DOLAR 32,3123 -0.01%
EURO 34,7297 -0.06%
ALTIN 2.421,90-0,05
BITCOIN 22810542,13%
Ankara
18°

AÇIK

04:56

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar – II

Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar – II

ABONE OL
6 Mayıs 2021 16:00
Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar – II
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Röportaj: Esra Ekinci

Konuk: Fatma E.

Ey Rabbimiz, bize işimizde bir kurtuluş yolu hazırla*… 

Sizi uzun bir röportaj bekliyor. Çünkü sorudan kısmadım. Çünkü, dünya öyle çok yönlü kuşatıyor ki bizleri, bu kuşatmayı kaldırmamız lazım. Bu konuşmalar biraz da bunun çabası. Konuklarım çok kıymetli gençler. Genç demek ise hazine demektir. Şimdi gündem hazinelerimizin altın değerinde sözleri.

  •  Kendini nasıl tanıtırsın?

İsmim Fatma, 24 yaşındayım. 5 çocuklu bir ailenin 4. Çocuğu, 3. Kızı olarak dünyaya gelmişim. Diş hekimiyim, niyetimi halis tutmaya çabalıyorum diyelim. Bir de bana bu fırsatı verdiği için Esra’ya teşekkür etmekle başlamak istiyorum. 🙂

  • Arkadaş”ın senin için anlamı nedir ve arkadaş ortamlarını hangi kriterlere göre belirliyorsun? 

Çok şükür hayatım boyunca “beni sırtımdan vuran” çok az sayıda arkadaşım oldu, hatta 1 diyebilirim bu sayı için. O kişi de samimi olduğum bir insan değildi. Bunun dışında çok şükür hayırhah arkadaşlarla karşılaştım. Zaten benim için “arkadaş” kelimesi biraz daha genel, hiçbir zaman arkadaşlıklarımda çıkar gözetmediğimi düşünüyorum, elbette farklı durumlar da olmuştur. Esas önemli olan kendimi kendisine gönül rahatlığıyla açabileceğim dostlarımın olması. Elhamdülillah böyle insanlar da var hayatımda. Arkadaş ortamlarında dikkat ettiğim daha doğrusu içten içe dikkat ettiğim şey ise zannediyorum hayatındaki öncelikleri, gözettiği değer yargıları, olaylara bakış açısı ve niyeti oluyor. Kolay samimi olabilen bir insan değilim. Yakın arkadaşlarımda fark ettiğim ortak özellikler ise aşağı yukarı bahsettiğim konulardaki mevzileri oluyor. Hakikaten arkadaş seçerken o kişinin yaşadığımız dünyaya bakış açısı çok büyük bir etken bence.

  • Kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin zaman zaman farklı eğilimlerle gündeme gelmesi ve bu durumların gündem yapılması hakkında ne düşünüyorsun?

Çağımızda büyük bir kendini belli etme, farklı olmaya çalışma çabası var. Özellikle de sosyal medya bunda çok çok etkili. Bu tavırların da –kendim de dahil olmak üzere- neslimizde yüzeyselliğe neden olduğunu düşünüyorum. Bu tür aslında fıtratımızda olan hassasiyetlerin, bu kadar çabuk kaybedilmesinin sebebi de elimizdeki cevheri mücevhere çeviremeyen yüzeysel bakış açımız. Müslüman kişiliğimizi inşa etmede yaşadığımız sıkıntılar.

Hayatın içinde bir yerlere gelemeyen; belki de ailesinden, arkadaşlarından takdir görmeyen gençler bu şekilde bir yola girip kendini var etmeye çalışıyor. Tesettürlü arkadaşlarımızın açılması örneğin, çevremizde sıkça rastlayabileceğimiz bir şey. Sebeplerini açık etmeye muktedir değilim ama asıl problem olan şey bu konunun sosyal medyada bir çığırtkanlık malzemesi olarak kullanılması. Twitter kullanmıyorum fakat bu konunun gündem olduğunu görmüştüm. İnsanların bunu “özgürleşme” olarak adlandırması beni gerçekten çok şaşırtmıştı. Belki de tesettürün esas özgürlük olduğunu özümseyemediler, bu da Allah’ın nasip ettiği bir şey elbette. Allah hepimize amellerimizde samimi olmayı nasip etsin. Yine de bunların sosyal medyada tutunacak dal olarak kullanıldığını düşünüyorum. Yoksa hayatın içinde biri gelip “açıldım, özgürüm artık” vs. dese belki de bu kadar infiale sebep olmayacak. Zaten kimse de gelip böyle bir şey söylemez.

Cinsler arası ilişkilerin seviyesizleşmesi ise başlı başına çok üzücü bir mesele. Zaman zaman bu tür olaylar benim gelecekteki aile hayatıma dair endişe etmeme neden olabiliyor ama Allah’ın bize vaadi var elbette. Bunun da en büyük sebebinin yine teknoloji ve sosyal medya olduğunu düşünüyorum. Hepimizin, her şeye erişimi inanılmaz kolay. Dışarı çıksak ve insanlara ilişkilerinin nasıl başladığını sorsak, özellikle de gençlere sorduğumuzda cevap olarak büyük oranda “sosyal medya”yı alırız. Bu da, istisnaları saymazsak elbette, en başta da dile getirdiğim gibi yüzeyselliğe sebep oluyor. Yani ki sevgimizde bile yüzeyseliz çoğu zaman. Ardımızdan gelen nesil belki de bu imkanlara erişmeye çok daha erken başladı. Bu yüzden hakikaten neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenebilmemiz, nasıl bir ortamda olursak olalım sınırlarımızı koruyabilmemiz gerekiyor.

  • Bugün, kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin enerjisini sömüren ve kimi zaman da şahsiyetini hedef alan şeyler sence neler?

Bu soruya da “sosyal medya” ve “ internet” diyeceğim. Bunları söylüyorum çünkü benim de yaşadığım sıkıntılar bu konularla alakalı. Bir anda hayatımıza giren internet ve sosyal medyaya karşı hazırlıksız yakalandık. Ben şahsım adına çoğu zaman kontrolü kaybettiğimi fark ettiğim için sosyal medyayı çok kısıtlı oranda kullanmaya karar verdim. Bazı meşhur sitelere hiç giriş yapmadım. Bazılarını da bir süre kullandım ama vaktimi aldığı ve çok büyük oranda faydasız olduğu için terk ettim. Ve hayatımda hiçbir eksiklik yok. Tam tersi kendi gündemimi kendim oluşturabiliyorum. İlla bu tür bir mecra kullanmak istiyorsam da sıradan haricindeki seçeneklerimi görebilmemi sağladı bu durum. En önemlisi de bu tür sanal mecralar bende “kendinden uzaklaşma” hissine neden oluyor ve bu da beni korkutuyor. Örneğin Twitter kullandığım dönemde; bazı etkileşimlerle haddinden fazla ilgiliydim. Bir de kendimi, yazarken konuştuğuma oranla daha iyi ifade edebildiğim için Twitter’da başka, gerçek hayatta başka biriyim, zehabına kapılıyordum. Bu tarz sebeplerle bu mecralarda bulunmamak bana iyi geldi diyebilirim. Bunlar dışında yine çevremizde çok fazla uyaran var fakat zannediyorum ki artık “bir kitap okudum, hayatım değişti” diyebilecek kişi sayısı çok azdır. Gençler arasında özellikle. Bizleri sarsan en önemli iki öğenin “sosyal medya” ve “internet” olduğunu düşünüyorum.

  • Büyüklerin gençler ile iletişiminde hangi üslup ve içerikler yıpratıyor?

Ben büyüklerle iletişimde sıkıntı yaşamıyorum sanırım çok fazla. Çünkü Türk aile yapısında bize öğretilen ilk şeyler “o büyük, karşı çıkılmaz”, “atalara ses yükseltilmez” gibi hassasiyetler oluyor. Aslında bir yerde bu gençler arasında pasifliğe de sebep olabiliyor, saygıyı her zaman gözeterek kendi karakterimizi inşa edebilmemiz gerek. Büyüklerimizle iletişimimizdeki en büyük sıkıntı ve onların üsluplarındaki yıpratıcı şey ise “zamana ayak uyduramamak” olabilir. İnsan değişimden her zaman korkmuştur. Büyüklerimiz de aslında dünyanın, hayata bakış açılarının, maneviyatın değiştiğini görebiliyorlar fakat belki de bundan korkuyorlar. Ve bizleri kendi açılarından değerlendiriyorlar. Bunu da garip karşılamamak lazım. Günün birinde bizim de o yaşlara geleceğimizi ve dile getirmek isteyeceğimiz şeylerin olacağını kendimize hatırlatmamız gerek.

  • Toplumda kadınlar ve erkekler arasında fay hattı oluşturulmasını ve bu hattın üç boyutlu derinleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsun? Ayrıştırma neden kaynaklanıyor? 

Ülkemizde, kendi çevremde ve ailemde de gördüğüm kadarıyla kadına bakış açısında ciddi sıkıntılar var. Bunun biraz toplumumuzdaki ataerkil aile düzeninden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu da aslında başlangıçta 2 kişiden oluşan, 2 tarafı eşit ağırlıkta olan ailenin; zaman ilerledikçe bir tarafa doğru eğimlenmesi sonucunu doğuruyor. Toplumumuzun bakış açısı İslam’ın önerdiği bakış açısı değil maalesef genel olarak. Hz.Aişe gibi büyük bir fıkıh alimi varken karşımızda, hala İslam’ın kadınları eve kapatmaya, özgürlükleri sınırlamaya çalıştığı zannediliyor. Ve maalesef Müslüman erkekler de bu savı destekleyecek şekilde davranabiliyorlar. Tüm bunlar da hem kadınlarda hem erkeklerde patolojik bakış açılarına neden oluyor. Kadın ve erkekten önce “insan” olduğumuzu, “Müslüman” olduğumuzu idrak etmemiz gerek. Karşımızdaki insana önce saygı duymalı, sonra sevmeliyiz belki de. Bu da aslında kadınlardan başlayacak bir ivmelenme. Anne olduğumuzda, çocuklarımıza kadın erkek fark etmeksizin karşıdaki insana saygı duyabilmeyi öğrettiğimizde her şey güzelleşecek.

  • Bir genç olarak aile ve aile kurmak hakkında nedir düşüncen? 

Etrafıma baktığımda, özellikle bizim anne-babalarımızın neslinde mutlu evlilik görme oranımın az olduğunu söyleyebilirim. Elbette ki herkes mutsuz değil fakat benim problemli olduğunu düşündüğüm çok fazla duruma şahit oluyorum. Kişiliğimi de işin içine kattığımda açıkçası çok uzun bir süre evlenmeyeceğimi, evlenemeyeceğimi, evlensem bile mutlu olmamın çok zor olduğunu düşündüm. Biraz da kötümserim sanırım. Fakat son zamanlarda bu düşüncelerim değişti. Birbirine saygı duyan, birbirini seven, ezmeye çalışmayan genç çiftler görebiliyorum. Bu da benim ümidime kaynak oluyor. Diyorum ki, Allah elbette ki benim için en uygun olan şeyi yazdı bana. Bir de son zamanlarda, günün birinde evleneceğime inanarak tabiki, duama müstakbel eşimi de katmaya başladım. Önceleri olumsuz baktığım için hiç bu yönde bir girişimim olmamıştı. Duamda o kişi için hayır dilemek, hiç tanımadığım bir insanı sevmeme neden oldu. Benim gibi düşünen kardeşlerim varsa tavsiye edebilirim. 🙂 Aile kurmak, iki insaın birbirinde huzur bulabilmesi gerçekten çok güzel bir şey yani öyle olmalı. Burada da Orkun Elmacıgil’in yıllar önce okuduğum bir şiirinden 2 dizeyi paylaşmak istiyorum:

Bir ev ki, düşün, yüzüme çarpar yüzün sürekli,bir ev ki, düşün, faturalar bile ödenir aşkla

Faturaları bile sevgiyle, aşkla ödediğimiz huzurlu yuvalarımız olsun inşallah.

  • Müslümanların sosyal hayattaki ilişkilerine, 10 üzerinden kaç verirsin? Hangi ahlâki değeri ıskaladığımızı düşünüyorsun? Ve en büyük ihmalimiz nedir? 

Hakikaten zor ve biraz da acı bir soru. Sosyal hayattaki ilişkilerimize sanırım 10 üzerinden 6 verebilirim. En büyük ahlaki problemimiz ise kul hakkı gözetmemek bence. En basitinden bir sıraya girme bile mevzubahis olduğunda birbirinden uyanık Müslümanlarla karşılaşıyoruz. Bir yerlere gelirken torpille gelen Müslüman sayısı haddinden fazla. Herkes kendi işini kolaylaştırma derdinde. Namaz kılan ama hak yiyen, oruç tutan ama yalan söyleyebilen Müslümanlar olduk. Dindar olmaya çabalarken ahlaklı olmayı elden kaçırıyoruz. Halbuki bunlar birbirinden ayrı şeyler değil, olmamalı. İslam, güzel ahlaktır. En başta bunu anlayabilsek belki de her şey düzelecek. Burada İsmet Özel’in şu sözünü hatırlamak çok yerinde olacaktır: “Hak yemek, sol elle yemek yemek kadar önemsenmedi bu ülkede.”

  • “Bana göre” anlayışının artmasını ve eleştiriyi reddeden “sana ne”ci ve “bana ne”ci bu günlerimizi nasıl yorumluyorsun?

Çağımızdaki en büyük trend “bireyselcilik”. “Diğergam olmak ne demek?” diye sorsak küçüklerimize, muhtemelen cevap veremeyeceklerdir. Bunda etkili olan şeylerden bir tanesi de belki de ülkemizde refah seviyesi artan Müslümanların yekdiğerini anlamaya çalışmaktan vazgeçmesi oldu. Yine en önemli sebeplerden bir tanesinin de yüzeysellik olduğunu düşünüyorum. Bilmemek de diyebiliriz buna. Çünkü insan alçaldıkça yükselir. Düşüncelerdeki çeşitlilik arttıkça ilerleyebiliriz. Hem ilimde hem insanlıkta. Bireyselci düşüncenin sürekli zihinlerimize empoze ettiği “sen en iyisisin”, “istersen her şeyi yapabilirsin” gibi düşünceler pek çok insanda, azmetmeye neden olması gerekirken maalesef egoya neden oluyor. Herkes kendisini özel zannediyor ve kimsenin kimseye tahammülü kalmıyor. Elbette ki Allah hepimizi ayrı bir dünya olarak yaratmış. Ama bir yerde de hepimizin bu dünyaya imtihan için gönderilmiş sıradan kullar olduğumuzu hatırlamamız gerek. Ki kul olabilmek zaten yeterince büyük bir mertebe. Bu soruda da bize kalan Galip’in şu beyitini anlayabilmek olsun:

“hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen “

  • 28 Şubat gibi dönemleri yaşamış ve kamusal alanda var olmak konusunda mağduriyetler yaşamış bedel ödemiş Türkiyeli Müslümanların bugün, hayat standartları ve sahip oldukları imkânları göz önünde bulundurduğunda, kamusal alanda var olma deneyimlerini nasıl yorumluyorsun?

Ben bu konuda birçoğumuzu başarısız buluyorum. Bir de şükretmeyi unuttuk, belki de bu mağduriyetleri bizzat yaşayanlar biz gençler olmadığımız için böyle oldu bu. Bizzat yaşayanlar da bunu aktarmakta başarısız oldu. Bir iş yerinde, hastanede, kurumda çalışma arkadaşlarımız bizler için “Hakikaten, hak gözeten ahlaklı bir şekilde işini yapıyor.” diyebilmeli. Müslümanlar olarak, sıradan bir iş ahlakından bahsedemeyiz. Halbuki çoğu zaman bunun aksini görüyoruz. Daha doğrusu kendimizi aynı düzene kapılıp gitmiş buluyoruz. Kolay olan bu ama bize vaat edilen hayat kolay değil ki zaten. Alelade yaşayıp gitmeye yollanmadık bu dünyaya.

  • Müslümanların sivil kalma becerilerini ve siyaset ile ilişki biçimlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Özellikle son zamanlarda yaşadığımız seçim süreçlerinden sonra siyasetle olan ilişkimiz bana yorucu geliyor. Şahsım adına hiçbir zaman herhangi bir partinin fanatiği olmadım, bu yüzden bu soru hakkında yeterli bir cevabım olmayacak sanırım. Ama maalesef müthiş bir ayrışma dayatılıyor bizlere. Halbuki siyaset gelip geçici bir şey, akşam eve döndüğümüzde yine amca-yeğen, karşı komşu, esnaf-müşteri olacağız. Kardeşliğimizi bozmadan düşüncelerimizi ifade edebiliyor olmayı diliyorum.

  • Kelimelerini dediğimde aklına gelen ilk kelime?

cemaat: tutulma radikal: keskin modern: sığ terör: acı fıtrat: islam istişare: makul bereket: huzur küresel: sınırsız şehadet: ismim konfor: tehlike itidal: sakinlik teşhir: ucuz moda: sürü teslimiyet: İslam kariyer: ilim

  • Muhammed İkbal “Müslümanlardan kaçın Müslümanlığa sığının” der. Sence de İslam’ın bir temsil sorunu var mı? Cevabın evet ise tesir eden bir temsil nasıl gerçekleşecek?

Maalesef, evet bence temsil sorunumuz var. Tesirli bir temsil ise Muhammed İkbal’in de söylediği gibi Müslümanlığa sığınmakla gerçekleşecek. Temel sorunumuz İslam’ı anlamadaki ilgisizliğimiz. Anne babamızdan gördüklerimizle yetinmek kolay geliyor. Ve asla zora yönelmiyoruz. Dünya Müslümanları olarak ilimden koptuk maalesef. Bu da pamuk ipliğine bağlı bir Müslümanlığa neden oluyor. Cat Stevens isminde, sonradan Müslüman olarak Yusuf İslam ismini alan İngiliz sanatçının şu sözü de hal-i pürmelalimizi anlatıyor sanırım:

” Eğer islam’ı Kuran’dan değil de Müslümanlardan öğrenseydim, eğer Kuran’dan önce Müslümanları tanısaydım asla Müslüman olmazdım.” Allah hepimize İslam’ı kaynağından idrak edebilmeyi nasip etsin.

  • Müslümanlar birbirinden neden kopuk? Bir olamayışımızı, vahdetin gerçekleşememesini neye bağlıyorsun? Nasıl “bir” olabileceğiz?

Bunun sebebinin zamana kapılıp gitmek olduğunu düşünüyorum. Üstte de bahsettiğimiz gibi bireyselci yaklaşım maalesef Müslümanları da ele geçirdi. Halbuki bizler birbirimizden kuvvet alabilmeliyiz. İslam, insanların fıtraten de uygun olduğu, sosyal bir din. İslam, hiç tanımadığımız bir Müslümanı bile bize kardeş eden bir din. Peygamber efendimiz, “Hiçbiriniz, kendisi için istediğini kardeşi için istemedikçe iman etmiş olmaz.” buyuruyor. Bu hadis, içimizi titretmesi gereken bir hadis. Kesinlikle modern zihinlerimiz için çok zor bir merhale olduğunu düşünüyorum bunun ancak bu hadisi idrak ettiğimizde “bir” olacağız.

  • İslam coğrafyaları ile tanışıklığı nasıl artırabiliriz?

Başından beri olumsuz bir şey gibi lanse ettiğim sosyal medya bu konuda çok etkili bir araç. Müslümanlar sosyal medyada bulunsa bile hayırlı şeyler yapıyor olmaktan vazgeçmemeli. Kardeşlerimizden haberdar olmanın bu kolay yolu aynı zamanda, bir şeyleri hızlıca görüp sayfayı yinelemeyi de içeriyor tabiki. Bu yüzden niyetimizi ve bakışımızı diri tutmalıyız. Sevgili Esra ile birlikte içinde olmaya çalıştığımız Uluslararası Doktorlar Birliği-AID’de bu minvalde çalışmalarımız olmuştu. Aynı şekilde farklı farklı sivil toplum kuruluşlarında böyle çalışmalar yapılabilir, yapılmalı. Zira tanımadığımız şeyi sevmemiz çok zor. Yazılı basını da önemsiyorum, örneğin Cins dergisinde adını hiç duymadığım Müslüman önderlerle, yazarlarla tanışıyorum. Hali hazırda yayınlanan dergilerde İslam coğrafyalarını tanıyacak ve tanıtacak yazılar yayınlanabilir.

  • Dünya, Müslümanları neden “tiye almıyor”?

Bu sorunun cevabını açıkçası ben de merak ediyorum ama herhalde kendimce tembellik diyebilirim. Tembeliz, tembel olduğumuz gibi geçmişte İslam alimlerinin bilim dünyasına yaptığı çok ciddi katkılardan da bihaberiz. Bu da aşağılık kompleksine neden olmuş bizde. Müslüman bilim adamları yüzyıllar önce aynı anda tıp, astronomi, geometri ve İslami ilimlerle meşgulken örneğin; bizler tek bir fakülteyi bitirmekte zorlanıyoruz. Üstelik bitirdiğimiz anda da genelde elimizi eteğimizi ilim dünyasından çekiyoruz. Halbuki bize verilmiş olan aklın da bir sorumluluğu var. Hayat gailesi hepimizi sarsıyor fakat Müslüman diri olmalı, bunu unutmamak gerek. İslam coğrafyalarının durumu da maalesef içler acısı. Bu Ramazan ayında Sezai Karakoç’un Samanyolunda Ziyafet isimli kitabını okumak nasip oldu. 30 yıl öncesinde Sezai Bey’in Müslüman alemi ile ilgili yazmış olduğu acı şeylerin hala geçerliliğini koruyor olması beni çok üzdü. İnşallah bir gün Müslümanlar olarak üzerimizdeki ölü toprağını atabiliriz.

  • Müslümanların sosyal medya imtihanı… Teşhir konusundaki sınavı nasıl görüyorsun?

Teşhir, hakikaten zor bir sınav. İnsanın içinde hele ki bu çağda, güzelliğini gösterme dürtüsü çok güçlü. Ve bunu yapmanın en kolay olduğu çağdayız herhalde. İnstagram kullanmıyorum fakat yakınlarımın telefonundan vs. baktığımda, insanların yekdiğerinin çok büyük ihtimalle umurunda olmayacak şeyleri büyük bir şevkle paylaştıklarını görebiliyorum . Kullanıyor olsam belki ben de aynı şeyi yapardım, tek bir dokunmayla yapılabilecek bir şey, insanlara neden yapıyorsun diyebilmek de kolay değil. Ama artık hakikaten bazı insanlar paylaşım yapmak için evleniyor, geziyor hatta abartı olacak ama çocuk yapıyor. Buna dur demekse yine insanların elinde elbette. Kolay olanı değil, zor olanı yapabilmemiz gerek.

  • Medya, yeryüzündeki zulüm ve adaletsizlikleri neden olduğu gibi göstermiyor ya da belli zamanlarda görünür kılıyor olabilir? Medyanın algıda seçiciliği hakkında ne düşünüyorsun?

Medya kocaman ve hepimizi içine çeken bir çukur. Neyi, nereden öğrendiğimize dikkat etmeliyiz. Artık tarafsız bir yayın organı bulmak neredeyse imkansız, tarafsız olmak gerekir mi bunu da bilemiyorum fakat ortada ciddi bir bilgi kirliliği olduğu da ortada. Medya elbette ki ilgi çekeni yayınlamak istiyor, bir de mutlu edeni diyebiliriz. Bu konuyla ilgili iki yapım önermek istiyorum. İlki 2012-2014 yılları arasında HBO kanalında yayınlanan “The Newsroom” isimli dizi, diğeri ise 2014 yapımı “Nightcrawler” isimli film. Dizide, gerçek manada haber yapmaya çalışan bir haber programı işleniyor. Tabi başka magazinsel öğeler de var içerisinde fakat medya manipülasyonuyla ilgili güzel çıkarımlar yapılabilir. Filmde ise medyanın ilgi çekmek için her şeyi yapabileceğini, haber programlarına haber satan amatör bir gazetecinin hikayesi üzerinden izliyoruz. Her zaman için ve her zeminde ahlaklı olmak gerek. Medyada da eksik olan şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

  • İsmail L: Çakan bey sinemanın amacını, “bir gönlün İslam ile aydınlatılmasına vesile olmak” der. Bu anlamda düşündüğümüzde Müslümanlar sinemayı bir tebliğ aracı olarak kullanabiliyor mu, neler söylemek istersin?

Türk sineması üzerinden konuşursam bunu başarmış olduğumuzu düşünmüyorum. Fakat bu biraz Müslümanların sinemayla kaynaşmasının yavaş olmasından kaynaklanıyor bence. Hala film izlemeyi vs. gereksiz ve boş görenlerimiz var. Seçimlerimize dikkat edersek sinemadan öğrenebileceğimiz çok şey var. Ben elimden geldiğince bir takım süzgeçlerden geçmiş filmleri izlemeye çalışıyorum. Tabi kafa dağıtmak için izlediğim “çerezlik” diye nitelendirilen filmler de olmuyor değil. 🙂 Dünya genelinde düşünürsek İran sinemasında güzel örnekler görebiliriz. Belki de ülkelerinde bulunan sansür etkisi nedeniyle olabilir, bazı şeyleri çok daha duru bir şekilde anlatabildiklerini düşünüyorum. Maalesef sadece izleyiciyim, yetkin olduğum ve ahkam kesebileceğim bir konu değil sinema ama örneğin çok küçükken izlediğim Zehra’nın gözleri isimli film hakikaten beni çok etkilemişti. Filmde gözleri görmeyen oğlu için göz nakli yaptırmak isteyen İsrailli bir yetkilinin, Filistinli küçük Zehra’yı seçmesi ve ailesinden ayırması anlatılıyordu. Ciddi anlamda İsrail-Filistin meselesini küçücük de olsa zihnime yerleştiren şey bu film olabilir.

  • Sınırlarımıza sadık kalarak sınırları olmayan bu dünyada nasıl ayakta kalabiliriz?

Çok zor bir soru. Bana göre cevap sanırım, hiçbir zaman “ben tamamım” dememek olabilir. Dostlarımızı, eşimizi, çevremizdeki insanları bizi hayra çağıranlardan seçmek ve onları hayra çağırmak olabilir. Bu sorunun net bir cevabı yok, sanki her zaman bu soruyu sormalı ve cevabı bulmak yolunda olmalıyız gibi geliyor bana.

  • Dünya başımızı döndürecek kadar bizi etkisi altına almış iken, başımız dönmeden duruşumuzu nasıl sergileyebiliriz?

Bir zor soru daha. Cevap, Allah’ın ipine tutunmak. Her zaman niyetimizi ve sınırlarımızı sorgulamak ve bunun için dua etmek. Müslüman hep teyakkuz halinde olmalı. İnsan olmak hakikaten zor bir şey. Bu yolda bize gönderilen rehberlere sarılmamız gerekiyor.

  • Senin için güzel birer örnek olan üç kişi?

Bu kişileri ne kadar örnek alabildiğimi bilemiyorum ama örnek alma çabası ve isteğindeyim diyebilirim.

Özellikle hayata bakış açısı nedeniyle, Sezai Karakoç

Bilim tarihçisi Fuat Sezgin,

Bir de -kendisi inanmayacak ama- sevgili arkadaşım Esra Ekinci.

  • 21. yüzyılı yaşayan biri olarak seni, ne öfkelendiriyor?

Beni yaşanılan ahlaksızlıklar, insanların bencilliği ve umursamazlığı, şiddetin sınır tanımaz hale gelmiş olması çok öfkelendiriyor. Kendimde de en çok tembelliğime öfkeleniyorum.

  • Okuduğun bir kitap ismi ve altını çizdiğin bir satır?

Bu satır en çok bana gelsin. Cahit Zarifoğlu’nun Yaşamak isimli kitabından:

“Diyorum ki her şeye rağmen insan mühimdir.”

  • En büyük hayalin nedir?

Hayal konusunda, zaman zaman hayal etmekten uyuyamayan sevgili Esra gibi olabilmeyi çok isterdim ama gerçekçi yanım hayatımda çok etkili. Bu yüzden hayalden ziyade ümit diyebilirim buna, Müslüman olarak yaşayabilmek ve Müslüman olarak ölebilmek.

  • Gençken yapılacak 2 şey?

Genç yaşımda bana Kudüs’ü ziyaret etmek nasip oldu. İmkanı olan herkesin bu güzel seyahati yaşamasını dilerim.

Çıkar gözetmeden insanların iyiliğine çalışmak.

  • “Huzur keşke dememektir” diye bir söz var. Öldükten sonra “keşke” dememek için bir genç olarak nelere dikkat etmeye çalışıyorsun?

Kul, evlat, öğrenci, kardeş, dost olarak üzerime düşenleri yerine getirmeye çalışıyorum. Konuşurken öfkeme hakim olmaya, konuşmadan önce iki kere düşünmeye gayret ediyorum. Hayatımdaki her insanın geçtiği aşamaları, en Müslüman şekilde geçirebilmeye çalışıyorum.

Bana konuşma fırsatı veren ve buna değer gören Esra’ya tekrar teşekkür ederim. Söylediklerimde kalp kırabilecek şeyler olmuşsa şimdiden özür diliyorum. Allah’a emanet olun. 🙂

Esra’nın notu: röportaj esnasında şahsım ile ilgili hüsnü zanlarından dolayı teşekkür ederim. Allah hüsnü zanlarını dua saysın ve benim hayatıma nakşetsin. Şehide’ye de salih ve muhsinlerle geçen bir ömür dilerim. 

*Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp:’Ey Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve işimizde bizim için bir kurtuluş yolu (ve başarı) hazırla’ demişlerdi.”

 

(Kehf Suresi, 10)

 

 

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort