ve her eşya, ilahi saadete vesile olması için teberrüken verilir ve bu isimle anılır.[14]

“Mübareketün (مُبَارَكـَة ٌ)” masdarı, “hayır ve bereket” anlamındadır.[15]

“Barik (بَارِكْ)” kelimesi, Allah lafzıyla beraber kullanıldığında “Allah’a, bereketlendirmesi ve arttırması” dileğiyle söylenen bir dua cümlesidir.[16] Muhammed ismiyle beraber kullanıldığında ise “Allah’ım, Muhammed’in izzet, şeref ve keremini artır, O’ndaki şeref ve izzeti devamlı kıl” manasında bir dua cümlesidir.[17]

“Mübarek ( مُبَارَكٌ )” kelimesi, “içinde ilahi hayır ve fazlalık bulunan şey, çok hayırlı ve yararlı” demektir.[18] Bir başka manası da “yüce ve yüksek”tir.[19]

“Berake ( بـَرَكَ )”den müştak “tebareke ( تـَبـَارَكَ )” kelimesi, Allah lafzıyla kullanıldığında Allah’ın yüceliğine işaret eder.[20] Buna; “yüce oldu, Allah ayıplardan münezzeh oldu, olumsuz sıfatlardan beri oldu, mukaddes oldu” manaları verilmektedir.[21]

“Bereketli” kelimesi, kıyasi olarak “çok, mebzul, ziyade hâsılat veren, bol verimli, feyizli, uğurlu, azı çok yerine geçecek şekilde hayrı görülen” anlamındadır.[22]

Buna karşılık olumsuz manada “bereket ve meymeneti olmayan”, “uğursuz, hayırsız” manasındadır.[23] Bereketlenmek, “çoğalmak”; bereketlilik, “bereketli olma hali”; bereketsizlik de “uğursuzluk, hayırsızlık, yetecek kadar olduğu halde hayrı görülmeme halini” ifade eder.[24]

  1. İLAHİ DİNLERDE BEREKET ANLAYIŞI
  2. 1. Yahudilikte Bereket

İbranice’de bereketi ifade eden kelime “berakah”dır. “Berakah” kelimesinin kökü “brk”dir. “Berakah” kelimesi, diz çökmek, dizi yere koymak anlamlarındadır.

“Berakah” kelimesinin, “mübarek kılma, şükretme, lütuf, şans, selam, artma anlamları da vardır.[25]

Bir kişiyi başarılı ve kudretli olması sebebiyle methetmek veya kral, takdire layık bir obje haline geldiğinde, onu övmek için kullanılır. Yusuf, babası Yakub’u içeri getirdi ve kendisi firavun’un karşısında durdu. Yakub, firavun’a hayır dua etti.[26]

“Brk” kökü, Tanrı’nın ismiyle kullanıldığında Tanrı’yı methetme, yüceltme[27], Tanrı’ya lütuflarından dolayı hamd etme[28], bilhassa dizlerin üzerine çökerek yapılan dua[29] demektir.

“Barak” kelimesi Arapça’daki bereketin ihtiva ettiği “semereli olma, bolluk, çoğalma, artma” manalarını ifade eder.[30] “Barak”, Allah’a irca edilecek olursa “Allah’ın ismiyle dua, O’na tapma, O’na övgüyle yalvarmaktır.[31]

Yahudilere göre bereketlerin kaynağı Tanrı’dır ve mübarek kılma işi O’nun uhdesindedir.[32] Tanrı, bereketi, bolluğu ve çoğalmayı sağlayandır. Kısırlığı kontrol edendir.[33] Tanrı Yahve, yeryüzünün bereketini ve yağmurları garanti eder, uygun gördüklerine bereket ihsan eder.[34]

Tanrı’nın bereketin kaynağı olduğunu, bereketlendirmenin O’nun işi olduğunu Kitab-ı Mukaddes’teki şu örnekler açıkça göstermektedir: “O zaman altıncı yılda üzerinize bereketimi emredeceğim.[35] “Ambarlarında ve elini attığın her şeyde Rab, senin üzerine bereketi emredecektir ve Rab sana vermekte olduğu memlekette seni bereketli kılacaktır.”[36]

Yahudiliğe göre Tanrı, yarattığı bazı şeyleri mübarek kılmış, bereketlendirmiştir. İnsanlardan mübarek kabul edilenler arasında bazı peygamberler[37], peygamber eşleri[38], salih kimseler[39] ve İsrailoğulları[40] bulunmaktadır.

İnsanlar dışında mübarek kılınanlara örnek verilecek olursa, ilahi tasavvurun gerçekleşmesinde katkısı olan cansız varlıklar[41], yiyecek ve içecekler[42], dindar kimselerin oturduğu evler[43], emek mahsulü olan işler[44], Süleyman Mabedi’nin mekânı olması nedeniyle Kudüs Şehri mübarek kılınanlar arasında sayılabilir.

Yahudilikte Tanrı’dan bereketin indirilmesini sağlayan en önemli hususlardan birisi “Tanrı’ya iman”dır. Rabb’e ibadet ve dua bereketlerin ihsanına vesile olacaktır.[45] Tanrı’ya güvenme[46], O’nun ismini hatırlama[47], Rab’den korkma[48], Tanrı’nın sözünü dinleme de bereketi temin eder.[49]

Bereketin denetimi Tanrı’nın elinde olduğu için, Tanrı bereketi geçersiz kılabildiği gibi lanete de çevirebilmektedir. Kadim Yahudilere göre bereket, ilahi bir lütuf olarak Tanrı’nın seçtiği özel kimselere yöneltilir. Bu lütuf ilk önce İbrahim’in mübarek kılınmasında görülmektedir. Allah’ın İbrahim’e verdiği olağanüstü bolluk seçilmiş insanlar üzerine ve nihaî olarak bütün insanlara yağdırılacaktır.[50]

Yahudiler içinde yaşadıkları toplumun ya da çevrelerindeki milletlerin dinlerinden etkilenmişler, onların bereketle ilgili inançlarını ve uygulamalarını adapte etmişlerdir. Bu durum Tanrı Yahve’nin gazabı ve ikazına uğramalarına neden olmuştur. Bilhassa eski dinî festival ve günlerin, eski dinlerden alındığı görülmektedir. Eski kültürlerde rastlanan hasat öncesi insan kurbanının bir benzerinin İsrailoğullarının inançları arasında rastlanması ilahi dinin getirdiği mesajla pek bağdaşmamaktadır.[51]

  1. 2. Hıristiyanlıkta Bereket

“Bereket” kelimesi, Hıristiyan kutsal kitabında yetmiş defa geçmektedir.[52] Tevrat’ın Yunancaya yapılan Yetmişler Tercümesi’nde (M.Ö. 270) “berakah” kelimesi, Yunancada “eulegein” ile karşılanmakta ve iki manaya karşılık geldiği bilinmektedir. Bunlardan biri, “kulun ellerini tanrı için kaldırması”; diğeri de “tanrının yarattıkları için lütuflar, ihsanlar yaratmasıdır.” [53]

Bu kelimenin Latince karşılığı “benedictere”dir.[54] İngilizcede bunu karşılamak için “blessing” kelimesi kullanılır. “Blessing” kelimesi, Türkçe’de “hayır dua, nimet, takdis, inayet, lütuf, şükran, hamd gibi manalara gelir.[55]

Maddi objeleri bereketlendirmesi için tanrıya dua etme[56], tanrının bereket, ihsan ve lütuf inzal etmesi için kullanılmaktadır.[57] En temel anlamlarından biri de karşıdaki insan için, tanrının ilahi lütfunu ona göndermesi dileğiyle hayır dua etmektir.[58]

Yiyecek üzerine yapılan şükran takdimi de bu kelime ile ifade edilir.[59] Ayrıca kelimenin mübarek, mukaddes kılma[60], takdis etme[61], mutlu, mutluluk[62] gibi manaları da vardır.

Hıristiyan kutsal kitabındaki bereket kelimesi; tanrının insan ve dünya için yarattığı lütuflar, insanın tanrıya hamd etmesi, tanrının lütuf ihsan etmesi için insanların birbirine hayır dua etmesi, mübarek kılma, takdis etme gibi anlamlara gelmektedir.

Bereket (eulegein), çoğalma, mübarek kılma sadece Tanrı’ya aittir.[63] “Çünkü çok defa üzerine düşen yağmur için ve kimler için tımar olunuyorsa, onlara faydalı nebatat husule getiren toprak, Allah tarafından bereket alır.”[64] ifadesi; bereketin Tanrı’ya ait olduğunu göstermektedir.

Her ne kadar bereketin kaynağı Tanrı ise de, her şey İsa Mesih’le bereketlenir. “Bizi Mesih’te her ruhani bereketle semaviyatta bereketlendirmiş olan Rabbimiz, İsa Mesih’in Rabbi ve babası mübarek olsun.”[65] Mesih İsa’dan sonra gelen bereket manevi berekettir; bu manevi bereket de, Tanrı kral İsa’nın ikinci gelişinde gerçekleşecektir.[66]

Hıristiyanlıkta insanlardan mübarek kabul edilenler arasında; İsa Mesih (ki; Tanrı İsa’yı bütün insanlar mübarek olsun diye göndermiştir. Nihai bereket de insanlığa İsa Mesih’le bahşedilmiştir[67]), Bakire Meryem[68], İsa Mesih’in havarileri ve taraftarları[69] ile peygamberler[70] vardır.

İnsanlardan başka mübarek kabul edilenlerden ise şunlar sayılabilir: Bütün yiyecek maddeleri, hurmalar mübarek kılınmıştır. Kudüs, Roma şehirleri ve kiliseler mübarektir.

Bereketi elde etmenin en önemli yolu Tanrıya ve İsa’ya iman etmektir.[71] Sadaka vermek[72], Mesih İsa’nın zuhurunu bekleme[73], takva ve salah üzere yaşama, halim ve yüreği temiz olma, kötülükten uzaklaşma[74], peygamberin sözünü tutma ve kitapta yazılı olan şeyleri yerine getirme[75], merhametli[76], barışsever[77] ve cömert olma[78], Tanrı uğrunda ezalara, hakaretlere, fenalığa katlanma[79] ve nihayet günahların Tanrı tarafından bağışlanması[80] bereketi elde etmenin yollarındandır.

Hıristiyanlıkta da Yahudilikte olduğu gibi eski dinlerin ve inançların izleri görülmektedir. Hıristiyanlık, Helenistik felsefe ile paganizm ve mistik hareketlerin etkisinde kalmıştır. Bereket anlayışı da bu inançlardan etkilenmiştir. Hıristiyanlık öncesi İsis ve bilhassa ilahların büyük anası Kibele’ye karşı duyulan sevgi, kiliseye intikal etmiş ve eski mahalli ilahlara ibadet de Hıristiyanlığa eklenmiştir. Paskalya Bayramı, kökeni bakımından eski insanların tabiata taptıkları çağdaki yaz bayramından ibarettir.[81]

Hıristiyanlıkta bereket, ihtiva ettiği çokluk, saadet gibi manalar dışında asıl kullanış şekliyle “takdis etme, mübarek kılma” demektir. Eulogia (lütuf, bereket) bir takdis ameliyesinden sonra gelir. Bu da takdis ile bereket arasında sebep-sonuç ilişkisi olduğunu gösterir. Takdis, ilahi lütfun insanlar ve nesneler üzerine tevcih edilmesi için yapılan en önemli gayretlerden birisidir.[82]

  1. 3. İslam’da Bereket

İslam’daki bereket kavramı, insanların gerek dünyaya gerekse âhirete yönelik kazanç ve kayıplarını ilgilendirmektedir. Buna göre mümin, her türlü hayrın nimet, bereket ve bolluğun Allah’ın kullarına bir ikramı ve ihsanı olduğuna inanır.[83]

Bazı müslümanların “Kâbe, Kur’an, Peygamber, salih kabul edilen bazı kimseler ve benzeri şeyleri vesile sayması; bereketin Allah’tan gelmesi ilkesini zedeler nitelikte olmayıp onların sadece Allah’ın vereceği bereket için şefaatçi ve duacı olabileceklerinin ümit edilmesi şeklinde anlaşılmalıdır.[84]

Hz. Muhammed’in “bir kaba ellerini sokarak suyu çoğaltması, cılız bir keçiden beklenenden çok süt sağması, yemeği çoğaltması” dikkate değer bereket örnekleridir.[85]

İslam’a göre maddi âlemdeki bazı eşya, yer, kişi ve zamanlar bereketli kabul edilmiştir. İslam’a göre peygamberler mübarektir. Kur’an’ın ifade ettiği gibi Hz. İbrahim, İshak, Musa ve İsa, mübarek şahsiyetlerdendir.[86] Veliler, sâlih kimseler, berekete vesile oldukları için mübarek kimselerdir.[87]

İslam inancına göre, Kur’an da mübarek kabul edilmiştir.[88] Kadir gecesi Kur’an’ın indirildiği bir gece olduğu için mübarek kabul edilmiştir.[89] Kur’an’ın indirildiği gecenin bulunduğu Ramazan ayı; Hz. Peygamberin “size Ramazan ayı, mübarek ay geldi, Allah o ayda orucu farz kıldı”[90] hadisinde olduğu gibi mübarek olarak vasıflandırılmıştır.

Kur’an’a göre Kâbe[91] ve onun bulunduğu Mekke şehri de, mübarek kabul edilmiştir. Önceki peygamberlerin, Yahudi ve Hıristiyanların dini merkezi sayılan Kudüs, Mescid-i Aksâ ve çevresi Müslümanlarca da mübarek kabul edilmiştir.[92] Şam bölgesi de mübarek addedilmiş, Hz. Peygamber Şam ve Yemen’e bereketle dua etmiştir.[93] Ayrıca Tuva vadisi, Kur’an’ın ifadesine göre mübarektir.[94] Görüldüğü üzere İslam’da mübarek gece ve yerler yanında feyz, bereket ve manevi destek beklenen zaman ve yer anlayışı mevcuttur.

Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer,[95] canlıların rızkını sağlayan yeryüzü bereketlendirilmiş[96], yukarıdan inen su (yağmur) mübarek olarak kabul edilmiştir.[97] Zemzem ve sahur yemeği[98], Hz. Peygamber tarafından mübarek olarak nitelendirilmiş, zeytin ağacı ve zeytin mübarek olarak isimlendirilmiştir.[99]

Allah’a iman, tevekkül ve takva sahibi olma bereketi celbeder. “Eğer kasabaların halkı inanmış ve bize karşı sakınmış olsalardı, onlara yerin ve göğün bolluklarını verirdik[100], “Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklenmedik yerlerden rızık verir[101], ayetlerinden de anlaşılacağı üzere bereket iman, ihlâs ve takvayla doğrudan alakalıdır. Hadislerde de Allah’a imanın ve tevekkülün berekete vesile olacağı ifade edilmiştir.[102]

Tevbe ve istiğfara devam eden kimseye, Allah’ın, her sıkıntıdan bir kurtuluş ve her darlıktan bir genişlik vereceği, ummadığı yerden kendisinin rızıklandırılacağı ifade edilmiştir. “…Dedim ki Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü o çok bağışlayıcıdır; mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur insin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.”[103] mealindeki ayetler bunu açıkça ifade etmektedir.

Namaz kılmanın berekete vesile olacağına “ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et, senden rızık istemiyoruz, aksine biz seni rızıklandırıyoruz, güzel sonuç takva iledir[104] ayetiyle işaret edilmiştir.

Sadaka ve cömertlik[105], sıla-i rahim, yumuşaklık, zorlukta olanlara kolaylık gösterme gibi davranışlar bereket sebebidir. Hz. Peygamber, sıla-i rahimin ömrü uzattığını, Allah’ın rızasını kazandırdığını ve rızkı bereketlendirdiğini ifade etmiştir[106]

Evlenmenin bereket sebebi olduğu “içinizdeki bekârları, kölelerinizden, cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler Allah onları lütfu ile zenginleştirir[107] ayetiyle beyan edilmiştir. Kişi Allah’ın inayetine güvenerek ve O’nun rızasını kazanmak için, geçim ve rızık tasası çekmeyerek, Allah’a tevekkül ederek evlenirse Allah onu zengin edecek ve bereketlendirecektir.[108]

Rabbiniz size; şayet şükrederseniz, size ziyadeleştiririm. Eğer nankörlük ederseniz şüphesiz azabım şiddetlidir[109] ayeti, Allah’a hamd ve şükrün rızık ve berekete sebep olduğunu belirtir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in: “Yemek sofranızda hepiniz toplanınız, birlikte yiyiniz, ayrı ayrı yemeyiniz. Yemeğe başlarken de Cenab-ı Hakk’ın ismini anınız. Eğer böyle yaparsanız Allah o yemeğinizi size mübarek kılar.”[110] “Birlikte yiyiniz. Sizin için bereketli ve mübarek olur”[111] sözleri cemaat olmanın, insanlar arası samimiyet ve muhabbeti ortaya çıkaran sohbetin bereket sebebi olacağına işaret etmektedir.

İlim, rızık isteme, erken davranma ve günleri seçme de berekete sebep olur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Allah’ım, ümmetimin sabah erken vaktini bereketlendir”, “rızık talebinde erken davranınız, çünkü fecir vakti erken davranmak berekettir, başarıdır.”[112]

Kur’an’da yer alan “evlerinize girdiğiniz zaman, kendinize, ehlinize Allah katından bereket, esenlik ve güzellik dileyerek selam verin[113] ayetine ve selam vermeyi öğütleyen hadislerin ifadesine göre selam vermede bereket vardır.[114]

Birlikte yemek yeme, yemek öncesi ve sonrası elleri yıkamak, besmele ile başlamak ve yemek kabının kenarından yemenin berekete sebep olacağı hadislerde belirtilmiştir.[115]

Yemeğe başlarken besmeleyi terk etme, yemeği hakir görme, çok sıcak ve çok soğuk yemek yeme, yemeği üfleyerek yeme, yemeğin bereketini giderir.[116]

Ticaret ve rızık talep etmek maksadıyla sefere çıkmak da bereket sebebidir. Kur’ân bunu şöyle dile getirir: “Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Öyleyse yeryüzünde dolaşın. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, dönüş O’nadır.[117]Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olanları, şüphesiz ki, Allah bilir.[118]

Fazla uyumanın, özellikle sabah güneş doğduktan sonra uyumanın, bereketi ortadan kaldıracağı Hz. Peygamber tarafından ifade edilmiştir.[119]

Zulüm ve haddi aşma, haksızlık etme gibi hususlar bereketi giderir. Kur’an’daki “İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri…[120] ayeti, haksızlığın, çöküş nedeni olduğunu ifade eder. Faizin bereketi gidereceği Kur’an-ı Kerim’de “Allah faizi tüketir (faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir[121] ayetiyle anlatılır. Hz. Peygamberin “riba ile karışık olan malda bereket yoktur”[122]sözü de faizin bereketi ortadan kaldıracağına işaret eder.

Gıda maddelerinde ihtikârın, karaborsanın bereketi ortadan kaldıracağına hadislerde işaret edilmiştir.[123] Günah ve masiyetin çokluğu[124] da bereketin ortadan kalkmasına neden olur.

İsraf, yalan, alışverişte yemin, bereketi götürür.[125] Yemin etmek sürümü arttırsa da hakikatte kazancın bereketini gidereceği hadislerde ifade edilmiştir.[126]

Mevlânâ’ya göre küstahlık da bereketin kesilmesine yol açan bir davranıştır.[127]

Sonuç olarak “bereket, insanın yiyip içmesinde, gezmesinde, alıp vermesinde, bir feyz ü bereket, zevk ü lezzet tatması, bir huzur u rahat duymasıdır. Bir bakıma manevî bir ziyadeliktir. Bereketten maksat maddeden ziyade manevi bir huzur, hayatın zevk ve neşe içinde geçmesini temin eden bir mevhibedir, bir ilahi ihsandır. Belki bir feyz ü bereketin olmaması kibir ve gururdan, ya hırs ve tama’dan, başkalarına karşı kin ve hasetten, tevekkülün olmamasından, başkalarının hakkına tecavüz ve malın zekâtı verilmemesinden, kötü niyetten ve bilmediğimiz birçok sebepten ileri gelir.[128]

  1. BEŞERİ DİN VE KÜLTÜRLERDE BEREKET

İlahi dinlerin dışındaki dinlerde bereket konusu önemli bir yere sahiptir. Biz burada sadece Mezopotamya, Kenân, Eski Anadolu, Yunan, Roma ve Geleneksel Türk Dini inançlarındaki bereket anlayışını kısaca ortaya koymaya çalışacağız.

İnsan yaşamının büyük ölçüde mahsule bağlı olduğu eski zamanlarda, bereket kültü geniş bir yere sahiptir. Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan kabileler, doğanın olağanüstü gücüne inanarak, bereketlilik düşüncesiyle ilgili ayinler düzenlerlerdi. Bu nedenle eski dinlerde insanlar, ilahi bereketi istemek, ticarette kazanç sağlamak ve bol ürün elde etmek amacıyla tanrılara sıkı şekilde bağlanmış, onlara tapınmış, takdimeler (kurban) sunmuş, mahsulün ekin ve hasadı zamanında onlar adına çeşitli şenlik ve dualar icra etmişlerdir. Bu şenlik ve ayinler, insanlarda mahsulün mucizevî şekilde çoğalmasına sebep olacağı inancını kendilerinde yerleştirmiştir.

Eski Mezopotamya’da bereket tanrı ve tanrıçası Dumuzi (Temmuz) ve İştar (İnanna) isimli tanrılardır. Tanrıça İştar, bereket ve duyusal aşkın ana tanrıçasıydı. Pek çok verimlilik ilahını kendinde birleştirmişti. Tanrı Temmuz ise, İştar’ın oğlu ve aynı zamanda sevgilisi sayılırdı. Zamanla kuvvetlenerek “bitkiler ilahı” unvanını aldı. Sonbaharda çürüyüp ölen ve ilkbaharda yeşeren tabiatın ebedi tekrarında başrol oynardı.[129] Eski Mezopotamya’da bu tanrıların bereketini kazanmak için rahip ve rahibeler tapınaklarda ayin düzenler ve birbiriyle cinsel ilişkiye girerlerdi. Buna “kutsal fahişelik” denilirdi. Rahibelerin “kutsal fahişelik” görevlerini yerine getirmekteki maksatları, ülkede bereketin yaygınlaşmasını istemekti. Aynı zamanda bu tür davranışlar, tanrıya yaklaşmanın da bir tezahürüydü. Rahip ve rahibelerin, daha sonra da diğer insanların bereketi temin etmek için yaptıkları bu uygulamalar aynı zamanda faziletli davranış olarak görülmekteydi. Kendileri için kutsal fahişelik yapılan tanrıçalar: Mezopotamya’da İştar, Anadolu’da Ma ve Cybele (Kibele/Sibel), İran’da Anahita, Kenân ülkesinde Astarte, Suriye’de Atargatis, Yunanistan’da Aphrodite ve Athena, Roma’daysa Venüs’tür.[130]

Eski dinlere mensup halklarda, kendilerini yöneten hükümdarlarla ilahlar arasında bir bağlantı kurarak, onları kutsallaştırmak yaygın bir eğilimdi. Hükümdarlarda tanrısal bir gücün mevcutluğuna inanılmaktaydı. İşte bu eğilimin en yaygın olduğu yerlerden biri de Mısır’dı. Eski Mısır dininin en önemli özelliklerinden biri, Firavun’un tanrının oğlu olması ve tanrının özelliklerine sahip olmasıydı. Firavun bütün tabiat olaylarını yöneten, özellikle Nil nehrinin bereketi ve feyezanını elinde tutan bereket tanrısıydı. Firavun’un yanı sıra, eski Mısırlılarda başka bereket tanrı(ça)ları da vardı. Onlardan en meşhuru olan İzis ve Oziris idi. Bereket tanrıçası İzis bilhassa Meryem Ana suretinde resmedildiği için şöhreti artarak bütün Roma imparatorluğuna yayılmış ve Pompey’de mabedi kurulmuştu. Bereket tanrısı ve aynı zamanda İzis’in kocası olan Oziris de eşi gibi tanrılar dünyasında en yüksek mevkii tutardı. Oziris, özellikle bitkiler tanrısı olarak da görülmüş; bitkilerin bereketini ve bütün üreme güçlerini elinde tutan bir bereket tanrısı olmuştu. O bütün yeryüzü olarak tasvir edilir veya dünyayı kuşatan okyanusa benzetilirdi.[131] Sonuçta o kadar yükseldi ki, Eski Mısır’ın “Millî İlahı” konumuna geldi.[132]

Bereketin beşeri dinlerde sembolize edilmesi cinsel organlar ile olurdu. Özellikle Eski Mısır, Yunan, Hint dinlerinde bereketle ilgili cinsî sembollere rastlanılır. Bunlardan Eski Mısır’da Amon, Min, Oziris, Bes tanrılarının erkek tenasül organları aşikâr şekilde tasvir edilmiştir.

Tarihi ve dini metinlerde farklı biçimlerde tanımlanan, ana merkezi her zaman Filistin olarak bilinen, alfabenin ilk kullanıldığı, Benî İsrail’in de uzun müddet yaşadığı Kenân diyarında bereket ve yağmur tanrısı Ba’l idi. Ba’l (veya Baal), Sami dillerinde “Rab, efendi, sahib, mülk” anlamına gelirdi. İbranîler buraya geldiklerinde, Ba’l’ı bereket verme, yağmur yağdırma, rüzgâr estirme, toprağı verimli kılma fonksiyonuna sahipti ve insan kılığında bir heykelle sembolize edilmişti.[133]

Kur’an-ı Kerim’de insanların ulûhiyet izafe ettikleri sahte kutsallar reddedilirken, bir kısmı isimleriyle zikredilir. Hz. İlyas (a.s)’ın kavminin taptığı Ba’l de bunlardan biridir. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de Hz. İlyas (a.s)’ın, Ba’l’e tapanları irşad ve ikaz ederken, “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan; sizin de, babalarınızın da Rabbi olan Allah’ı bırakıp Ba’l’e mi tapıyorsunuz?[134] diye uyarması, bereketin, yağmurun, insanların ihtiyaç duyduğu her şeyin kaynağının Allah olduğuna işaret etmektedir.

Eski Anadolu inancında bereket tanrıçasının ismi Sibel (Cybele/Kibele)’dir. Sibel, Anadolu’da bir verimlilik tanrıçasıydı ve en belirgin özelliği, bereket ve doğurganlığı simgelemesiydi. Tanrıça Sibel için Anadolu’nun çeşitli yerlerinde özellikle Ege bölgesinde tapınaklar inşa edilmiştir. Kral Midas da Sivrihisar’da bir Sibel tapınağı yaptırmıştır.[135]

Eski Anadolu’da yaşayan ve Anadolu’nun ilk tarihî milleti olan Hititler’in (M.Ö. 1850–700) de çok tanrılı dine sahip olduğu söylenilir. Fırtına tanrısı Teşup, deniz tanrısı, Aruna, güneş tanrısı Utu, ateş tanrısı Pahhur, pınar tanrısı Şuppilulia vs. Hititler’in millî tanrılarıdır. Bu halkın bereket tanrıçası ise Şanşka’dır ve İştar’ın yerini almıştır. Şöyle ki, Tanrı’nın yeryüzünü terk etmesi sonucu bereket ortadan kalkar ve kuraklık meydana gelir. Yapılan birçok dua ve ayinler sonrası tekrar geri döner; bu da bolluk ve bereketliliğe neden olur.[136]

Aynı zamanda Eski Avrupa dinlerinden olan Eski Yunan’da tanrıların ve insanların babası, gök tanrısı Zeus kabul edilirdi. Onun en meşhur bayramı, dört senede bir yapılan, bütün Yunan şehir ve kabilelerinin katıldıkları Olimpiyat şenlikleriydi. Eski Yunan dininde bereket tanrısı olarak karşımıza Dodena tanrısı çıkmaktadır. Bu, verimlilik tanrısı olarak bir boğa suretinde tasvir edilirdi. Bir diğer bereket tanrısı Apollon’dur. Apollon da pek çok tanrıyı bünyesinde birleştirmiş ve kültü bütün Yunanistan ve Anadolu’ya yayılmıştı. Eski Yunan inancında Atina şehrinin koruyucu tanrıçası Athena da bereket tanrıçası sayılır ve Yunanistan’ın pek çok yerinde kutsal sayılırdı.[137]

Zeus’un kızı bereket tanrıçası Aphrodite (Afrodit)’in de Yunan dininde önemli yeri vardır. Afrodit hem gök, hem deniz hem de yer tanrıçasıdır. Efsaneye göre, Kıbrıs’ta denizköpüğünden oluşmuştu.[138] Adım attığı yerlerde yollar çiçeklenir ve bitkiler bereketlenirdi. Bitkilerin bereketlenişinin “ilkin nedeni” odur.[139]

Romulus ve Romus adlı ikiz kardeşlerin kurduğu Roma’da (M.Ö. 753) ruhsal inanış geliştikçe tanrıların etkisi de ziraat ve tarım alanında güçlenmeye başladı.[140] Romalılarda ilk devirlerde Janus, Jüpiter, Juno, Mars ve Vesta gibi tanrılar tabiat kuvvetlerinin sembolleriydi. Bunların dışında da binlerce tanrıları benimsemişlerdi. İtalya’da bereket tanrıçası dendiğinde şüphesiz akla ilk gelen Venüs’tür. Ekili alanlar ve bahçeler tanrıçası olarak da nitelenir. Bu tanrıça, sonradan Yunanlıların bereket ve aşk tanrıçası Aphrodite ile özdeşleştirilmiştir. Romalıların toprakları genişledikçe pek çok yabancı tanrılar da Roma’ya girmiş oldu. Fethedilen ülkelerin tanrıları, şeklen getirilerek Romalıların geniş hoşgörüleriyle mabetlerde devamlı olarak yerlerini aldılar ve bir müddet sonra esas yerli tanrılardan sayılmaya başladılar. Örneğin, mitolojilerde Yunan tanrısı olarak bilinen birçok tanrıları Roma tanrılarıyla birleştirerek kendilerine mal ettiler. Fakat bu, Romalıların dinî hoş görülülüğüne değil, tamamen bilinçli izlenen din politikasına dayanmaktaydı.[141]

  1. ESKİ TÜRKLERDE BEREKET

Eski Türkler’in Yahudilik, Budizm Maniheizm, Zerdüştlük, Hıristiyanlık ve İslam’ı din olarak tanımadan önce, kendi “inanç sistemleri”ne ne ad verildiği henüz bilinmemektedir. Fakat dinler tarihinde bunlardan “Geleneksel Türk Dini İnançları” başlığı altında bahsedilmektedir.

İslam’ın dışındaki dinlerin Türkler arasında genel kabul görmemesi, bu dinlerin inanç sistemlerinin Türklerin karakterlerine uymaması, tatmin edici olmaması ile alakalıdır. Fakat Türkler İslam’la karşılaşınca durum önceki dinlerden farklı olmuş ve büyük çoğunluk, hatta tamamına yakını İslam dinini toptan ve gönülden kabul etmişlerdir. Geleneksel Türk Dini inançlarının esasları tek bir Tanrı ve onun iradesinin her şeyi kuşattığı etrafında oluşmaktadır. Eski Türklerin dini inançlarından biri, iyi ve kötü ruhların varlığına, onların ölmezliğine inanmaktır. Bu vesileyle Türkler, bahar ayinlerinde kötü ruhları kovmak ve yağmur yağdırmak amacıyla adak hayvanını Gök Tanrı’ya salıverirlerdi. Başıboş bırakılan bu hayvana “Iduk” denilmekteydi. Iduk, Tanrı’dan bereket ve yağmur dilemek için iyi ruhlardan biri için binek vasıtası rolünü oynardı. Iduk aslında “Tanrı için salıverilen, ona gönderilen” demek ise de, aynı zamanda “bereketli ve kutsal hayvan” olarak da görülmekteydi. Kimse bu hayvana dokunamazdı ve o, mübarek sayılırdı.[142]

Son olarak şunu ifade etmek gerekirse; beşerî dinlere mensup insanlar daima tabiatla iç içe oldukları için tabiat güçlerine inanmaya, onları tanrı kabul etme eğiliminde olup, düzenledikleri bazı şenlik ve ayinler sayesinde bereketi tanrılarından veya tanrıçalarından dilemişlerdir.

 

BİBLİYOGRAFYA

Derveze, İzzet, Kur’an’a Göre Hz. Peygamber’in Hayatı, çev.: Mehmet Yolcu, İst., 1995.

Doğan, Mehmet, Doğan Büyük Türkçe Sözlük, Ank., 2003.

Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, çev.: Ali Berktay, İst., 2003.

Fohrer, George, History of Israelite Religion, trans: David Green, London, 1975.

Gazzâlî, Ebû Hamid Muhammed, İhyau ‘Ulum’id-Dîn, çev: Ahmed Serdaroğlu, İst., 1975.

Günay, Nasuh, Yahudi, Hıristiyan ve İslam Dinlerinde Bereket, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bursa, 1996.

İbn Faris, Mu’cemu Makayisi’l-Lüğa, Kahire, 1366.

İbn Manzur, Ebu’l-Fazl, Lisanu’l-Arab, Beyrut, 1988.

İsfehânî, Râğıb, el-Müfredat fi Garib’il-Kur’an, Tahran, 1373.

Kufravî, Kasım, “Bereket”, İslam Ansiklopedisi, İst., 1970.

Marcus, Joseph, “Blessing”, U.J.E., Newyork, 1982.

Mevlânâ Celâleddin erRûmî, Mesnevî, çev.: Veled İzbudak, İst. 1991.

Nevevî, Muhyiddin, Riyâzu’s-Sâlihîn, çev: Hasan Hüsnü Erdem, Ank., trs.

Oğuz, Burhan, Türkiye Halkı’nın Kültür Kökenleri, İst., 1976.

Öğüt, Alasonyalı Hacı Kemal, Bereket ve Rahmet-i İlahiyye Burhanlarına Dair Kırk Hadis-i Şerif, İst., 1951.

Râzî, Muhammed b. Ebî Bekr, Muhtâru’s-Sihâh, Beyrut, 2005.

Sarı, Mevlüd, El-Mevârid Arapça–Türkçe Sözlük, İst., 1982.

Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Isparta, 2000.

Scharbert, Josef, “Blessing”, Encyclopedia of Biblical Theology, edit: Bauer, London, 1976, s. 71–73.

Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, edit.: Recep Kibar, İst., 1999.

Strong, James, The Exhaustive Concordance of Bible, USA, 1958.

Suyûtî, Celâleddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr, Câmiu’s-Sağîr, Şam, trs.

Şemsettin Sami, Kamus-i Türkî, İst.

Tümer, Günay, “Bereket”, D.İ.A., İst., 1992.

Tümer, Günay-Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ankara, 2002.

Zebîdî, Muhammed Murtaza, Tac’ul-Arus, Beyrut, trs.

[1]  İsfehânî, Râğıb, el-Müfredat fi Garib’il-Kur’an, Tahran, 1373, s. 44.

[2]  İbn Manzur, Ebu’l-Fazl, Lisanu’l-Arab, Beyrut, 1988, c. X, s. 397,

[3]  İbn Faris, Mu’cemu Makayisi’l-Lüğa, Kahire, 1366, c. VII, s. 227.

[4]  İbn Faris, a.g.e., c. VII, s. 228.

[5]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 396; Sarı, Mevlüd, El-Mevârid Arapça –Türkçe Sözlük, İst., 1982, s. 91-92.

[6]  İbn Faris, a.g.e., c. VII, s. 227.

[7]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 396; Râzî, Muhammed b. Ebî Bekr, Muhtâru’s-Sihâh, Beyrut, 2005, s. 43.

[8]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 396.

[9]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 397.

[10]  Tümer, Günay, “Bereket”, D.İ.A., İst., 1992, c. IV, s. 487.

[11]  Kufravî, Kasım, “Bereket”, İslam Ansiklopedisi, İst., 1970, c. II, s. 546.

[12]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 396; İbn Faris, a.g.e., c. VII, s. 230.

[13]  Zebîdî, Muhammed Murtaza , Tac’ul-Arus, Beyrut, trs., c. VII., s. 109.

[14]  Kufravi, İ. A., c. II, s. 537.

[15]  Zebîdî, a.g.e., c. VII., s. 105.

[16]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 397; Zebidi, a.g.e., c. VII., s. 105.

[17]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 396.

[18]  İsfehânî, a.g.e., s. 43.

[19]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 396.

[20]  İsfehânî, a.g.e., s. 93.

[21]  İbn Manzur, a.g.e., c. X, s. 397; Zebîdî, a.g.e., c. VII., s. 107.

[22]  Şemsettin Sami, Kamus-i Türkî, İst., trs., c. I, s. 112.

[23]  Şemsettin Sami, a.g.e., c. I, s. 112.

[24]  Şemsettin Sami, a.g.e., c. I, s. 112; Doğan, Mehmet, Doğan Büyük Türkçe Sözlük, Ank., 2003, s. 151.

[25]  Strong, James, The Exhaustive Concordance of Bible, USA, 1958, s.129.

[26]  Tekvin, XLVII: 7; Süleyman Meselleri, XXX: 11.

[27]  Tekvin, XXIV: 48.

[28]  Marcus, Joseph, “Blessing”, U.J.E., Newyork, 1982, c. II, s. 393.

[29]  Mezmurlar, XVC: 6.

[30]  Tarihler, XXI: 3.

[31]  Mezmurlar, CXXIX: 8.

[32]  Marcus, UJE, c. II, s. 392.

[33]  Samuel, I: 5–6.

[34]  Fohrer, George, History of Israelite Religion, trans: David Green, London, 1975, s. 178–179.

[35]  Levililer, XXV: 21.

[36]  Tesniye, XXVIII: 8.

[37]  Tekvin, I: 27–28.

[38]  Tekvin, XVII: 15–16.

[39]  Mezmurlar, CXV: 13.

[40]  Sayılar, XXII: 12; Hezeikel, XXXVII: 21.

[41]  Tekvin, II: 3.

[42]  Tesniye, XXVIII: 5.

[43]  Süleyman Meselleri, III: 33.

[44]  Eyüp, I: 10; I.Tarihler, XIII: 14.

[45]  Yoel, II: 12–28.

[46]  Yeremya, XVII: 7–9.

[47]  Çıkış, XX: 24.

[48]  Mezmurlar, CXXVII: 1.

[49]  Marcus, UJE, c. II, s. 393.

[50]  Scharbert, Josef, “Blessing”, Encyclopedia of Biblical Theology, edit: Bauer, London, 1976, s. 71–73.

[51]  Günay, Nasuh, , Yahudi, Hıristiyan ve İslam Dinlerinde Bereket, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bursa, 1996, s. 119–120.

[52]  Günay, a.g.e., s. 53.

[53]  Günay, a.g.e., s. 53.

[54]  Günay, a.g.e., s. 53.

[55]  Redhouse, İngilizce-Türkçe Sözlük, s. 96.

[56]  Luka, IX: 16.

[57]  Markos, X: 16.

[58]  Luka, VI: 28; II. Krallar, VIII: 2.

[59]  Matta, XI: 25.

[60]  Matta, XXV: 34.

[61]  Matta, XVI: 16.

[62]  Matta, V: 3–11; Luka, VI: 20–22.

[63]  Scharbert, EBT, s. 71.

[64]  İbranilere, VI: 7.

[65]  Matta, XXVI: 2, Markos, VI: 41.

[66]  Scharbert, EBT, s. 74.

[67]  Matta, XXI: 9; Resullerin İşleri, III: 26.

[68]  Luka, XIX: 38.

[69]  Matta, XXV: 34.

[70]  Resullerin İşleri, III: 21.

[71]  Yuhanna, XX: 29.

[72]  Resullerin İşleri, XX: 35.

[73]  Luka, XIII: 35.

[74]  Matta, V: 6.

[75]  Vahiy, XI: 3.

[76]  Matta, V: 7.

[77]  Matta, V: 9.

[78]  II. Korintoslulara, IX: 6–12.

[79]  Matta, V: 11.

[80]  Romalılara, IV: 7–8.

[81]  Günay, a.g.e., s. 56.

[82]  Günay, a.g.e., s. 57.

[83]  Tümer, D.İ.A., c. V, s. 488.

[84]  Tümer, D.İ.A., c. V, s. 488.

[85]  Nevevî, Muhyiddin, Riyâz’us-Sâlihîn, çev: Hasan Hüsnü Erdem, Ank., trs., c. III, s. 409.

[86]  Neml, 28: 8; Meryem, 19: 31; Saffat, 37: 112.

[87]  Kufravi, İA, c.II, s.536.

[88]  En’âm, 6: 92; Sad, 38: 29.

[89]  Duhân, 44: 3.

[90]  Nesâî, Sıyâm, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. II, s. 230, 385, 465.

[91]  Âl-i İmran, 3: 96.

[92]  İsrâ, 17: 1.

[93]  Buhâri, İstiska, 28; Fiten, 16.

[94]  Kasas, 28: 30.

[95]  Mü’minûn, 23: 29.

[96]  A’raf, 7: 137.

[97]  Kaf, 50: 9.

[98]  Müslim, Sıyam, 45.

[99]  Ebu Davud, Et’ime, 20; Tirmizi, Et’ime, 14.

[100]  A’raf, 7: 96.

[101]  Talâk, 65: 2.

[102]  Tirmizî, Zühd, 33

[103]  Nuh, 71: 10, 11, 12.

[104]  Tâhâ, 20: 132.

[105]  Sebe, 34: 39

[106]  Buhârî, Edeb, 18.

[107]  Nur, 24: 32.

[108]  Suyûtî, Celâleddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr, Câmiu’s-Sağîr, Şam, trs., c. I, s. 462.

[109]  İbrâhîm, 14: 7.

[110]  İbn Mâce, Et’ime, 17.

[111]  Gazzâlî, Ebû Hamid Muhammed, İhyau ‘Ulum’id-Dîn, çev: Ahmed Serdaroğlu, İst., 1975, c. II, s. 14.

[112]  Ebû Dâvûd, Cihad, 78; Tirmizî, Büyû’, 6.

[113]  Nûr, 24: 61.

[114]  Tirmizî, İstîzân, 3.

[115]  Tirmizî, Et’ime, 12; İbn Mâce, Et’ime, 13.

[116]  Müslim, Eşribe, 134, 135, 137; Tirmizi, Et’ime, 11.

[117]  Mülk, 67: 15.

[118]  Müzzemmil, 73: 20.

[119]  Ahmed b. Hanbel, a.g.e., c. I, s. 73.

[120]  Neml, 27: 52.

[121]  Bakara, 2: 276.

[122]  Ahmed b. Hanbel, a.g.e., c. I, s. 395, 424.

[123]  İbn Mâce, Ticaret, 6.

[124]  A’raf, 7: 96.

[125]  Gazzâli, İhya, c. III, s. 536.

[126]  Buhârî, Buyû, 26; Ebû Dâvud, Buyû, 6.

[127]  Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, Mesnevî, çev.: Veled İzbudak, İst. 1991, c. I, s. 7.

[128]  Öğüt, Alasonyalı Hacı Kemal, Bereket ve Rahmet-i İlahiyye Burhanlarına Dair Kırk Hadis-i Şerif, İst., 1951, s. 13–14.

[129]  Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, çev.: Ali Berktay, İst., 2003, s. 87-88.

[130]  Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Isparta, 2000, s. 33.

[131]  Eliade, a.g.e., s.124.

[132]  Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 45.

[133]  Derveze, İzzet, Kur’an’a Göre Hz. Peygamber’in Hayatı, çev.: Mehmet Yolcu, İst., 1995, c. I, s. 493.

[134]  Sâffât, 37: 124–126.

[135]  Oğuz, Burhan, Türkiye Halkı’nın Kültür Kökenleri, İst., 1976, c. II, s. 342.

[136]  Eliade, a.g.e., s. 177.

[137] Dinler Tarihi Ansiklopedisi, haz.: Heyet, İst., trs., c. I, s. 112.

[138]  Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, edit.: Recep Kibar, İst., 1999, s. 207.

[139]  Eliade, a.g.e., s. 345.

[140]  Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 87.

[141]  Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 87.

[142]  Tümer, Günay-Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ankara, 2002, s. 88–90.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)
  • Allahın kulu

    Çok gıüzel bilglendirme oldu benim için.fakat islam dinini tanmamış bir insan henüz din mensubu olmamış
    Kimsedir.gecmiş yaşananlar alahın gönderdigi elçilre inanma maktan olmagan ilahlar tanrılar edinmekten bir çok kavim helak olmuştur.tek bir ilah vardır .oda
    ( ALLAH ) Dır..onun da tek bir dini vardır.innetdine innallahil islam.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort