DOLAR 32,3444 0.29%
EURO 35,1322 -0.02%
ALTIN 2.312,691,56
BITCOIN 22867632,58%
Ankara
19°

KAPALI

02:00

YATSI'YA KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Deprem Kabusunda Bir Yedi Gün: Hatay Hatıralarım II

Deprem Kabusunda Bir Yedi Gün: Hatay Hatıralarım II

ABONE OL
11 Nisan 2023 01:32
Deprem Kabusunda Bir Yedi Gün: Hatay Hatıralarım II
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Rönesans Rezidansın molozlarına dokunuyordum ilk anlarda. Ufalanan bir beton yığını, iç dünyamda fiziksel bir ayrılığa kapı aralıyordu. Geçmiş, gelecek ve şimdinin adeta silahlı çatışmasında anlaşılması güç hislerde kayboluyordum. Bir melankolilik değildi halet-i ruhiyem ama eser de taşımıyor değildi.

Tam üç ceset çıkardık ipince. Biri anne kolları açık, biri baba elleri yavrusunda ve biri daha sebi üç yaşında boynu uzun ama bahtı kara fikrimce. Bilincimin derinliklerinde vuruluyordum. Ellerim uzandıkça onlara, etrafta “yavrum, Erenim…” sesleri karışıyordu hafif esen Hatay yeline. Olan bitenler, gözlerimize sokulan onca gerçeklikler, çırılçıplak bağırıyordu hüznü içimize.
Yedi kişi idik çalışan. Ekipler etrafa dağılmıştı. Sesleri alabiliyorduk enkazda kalanların. Sekiz katlı bir mezardı üzerinde durduğumuz. Ve kıra kıra, yırta yırta ilerliyorduk bize uzanan seslere. Ne çare ki yıkılmada direnç göstermeyen kolonlar, çelik zincir gibi karşımıza geçmişti arama kurtarmada. Kırıcı, delici yeri göğü inletiyordu. Sonra ıssız bir sessizlikte “sesimi duyan var mı???” diyordu pelesenk olmuş ağızlarda diller.

Belli ki metalaşmıştı dünya. İnsan, böylesi bir hali görünce anlar ya. Ne çare, ölüyor insanlar; ister gözlerini kapat, ister uyu, isterse de karanlıkta gör rüya. Bir belirsizliğin en alası hissediliyordu etrafta. Gece olacak, aydınlık bir medeniyet şehri Hatay, karanlığa duçar olacaktı. Faydacı değildi insanlar, fedaice vuruluyordu açılan koridorlarda betonlara kazmalar. Ve ağlıyordu yakınlarını kaybeden yahut yollarını gözleyen insanlar.

Birden zihnimde canlandı son akşam sahnesi. Bir aile, mutlu ve huzurlu evlerinde geceye hazırlanıyordu. Uyku saati geldiğinde sarılmış yavrularına, yatağına koyuvermişti. Öpücüklere boğmuş, iyi geceler dilemişti. Ne çare ki deprem, en zamansız anda göstermişti acımasız yüzünü deyip koparmıştı onları herkesten ve her şeyden. Baba, belli ki deprem anında çocuğun odasına koşmuş, anne peşinden ardı sıra gelmişti. Duvarları, ölüm kusmuş olmalı ki yavrularına sarılamadan, güvenli kollarına alamadan yıkılmıştı Elit Site diye pazarlanan o cellat Rönesans Rezidansın.

Derken ekip kısa zamanda ulaştı cesetlere. Aileler ve yetkililerin gözetiminde araçlara aldık. (Gerçekten özellikle o yavrunun sıcacık ellerini hayatım boyunca unutamayacağım.) Orda bulunan birine binanın bölümlerini sorduk. Bina hakkında biraz bilgi aldıktan sonra Polonyalı bir ekip ile ara koridor üzerinden odalara açılma kararı aldık. Önden eğitimli köpekler, sismik cihazlar ve dinle-kaz mantığı ile çalışmaya koyulduk.

İnsan, mükemmel bir varlıktır kanaatimce. Bireysel bir iç zenginliğe sahip olmakla birlikte sosyal de bir varlıktır. Üst başımız toz toprak içinde olmasına rağmen birileri su, birileri ekmek, birileri mendil dağıtıyordu. Yaklaşıyorduk yedinci katın odalarına. Ekip sürekli teyakkuzda, değişimli çalışmalar devam ediyordu. Uzaktan sesler geliyordu kulağımıza. Depremin üçüncü günü idi. Ve yaşam emareleri hala çok taze idi.

Eskiden insan, bir imtihan aracı, geçici bir varlık gözüyle anılırdı. Oysa insan, yeryüzünün en tuhaf varlığı idi. Bir zamanlar o garip insan, Tanrı’ya inanç duyardı. Evrildi her şey. Tanrı’dan insana, inançtan insanlığa…

Artık o, bir birey idi ve her zamankinden daha çok kendisini ifade etme ihtiyacına sahipti. Bu yeni insanın, dünyaya meydan okumasının yine kendi hemcinslerinin başına bela ettiği bu anlamsız mimarinin kurbanlarına umut olmaya çalışıyorduk.

Çalışıyorduk. Başımızı, bize elini uzatan sevimli birilerinin “bizi kurtar” diyen o yükü ağır omuzlarına yaslamış gibi çalışıyorduk. Bazen yıkıntıların tozu kaplıyordu her yanımızı bazen de “ver elini, elimi tut. Hareket etme, az daha sabır, kurtarıyoruz seni merak etme” diyalogları kayıtta idi zaman bandında.

Düşünün koklamadığınız çiçek, selam vermediğiniz her kimse, uçuşurken el sallamadığınız kuşları bir daha göremem ben de deyip geçmişine pişmanlık duyarak kırıyorduk demirleri. Beklemek payımıza düşsün istemiyorduk. Bize güç, kuvvet ver dualarını avuçlarımıza doldurup göğe kaldırmıyorduk. İçimizde bir boşluk vardı her yanımızı saran. Ve biz gece saat 12.58’e kadar mücadele verdik, insanlarımızı bizden koparan o betonlara.

Derken koordinasyon merkezine ekip değişimi için gelmiştik. Pet bardaklarına koyulmuştu bir çorba. Soğuktu hava, dışarda yağmur vardı bir ara. Ekipler bitkindi, kurtaramadık herkesi bizi bekliyor yarın, insanlar var orada. Ben, arkadaşlarım ve Hatay, üşüyordu, ağlıyordu, bir yaraydı her yer; gönlümüz kırık, gözlerimiz yaşla uyudu, öylece uyandık sabaha…

Devamı üçüncü yazımızda…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort