DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Beşeri İdeolojiler ve İslam’a Göre İnsan

Beşeri İdeolojiler ve İslam’a Göre İnsan

ABONE OL
21 Mayıs 2017 19:20
Beşeri İdeolojiler ve İslam’a Göre İnsan
1

BEĞENDİM

ABONE OL

310120151618464279621_2Bugün bilim ve teknolojinin geldiği safha hepimizin malumudur. Ancak bu gelişmişliğin arasında unutulan ve varoluşun temelini oluşturan ‘insanlık’ denen alan unutulmuştur. Evet bugün bilim insanın faydasına olan bir düstur ile ortaya çıkmasına rağmen en çok insanı ihmal etmiştir.  Son yüzyıllara baktığımızda bunun en kanlı halini görmek mümkün olacaktır. Dünya tarihinde hiçbir zaman bu kadar cinnet, psikolojik hastalıklar, intihar vakaları ve en önemlisi savaşların yol açtığı toplu ölümler olmamıştır. Bilim güçlendikçe daha çok insan yok olmuştur ve yok olmaya devam edecektir! Bu olanlar akla şu soruyu getiriyor; ‘Bilimden önce insanlığı mı keşfetseydik?’ Ancak ilerde değineceğimiz gibi İslam bu sorunun cevabını asırlar öncesinde vermektedir.

İnsanlık neleri unuttu? Ya da insanı anlamak o kadar mı zor? Psikoloji alanında yapılan çalışmalar bize gösteriyor ki batılı anlamda bilim henüz insanı tam manasıyla anlamış değildir. İvan Pavlov’un “Psiychologie Experimental” adlı eserindeki görüşleri bir anlamda bu düşüncenin itirafıdır. İvan Pavlov bu eserinde “Beşeriyet binlerce senedir psikolojik tezahürleri; ruhi hayatın, insan ruhunun tezahürlerini araştırmaktadır. Bununla sadece psikologlar, uzmanlar değil, bütün sanatla edebiyat ve insanlığın ruhi hayat mekanizmasının tüm ifade şekilleri ilgilenmektedir. Binlerce sayfa insanın iç dünyasını tasvir etmekle doldurulduğu halde, biz, şimdiye kadar bu çabalarda herhangi bir muvaffakiyet elde etmiş, insanın ruhi hayatını idare eden bir kanun tespit etmiş değiliz.” Peki neden sözde demokrasi, insan hakları ve uygarlığın beşiği olarak nitelenen batı ve onun uzantısı bilim, insan denen varlığa dair bir ortak payda oluşturamıyor? Bunun sebebi kanaatimizce batılı anlamda bir insan tasavvurudur. Çünkü geçmişten günümüze kadar gelen süreçte batının insan tasavvuru insanın salt bir yönüne odaklanmıştır. Ancak burada unutulan nokta insanın maddi yönünün yanında manevi bir yönünün de olduğudur. Nitekim son dönemlerde psikoloji bilimine yönelimler tezimizi destekler niteliktedir.

Batı’daki bazı ideolojilerin ve düşünürlerin insan hakkındaki tasavvurlarına göz attığımızda; Materyalistler her şeyi maddeye indirgemiştir. Kapitalizmde sermaye merkez konumda olmuştur. Ancak bu ve buna benzer yaklaşımlar insanı merkeze almayı unutmuşlardır. İnsanı merkeze aldığını savunan Hümanizm bile insan tasavvurunda hatalara düşmüştür. İnsanın kendine yönelmesi, kendini tanımasındaki en büyük engelin Tanrı olduğu düşüncesi apaçık hatalar barındırmaktadır. Çünkü bu yaklaşım bireyi bir boşluğa itmektedir. Başta da değindiğimiz gibi insan iki yönlü bir varlıktır ve insandan manevi yönü çekip alırsan onu eksik bırakmış olursun.

Batılı düşünürler işte tam olarak zikrettiğimiz yanlışlara düşmüşlerdir. Birkaç örnek vermek gerekirse; ‘Sırf insana ait bir öz yoktur’.(John Watson), ‘İnsan insanın kurdudur.’(Thomas Hobbes), ‘İnsan hayvan olmak istemeyen hayvandır.’(Albert Camus), ‘İnsanın tüm hareketleri cinsi temayüllü ve boğazına kadar cinsellik batağına batmış bir yaratıktır.’(Sigmund Freud), ‘İnsan, iktisad ilahı karşısında güçsüz, kuvvetsiz, zayıf bir yaratıktır.’(Karl Marks), ‘İnsan dış çevrenin ve kendi çalışmasının bir ürünüdür.’(F. Engels)… Görüldüğü gibi Batı’daki insan tasavvuru insanı ya kendi ideolojilerinin birer kurbanı olarak betimlemekte ya da insanın yanlış ve eksik yönüne odaklanmaktadır. Bunların yanı sıra batının iki yüzlülüğü bu durumu daha kaotik bir hale sokmuştur. (Victor Hugo’nun; ‘Paris’te bir insan öldürülürse bu bir cinayettir, doğuda elli bin insan boğazlanırsa bu sadece bir meseledir.’ Sözü batının iki yüzlülüğünü net bir şekilde ortaya koymaktadır.) Peki tüm bu yanlış insan tasavvuruna alternatif olan mükemmel ve evrensel insan tasavvuruna ulaşmış dünyada başka bir deklarasyon yok mu acaba? İdeolojilerin değil insanın kendisini (mutluluğunu, emeğini, sükunetini, ahlaklılığını, duygularını, şerefini, iradesini…) merkeze alan ve bunu yaparken de tek taraflı bir çıkar değil de dünya ve ebedi hayatın saadetini kazanmayı vadeden tek anlayış İslam’ın özüdür. Çünkü İslam insanı bir bütün olarak ele almaktadır. İslam’a göre insan madde-ruh bütünlüğü anlayışı üzerine yaratılmıştır ve bir yönün göz ardı edilmesi bütünün yarım bırakılması anlamındadır. Kısacası İslam’a göre insanın salt bencilce kas gücünü kullanması ruh alanının ihmali demek anlayışına sahip olduğu gibi salt münzevi hayatı yaşaması da maddeyi inkar demektir ve bu anlamda aşırılıkları yasaklar. İslam’ın insanı bu şekilde ele alması Hristiyanlık tarafından da Materyalistler tarafından da eleştirilmiştir. Hristiyanlığın eleştirisi İslam’ı aşırı maddeci görmesinden dolayıdır. Materyalistlerin eleştirisi ise İslam’ı aşırı mistik görmesindendir. Oysa İslam bu iki görüşten de uzaktır. İslam bu dünyadan bütün bütün yüz çevirmeyi istemediği gibi diğer dünyanın hakikatinin de inkar edilmesine karşı çıkar. “Ahiret için çalış ama dünyadan nasibini unutma!” (Kassas, 77) ayeti de tam olarak bu gerçeği dile getirir. Ve İslam’a göre insan Allah’ın yeryüzündeki temsilcisidir. Allah ona kendi ruhundan üflemiş ve meleklerine öğretemediği isimleri saymayı öğretmiştir. Ve böylece onu meleklerinden de üstün kılmıştır. (Bakara, 30-34) Ve İslam’a göre insan eşrefi mahlukattır. Yani yaratılmışların en hayırlısıdır. (Tin, 4)

Tüm bu hakikatler gözardı edildiğinde yani insanı kendi öz bilincinden uzaklaştırdığı zaman ve İslam’ın insana sunduklarıyla ideolojilerin insana sundukları arasında insan, tercihini ideolojilerden yana kullandığı an insanın vahşi ve yırtıcı bir hayvana dönüşmesi, hatta ondan daha korkunç bir duruma düşmesi kaçınılmazdır. Ondan daha da korkunç olur diyorum; çünkü yırtıcı hayvanların başka hayvanları öldürmesi kendi fizyolojik ihtiyacını gidermesindendir. Oysa insan bunun ötesine geçiyor ve daha da korkunç olanı yapıyor; öldürdüğü binlerce cesede bakmadan sırtını dönüp yoluna devam edebiliyor. Bencil yanı ağır basan insanın öz bilincinden uzaklaşması onu bilmediği yere gidip bilmediği, tanımadığı insanları öldürmesine neden olabiliyor. Nitekim şuanda Suriye’de yaşananlar!  Peki nedir bu öz bilinç? Ali Şeriati’e göre öz bilinç; İnsanın kendi nitelik ve yaratılışını, evrenin yapısının nitelik ve yaratılışını, kendisinin evren ile ilişkisinin nitelik ve tabiatını algılamasıdır. (İnsanın Dört Zindanı) Evet öz bilinç insanın kim olduğunu nereden gelip ve nereye gittiğinin bireysel sorgulamanın bir tezahürüdür. İnsan ancak kendine yöneldiği zaman, böyle bir sorgulamayı kendinde başlattığı zaman insan olabilir. İşte İslam da tam bu noktadan yaklaşır insana. İslam, insanın anlam arayışının tek cevabıdır.

 Mehmet Şah ASLAN & Barış KASAK

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort