DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 21056581,00%
Ankara
13°

AÇIK

04:36

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Dünyanın Şakası Yok

Dünyanın Şakası Yok

ABONE OL
27 Şubat 2023 00:10
Dünyanın Şakası Yok
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Görsel 1940 yılında Londra’da çekildi. İkinci Dünya Savaşı’nda, yerle bir olan Londra’da, hayatına devam eden Londralı bir kadın. Muhtemelen, onlar için çay saati olan saat beş civarları çekilmiştir. Canım sağ olsun hepsi hallolur lafının, kareye yansımış hali.

6 Şubat tarihinde beri, deprem ülkesi olduğumuzu acıyla ve maddi kayıplarla, neredeyse her gün yeniden öğreniyoruz. 6 Şubat, on binlerce insan için ölüm tarihi oldu. Genç yaşlı birçok insan, enkaz altında kaldılar. Bu deprem, aynı anda ülkenin 13 milyon civarı nüfusunun yaşadığı toprakları, çok ciddi anlamda etkiledi. Çoğu yeri dümdüz etti. Böylesi şiddette, bu kadar geniş alanı etkileyen, bu kadar uzun süren deprem öngörülmüyordu. Haliyle, en az vatandaş kadar, hazırlıksız yakalanan devlet de ilk anlarda spontane davrandı. Yardım kuruluşları, ilk anlarda kendi organize kapasiteleri ve güçleriyle ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Sivil toplum hareketinin kıymetini anladık.

Hatay’a, ilk günlerde gidilemedi.

Hatay’da depremi yaşayan birinden duyduğum, bizi Allah kurtardı oldu. Kimse bizi kurtarmaya gelmedi dedi. Kimseyi suçlar gibi demedi bunu. Halini ifade etti ağlayarak. Şikâyette etse, idi hakkıydı. Kimsenin o şikâyeti susturma hakkı olamazdı. O kadar haklıydı.

Dünya’dan maddi manevi yardımlar geldi. Ezeli dostumuz ve düşmanımız Yunanistan ilk gelenlerden oldu. Bizde onun başı sıkıştığında ilk gidenlerden oluruz hep. Hani derler ya komşu akrabadan daha yakındır diye, aramızdaki öyle bir bağ bence.

Sabaha karşı olan depremden sonra öğlen bir deprem daha oldu. Böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamamıştık. Artçılar olurdu, şöyle son sallantılar gibi ama art arda güçlü depremler olmazdı. En azından daha önce olmamıştı.

Gündüz olan depremle ilgili tek avuntu depremin gündüz vakti olması ve birçok insanı dışarda yakalaması oldu. Avunanlar orda yaşayanlar olmadı. Biz avunduk. Evimizde internetten depremi izleyenler. Hatta depremden etkilenenlerden, utanarak avunduk. Yaşamsal faaliyetlerimizi, kişisel bakımımızı yaparken bile utandık. Hala utanıyoruz.

 Sonra, artçılar hiç durmadı. Hatta en son 20 Şubat’ta şiddetli, bir deprem daha oldu.  Arama kurtarma ekiplerinin çalışmalarını bitirip bölgeyi terk ettiği gün. Bitti sandık ama bitmedi. Bu sefer kayıplar az oldu çünkü deprem bölgesinde yıkılacak ev kalmamıştı. Depremden kurtulanlar evlerinde çadırlarda yaşamaya başlamıştı.

Yazdıklarım hepimizin tüm rakamlarına, lokasyonlarına kadar herkesin bildiği şeyler. Acı tablomuz.

Yılın en kısa ayı olan şubat ayında, ömrümüzün en uzun günlerini yaşadık. Canımızdan canlar koptu. Tarih kitaplarına geçen, medeniyetlerin sonunu getiren bir felaket yaşadık. Olanlardan öğrenmek zorunda olduğumuz net bir ders var.

Türkiye, Japonya gibi deprem ülkesi olan bir ülke.

Hayatımızın her anını, deprem olacak mı diye korkarak değil, depremle ilgili önlemleri alarak yaşamak zorundayız.

Uçağa her binişte, uçağın olası kaza durumlarında yapılacaklar anlatılır. Uçak kazaları kurtulma olasılığı düşük kazalar olduğu halde, çıkış kapısına yakın oturanın, almak zorunda olduğu sorumluluğa kadar anlatılır.

İki yılımız, tüm dünyayı etkileyen salgın bir hastalıkla geçti. Hes kodu ile yaşadık. Cep telefonlarımıza ve tc’mize entegre olan hes kodu sayesinde, toplu alanlara girişimiz kontrol altına alındı. Salgın hastalık geçiren ve onun yakınında olanlar, toplu olan hiçbir alana giremedi. Sokağa çıkma yasakları oldu. Evlerden okuduk, evlerden çalıştık. Hala o döneme ait ibareler, toplu yaşam alanlarında duruyor.

Yangın ve iş güvenliği gibi önlemler hayatımıza girmişti. İnsanların yaşadığı, çalıştığı, okuduğu yerlerde iş güvenliği ve yangın için gerekli önlemler alınmak zorunda. Ne yazık ki birçoğu göstermelik olan, gerektiğinde hiçbir işe yaramayacak süs gibi biblo gibi mevzuatlar.

Millet olarak sahip olduğumuz bir şey olmaz ihtimalini en güçlü ihtimallerden çıkarmak zorundayız. Bir şey olabilir olmalı en güçlü ihtimalimiz.

Böyle geldi böyle gitmesin.Her bireyin, bundan sonra depremle ilgili algısı değişmek zorunda. Evimizi ya da çocuğumuzun okulunu yapan müteahhitti suçlayınca, giden canlar yıkılan evler geri gelmiyor. Ev satın alan, kiralık ev tutan, çocuğuna okul arayan herkes standartlarının önüne, ön şart koymak zorunda.  Deprem önlemleri, içine dahil olacağımız her yapının ön şartı olmak zorunda.

Deprem önlemlerinden geçen yapılarda, diğer standartlarımızı aramalıyız. Hatta bence deprem önlemleri olan yapı her bireyin yaşam standardı olmalı. İnsani hakların ilki olan yaşam hakkının, kapsamında olmalı. Herkes deprem önlemi olan yapılarda yaşamalı, okumalı, çalışmalı, eğlenmeli vb.

İnsanların paranoyalarının eseri olan güvenlikli siteler, yerini ne yapacağı belli olmayan doğaya karşı güvenlik önlemler eklenmeli. Hatta önce deprem güvenliği sonra güvenlik görevlisi şeklinde olmalı.

Elit olduğunu düşündüğümüz mahalleler, elit olmasından önce zemini sağlam mı, ona bakılmalı. Zemini bataklık olan, tarla olan, doldurma olan mahalleler elit olsa ne olmasa ne.

Evlerin; mutfağı, banyosu değil duvarlarına bakılmalı. Alt katında ne var ona bakılmalı.

Eşyaları odalara yerleştirirken, deprem anında bu eşya üstüme düşerse ne olur diye senaryolar üretip yerleştirilmeli. Sabitlenecek her şey sabitlenmeli.

Bir restoranda yemek yiyoruz mesela, restoran deprem anın için hazırlıklı mı, gerekli önlemleri almış mı soruna karşılık gelebilecek yazılar aramalı gözümüz ve bulabilmeli.

Alışveriş merkezleri, hastaneler, okullar, kamu binaları, köprüler, camiler, kültür merkezleri vb.

Toplu olarak kullandığımız her yerin deprem karnesi olmalı, düzenli aralıklarla karne bilgileri kontrol edilmeli.

İnşaat sektöründe çalışanlar, üniversite mezunundan sadece okuma yazma bilenine kadar, eğitime tabi olmalı. Eğitimleri almadan çalışmalarına müsaade edilmemeli.

Okullarda, spontane deprem tatbikatları olmalı. Küçük yavrular, deprem anında nasıl hareket edeceğini öğrenmeli.

Binalara erken uyarı sistemi yüklenmeli.

Beş dakika düşündüm aklıma bu kadar şey geldi. Ben mühendis değilim, sıradan bir vatandaşım. Benden çok daha iyi düşünebilecek, donanımlı mühendisler bir araya gelmeli. Tüm ülkeyi koordine edecek donanım sahip organizasyonla kurulmalı. Depremle ilgili, yapıyla ilgili, insanla ilgili uzmanlardan oluşan bir yapı olmalı, bu yapı. Yaşayan, sürekli çalışan sürekli fikir üreten, sürekli pilot uygulamalar yapan bir yapı olmalı. Mesela, Şili’de deprem mi olmuş, depremde hangi yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmış, depremle ilgili hangi konuda sınıfta kalınmış gibisinden fikirler üretilse. Önlemler her gün yeniden güncellense.

Önlemler için her kurumda takımlar kurulmalı. Kurulan takımlar üst takımla koordineli bir şekilde çalışmalı.

Eskisi gibi olamayız, ciddi bir şeyler yapmak zorundayız. Devlet, vatandaş, stk’lar olarak yenilenmeliyiz. Karşımızda olan doğal afet diğerlerine benzemiyor. Verebileceği zarar diğer doğal afetlerin kat be kat üstünde. Hatay’da yaşayan arkadaşımın dediği, “Hatay savaş geçiren Suriye gibi oldu.” idi.  Haliyle, kırk yılda bir olsa bile, olduğu an milyonlarca insanı etkileyecek potansiyeli barındırıyor.

Eğer bu yaşadığımız deprem dünyanın sonu değilse, topluca yok olmaya doğru gitmiyorsak kalan günlerimiz için yeni birer biz inşa etmek zorundayız. Yazımı dünyanın yeni bir döneme geçişi diye bitirmek istiyorum. Kötü şeyler çağırmayayım. Yeni dünya düzenine yeni Türkiye düzeni, yeni birey düzeni geliştirerek dahil olalım. Yaşadığını bize belli eden dünyamızı daha fazla kızdırmayalım, onu ciddiye alalım. Şakası yok.

Ne kadar yardımsever olduğumuzu birbirimize gösterdik sıra ne kadar bilinçli olabileceğimizi  göstermede.

Bakara suresi 134. Ayette rabbimizin sevdiği işini güzel yapanlardan olalım.

Babaannemin deyişi ile bitireyim, hadi Türkiye’m göreyim seni.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort