DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 21056581,00%
Ankara
13°

AÇIK

04:36

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Cici

Cici

ABONE OL
1 Aralık 2022 01:19
Cici
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dönem, geçmiş travmasını yüceltenlerin dönemi olmuş. En varlıklısından, en fakirine, en eğitimli aileye sahip olandan en eğitimsiz aileye sahip olana kadar, herkesin baş edemediği bir travması var. Neredeyse, senin travmanda travma mı benim yanımda demek üzereyiz.

Dönemin kişisel gelişim trendi ise tam bu olaya merhem olacak tespitler yapıyor. Duruma yönelik izlediğim ilk film “Zeytin Ağacı” idi. Filmde ki kız arkadaşlık sahneleri, beni verilmek istenen travmadan daha fazla etkiledi. Ben o yüzden filmi izledim. Yoksa o travmalar falan bana inandırıcı gelmedi.

Geçmişten yüklenen travmalara dair, bir başka filmde; “Bir Başkadır” yönetmeni, Berkun Oya’nın çektiği “Cici” filmi. Uzun süredir ilk defa bir filmi izlerken kimsenin beni kesmesine izin vermedim. Filmi izlerken, telefona takılmadım. Zihnim sürekli sorguladı, sürekli kızdı, en sonunda da ters köşe oldu.

Filmde, çalışıp çabalayıp kendine sınıfının üstünde hayat inşa eden bir baba var. Benim yaş gurubum babalarına benzeyen, biraz sonradan görme, biraz evlatlarını ayıran, biraz karısını anlayamayan. Adamın ondan genç bir karısı var. Karısının en büyük zaafı evlatları. Çocuklarını severek, eşine hizmet ederek ve örgü örerek yaşayan, kendine eklemeye zamanı kalmayan bir yurdum kadını.

Üç çocuklu bir ailenin, geçmiş ile gelecek arası hesaplaşmalarının anlatıldığı, filmin gidişatını değiştiren an ile sıradan anların aynı seyirde gittiği, sadece anlamak isteyenin sevebileceği bir film.

Film, ortanca çocukluğun travmatik olması ekseninde, büyük çocuk olmanın fedakarlığının sorgulandığı, küçük çocuk olmanın ihmal edilebilirliğinin sorgulandığı, illa olması gereken arka fon gibi duran annenin, hallerinin anlaşılmasına gerek duyulmaması şeklinde akıyor.

Filmin babası klasik bir baba, kendisinin hayalini evlatlarına gelecek belliyor. Bakılınca çok masum bir istek. Müslüman olan ailenin evladını iyi bir Müslüman gibi yetiştirmesi gibi bir şey. Sanat sever bir ailenin evladını sanatçı olarak yetiştirmesi gibi bir şey. Bir mesleği kutsal gören bir babanın evladına o mesleğin eğitimini alması gibi bir şey. Masum görmek istersek çok masum bir şey.

Peki masum görmek istemezsek, dindar ailenin çocuğu dindar olmak istemiyorsa, sanatsever ailenin çocuğu sanatçı olmak istemiyorsa, evladı için ideal mesleği seçen ailenin evladı o mesleği sevmiyorsa… En acılısından travma üretmeye aday bir aile. En trajiğinden travma sahibi olmaya vakıf bir evlat.

Sonrası gelsin aileyi suçlamalar, gelsin aileye zıt bir hayat yaşamaya merak. Ya da pasif direnip, ailenin istediği çocuk olup bir ömür, ama bu benim seçimim değildi diye mutsuz yaşamak.

Bence Berkun Oya, geçmişi sorgulamanın insanı bir yere götürmediğini, hatta geçmişte yaşamanın insanı daha da mutsuz edebilecek pencereler açabileceğini anlatmış. En azından ben öyle anladım.

Geçmişi salıp önümüze bakmanın, geçmişle mücadele etmekten daha iyi gelebileceğini anladım.

Bu sıralar kafama sokmaya çalıştığım “kişisel almamak” mottosuyla, filmdeki temayı şekillendirmeye çalışıyorum. Geçmişimizde bize yapılan yanlış bulduğumuz bir hareketi kişiselleştirmeden, belgesel izler gibi yormaya çalışmak, yormayı bitirince de önümüze bakmak.

Kişisel almamak, birçok iletişim kazasının altını çizmemek demek. Kısa vadede verimli düşüncelere yer açmak, uzun vadede huzurlu bir hayat sürmek demek.

Kişisel almamayı başardığımız keyifsiz yaşantılar, zihnimizde yer edip her moralimiz bozulduğunda zihnimiz tarafından bize servis edilmez. Kişisel almak aslında karşımızdaki kişiyi kafamızda en kötü yapar. Onu en kötü yaparken de birini farkında olmadan en iyi yaparız. Zihin iki zıt üretmeyi sever. Jung’a göre bireyin ahlaki hiyerarşinin en tepesinde ne varsa, aslında o kişinin en büyük değeri, tanrısıdır. Kişinin dışa vurduğu şeydir. İyi şeyler düşünüyorsa, kendine dünya cenneti tesis etmesi, kötü şeyler düşünüyorsa kendisine dünyayı cehennem etmesi gibi. Kişisel almak bir iki kişi yüzünden, dünyayı karşımıza almak aslında. Filmdeki ortanca çocuğun yaptığı gibi.

Sosyal medyada filmle ilgili bir şeyler okuyayım dedim ve hiç şaşmadığım yorumlar okudum. Filmin anlaşılır olmak gibi bir derdi olmadığı için karşı komşunun hayatı gibi aktığı için bir çok kişi filmi anlamamış. Bu ne ya, az uğraşsaydınız diyenler olmuş. Anlatmak için az daha uğraşsaydınız diyorlar. Derin travmalar, keskin sosyal problemler, filme renk katan şuh cinsel sahneler olsaymış bence o kitle filmi daha izlenilir bulurdu.

Oysa film; geçmişini sorgulamanın bir hayrı olmadığını, sakin anlatımın huzurunu, her hayatın gözlemlemeyi değer olabileceğini, hayatın dinamik olduğunu anlatmak dışında bir şey vaat etmiyor.

Müsaade edin de her film de Acılı Adana olmasın, şuh olmasın. İki saat kafa dağıtacağız diye tüm değerlerimiz alt üst etmesin.

Yolculuk esnasında tanışılan belki de bir daha görülmeyecek olan birinin, yeni tanıdığı insana sunabileceği düzeyde, seviyeli bir anlatımım eşliğinde zihnimizde denk durumlar kurabileceğimiz, bizi bir süre etkisinde bırakacak bir toplumsal film olmuş.

Köy manzaraları seven için türkü seven için kavuşulmayan hüzünlü aşkları kabullenenler için iyi olmaya uğraşmayan her insanın çok kolay kötü olabileceğinin kabulü için izlenebilecek yurdum temalı bir film

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort