DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 21056581,00%
Ankara
13°

AÇIK

04:36

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90

Ekolojik Dengenin Korunması Açısından İsraf I Makale

ABONE OL
25 Mayıs 2017 22:41
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Hiç şüphesiz “Çevre Koruma” deyince üzerinde önemle durulması gereken konulardan birisi de israf ve israfın önlenmesidir. Zira çevre sorunlarının oluşmasında ve artmasında israfın çok önemli ve etkili bir rolü vardır. Dolayısıyla israfla mücadelenin yer almadığı bir çevre koruma faaliyetinin ya da anlayışının eksik olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Gerek Kur’an-ı Kerim, gerekse hadisler bize, İslam’ın israfın her çeşidine karşı ciddi bir tavır aldığını açık bir şekilde göstermektedir. Bu makalemizde İslam’ın israfla ilgili verilerini gözler önüne sermeye çalışacağız.

İsraf kelimesi, lügatte aşırı gitmek, haddi aşmak, lüzumundan fazla ve gereksiz harcama yapmak, saçıp savurmak, masiyet (günah) için harcama yapmak gibi manalara gelmektedir.[1] İsraf, sahip olunan kaynaklar ve imkânları boş ve faydasız yere kullanmak, lüzumundan fazla tüketmek, boşa harcayıp çar-çur etmek şeklinde olabildiği gibi, davranışlarda da normal sınırı aştığı ve ifrat sınırına ulaştığı zaman da söz konusu olabilmektedir.[2] Bunların dışında sözlüklerde israf kelimesinin cehalet ve gafletle ilişkilendirildiği[3], gaflette bırakmak, hata yapmak, cehalet etmek gibi manalara geldiği göze çarpmaktadır ki bunun da israfın insanlar tarafından bu kadar fazla yapılmasındaki en önemli etkenleri teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

İsraf kelimesinin bu geniş anlam çerçevesi içinde bizi daha çok çevreyle ve doğal kaynakların bilinçsiz şekilde kullanımıyla alakalı olan şekli ilgilendirmektedir.

İslam dininin çevre korumasına getirdiği en etkili ilkelerinden birisi israfın her çeşidine karşı ciddi bir şekilde tavır alması ve yasaklamasıdır. Zira israf yukarıda da belirtildiği gibi en genel anlamıyla aşırılık ve haddi aşmaktır.[4] Günümüzde de çevremizin en büyük düşmanının bu düşüncesizce, bilinçsizce ve gereksizce -gerek küçük çapta ve gerekse aşırı ve gözü dönmüş bir şekilde- doğal kaynakların tüketimi ve kullanımı olduğunu görüyoruz. Bundan dolayı da bu şekildeki bir israfa ne ormanlar, ne sular, ne toprak, ne yer altı kaynakları ne de atmosfer dayanmaktadır. Bütün bunlardan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu manadaki israfın önüne geçmeden diğer çevre koruma faaliyetlerinden elde edilecek faydalar sınırlı ve sıkıntılı olacaktır.

Son zamanlarda çeşitli mahfillerde değişik vesilelerle dünyadaki kaynakların sonsuz olmadığı böyle giderse birçok doğal kaynağın ve canlı türünün bitme tehlikesiyle karşılaşacağı, nüfusuyla birlikte tüketim arzusu da devamlı artan/artırılan[5] insanlara hatırlatılmaktadır.

Çünkü dünyanın şu andaki durumu ve şartları göz önüne alındığında doğal kaynakların kendilerini yenilemesi ve artması ile insanın tüketim hızı arasındaki ilişkinin ters orantılı olduğu bariz bir şekilde görülmektedir. Normal şartlar altında tabiattaki düzen ve dengenin insanların normal ihtiyacını karşılayacak özellikte olduğu söylenebilir. Ancak insanların bilinçsiz ve hatalı kullanımlarından kaynaklanan aşırılık ve dengesizlikleri, tabiatın da dengesini ve düzenini bozmakta ve birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de “İnsanların kendi elleriyle yaptıklarından dolayı karada ve denizde fesad (bozulma) ortaya çıktı. Belki dönerler diye, Allah, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmaktadır[6] ayetiyle ifade edilen durumlardan birisi de bu olsa gerektir.

İsrafla mücadele denilince sadece yasaklama anlaşılmamalıdır. Bunun yerine tutumlu ve iktisatlı olmayı bir alışkanlık ve dini vecibe haline getirmek, bir yaşam tarzı olarak insanlara benimsetmek, maddi-manevi faydasını anlatmak daha doğru ve daha faydalı bir yaklaşım olarak gözükmektedir. Bu da çok yönlü ve devamlı bir eğitim ve bilinçlendirmeyle olabilecek bir durumdur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde de böyle bir tutumun sergilendiği açık bir şekilde görülebilmektedir.

İsrafın tehlikesini anlamak için günümüze bakmamız yeterlidir. Çünkü bugün bile birçok canlı yok olmuş, birçok doğal kaynak bitme sınırına gelmiştir. Bir yanda her türlü kaynağı hoyratça ve bolca kullanıp israf eden bir zümre varken bir diğer yanda açlıktan ölen, bu kaynaklara ulaşamayan veya uzaktan seyreden insanlar vardır. Ancak şu var ki israfın ve aşırılığın boyutlarının vardığı nokta, gelecekte insanları kaynak yetersizliği ve yokluk sıkıntısında eşit konuma getireceğe benzemektedir.

İsrafta gelinen bu nokta insanları yeni arayışlar içine sevk etmiştir. Artık birçok savaşın nedeninin doğal kaynaklara sahip olma düşüncesiyle yapılacağını ve yapıldığını tahmin etmek zor olmayacaktır. Hatta yakın zamanda sadece su kaynaklarını elde etmek için savaşların yapılacağı ciddi bir varsayım olarak sık sık gündeme gelmektedir. Dolayısıyla insanlık olarak geleceğimiz açısından çok bilinçli olmak, doğal kaynaklarımızı dikkatli, dengeli ve tutumlu kullanmak durumundayız.

Günümüzde hiçbir doğal kaynağın sonsuz ve sınırsız olmadığı, bitmez tükenmez denilen nice kaynağın bitmesi veya tükenme noktasına gelmiş olmasıyla çok daha iyi anlaşılmaya başlamıştır. Nitekim çevre açısından duruma baktığımızda yakın zamana kadar varlığını sürdüren birçok hayvan neslinin[7], birçok verimli orman[8] ve tarım alanının, birçok bitki ve ağaç türünün, birçok doğal kaynağın bugün gittikçe azaldığı ya özel koruma altına alınmak durumunda kaldığı ya da onlardan geriye sadece fotoğraflar kaldığını esefle müşahede etmekteyiz. Örneğin canlılarda bugün varolan birkaç milyon tür, gelmiş geçmiş tahmini yarım milyar türün baki kalanlarıdır. Geçmişteki soy tükenmelerinin hemen hepsi doğal sebeplerle olmuşsa da, bugün insan faaliyetleri, soy tükenmelerinin en önemli sebebi olmuş bulunmaktadır.[9] Bundan dolayıdır ki çevre korumasında başarıya ulaşmanın en başta gelen unsurlarından bir tanesi insanoğlunun aşırılığının/ israfının önüne geçmektir. Bu gerçekleştirilir; buna ilaveten çevrenin güzelleştirilmesi, varolan imkan ve zenginliklerin korunması, iktisatlı kullanılması ve geliştirilmesi için -herkes kendi çapında- katkıda bulunulursa geleceğe çok daha büyük umutlarla bakabilmemiz mümkün olacaktır. Bu zor bir iş olmadığı gibi hem insani hem de İslami bir zorunluluktur.

İsrafla ilgili diğer bir önemli husus da doğal kaynakların azalmasıyla birlikte daha sonraki nesillerin durumunun ne olacağı hakkındadır. Birçok anne- baba çocuğunun geleceği için iş ve aş düşünmesine rağmen huzurlu bir şekilde yaşayabileceği bir çevre bırakabilme konusunda yeterli duyarlılığı göstermemektedir. Esasında günümüzde milyonlarca ton gıdayı israf eden ülkelerle, açlıktan ölen ya da günlerce yiyecek bulamayan aç insanların varlığı da günümüz medeniyet ve insanlığının en büyük handikabı ve yüz karası olarak önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla hâlihazırda var olan insanların en basit bir ihtiyacı bile düşünülmeyip ölüme terk edildiği bir ortam içerisinde gelecek nesillerin nasıl düşünüleceği ya da kimlerin bunu düşüneceği başka bir sorun olarak karşımızdadır.

Gelişmiş ülkeler tarafından sık sık dile getirilen ve bir bahane olarak ileri sürülen nüfus artışının çevre problemleri ve doğal kaynakların azalması için yeterli bir sebep teşkil etmediği de bilim adamları tarafından ifade edilmektedir. Zira eldeki veriler çevreye en büyük zararı veren, en çok kullanan ve en çok israf eden kesimin gelişmiş ve sanayileşmiş ülkeler olduğunu; sanayileşmiş bir ülkenin nüfusuna eklenen bir insanın, 3. Dünya ülkeleri nüfusuna eklenen bir insandan çok daha fazla tüketip doğal kaynaklara çok daha fazla baskı yüklediğini açıkça ortaya koymaktadır.[10]

Günümüzde görülen tipik israf çeşitleri şunlardır:

Gıda ve para israfı

Yabani hayvanların çeşitli amaçlarla ( örneğin tüyü, postu, dişi, maddi değeri ve sadece zevk için) gereksizce ve aşırı bir şekilde öldürülmesi

Ormanların aşırı bir şekilde kesimi ve tahribi

Su israfı

Enerji israfı (doğal gaz, elektrik, yakıt vb.)

Günlük hayatta kullanılan eşya ve malzemelerin israfı

Sayı ve çeşitlerini artırabileceğimiz bu israf çeşitleri temelde dünyamızın doğal kaynaklarına dayanan, üretimi ve oluşması için emek ve para harcanan, kendini yenilemesi bazılarında mümkün olmayan, bazılarında ise çok uzun yıllar ve emek isteyen, belki de telafisi ve geri dönüşü imkânsız zenginlik ve değerlerin yok olmasına sebep olan israflardır. İsrafın zararı farklı boyutlarda maksimumdan minimuma değişen şekillerde tezahür etmektedir. Örneğin dünya için, ülke, toplum, aile ve kişi için farklı ve değişik boyutlarda zararlar ortaya çıkmaktadır. Başlangıçta çok hoş ve tatlı gibi gelse de sonuç itibariyle fakirlik, kıtlık, huzursuzluk, korku, hastalık, üzüntü, pişmanlık ve dengesizliklere sebep olduğu, basit ve önemsiz görülen israfların dünya çapında çok büyük etki ve zararlara yol açtığı açık bir şekilde kendini göstermektedir.

Bu ve benzeri birçok sebeplerden dolayı israfın önüne geçmek ve iktisatlı- tutumlu olmayı insanların zihin ve davranışlarına yerleştirebilmek, çevre koruma konusunda en gerekli ve etkili faaliyetlerden bir tanesidir. Günümüzdeki çevrecilik çalışmalarında da üzerinde önemle durulan bir konudur. Zira israf etme ve aşırı kullanım insanın tipik davranış eğilimlerindendir ve önüne geçilmesi, engellenmesi için ne kadar çaba sarf edilse azdır ve bu manada İslam’ın verilerinden azami derecede ve yararlanılabildiği ölçüde – tabii ki ortaya konulduktan sonra-yararlanmak oldukça faydalı bir girişim olacaktır.

İslam’ın bu konuda ki verilerine baktığımız zaman gerek Kur’an-ı Kerim’de gerekse Hz. Peygamber (s.a.s.) in hadislerinde bu önemli sorunun üzerinde durulduğunu, insanın ve insanlığın selameti /mutluluğu için yol gösterilip uyarılar yapıldığını, aksi durumda nelerle karşılaşılabileceği geçmiştekiler de örnek gösterilerek anlatıldığını görebiliriz. Bu konuda birçok çarpıcı ifade ve emirlerle karşılaşmaktayız. Allah Teala’nın varlığına ve onun huzurunda bir gün hesap vereceğine inanan insanın bunları yapmaya yanaşmaması, yapanlara da engel olması, onun en tabii ve başta yapacağı davranışlar içerisindedir.[11] Ayrıca çevresine ve çevresinde var olan varlıklara karşı yaptığı iyi, güzel, faydalı (salih) bir davranışında sevap alacağı hatta belki de bununla Allah’ın rızasına ve cennetine kavuşacağını öğrenen bir insanın çevresine karşı duyarlılığı ve aktivitesi çok daha müspet olacaktır.[12]

Kur’an-ı Kerim’de İsraf

Kur’an-ı Kerimde birçok yerde israfın kötü görüldüğü[13], yasaklandığı ve Allah’ın israf edenleri sevmediğini ifade eden ayetlerle karşılaşmaktayız. Bunlardan bazıları şunlardır:

“ Ey Adem oğulları her mescide girişinizde ziynetlerinizi alınız. Yeyiniz- içiniz! fakat israf etmeyin! Zira Allah israf edenleri sevmez.[14]

Burada iki tür israftan söz edilebilir:

  • Gıda maddelerinin boşa gidip çöpe atılması vb. şekilde
  • Normalden fazla yeme- içme şeklinde

Bunlardan her ikisi de hoş görülmeyen, yasaklanan, gerek kişiye gerekse topluma zararlı olan bir tüketim şeklidir. Tabii ki bunlar sadece gıda maddeleri için değil diğer doğal kaynaklar ve nimetler içinde aynı şekilde geçerlidir.

Kur’an-ı Kerim’de israfı engelleyecek bir başka yöntem de –belki de en etkilisi– insanlara ihtiyaç sahiplerini ve yakınları gözetmelerinin, onları da düşünmelerinin emredilmesidir. Çünkü insan sadece kendini düşünür ve bencilce hareket ederse lükse, aşırılığa ve israfa kaçması kaçınılmaz olur. Gerek kendinde gerekse toplumunda birçok kişisel ve sosyal problemler de kolaylıkla yayılma imkanı bulur. Bunun da zararı yine bencilce davrananlara döner, onlar da huzurlu bir hayat süremezler. Başkalarını ve o imkandan mahrum olanları düşünürse de elindeki nimet ve değerlerin kıymetini daha iyi bilir, boşa harcamaz. Hem de ihtiyacının olmadığı, boşa gidebilecek olan çeşitli maddeleri ihtiyacı olanlara vererek israfın önüne geçmiş olur.

Bunu yaparken olabilecek bir başka israf çeşidi de düşünülerek hemen yasaklanmakta ve önüne geçilmektedir. İnsanlara aşırı bir şekilde infak etme ve aşırı şekilde cimriliğe kaçma olmaksızın[15] dengeli bir şekilde diğer ihtiyaç sahibi insanları da düşünmeleri emredilmektedir. Aşağıdaki ayetlerde bu hususlara yer verilmektedir:

“Yakınlara, yoksula ve yolcuya hakkını ver, fakat saçıp savurma! Muhakkak ki saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” [16]

“Elini boynuna götürüp sıkma (büsbütün cimri olma) tamamen de açıverme (müsrif olma) ki sonra kınanır ve hasret içinde kalakalırsın.”[17]

Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytinleri, narları –birbirine benzer, benzemez biçimde- yaratan hep O’ dur. Her biri meyve verdiği zaman ürününden yeyin, hasat günü de hakkını verin; fakat israf etmeyin, muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez.[18]

Büyük tefsir âlimlerinden Taberi bu ayetteki israfla ilgili farklı görüşleri zikrettikten sonra şöyle der: “Bu ayette israfın her çeşidi yasaklanmıştır. Çünkü Arap Dilinde israf, doğruya ve hakka isabette hata etmek manasında kullanılır. Dolayısıyla;

Malı boş ve faydasız yere harcamak,

Malı lüzumundan fazla tüketmek,

Belirlenen miktardan çok ve aşırı derecede verip kendisini ve ailesini sıkıntıya sokmak,

Belirlenen miktardan az vermek ya da hiç vermeyerek emre karşı gelip isyan etmek,[19],

Sultanlar ve idareciler hakkında ise normalden fazla ve aşırı şekilde halktan vergi toplamak şeklindeki israf çeşitleri de bu ayetin kapsamına girmekte ve yasaklanmaktadır.”[20] Bu görüş baştan beri ifade etmeye çalıştığımız israf çeşitlerini bir arada zikretmektedir.

Bu konuda ki bir diğer önemli ayeti kerime ise kapsamı içine yeme, içme, mesken vb. gibi hayatın devamında şart olan asli ihtiyaçların da girdiği bir tabirle “infak” (harcama) terimi ile gelmektedir[21] ve şöyle buyurulmaktadır:

“Onlar ki infak ettikleri zaman (harcamalarında) israf etmez, cimrilik de yapmazlar. Harcamaları bu ikisi arasında bir kıvamda (dengede) dır.[22]

Bu ayette işin son noktası ortaya konulmuş Allah’ın sevdiği kulların bu şekilde dengeli oldukları hem belirtilmiş, hem de diğer kulların da böyle olması özendirilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de bazı ayetlerde ise farklı bir üslupla, geçmişte kendilerine bol nimet ve imkân verilen kavimlerden haber verilmiş, bu nimetler hep biz de kalacak hiç kaybolmayacak diyen insanların nankörlükle israfa kaçıp, lükse, refaha ve aşırılığa gitmeleriyle akıbetlerinin ne olduğunu ve bu aşırılıklarının bedelini nasıl ödedikleri günümüz insanının dikkatine sunulmuştur ki hiç olmazsa sonradan gelenler aynı hataya düşüp aynı akıbetle karşılaşmasınlar.[23]

Bu ayeti kerimelerden anlaşılıyor ki Kur’an-ı Kerim’de israf konusu ciddi bir şekilde ele alınmış ve insanoğlunun içine düşebileceği her türlü israf çeşidi çeşitli ayetler ve çeşitli üsluplar içerisinde ifade edilerek yasaklanmış ve insanların bu konuda ideal hallerine işaret edilmiştir. İsrafın bırakılıp onun zıddı ve ideal alternatifi olan iktisadın uygulanması ve pratikte ifadesi ise “sizin için onda çok güzel örnekler vardır”ona itaat eden bana itaat etmiş olur” “size ne verirse alın neyden sakındırırsa onu da bırakın” ve “sen çok yüce bir ahlak üzeresin” dediği “alemlere rahmet olarak gönderdiği” Resulüne (elçisine) bırakılmıştır. Zira Kur’an-ı Kerim’de genel olarak bildirilen esasların ayrıntılı açıklamasını ve uygulamasını yaparak insanlara örnek olmak Peygamber Efendimizin (S.A.S) görevidir.

Hadislerde İsraf

Hz. Peygamberin günlük yaşayışına baktığımız zaman her işinde dengeli ve iktisatlı olduğu ve en basit bir israfa dahi yer vermeyip karşı çıktığını, yasakladığını her işte iktisatlı olmayı teşvik ettiğini görürüz. O (S.A.S), bu konuda sadece söz üretmemiş önce yaptıklarıyla örnek olmuş hayatında –ileride örneklerini vereceğimiz gibi- en ufak bir israfa yer vermemiş, sonra da israf yapmamalarını ümmetine emretmiştir.

Buhari Sahihi’nde Peygamber Efendimiz (S.A.S.) in “yeyin, için, giyinin ve sadaka verin; fakat israfa kaçmadan ve kibire kapılmadan”[24] hadisine, konunun başlangıcında temel bir ilke olarak yer verir.

Bu hadis aynı zamanda yukarıda zikrettiğimiz ayeti kerimelerin ve “De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram kılmış”[25] ayeti kerimesinin de bir açıklamasıdır. İnsanlara nimetlerin hepsinden nasıl istifade edileceği ve bundaki ölçünün ne olması gerektiği konusunda önemli bir açıklamadır. Zira Hz. Peygamberimiz zamanında çok büyük imkan ve zenginlikler -o günün şartlarına göre- yeni yeni başlıyor, fakat Hz. Peygamberimiz ilerde müslümanların çok büyük zenginliklere ulaşacaklarını haber veriyordu. İlerdeki çok daha büyük imkan ve zenginliklere de zaman zaman işaret eden Peygamberimiz, bütün zamanlara hitap eden bir kaideyi ümmeti başta olmak üzere insanlığa bırakıyordu. O kaide de israfa, aşırılığa kaçmadıkça, kibir için olmadıkça her şeyin en iyisini yeme, içme, ve giyinme kaidesi… Sadece bu ilke bile insanlar tarafından uygulansa, gerek maddi gerekse manevi açıdan insanlık çok büyük ilerlemeler kaydedecek, bugün zararlarını en üst düzeyde hissettiğimiz bütün çeşitleriyle israfın da önemli bir kısmının önüne geçmiş olabileceğiz.

Zira kibir ve israfta yapılan hata, bugün insanların yemelerinde, içmelerinde, giyimlerinde, günlük kullandıkları eşyalarda ve harcamalarında lükse, aşırılığa ve savurganlığa düşmesinde, çok büyük etkiye sahiptir. Bu hata gerek zenginlerin gerekse fakirlerin iktisatsız ve kanaatsiz olmasına, doyumsuz olmasına ve her halükarda hallerinden şikayetçi ve huzursuz olmalarına yol açmaktadır. İnsanlar bu hatalarından dolayı hırslarını ve sonu gelmeyen ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla çevreye ve tabii kaynaklara yönelmekte ve zarar vermektedirler. Çünkü ne tabiattaki canlılar, ne de diğer çevre unsurları insanın yaptıklarına seslerini çıkaracak, tepki verecek bir özelliğe sahip değillerdir. Bundan dolayı insanlık çok geç olmadan aklını başına almalı, israfla doğaya zarar vererek kendi bindiği dalı kesmemelidir.

Buhari konunun devamında İbn-i Abbas’tan şu rivayete yer verir:

İki şeyde hata yapmadıkça istediğini yeyip içip, giyinebilirsin O iki şeyden birisi israf bir diğeri ise kibirlenmedir.”[26]

Beyhaki de İbn-i Abbas’tan aynı rivayeti şu lafızlarla nakleder:

Allah Teala yeme- içmeyi israf ve kibire varmadıkça helal kıldı.”[27]

İktisatlı Olmak

İktisad kelimesi “Kasd” kökünden türemekte ifrat ve aşırılığın zıddı olarak iki şey arasındaki orta hali ifade etmektedir.[28] Nafakada (harcamada) ise cimrilikle israfın arasındaki durumu ifade etmektedir.[29] Dolayısıyla harcamayı yerli yerince ve dengeli yapmak, lüzumsuz ve gereksiz harcamadan kaçınmak, tutumlu olmak, elindeki kaynak ve imkanları yerli yerinde, dengeli ve gerektiği şekilde; ne gerekenden az ne de gerekenden çok kullanmak gibi manalarını içermektedir.

Hadis kitaplarımızda israfın yerine ideal alternatif olarak iktisadlı olmak tavsiye ve teşvik edilmiş, iktisadlı olmanın Allah’ın sevgisine sebep olacağı böyle kimselerin sonuç olarak zenginliğe kavuşup fakirlik ve yokluk sıkıntısı çekmeyecekleri bildirilmiştir.

Bu hadislerden bazılarına yer verecek olursak;

İktisadlı ve dengeli olan asla fakirlik, yokluk sıkıntısı çekmez[30]

 “İstihare eden zarar etmez, istişare eden pişman olmaz, iktisadlı olan da yokluk çekmez.”[31]

“İktisadlı olanı Allah zenginleştirir.”[32]

“Zenginlikte iktisad ne kadar güzeldir. Fakirlikte iktisad ne kadar güzeldir, ibadette iktisad ne kadar güzeldir. [33]

“Nafakada iktisat, geçimin yarısı; insanlara kendini sevdirmek aklın yarısı; güzel soru da ilmin yarısıdır.[34]

Burada zikredilen hadisi şeriflerde dünya hayatında geçim derdi ve ihtiyacında olan insana hem kendisinin hem de ailesinin rahatı için -fakir ya da zengin fark etmeksizin- yapacağı, ailesini teşvik edeceği ve alıştıracağı iş olarak, israftan kaçınıp tutumlu olmak, bir çare olarak sunulmaktadır. Aksi halde zengin bile olsa “hazıra dağlar dayanmaz” mefhumu gereği sonuçta fakirlikle karşılaşılacaktır. Bu konuyla alakalı halkımız arasında kullanılan bir diğer atasözü de “Yılan bile toprağı, bitiverir diye yalaya yalaya yermiş” sözüdür ki bu atasözü hadislerdeki anlamı çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir.

Hadislerdeki iktisadlı olma, bireysel anlamda dar kapsamlı da düşünülmemelidir. İnsanlık olarak sahip olduğumuz doğal kaynaklar ve zenginliklerimiz için de aynı şekilde bu kaide geçerli olmalıdır. Eğer insanlık olarak tabiattan ve doğal kaynaklardan iktisadlı ve dengeli bir şekilde istifade edilebilseydik bugün gerek orman varlığı, gerek canlı türleri ve gerekse doğal kaynaklar açısından daha iyi durumda olacak; daha sağlıklı bir çevreye sahip olacaktık. Bununla beraber ekonomik açıdan da çok daha iyi bir durumda olabilecektik. Elimizdekilerle yetinip başkasındaki zenginliklere göz dikmeyecek, onları yok etme ya da sömürmeyi düşünmeyecektik. Bunun sonucunda da bugün daha barışçıl ve huzurlu bir dünyada yaşıyor olabilecek ve geleceğe daha güvenle bakabilecektik.. En azından bir tarafında insanların açlıktan öldüğü bir diğer tarafında ise obezite ve ona bağlı hastalıklardan ölen insanların olduğu bir dünya manzarasıyla karşılaşmayacaktık.[35] Dolayısıyla bugün gerek küçük çapta gerekse en geniş çaptaki görülen israf, başka bir ifadeyle dengesiz ve aşırı tüketim, birçok insanı ve dünyamızı yokluk ve fakirlikle yüzleştirmiştir.

Kim iktisadlı olursa Allah onu zenginleştirir. Kim de saçıp savurursa Allah onu fakirleştirir. Kim Allah için mütevazı olursa Allah onu yükseltir, Kim de kibirlenirse Allah onun belini kırar.[36]

Bu hadisi şerifte diğerlerinden farklı olarak israf ve iktisadlı olma tevazu ve kibir unsurları ile birlikte zikredilmiş, mütevazi olanların Allah tarafından yükseltileceği; (ki bu Allah katında bir yükselme olabileceği gibi, kullar katında yükselişi ya da hem dünyada bir yükselişi hem de ahirette bir yükselişi ifade edebilir.) aksine kibirlenen ve büyüklük taslayanların ise akıbetinin çok kötü olacağı ve küçülecekleri ifade edilmektedir. Tevazu, insanı iktisadlı olmaya, gereksiz harcama yapmaktan ve aşırılıktan kaçınmaya, eldekileri değerlendirmeye götürür. Aksine kibir ise insanları başkalarına gösteriş için, daha iyisi olma sevdası için lükse, savurganlığa, aşırı ve gereksiz harcama yapmaya sebep olur. Örneğin düşen bir ekmek parçasını ya da artan bir yemek ve giysiyi değerlendirmeyi kibirine yediremez ve dolayısıyla onları çöpe atmayı bir marifet olarak görür. Bunun içindir ki hadisi şerifte israf ve kibir ile iktisat ve tevazu birbirleriyle sebep sonuç ilişkisi olacak şekilde zikredilmekte ve insanlara yüksekliği kibirde ve israfta değil tevazu ve iktisatta aramaları istenmektedir.

Hadislerde israfın konumunu daha iyi anlamak için insanların günlük hayatta en çok karşılaştıkları israfın en basit çeşidine Peygamber Efendimizin yaklaşımını ve tavrını ortaya koymamız diğer israf çeşitleri için de bize bir bakış açısı verecektir.

1) Yiyecek ve Gıda İsrafı:

İsrafın en çok ve en yaygın olduğu alanlardan birisi şüphesiz yemek ve gıda konusunda yapılanıdır. Burada iki çeşit israftan söz edilebilir:[37]

  1. Gerekenden fazla ve aşırı yemek
  2. Gıda maddelerini ve yemekleri çöpe dökmek

Peygamberimizin hadislerinde her iki çeşit israfın da kötülüğü ve yapılmaması ile ilgili veriler bulunmaktadır. Tıp otoritelerinin de dikkatini çeken ve en önemli sağlık unsurlarından biri olarak kabul edilen bir hadisi şerifinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

İnsanoğlu midesinden daha şerli bir kap doldurmamıştır. Ona az bir miktar varlığının devamı için yeterlidir. Eğer yapamıyorsa üçte birini yemesi, üçte birini su, üçte birini de rahat nefes alabilmesi için ayırmalıdır.”[38]

“Kıyamet günü insanlardan en çok açlık çekecek olanları, dünyada iken en çok tok olanlarıdır.”[39]

“Her arzuladığında, her istediğini yemek de israfın bir çeşididir.”[40]

Dolayısıyla yeme- içme konusunda da dengenin gözetildiğini ve aşırılıktan kaçınıldığı açıkça görülebilmektedir. Fazla ve israfkar bir şekilde yemenin insanda maddi ve manevi bazı olumsuz durumlara sebep olduğu, açlık sıkıntısını tatmayanların açların hallerinden anlamadıkları, bunda yapılan israfın diğer alanlarda da israfa ve aşırılıklara götürdüğü bir her insanın kendisinde rahatlıkla hissedebileceği bir gerçektir. Dolayısıyla aşırı bir şekilde yenilen yemek hem hastalıkların önemli bir kısmına sebep olduğu gibi hem de insanda kalp katılaşmasına, merhametsizliğe, kişiye ve topluma zarar veren kötü davranışlara sebep olmaktadır. Bunun aksine az yemenin insanda çok olumlu durumlar meydana getirdiği, bir çok kötülüğün önüne geçtiği -orucun önemli hikmetlerinden biri de budur- gerek modern tıpta gerekse İslami literatürde sıkça vurgulanan gerçeklerdir.

Bunun dışında bütün yiyecek maddelerine karşı son derece tazim göstermenin ilke olarak ortaya konulduğu görülmektedir. Bununla ilgili kaynaklarımızda zikredilen hadisler şunlardır:

“Hz. Enes b. Malik anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yemek yediği zaman üç parmağını da yalar ve şöyle buyururdu:

Sizden biri lokmasını düşürecek olursa onu alsın ve üzerinde bir eza varsa onu giderip yesin. Onu şeytana bırakmasın’. Bize yemek kabının temizlenmesini emreder; ‘çünkü siz bereketin yemeğin hangi parçasında olduğunu bilemezsiniz’, buyururdu.[41]

Hz. Aişe anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.s.) eve girdi ve dökülmüş ekmek kırıntıları gördü. Onları aldı, sildi ve sonra da onları yedi. Bana dedi ki: ‘Ey Aişe, değerli olana (ekmeğe) ikram et. Çünkü onun kıtlığına uğrayan hiçbir topluluk yoktur ki akıllarını başlarını almış olmasınlar.’”[42]

“Ekmeğe hürmet edin. Çünkü Allah onu değerli kılmış, onu göğün bereketlerinden indirerek yerin bereketlerini ona boyun eğdirmiştir. Sofrada düşen kırıntıları toplayanı da Allah bağışlar.”[43]

Günümüzde farklı kişi ve kurumlar tarafından yapılan ve topluma sunulan birçok araştırmalar, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) ekmek ve gıda israfına gösterdiği titizliği daha iyi anlamamıza yardım etmektedir. 2003 yılında Çukurova Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümünde yapılan araştırmanın sonuçları, konumuzla alakalı önemli verileri bize sunmaktadır. Araştırmaya göre:

Türkiye’de üretilen günlük 50 milyon ekmekten 5 milyonu israf edilmektedir.

Bu, 10 milyon insanın günlük ihtiyacını karşılayacak bir rakamdır.

Bu, aynı zamanda günlük 1,5 milyon, yıllık 600 milyon, buğdayın hasadından ekmek haline gelinceye kadar olan süreç dahil edilirse yılda 1 milyar TL’lik israfın sadece ekmekte meydana geldiği sonucunu bize vermektedir.

Gelir ve eğitim seviyesi yükseldikçe tüketim azalıp israf artmakta; düşük gelir gruplarında ise tüketim artmakta, israf ise azalmaktadır ki bu veri bile tek başına israf-kibir ilişkisini bariz bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Suda İsraf

Doğal kaynakların en önemlilerinden birisi şüphesiz hayat kaynağı olan sudur. Günlük hayatta normal kullanımın haricinde, ibadetlerini yerine getirebilmeleri açısından da gerekli olmasından dolayı suyun Müslümanlar için ayrı bir önemi vardır. Peygamber efendimiz su ve kullanımı konusunda son derece titiz davranmış ve her halükarda israftan uzak durulmasını emretmiştir.

Bu kadar çok kullanılmasından ve bu kadar değerli olmasından dolayı dikkatsizlikten ya da alışkanlıktan dolayı su kullanımındaki az bir israf büyük miktarlara ulaşmakta, maddi bakımdan da gereksiz kayıplara neden olmaktadır. Dolayısıyla bu konuda israf etmemeyi alışkanlık haline getirmek çok önemlidir. Nitekim Peygamber Efendimiz de hadislerinde buna vurgu yapmaktadır.

Peygamber Efendimiz abdestte suyun ne normalden az kullanılmasını ne de israf edilmesini hoş görmemiştir. Normalden çok kullananları gördüğünde hemen uyarmış ve bunun haddi aşmak ve günah olduğunu belirtmiştir.[44] Kaynaklarda kendisinin ne kadar su kullandığı da belirtilmiştir. Buna göre o (s.a.s.) 12-15 litre su ile gusül, 2-3 litre su ile de abdest alırdı. Bazıları bu ölçüleri 10 ve 1 litre olarak belirtmişlerdir.[45] O bu şekilde ümmetini israfkar ve düşüncesiz bir ümmet değil, dikkatli ve tutumlu bir ümmet olma yolunda eğitmiştir. Onun bu konudaki tutumunu şu hadisi şerif çok güzel bir şekilde gözler önüne sermektedir:

“Sa’d abdest alırken Hz. Peygamber (S.A.V.) çıkageldi. Onun çok su kullanarak abdest aldığını görünce ‘Bu israf da ne?’ diye müdahale etti. Sa’d’ın: ‘Abdestte israf olur mu?’ diye sorması üzerine Resulullah (S.A.V.) şu açıklamayı yaptı: “Evet, akmakta olan bir nehir kenarında olsanız da.”

O zaman ki çöl şartları altında Peygamber Efendimizin su israfına ciddi tepki gösterdiği akla gelebilir. Ancak hadisi şerif bu şüpheyi gidererek israfın her durumda yanlış bir iş olduğunu ve hiçbir durumda -darlık ve bollukta- mazur görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca bize göre Peygamber Efendimiz nehir kenarında bile su israfına karşı çıkarken asıl amaçladığı israfın alışkanlık haline gelmesini önlemek ve tutumluluğun devamlı bir nitelik kazanmasını sağlamaktır. Çünkü suyun bol olduğu bir yerde tutumluluğun sağlanması halinde suyun kıt olduğu yerlerde bu tutumluk son derece kolay sağlanacaktır. Bunun aksine bolluk içinde israfa alışan kimse darlıkta da aynı alışkanlığına devam edecektir. Bu yaklaşım yemek ve gıda konusunda gördüğümüz ve bütün doğal kaynaklara ve israfın her çeşidine genelleştirebileceğimiz Peygamber Efendimizin yaklaşımıdır.

Prof. Dr. İbrahim Canan da bu hadisle ilgili tesbitlerine yer vererek konuyu bitirmek yerinde olacaktır. Merhum hocamız bu hadisten hareketle İslam’ın doğal kaynakların israfına yaklaşımını şu şekilde ortaya koymaya çalışır:

“Hz. Peygamber ciddi ve önemli bir yasağı beyan etmektedir. Yasak, kazanılması için emek ve zahmet gerektirmeyen, para harcanmayan yani sırf bedava olan bir nesne söz konusu edilerek ifade edilmiştir: Nehirde akan su! Ayrıca israf edilen su, tabiata hiçbir eksiklik getirmiyor, kirlenme ilave etmiyor, ekolojik dengeyi de bozmuyor. Canlılara da zarar vermiyor. Ayrıca söz konusu olan iş, yani abdest sıradan bir iş de değil. Namaz için gerekli ve şarttır. Açıklanan tüm bu şartlara rağmen, abdest sırasında nehir suyunun fazla kullanılması kesin bir mekruh, Nebevî bir yasak olursa; bu şartlara uymayan bir işteki israf ve savurganlık ne derece bir yasak olur? Yani işlenen bir israf; elde edilmesi zahmet, masraf veya en azından zaman kaybı gerektiren bir eşyada olsa, tabiatta ve ekolojik dengede eksilme, kirlenme ve bozulmaya sebep olsa ve böylece ekolojik dengeyi bozsa, canlılara zarar verse, gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına tecavüz etse, manasız, keyfi ve sadece zevk için yapılsa, esas maksada ters düşse, o zaman durum ne olur?”[46]

SONUÇ

Bir çevre problemi olarak israfı incelediğimiz bu makalede İslam’ın israfa bakışını ve bunun çevreye olan etkilerini ortaya koymaya çalıştık. Gerçek bir çevre koruma faaliyeti ve bunda başarı olmanın en önemli şartlarından birinin, seviyesi ve çeşitleri gün geçtikçe artan israfın önlenmesi olduğu, bu çalışmamızın en önemli sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Yine bu makalemizde, İslam dininin ortaya koyduğu yolun, yalnız ahirete yönelik olmadığını, insanın dünya hayatının sağlıklı ve huzur içerisinde geçmesinin de aynı derecede önemsendiğini; bunların birbirinden ayrı düşünülemeyecek bir özellikte olduğunu da görebilmekteyiz. Aynı zamanda israfla ilgili İslam’ın ortaya koyduğu bu ilkelerin, Kur’an’ın ve Sünnetin yalnız indiği dönemin değil, ilerde karşılaşabilecekleri problemlerin de çözümüne yönelik olduğunu görüyoruz. Bu da bize Allah Teala’nın emir ve yasaklarının yine insanlığın maslahatına raci’ olduğunu gösterdiği gibi İslam’ın evrenselliği hakkında da bize önemli fikirler vermektedir.

Bu çalışmamızda israf temelinde incelediğimiz bu konu, Kur’an-Sünnet ilişkisinin niteliği ve aralarındaki bağ hakkında da bize önemli fikirler vermektedir. Zira Kur’an’da genel hatları ve teorisi ortaya konulan israf konusunun uygulaması ve pratiği de Hz. Peygamber tarafından son derece etkin ve anlaşılır bir şekilde açıklanarak ortaya konulmakta ve birbirini tamamlamaktadır. Bu çalışmada ortaya konulan veriler ve bunların birlikte değerlendirilmesi, Hz. Aişe’ye Hz. Peygamberin ahlakı nasıldı? sorusuna verdiği “siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dı” sözünü de daha iyi anlamamıza yardım etmektedir.

Bir çevre problemi olması yönüyle israfı incelediğimiz bu makalemizde, İslam dininin israfı ciddi bir problem olarak ele alıp bunun her çeşidi ve türüne, ortaya çıkış sebeplerine ciddi tedbirler aldığını ve bunlara riayet edildiğinde insanlığın çok daha olumlu sonuçlar alacağını söylememiz mümkündür.

[1] Firuzabadi, Mecduddin Muhammed b. Yakup, “el- Kâmusu’l- Muhît”, c. II, s. 1091 Thk. Muhammed Abdurrahman Meraşeli, Dâru İhyai’t-Turasi’l- Arabi 1. Baskı, Beyrut 1997.

[2] Bkz. İbn Manzur, “ Lisanu’l-Arab” c. IX, s. 148.

[3] İbn Manzur, a.g.e. c. 9, s.150; Firuzabadi, a.g.e. a.g.y.

[4] Krş.Taberi, Muhammed b. Cerir b. Yezid b. Halid, “ Tefsir-i Taberi”, c. 8, s. 61-62, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1405.

[5] Krş. Sancaklı, Saffet, “Hz. Peygamberin Çevrecilik Anlayışı” s. 419. İslami Araştırmalar Dergisi, c. XIV, Sayı: 3-4, İstanbul  2001.

[6] Rum 30/ 41.

[7] Birçok hayvan ve canlı türü çok komik gerekçelerle ve sadece zevk için insafsızca yok edilmektedir. Dişi için koca bir fil, postu için bir ayı/tilki; sırf zevk olsun diye dağ keçileri, geyikler, balinalar, birçok kuş türleri yok edilebilmektedir.

[8] Her yıl 7,6 milyon ile10 milyon hektar arasında orman kaybolmakta, ayrıca 10 milyon hektarı da kabaca bozulmaktadır. Bkz. Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu “Ortak Geleceğimiz”, s. 193, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara 1991.

[9]Ayrıntılı bilgi için Bkz. Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu “Ortak Geleceğimiz”, s. 192 vd.

[10]Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu “ Ortak Geleceğimiz”, s. 129.

[11]  İyiliği emretme, kötülüğe engel olma kaidesi için bkz. Âl-i İmran 3/ 104, 110.

[12] Konuyla ilgili ayetler için bkz. Enbiya 21/ 47; Lokman 31/ 16; Zilzal 99/ 7-8.

[13] Enbiya 21/ 9.

[14] Araf 7/ 31.

[15] Krş. Taberi, “Tefsir-i Taberi”, c. 8, s. 61-62; Kurtubi, “el- Câmi’ li Ahkami’l-Kur’an”, c.7, s. 110.

[16] İsra 17/26-27

[17] İsra 17/ 29

[18] En’am  6/ 141

[19] Yine önemli tefsir alimlerinden Kurtubi bu konuyla ilgili ayetin tefsirinde Taberi’yle aynı görüşlere yer verdikten sonra “Hayırda israf yoktur” diyenlerin görüşlerine karşı çıkarak Peygamber Efendimiz’in (S.A.S) “Sadakada aşırı giden onu vermeyen gibidir” hadisini rivayet eder ve ayetin nüzul sebebi olarak İbn Abbas’dan (R.A.) bu ayetin 500 hurma ağacını bir günde hepsini birden infak edip ailesine hiçbir şey bırakmayan Sabit b. Kays hakkında “ israf etmeyin” şeklinde nazil olduğunu ve aynı durumun Muaz b. Cebel’ için geçerli ve ayetin onun hakkında da nazil olduğu şeklindeki rivayetleri zikreder. Bkz. Kurtubi, “el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an”,    c. 7, s. 110.

[20] Krş.Taberi, “Tefsir-i Taberi”, c. 8, s. 61-62, Kurtubi, “el-Cami li Ahkami’l-Kur’an”, c. 7, s. 110

[21] Canan , İbrahim, “İslam’da Çevre Sağlığı”, s. 126, Cihan Yayınları, İstanbul 1986

[22] Furkan 25 /67.

[23] İlgili örnekler için bkz. Hud 11/ 116; Kehf 18/ 32-42; Enbiya 21/ 9-15; Kalem 68/17-33; Sebe 34/ 15-20

[24] Buhari “ el-Camiu’s-Sahih” c.5, s. 2181.

[25] Araf 7/32.

[26] Buhari, “ el-Câmiu’s-Sahih” c. 5, s. 2181; Ayr. Bkz. Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, c. 2, s. 182; Buradaki rivayet başka bir isnadla gelmiştir ve “Allah verdiği nimeti kulu üzerinde görmeyi sever” ifadesi vardır.

[27] Bkz. Beyhaki, “Şuabu’l- İman”, c. 5, s. 255.

[28] İbn Manzur, “Lisanu’l- Arab”, c. 3, s. 353.

[29] İbn Manzur, a.g.e. c. 3, s. 354.

[30] Ahmed b. Hanbel, “Müsned” c. 1, s. 447; Beyhaki, “ Şuabu’l- İman”, c. 5, s. 255; Taberani, “Mu’cemu’l- Evsat”, c. 5, s. 206, c. 8, s. 152; Heysemi, “Mecmau’z-Zevaid”, c. 10, s. 251.

[31] Taberani, “Mu’cemu’l- Evsat”, c. 6, s. 365;  Heysemi, “Mecmau’zZevaid”, c.2, s. 280.

[32] Taberani, “Mu’cemu’l- Evsat”, c. 5, s. 140.

[33] Heysemi, “Mecmau’zZevaid”, c. 10, s. 252.

[34] Beyhaki, “ Şuabu’l- İman”, c. 5, s. 254; Ayr. Bkz. Taberani, a.g.e. c. 7, s. 25; Suyuti, “Feyzu’l- Kadir”, c. 3, s. 181, 576.

[35] Dünyadaki mevcut besin kaynakları her insanın günlük ihtiyacını karşılayabilecek durumda olmasına rağmen halen 800 milyon insanın açlık çekmekte olduğu ifade edilmektedir. Bununda sebebi birtakım insanların aşırı bir biçimde tüketmelerinden doğan dengesizliktir. Bkz. “fikiryazıları.com.tr

[36]el-Bezzar, Ebubekr Ahmed b. Amr b. Abdulhalık, “Müsned-i Bezzar” c. 3, s. 161, Müessesetu Ulumi’l-Kur’an, Tahk. Mahfuzurrahman Zeynullah, Beyrut 1409 h.

[37] Kurtubi, “el-Câmi”, c.7, s. 125.

[38] İbn Mace, “Sünen-i İbn –i Mâce”, c. 2, s. 1111.

[39] İbn Mâce, a.g.e. , c. 2, s. 1112.

[40] İbn Mâce, a.g.e. , a.g.y.

[41] Müslim, “el-Camiu’s-Sahih”, c. 3, s. 1607.

[42] İbn. Mâce, “Sünen-i İbn-i Mâce” , c. 2, s. 1112.

[43] Heysemi, “Mecmau’z-Zevaid”, c. 5, s. 34.

[44] Bkz. el-Merğınani, Ali b. EbiBekr b. Abdilcelil, “el-HidayeŞerhu’l-Bidaye”, c. I, s. 13, el-Mektebetu’l-İslamiyye, Beyrut trs.

[45] Ebu Avane, Yakub b. İshak el- İsferaini, “Müsnedi Ebi Avâne”, c. I, s. 198, Daru’l-Marife, Beyrut 1998; el- Mübarekfuri, Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahim, “Tuhfetu’l-Ahvezi”, c. I, s. 156, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut trs.

[46] Canan. İbrahim, “İslamda Çevre Sağlığı” s. 130-131, Cihan Yay., İstanbul 1986.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort