DOLAR 32,5921 0.24%
EURO 34,8228 0.45%
ALTIN 2.420,84-0,48
BITCOIN 21502140,23%
Ankara
25°

KAPALI

16:54

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Kedilere Göre Mahalle

Kedilere Göre Mahalle

ABONE OL
4 Aralık 2019 18:38
Kedilere Göre Mahalle
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yunus Emre evine doğru yürüyordu. Pazar günü Pazar olması, ne güzel bir nimet diye düşüne düşüne…

Bir elinde bir koli yumurta, bir bağ Ispanak, birkaç sap pırasa, bir kilo havuç vardı. Öteki elinde birkaç kilo elma, birkaç kilo mandalina, bir kilo muz ve yarım kilo kestane vardı.

Montunu boğazına kadar kapatmıştı. Eskiydi montu ama ısıtıyordu. Mahallede kimsenin yeni bir şey giydiği yoktu. Yanından ailece geçen mülteciler de onun gibi eskiler giyiniyordu. İnsanın, kendi gibilerin olduğu mahallede yaşaması kendini sevmesine sebep olabiliyordu. Hatta bazen kızdığı bazen acıdığı mülteciler yüzünden, kendini şanslı bile hissediyordu. Kendi vatanında yaşıyordu diye.

On yıldır yaşadığı mahallede her şeyi ezberlemişti. Ana caddenin kenarındaki bahçe demirlerinin içinden geçen duta baktı.Bir dutun demir tarafından deşilmesine aldırış etmeyip yaşamaya devam etmesine saygı duyulmalıydı. Yaşamdan hak talep etmemek böyle bir şey olmalıydı. Verilen imkânlarla yaşamaya çalışmak can yakanlardan sebep can verene küsmemek. Seviyordu dutu, tebessüm etti ona yanından geçerken.

Sokağına saptı sonra. Elinde tencere olan bir kadın, kedilere doğru gidiyordu. Üstü başı ev haliydi. Başında yarım bağlı solmuş yazması vardı. Pijamasının üstüne basmadan etek geçirmişti. Kediler, makarnaları tavuk suyuna batırılmış bayat ekmekleri acele ile yutmaya çalışıyorlardı. Mahalle kedi doluydu. Her yerin insan dolu olduğu, arabaların az olduğu mahalleler, tam kedilere göre mahallelerdi. Evlerden çıkan artık yemeklerde kedi doyuracak kadardı.

İki üç katlı evlerin önünden yürüye yürüye evine gördü. Mahalledeki yeni evler olmasa en iyi evlerden biriydi. Onun eviydi çünkü. İnsanın kendinin olanı sevmesi de bir tür şükürdü. Karısını gördü camda. Berika küçük kızları Hatice Buğlemi kucağında tutmuş sokağa bakıyordu.

Buğlem ismini Berika vermişti, Hatice ismi kayınvalidesinin adıydı. Hep Buğlem derdi kızına Berika.

Mantı yapmıştı Buğlem uyurken bayramdan kalan kıymalar ile. Çok severdi kocası mantıyı. Güzel de bir mevsim salatası yapmıştı rengarenk. Mor lahanayı rengi için koyuyordu salataya. Ortaokuldan sonra okumamıştı. Mimar olmak istiyordu aslında. Sanatçı bir ruhu vardı. Salatasında, sofra dizmesinde ortaya çıkarırdı yeteneğini. Sevmezdi herkes gibi olmayı. Uyamazdı herkesin yaptığına. Herkesin seyrettiği diziyi bile seyretmezdi. Televizyon seyretmesini de çok sevmezdi. Oğlu Ahmet’e kalırdı gündüz televizyon. Televizyon seyreden annelere şaşardı Ahmet. Beş yaşındaydı anaokuluna gitmek istiyordu artık. Televizyon ona kaldığından, belki de bezmişti televizyondan.

Çok sevmezdi çiçeği Berika. Yoğurt kapları ziyan olmasın komşu ablaların ayırdıkları çiçekler ziyan olmasın diye sokardı onları toprağa. Eli bereketli idi hemen tutuverirdi çiçekler. Heves edene verirdi.
Başında kırmızı yazması, belden kalçaya kadar fiyonklu uzun eteği, dar kazağı ile bekliyordu camda, pazarı gören kocasını. Dünyada, iki evladı bir de kocasından başka kimseyi görmezdi gözü. Çok güvenirdi kocasına. O kadar gelire rağmen tasarrufu sayesinde ev sahibi yapmıştı onu kocası. Çok tutumlu idi ama karısının ve çocuklarının gönlünü hoş etmeyi de becerebiliyordu.

Çok çalışıyordu ve başarıyordu.

Hayrandı Yunus Emre’ye Berika. Eve gelince de çocuklarla ilgileniyordu.

İstediği bir şey olduğunda kocası anlamasın isterdi. Acırdı kocasına. Evin borcu bitmemişti. Üç kardeş çalışıyorlardı ve en çok kocası çalışıyordu. İnsanın çalışmasının kendine iyilik olduğunu düşünürdü Yunus Emre. Kardeşlerinin onun kadar çalışmamasına kızmazdı.

Akşam soğuğu gelmişti. Kışın en tatlı öğünü akşam yemeğidir derdi Yunus Emre. Soğuk sokaktan gelen babanın, sıcak yemek kokan, çocuk sesi, eş gülmesi eşliğinde çatal kaşık sesleri ile dolu masanın, tadı gibisi var mıydı?
Geçen ay aldıkları masaya, muşamba örtü de almışlardı. Eve alınan her eşya gibi onunla da bir ömür geçirmek istiyorlardı. Aslında masa bahane idi, bir ömür bu masa etrafında beraber olmak istiyorlardı. Bu masanın, huzurlarına şahitlik etmesini istiyorlardı.

Ellerinde huzur vardı, mutluluk vardı ve onu, paylaşmak istiyorlardı. Herkes, elindekini paylaşabilirdi.
Yüzlerinde tebessüm ile dolu resimler vardı, vitrinin sağında solunda. Her resme çerçeve alacak durumları da yoktu merakları da. Onlar için önemli olan resimlerin hikayeleri idi.

İnsan, kendi dünyasını büyüttükçe dünyası genişler sanır. Çok şey ekledikçe hayatına, mutlu olacak sanır oysa dünyasını, para verip genişleten sadece aldıklarının esiri olur. Küçük dünyanın idaresi de kolay olur. Evimiz ondan küçük, derdi Yunus Emre daha iyisine layık olduğunu düşündüğü karısına, mahcup mahcup.

Seven sevdiğine inanır, seven sevdiğine hep inanmak ister. Birbirlerine inana inana on yıl geçirmişlerdi.

Kucağında rahat durmayan Buğlem’in uyuduğunu söyledi Berika, sessizce bir süredir penceredeki yağmura gözü takılan Yunus Emre’ye. Buğlem için bir gün daha bitiyordu. Ahmet ile salonda televizyon seyredeceklerdi, Berika mutfağı toplayana kadar, sonra da yatacaklardı ve yarın olacaktı. Anlayamayana göre dün ile hemen hemen aynı şeyleri yapacaktılar anlayana göre huzur dolu bir gün daha geçirecektiler.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort