DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 21056581,00%
Ankara
13°

AÇIK

04:36

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
İslamofobi Endüstrisi

İslamofobi Endüstrisi

ABONE OL
17 Şubat 2018 15:00
İslamofobi Endüstrisi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazımı, Gazi Ü. Diş Hekimliği Fakültesi’nin, saliha bir genç olma yolunda gayretlerine şahit olduğum güzel ahlâklı kızlarına (A,B,E,K,M,Ş,Ş,) ithaf ediyorum.:) Sebebini onlar bilir?

Kardeşimin (Allah razı olsun) rafında gördüm ilk. Başlık ilgimi çekti. Yazarın adını da daha önce duymamıştım. Teşekkür yazısını okuduğumda, hakkaniyetli ve samimi bir insan intibaı bıraktı bende. “Son olarak burada, Birleşik Devletler’deki ve dünyadaki pek çok Müslüman dostuma teşekkür borçluyum…Bana öylesine lütufkâr ve iyilikle davranıyorlar ki, ben de onların ve onlara benzeyenlerin kolayca kurbanı olduğu basmakalıplaştırmalarla mücadele etmenin görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü onlar herkesten ziyade biliyorlar ki- Peygamber Hz. Muhammed’in bir seferinde söylediği gibi- ‘dil yarası kılıç yarasından daha fazla acıtır.”

Okudukça gördüğüm kadarıyla ve yazarın kendisinin de beyan ettiği gibi kitap, ciddi bir çalışmanın ürünü. Yazar dipnotsuz adım atmıyor ve anlatımda görüyorsunuz ki bu endüstrinin devamı için kara propaganda yapanların sözlerinden, notlarından alıntılayarak aslında inandırıcılığını artırmış ve okuyucu etkileniyor.

Daha da etkilendiğim yön, farklı farklı zamanlarda ve mekânlarda yaşanmış olayları, bütüncül bir şekilde sunmuş olması. Aslında yaptığı belki de sadece parçaları birleştirmek ama bu, eserin değerini artırmış. Çünkü yazar günümüz insanının sıklıkla yapamadığını yapmış. Yani odaklanmış. Bir video var: “Gorile bak” Bu videoda olduğu gibi bir şeyler oluyor çevremizde; ama dikkatimizi öyle dağıtıyorlar ki gözümüzün önündeki ayan beyan şeyleri göremiyoruz, zihinlerimiz öyle dağınık ki parçaları tüm sanıp, bütünden kopuyoruz. Hâl böyle iken yazarın çabası bana çok anlamlı geldi.

Zaman zaman içimden bu kitabı neden yazdığını sormak geldi yazara ve satır aralarında buldum cevaplarımı.:“1. bölümde yazdığım gibi küresel hadiseler algılarımızı biraz değiştirir ve insanlıkla ilgili görüşlerimizi kendi renklerine boyar. Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen şiddet de bunun istisnası değildir ve 11 Eylül 2001’den sonra İslâm hakkında rahatsızlık verici bazı soruların sorulması bir yere kadar gayet doğal ve doğru olabilir…Ama şimdi incelediğimiz konu başka bir durumdur. Bu, küçük bir yabancı düşmanı hizbin kişisel menfaat için planlı bir ortak çalışmayla korku üretmesi konusudur. Bu, felaket getirebilecek dünya görüşlerinin, insanlığı bir kısmına bedel ödettirerek ve zarar vererek büyütülmesi hakkındadır… Bu, bu kitabın sayfalarında tartışılacak kişilerin her gün çıkardığı gürültüyle sesi boğulan bir hikâyedir. Bu, benim başkalarının acılarından menfaat temin eden küçük bir madrabazlar çetesine dikkatleri çekerek, İslâm’ın ve Müslümanların adaletsiz ve dengesiz bir şekilde temsil edilmesini düzeltmek için bir girişimimdir.”

Kırmızı başlıklı siyah bir kitaptı bu. Başlığından tasarımına kadar içerisinde taşıdığı konunun hakkını veriyor (tabi kitabı bitirince bu kanaat oluştu). İçindekiler bölümünü okumaya başladım ve heyecanım daha da arttı. Şimdi kitabı bir solukta okuyup bitirmek için can atıyordum. Çünkü Türkiye’de yaşayan bir Müslüman olarak, okudukça gördüm ki, bu işin ne denli sistemli bir çalışma olduğu, önümüze sunulan islamofobi olgusunun hazırlanıp pişmesi için, mutfakta bu seviyede bir çaba, âdeta bir seferberlik ilan edilmesi hadisesi üzerine daha önce adamakıllı düşünmemişim. Kitabı bitirince de bu yüzden suçlandım. Açıkçası Batı’daki bir kardeşim kadar bu algıyla iç içe yaşamıyorum; ama bu beni aklar mı, hayır! Çünkü bizim ortak noktamız olan İslâm bizi kardeş kıldı. Kardeşlik bir bedenin azaları olmak değil miydi?

Ve içimi ısıtan bir sunuş yazısı ile karşılaştım. Yazı, kitabın çevrildiği yıl Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Görmez’e aitti. Kendisine hayırla şahitlik edeceğimiz dertli insan… Bu kitap da, derdinin ve çabasının tezahürlerinden biri bana göre.

Kitabı okumaya başladığım ilk zamanlarda yazar ne anlatmak istiyor, bu pasajlar arasında ne ilgi var gibi sorular yüzünden kitabı bırakma isteği geldi içimden; çünkü okuduklarım bana yabancıydı. İlk başlarda her tarafa dağılmış boncuklar misali, benim de zihnim dağılmıştı. Ama iyi ki devam etmişim, kitabın nihayetinde yazarın o ilgisizmiş gibi görünen boncuklardan yaptığı mozaiğe hayretle şahit oldum.

Kitap Bangladeşli bir taksi şoförünün New York zemininde başından geçen bir olay ile sözü açıyor. Daha sonra 11 Eylül saldırıları ile Park 51 İslâm Cemiyet Merkezi inşa edilme süreci ile devam ediyor. Kitap içerisinde de zaman zaman bu merkez ile ilgili sürece dönüyor. Sonra “İçimizdeki Canavarlar: Amerika’da korku tohumu ekmenin tarihçesi” başlığı altında benim zihnimde anlatımı itibariyle oturan bir noktadan başlıyor. Aslında bu bölümün sonunda islamofobi diye bir olgu neden var bunu anlıyorsunuz. Bugün islamofobi olmasaydı da muhakkak toplumlarına tehdit unsuru olarak gösterecekleri bir canavar(!) sunup onunla mücadele edeceklerdi. Amerika’nın tarihsel sürecini işin en başından itibaren başlatıyor ve siz bir önceki söylediğim kanaate sahip oluyorsunuz. Sonuca giden bir bölümdü aslında benim için, çok net bir özetti. Sıradaki bölüm, “Dalavere ağı: İnternette Nefreti Kışkırtmak” diyor ve bölümün içini dolduruyor. Ve sonra “Medyanın Savunmasız Bırakma Gücü: Müslüman Karşıtı Çılgınlığı Yayınlamak” diyor. bu başlığın altında düşündüm ki: dünya tanıdıkça şok ediyor beni. Benim hayalimde böyle bir dünya yok ki. Benim hayalimde düşmanlıklar yok değil; ama düşmanın da mert olanı var ve o bölümde bahsedilen şu olay benim dünyam için tam bir hayal kırıklığı: Oklahoma City’de bir patlama meydana geliyor. Medyanın tutumu ise, örn; New York Times: “Amerikalılara yönelen en büyük terör tehdidi olan Ortadoğu terörizmini yok etmek için ne yaparsak yapalım işe yaramıyor.” Devamında yazar şu notu düşüyor: “Oklahoma City’deki saldırıların arkasındaki kişi Ortadoğu özellikleri taşımıyordu. Müslüman değildi ve haber kanallarının resmettiği gibi yabancı olmak bir tarafa Timothy McWeigh beyazdı. Daha önce Amerikan ordusunda görev yapmış ve Amerikan hükümetine karşı derin bir küçümseme duygusu barındıran New York doğumlu bir köktenciydi.”

Hristiyan Sağın Ahir Zaman Savaşı, İsrail Yanlısı Sağın İttifakı, Bir Hükümet Politikası Olarak İslamofobi, Nefretin Avrupa’daki Ölümcül Etkileri kitabın diğer başlıkları.

Kitabı ziyaret etmediniz daha; ama sadece bu kitabı okumakla kalmayıp dengeli bir düşünce geliştirmek için, bir de Müslümanlar bu işin neresinde ona yönelik bir okuma yapılmalı bence. Çünkü ben kitapta bunu göremedim. Bu da başka bir kitabın konusu olabilir. Bu kitapta daha çok İslamofobi endüstrisinin yürütücüleri, özne; Müslümanlar, nesne gibi bir anlatım var. Yani, Müslümanlar üzerine davranış geliştirenler bu kitabın konusu. Benim merak ettiğim acaba Müslümanlar bu konuda neler düşünüyor, böyle bir algının oluşmasında acaba Müslümanların ne gibi bir payı var, Müslümanların hayatları nasıl etkileniyor acaba, özellikle Batı’daki Müslümanlar nasıl mücadele ediyorlar ilâ ahir… Bu  soruların cevaplarına da erişebileceğimiz ayrıntılı okumalar da yapmak da zannımca bu konuya daha fazla vakıf olmanın şartlarından.

Kitabı başladığım heyecanla bitirdim sanki ve zihnime ikinci kere okunacaklar listesine ekledim.

Nihayetinde gördüm ki bu iş öyle bir iki aşırılık düzeyinde tepki gösteren kişilerin işi değil. Blog yazarları, şirket sahipleri, medya temsilcileri, partiler devletler… Bunu neden ve nasıl yapıyorlar, bu konu hakkında da bir kanaat oluşuyor. Aslolan şu: tehdit olarak görülen bir dinin müntesibi olarak ben ne yapıyorum bana en çok bunu düşündürdü. Ayrıca Avrupa’da yaşamadığım için bu algının etkileri ile çok karşılaşmadığımı hissettim; ama bu algı çok yıpratıcı bir şekilde bütün bir Müslümanları tehdit olarak görmeye devam ediyor onu anladım. Bir de demiştim ya dünyayı tanıdıkça şaşkınlığım artıyor diye. Bana bu şaşkınlığı yaşatanlara üzüldüm evet kızıyorsunuz hem de çok  masum değiller ama inanın üzülüyorsunuz da. Çünkü ben onların mücadele ettikleri inançla ben, iki dünyamın da kurtulacağına inanıyorum. Hâl böyle iken nasıl olur da üzülmem. Hele yazılanları okudukça…(kitapta adı geçen isimleri biraz da araştırdım) Adam, cennete arkasını dönmüş, maraton koşusunda koşar gibi hızla uzaklaşıyor, yaklaştığı yerden habersiz. Onlara arkamızı dönmek demek, onların koştukları menzile doğru arkalarından itmek demektir. Tüm bunları nereden çıkardım biliyor musunuz? İslamofobi endüstrisinin 1500 yıl önceki versiyonu olan Mekke toplumundan ve Efendimiz’in (sav) onlara muamelesinden.

Velhasıl kitabın sonuna geldiğimde yazar benim zihnime nerede soluklanacağını bilemeyip sağa sola koşuşturan fikirler bıraktı, nereye konacağını bilemeyen hisler uçuşturdu. Birkaç kelime de onlara dair sözler demek isterim. Temelde, sorumluluk hissederek kitabın kapağını kapatıyorsunuz. Bunun yanında;

Sınırlarımızı koruyarak, Aliya’nın dediği gibi düşmanlarımızın bizim öğretmenlerimiz olmadığını unutmayarak, dünyanın İslâm’a muhtaç olduğunu hatırlayıp kabuğumuzdan çıkmak zorundayız, bunu bir nebze fark ettim.

İçimizi kanatacak olan bir konu olsa da İslamofobi değirmenine biz Müslümanlar nasıl su taşıyoruz, bunu da çok ciddi bir şekilde konuşmamız gerekiyor diye yazarken bile canımı acıtan bir düşünceye sahip oldum.

İslâm’ın ne kadar güzel bir din olduğunu dilimizde tüy bitene kadar anlatmamıza gerek yok. Onun hakikî mümessilleri zaten bunu muhataplarına söyletecektir. İş temsil etmek de; temsilden doğar ancak tesir. Nitekim yazar başta alıntı yaptığım kısımda da okudunuz, Müslümanların ona davranışından etkilendiğini ve bu yüzden toptan bir yargılama ile onlara haksızlık yapılmasına göz yummak istemediğini belirterek söylediğimi destekler mahiyette bir açıklamada bulunuyor.

Sözün sonu: DİB yayınlarına teşekkürler. Gerçekten bu kitabın çevirisi önemli bir hizmet olmuş. Ayrıca bu yazıyı da DİB’in inşa edip, hazırladığı Ankara Ahmet Hamdi Akseki Camii bahçesindeki nezih ve ferah bir kütüphanede yazıyorum. Çıt çıkmıyor çünkü neredeyse kimse yok:( Şaşkınım bu kütüphaneyi nasıl ıskalıyoruz. Burada olduğum için mutlu ve huzurluyum. Cami ile kitabı buluşturan medeniyetimizin güzel bir temsili olarak gördüğüm bu yere emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

  • İslamofobi Endüstrisi
  • Nathan Lean                                                                                                                          
  • Çeviren: İbrahim Yılmaz
  • DİB yayınları
  • 1.Baskı Ankara/2015

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort