DOLAR 32,5921 0.24%
EURO 34,8228 0.45%
ALTIN 2.420,84-0,48
BITCOIN 21502140,23%
Ankara
25°

KAPALI

16:54

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar-III

Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar-III

ABONE OL
29 Temmuz 2019 20:16
Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar-III
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Röportaj:Esra Ekinci

Konuk:Elif Rümeysa Akdoğan

Ey Rabbimiz, bize işimizde bir kurtuluş yolu hazırla*… 

Sizi uzun bir röportaj bekliyor. Çünkü sorudan kısmadım. Çünkü, Dünya, öyle çok yönlü kuşatıyor ki bizleri, bu kuşatmayı kaldırmamız lâzım. Bu konuşmalar biraz da bunun çabası. Konuklarım çok kıymetli gençler. Genç demek ise hazine demektir. Şimdi gündem hazinelerimizin altın değerinde sözleri.

  •  Kendini nasıl tanıtırsın?

Aynı soruyu bir alime sormuşlar. “Abdullah” diye yanıtlamış. “Benim Allah’ın kulu olmaktan daha şerefli bir adım, daha şerefli bir lakabım yoktur.” diyerek ifade etmiş. Kendisini bir bakanın özel kalemi olmakla tanıtıp, bunu en büyük şeref sayanlara inat, en güzel şerefin alemlerin Rabb’ine kul olmak olduğunu hatırlamaktan çoğu zaman aciziz. Ben de bir Allah kuluyum. Daha doğru bir ifade ile Allah’a kul olmaya çalışanlardanım. Ne kadar başarabildiğimizi ancak ahirette görebileceğimiz bu yolda umut ve korku arasında yaşamaya çalışanlardanız.

Değerli bir ailenin çoçuğu olarak dünyaya geldim. Güzel hasletlerimin çoğunu -Allah onlardan razı olsun- aileme borçluyum. Çocukluğum daha çok Ayder derneğinde geçti. İki haftalık lise hayatımın akabinde okulu bırakmaya karar verdim ve açık liseye geçiş yaptım. O gün bugündür Enderun İslami İlimler Akademisi’ndeyim. Önce öğrenci oldum daha sonra mezun olup orda öğretici olarak kaldım. Şimdi ise Enderun, Ayder ve farklı çalışmalarda faaliyetlerde bulunuyorum.

Bu zamana kadar yolumu Rabb’imin çizdiğini sık sık hissettim. Biz zannediyoruz ki hayatımıza biz karar veriyoruz. Oysa biz sadece ne istediğimizi ifade ediyoruz. Bir de hayırlı işlerde koşturmaya niyet ediyoruz. Yolları ise hep Allah çiziyor. Niyetimiz doğru ve samimi ise geriye sadece içimizdeki sesi dinleyip çaba göstermek ve en önemlisi tevekkül etmek kalıyor.

  • Arkadaşın senin için anlamı nedir ve arkadaş ortamlarını hangi kriterlere göre belirliyorsun?

Müslüman kendisiyle iletişim kurulabilen ve insanlarla iletişim kurabilen kişidir. Kimseyi affetmeyen, kendi kabuğunda yaşayan bir Müslüman’ın kendisine öğretmesi gereken çok şey vardır. İnsanlarla güzel ilişki kurmak, hangi hususlarda sert hangi hususlarda yumuşak olması gerektiğini doğru tespit etmek kanaatimce Müslüman karakteridir.

Bununla beraber herkesle iletişim kurmak, herkesle arkadaş olunabilir anlamına gelmez. Rabb’imizin bize öğrettiği vela(dostluk,yakınlık) ve bera(uzaklık, düşmanlık) kavramlarını atlamadan hareket etmek gerekir.

Her insan arkadaşlarını kendi seçtiğini düşünür.Fakat hep atladığımız bir gerçek olan Allah’ın takdiri vardır. Bununla beraber hangi dine mensup olursa olsun, hangi ülkede yaşarsa yaşasın insanın arkadaşlarını, aslında ideolojileri, zevkleri, arzuları, çıkarları ve en önemlisi hayranlıkları seçer. Kimi zaman mala, kimi zaman başarıya, kimi zaman batıya hayranlık, etrafımızdaki insanları da ona göre şekillendirecektir. Derdi din olanlar, İslam’ı hayranlıkla yaşayanlar da kendileri gibi İslam’ı hayranlıkla yaşayanlardan arkadaşlar edinir.

Bu hususta önemli bir diğer mesele de arkadaşınla oluşturduğun ortak noktalardır. Arkadaşlıklar ortak paylaşımların ürünüdür. Bu paylaşımlar bitebilecek değerlerden bir parçaysa o bittiği anda çok kıymet verdiğinizi düşündüğünüz arkadaşlığınız da farketmeseniz de son bulacaktır. Fakat bu paylaşım asla son bulmayacak yüce bir dava için kurulduysa o dava,  o arkadaşlığı güçlendirdikçe güçlendirecektir. Yeryüzünde bitmeyecek tek dava ise tevhid davası yani İslam’dır.

Salihlerle beraberliği talep ettiğimiz bu yolda Allah’tan salih arkadaşlar niyaz etmek, talebi Allah’a arz etmek önemlidir. Bununla beraber daha önemli olan ise salih olmaya çalışarak önce fiili duada bulunmaktır. Neyi sevdiğimiz, neye hayran olduğumuz, neyi düşündüğümüzü sık sık sorguya çekip salih adam olmaya çalışmalıyız.

Rabbimizden vela hususunda İbrahim(as)’ın Allah ile dostluğu gibi bir velayı, bera hususunda ise yine onun her türlü puttan, her türlü kafirden ve Allah’ın istemediği her türlü şeyden beri olması gibi bir beraat isteriz.

  • Kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin zaman zaman farklı eğilimlerle gündeme gelmesi ve bu durumların gündem yapılması hakkında ne düşünüyorsun? 

Çok şey düşünüyorum aslında, sürekli düşünüyorum. Anlamaya, çözümlemeye çalışıyorum. Kafamda tartıyorum. Bir sorunu çözmenin yolu önce o sorunu tam tespit etmektir. Bize oynanan bir oyunun içindeyiz. “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” diyen Rabb’imize imanımız tamken neden Allah hala bu tuzakları bozmadı? Çünkü sünnetullah böyle. Toplum olarak Allah ile aramız iyi değil. Azim ve çaba göstermiyoruz. Aramızda çok casus var. Bir hocamızın ifadesi ile aramızda “hoca görünümlü şarlatanlar” da çok fazla. Herkes din anlatıyor. Kimileri sünnetsiz, kimileri kitapsız dini anlatıyor. Kimileri ikisini de atıp deist yapıyor. Dua etmeliyiz ama en çok fiili dua da bulunmalıyız. Önce biz ihlaslı olmaya çalışmalıyız. Sonra topluma, gençlere eksik kalan yanımızı yani ihlası, samimiyeti öğretmeliyiz. Eğer ihlas yeryüzüne inerse başarı da yeryüzüne inecektir. O zaman hiçbir tuzak kuranın tuzağı bu ümmete zarar veremeyecektir Allah’ın izni ile.

  • Bugün, kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin enerjisini sömüren ve kimi zaman da şahsiyetini hedef alan şeyler sence neler?

Gençler hiç büyüyemiyor artık. Herkes küçük. Olgunlaşamıyor. Bir kimseyi büyükler büyütür. Büyük bakışlar, büyük düşünceler, büyük heyecanlar, sorumluluklar, acılar, hüzünler büyütür. Büyümesini, bir şeyler başarmasını istemiyorsanız onu televizyonun başına oturtabilirsiniz. Böylece o tercih etmez, televizyon onun fikirlerini belirler. Bir telefon ya da bilgisayar oyunu, herhangi bir sosyal medya hesabı da aynı işi görecektir. Kendisini her daim küçük gören anne ve babalar da aynı işlevi görür. Anne babalar, Peygamberimiz sanki “15 yaşına gelince çocuklarınızla istişare edin” dememiş gibi “daha küçüksün” dedikçe onları aslında küçültürler.

Eğer bir gencin büyük bakmasını istemiyorsanız, ona bu dünyada en önemli işinin iyi bir meslek sahibi olması olduğunun söylenmesi de yeterlidir. Dünya sadece doktor olmak ya da mühendis olmak için çok basit değil mi? İster mühendis ister doktor ister anne ister baba ister temizlikçi ister otomobil tamircisi… yeter ki mü’minliğini hiçbir şeye değiştirmeyecek, Allah için yaşayacak adam olsun. Bunu hissettirmeyi başarırsak hiçbir şey onların enerjisini alamayacaktır. Doğru teknoloji kullanımına, doğru ilişkilere, doğru bakış açılarına ihtiyacımız var. Bir de boş işlerden yüz çevirmeye…

  • Büyüklerin gençler ile iletişiminde hangi üslup ve içerikler yıpratıyor?

Büyükler yaşadıkları tecrübelerden dolayı nasihatte bulunmayı çok seviyorlar. Aslında gençlerin de onların nasihatlerine çok ihtiyacı var. Aynı hatalara düşmemek için yaşanılan hatalardan ders çıkarmak ve yapma denilen şeyi yapmamak gerekiyor. Fakat büyükler bazen geçmiş de yaşadıkları acılardan yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. Böylece zamanın ve kişilerin değiştiği bu Dünya da Allah için atılan adımlara da farketmeden engel oluyorlar.

Büyükler hususunda rahatsız olduğum bir diğer hususu da bir önceki soruda cevaplamıştım aslında. Küçük gibi davranıp bir türlü onları büyütememeleri, istişarelerine almak istememeleridir.

  • Toplumda kadınlar ve erkekler arasında fay hattı oluşturulmasını ve bu hattın üç boyutlu derinleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsun? Ayrıştırma neden kaynaklanıyor?

Ayrıştırma deyince aklıma ilk önce bu ayrıştırmanın da benzeştirme yapılarak yapıldığı geliyor. Ayrıştırmak için kadını ve erkeği olması gerektiği, fıtratın gerektirdiği yerden alıp birbirlerinin yerine koymaya çalışıyorlar malesef. Kadınların erkekleşmeye erkeklerin kadınlaşmaya başladığı bir çağda kadınlarla erkekler önce bu açıdan birbirlerinden ayrılmalılar diye düşünüyorum. Kadınlar kadın olmalı, erkekler de erkek olmalı. Bundan sonra da her cins karşı cinsi kabul etmeli. Cinsler birbirini kabul etmeyip birbirine savaş açıyor. Kiminle savaştığımızı anlayamıyoruz bazen.Karşımızdakinin insan olduğunu unutuyoruz. Kadınların dünyası ve erkeklerin dünyası diye iki dünyaya sahip değiliz. Elhamdülillah ki değiliz. Erkeklerin ve kadınların dünyasında yaşıyoruz. Ne erkeksiz ne kadınsız olmaz bu dünya. Feminist kadınlar ütopik bir dünyayı savunurlar. Onların asla bir erkeğe ihtiyacı olmaz (!) Anlayamıyorum niye kendilerini Allah’ın kadının fıtratına koyduğu bir erkeğe dayanıp güvenme ihtiyacından mahrum bırakıyorlar. Bu bir kimsenin kendisini aç kalmaya zorlayıp aç kalarak da mutlu olacağını ve hayatını idame ettirebileceğine inanması gibi. Şunu ifade etmeliyiz ki, kadın erkeğe erkek de kadına ihtiyaç duyar. İkisi de birbiri olmadan yaşayamaz. “Aile” kelimesi arapçada ihtiyaç duyan demektir. Kıymetli bir hocamız “Eğer ihtiyaciyeti kaldırırsanız aileyi yıkarsınız” demişti. Aileyi yıkmak ise toplumu yıkmak demektir. Bu sebeple kadınlar “her şeyi biz tek başımıza hallederiz” mantığından kurtulmalılar.

Erkekler de “kadının da çalışması, evin geçimine katkı sağlaması gerektiği” gibi düşünceleri bırakıp Allah’ın kendilerine yüklediği bu geçim sorumluluğunu Rabblerinin güzel bir emrini yerine getirmek olarak algılamalılar. Kadının Kariyer sahibi olması, iyi bir mesleğinin olmasının öncesinde anne olması vardır. Erkekler eşlerini mesleğinden ziyade anneliğine göre seçmeli ve kendileri de iyi bir baba olma mücadelesi vermelilerdir. Anadolunun ataerkil baskınlığı da zaman zaman ve bazı bölgelerde erkeklerin kadınların haklarına girmelerine, tüm bunlar ise ayrıştırmaya sebebiyet veriyor.

Kadınlar erkeklere, erkekler kadınlara değer vermeli, beraber olmalı, beraber bir şeyleri başarmalıyız. Herkes vazifesini yapmalı. Kimse başkasının vazifesine atlamamalı. Mü’min kadınlar ve mü’min adamlar olarak bir toplum oluşturmalıyız.

  • Bir genç olarak aile ve aile kurmak hakkında nedir düşüncen?

Aile toplumun en önemli yapı taşıdır. Onun varlığı ve güçlülüğü toplumu ayakta tutar. Aileler yıkılsın diye uğraşılan, boşanmaların arttığı şu çağda düzgün yuvaların kurulması gerektiğini düşünüyorum. Düzgün yuva kurmayı da en iyi Allah öğretir. İslamın aile hususundaki kurallarını uygulayabilseydik şayet şimdi bu durumda olmazdık. Yuvalar da en çok bereket olmalı. Bereket de ancak Allah istediği en ufak bir ayrıntıyı bile atlamadan hareket etmekle olur. Evli olmadığımdan çok konuşmak isteniyorum ama son zamanlarda çok dikkatimi çekiyor. Değerli müslüman gençler bir bir evleniyor. Büyük hayalleri oluyor genelde. Salih çocuklar yetiştirmek kızlar için birinci sırada. Samimiyetilerine sonuna kadar inanıyorum. Bununla beraber kendime de çıkardığım bir ders var ki, samimiyet tek başına yeterli gelmiyor. Doğru adım ve doğru eylemi de berberinde talep ediyor. Eğer bu röpörtajı okuyacak ve henüz evlenmemiş ya da evlilik yolunda olan kıymetli kardeşlerim varsa onlara acizane tavsiyem öncelikle her daim Allah’ın istediği bir yuva için dua edin. Karşı tarafa ilk önce nasıl bir düğün talep ettiğinizi, nasıl bir nişanlılık, nasıl bir ev istediğinizi baştan bildirin. İslami kurallara uygun bir düğün yapmayı reddeden birisiyle yola çıkmayın. Düğün ve nişanda yapılan hatalar, uygunsuz ilişkiler kanaatimce bereketi alır götürür. Yıllar sonra sorarız: “Ne yaptık da bu çocuklar iyi olmadı?” Bereket kaçarsa her şey kaçar. Kırmızı perdelerin, mavi koltukların mücadelesi verilirken biraz da düğün günü tesettürümüzün, nişanlılık görüşmelerinin, evdeki televizyonun mücadelesini vermeliyiz diye düşünüyorum. Normalde simsiyah ya da koyu giyiniyorsan, düğününde bayanlar seni beyaz görsün, pırlanta gibi ol ama erkekler yine seni siyah görsün. Ben kendim için de hep böyle dua ediyorum. Bu işler zor oluyor. Dua ise mü’minin bu zorlukta en güzel silahı. Evlenmeden önce bunu dert edinenleri gördüm. Bunu düşünen, bunun için dua edenlere Rabbim de bunu başaracak, bunun mücadelesini yapacak gücü vermişti. Yusuf gibi o normalde hep ihlaslıydı Allah da diğer günlerine binanen o zor durumda ona yardım etmişti.

Allah toplum olarak bereketli yuvalar kurmayı her birimize nasip etsin inşaAllah. Önce evlerimiz kıblegah olur. Sonra ümmet şahlanır inşaAllah.

  • Müslümanların sosyal hayattaki ilişkilerine, 10 üzerinden kaç verirsin? Hangi ahlâki değeri ıskaladığımızı düşünüyorsun? Ve en büyük ihmalimiz nedir?

Mizan da güzel ahlaktan daha ağır gelecek bir şey yok. Bunu biliyoruz ama hep ıskalıyoruz. Kitaplar okuyoruz, ciltler deviriyoruz, o dernek senin bu dernek benim koşturuyoruz. Ortalığa sloganlar atıyoruz. Hiç çekinmiyoruz malesef öfkelenmekten, nefsimize uymaktan, kıskanmaktan…Kötü hasletler de insanın fıtratında vardır. Herkes kızar önemli olan onu dizginlemektir. Bu imtihanımızdır. Kötü huylarını dizginleyip insanlara müsamahakar olanlar ahlaklı olanlardır. Son zamanlarda çok duyuyorum ”kimseyle görüşmek zorunda değilim.” Ya da “seni üzüyorsa boşver görüşme” çok anlam veremiyorum. Müslüman olmakla bu cümleler yan yana gelemiyor. Selamı kesiyoruz bazen. Kırılıyoruz inciniyoruz ama marifet zaten buna rağmen insanlarla iyi geçinmeyi başarabilmekte. Öz kardeşiyle bile görüşmeyi reddeden kıymetli kardeşimize bize düşen “bağrına taş koy da git elini öp” demekten başka bir şey değil.

Ben kendi adıma bir şeylere kızdığımda, Allah için bir faaliyette bulunduğum sırada canımı sıkan bir şey olduğunda kendime hep şunu öğretmeye çalışıyorum. “Kızdığım şey ne? Kendim için mi Allah için mi kızdım?” Eğer kendim içinse es geçmeye ve Allah için yaptığım işe devam etmeye çabalıyorum. Ahlaki problemlerin ve sosyal ilişki bozukluğunun çoğu nefis kaynaklı oluyor. Allah bizi nefsimizle başbaşa bırakmasın.

Müslümanları çok da eleştirmek istemiyorum. Yüreğim yoruluyor. İyi olacağız inşaAllah. 10 üzerinden 10 olduğumuz günleri görmeyi umuyor ve Allah’tan bunu niyaz ediyorum.

Ahlak demişken burada bir noktaya daha değinmek istiyorum. Önce dindar sonra ahlaklı olunur. Dindar olmadan ahlaklı olmayı ifade etmek kanaatimce sadece kendini kandırmaktır. Allah’tan korkumuz, ibadetlerimizi ve ahlakımızı düzeltir. Son dönemdeki “önemli olan ahlak” söylemleri ile müslümanlara “dindar olmasanız da olur yeter ki ahlaklı olun” diyorlar. Böylece kaybedilen dindarlıkla ahlak da gidiyor. Önemli olan ahlak değil, önemli olan Allah’a kul olmak. Ahlaklı oluşumuz, Allah’a kul oluşumuzun bir gereği. Şunu da unutmamalıyız ki dindarlık sadece çok ibadet etmekle meydana gelen bir durum değildir. Dindarlık ibadeti, Allah’ın istediği şekilde, Allah’ın istediği zamanda yapmak, Allah’ın istediği gibi davranmaktır. İbadetlerimizi tam yapıp davranışlarımızı kontrol ettiğimiz sürece dindarız. Bu yüzden ben yine aynı noktaya geleceğim, Allah’ı tanırsak onu çok severiz. Gerçekten sevebilirsek onun için her şeyi yaparız. O zaman adam oluruz inşaAllah.

  • “Bana göre” anlayışının artmasını ve eleştiriyi reddeden “sana ne”ci ve “bana ne”ci bu günlerimizi nasıl yorumluyorsun? 

Bana göre.. diye başlamak aslında pek de bir şey bilmediğimiz anlamına geliyor. Malesef acı bir gerçek ki son zamanlarda bu ifadeyi daha çok Allah’ın ayetlerinin akabinde söylüyoruz. Bazen nefsimize ağır geliyor bazı şeyler ve “bana göre” diyoruz. Her şey Allah’ın kitabına göre olmalı. Bunu biliyorsak da içselleştiremiyoruz sanırım. Biraz da kendimizi ve kendi düşüncelerimizi çok sevmeye başladık. Kıstası kendi aklımıza göre yapıyoruz malesef. Bir hocamız “Akıllar ya şeytanla ya da vahiyle beslenir.” der. Aklımızı vahiyle beslemek ise bizim elimizde. Kur’an-ı bize uydurmak değil de, kendimizi Kur’ana göre şekillendirmek doğru bir adım olacaktır.

 Bir de günümüz dünyasının bize kattığı(!) her şeye yorum yapma ve her konuda fikir sahip olma durumu da buna sebebiyet veriyor. Tam vakıf olmadığımız bir çok konuda konuşuyoruz malesef.

‘Sana ne’ ve ‘bana ne’cilik hususu ise emri bil’maruf ve nehyi anil münkeri kabul etmemek veya uygulayamamak demektir. Uyarmayı ve daha önemlisi uyarılmayı kabul etmemek… Bu da biraz kendimizi aşırı sevgimizin getirisi diye düşünüyorum ya da belki de dini olarak bize yüklenen bu mükellefiyetin altından kalkamamak. Bu hususa dikkat etmediğimiz takdirde gemiyi delenlerden olmuş oluyoruz malesef.

Sorunumuz, biliyor zannedip bilmemekten kaynaklanıyor dedim ya bu bilgisizlik, biraz da Allah’ı yeteri kadar bilmemek tanımamak bence. Onu tanımayınca sevdiğimizi söyleyip tam manasıyla sevemiyoruz.

Bu problemler karşısında bize düşen ise “bana göre” demeyip bana göre diyenlerle de tartışmaya girmeme mücadelesidir. Biz karşılaştığımız herkese Allah’ı anlatmalı, onu tanıtmalıyız. Nasıl bir Rabbe inandığımızı anlayabildiğimiz ve anlatabildiğimizde, bana göreleri de susturmuş olacağız Allah’ın izni ile. Gerçekten Allah için uyarabilen ve uyarılara açık olan müslümanlar olabilmeyi de başaracağız Allah’ın izni ile.

  • 28 Şubat gibi dönemleri yaşamış ve kamusal alanda var olmak konusunda mağduriyetler yaşamış bedel ödemiş Türkiyeli Müslümanların bugün, hayat standartları ve sahip oldukları imkânları göz önünde bulundurduğunda, kamusal alanda var olma deneyimlerini nasıl yorumluyorsun?

Aslında acı olaylar insana çok şey öğretir. Ders çıkarmasını bildiğimiz sürece elbette. Fakat 28 Şubat dönemi ve şuanki durum karşılaştırıldığında Müslümanların durumu denize düşüp yılana sarılmak gibi. O dönemleri tekrar tekrar hatırlatıyoruz. “Neler çektik neler” diyoruz. O dönemde çektiklerimiz korkusuna şimdi dayatılan her şeyi iyi görüp kabul ediyoruz. Verdiğimiz mücadelenin akabinde; rahat, konfor, dünyaya düşkünlükle gazımız alındı sanki. Mücadele gitti destanı kaldı. Biraz da değerlerimizin içi boşaltıldı. Bu süreçte biz ferasetli davranmalıydık, davranamadık.Öldürmekle bitiremediklerini değerlerimizi almakla bitirdiler. Yine söylüyorum Allah ile aramızdaki bağlar, ihlas kayboldu. Onu bulursak, mücadele gücümüzü de yeniden kazanırız. Hata ettiğimizi anlarız inşaAllah. İhlası bulmak için de hayatımızdaki günahlardan, kimi günah saymadığımız ama günah olanlardan kaçınmak gerek.

  • Müslümanların sivil kalma becerilerini ve siyaset ile ilişki biçimlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Siyaset nedir? Son zamanlarda sık sık karşılaşıyorum. Müslüman siyasetsiz olmaz. Doğru herkesin bir siyaseti vardır. Müslüman’ın şahsının ve Müslüman toplumun da bir siyaseti vardır. Peki siyaset nedir? İki üç parti arasında tercih yapmak veya bir Müslüman olarak o partilerden birine dahil olmak mı? Son dönemde bu siyaset derdi Müslümanları o kadar kastı ki, siyasetsiz Müslüman olamadı ama namazsız Müslüman oldu, yalancı Müslüman oldu. Bazen neler olduğunu anlamlandıramıyorum. Son dönemde şahit olduklarım, son zamanlardaki değerlendirmelerim benim de fikirlerimi büyük ölçüde değiştirdi. Bizim siyasetimiz tavizsiz ve adam gibi Müslüman oluşumuzdan sonra başlamalı. Onu kaybediyorsak aman uzak duralım bu siyasetten. Tavizsizce yürünmeli ve gerçekten Allah için hareket edilmeli. Doğrularımızı Allah belirlemeli falanca parti olmamalı. O yaptıysa, onlar yaptıysa bir bildiği vardır asla dememeliyiz.Benim Rabbim ve Peygamberim (sav) ne dediyse doğru ancak odur.

  • Kelimelerini dediğimde aklına gelen ilk kelime?

cemaat:ehli sünnet

radikal:Müslüman

modern:itici

terör:medya

fıtrat:tabiilik

istişare:beraber hareket etme

bereket:olmazsa olmaz

küresel:değer kaybı

şehadet:sevda

konfor:rahatlık

itidal:istikamet

teşhir:mahremiyet

moda:aldatma

teslimiyet:güven

kariyer:çalışma

  • Muhammed İkbal “Müslümanlardan kaçın Müslümanlığa sığının” der. Sence de İslam’ın bir temsil sorunu var mı? Cevabın evet ise tesir eden bir temsil nasıl gerçekleşecek?

Kudus’e gitmeden önce Kudüs için neler yapılır hep onu düşünürdüm. Oraya gidince anladım ki hem Kudüs hem de dünyadaki bütün Müslümanlar için yapılabilecek ilk ve en büyük adım, Müslümanca yaşayışımızı derin bir incelemeden geçirip, iyi bir düzeltme yapmak sonra da etrafımızdakilerle ilgilenmekti. Allah beni şuan hangi şehirde ikame ettiriyorsa orda çalışmalıydım. Yaşadığım ev, şehir, sonra da ülkeyi ıslah etmek…Belki görürüz belki göremeyiz ama anladım ki ümmet ayağa kalkmadan Kudüs de ayağa kalkamaz. Bu sorunlarımızın her biri işte temsil sorunumuzdan kaynaklı. Temsil tam olsaydı, Müslümanlık Müslümanlarda tam tezahür etmiş olacaktı. O zaman Müslümanlar dünyanın her yerinde zafer kazanırdı. Bizler malesef elimizdeki hazinenin kıymetini bilmiyoruz, yaşamıyoruz.

Yine aynı şeyi söyleyeceğim, tesir eden bir temsil ise ancak, Allah ile bağlarımızı güçlü tutmakla, ihlasla ve tabi ki gece gündüz çalışmakla olacaktır.

  • Müslümanlar birbirinden neden kopuk? Bir olamayışımızı, vahdetin gerçekleşememesini neye bağlıyorsun? Nasıl “bir” olabileceğiz?

Herkes “vahdet” in edebiyatını yapıyor. Neden vahdet olmuyor? Gelin bir araya gelelim diyor. Ama ilginçtir mesele icraata gelince herkes kendi kuruluşu, kendi cemaati altında toplanmak istiyor. Başkan o olmak istiyor. Bu konuda ümmete Hz. Hasan (ra) örnek olmalı diye düşünüyorum.Daha ehil olduğunu düşünse de, peygamber torunu olsa da ümmet bir olsun, tefrika girmesin diye hilafeti Hz. Muaviye(ra)’a bırakmıştı. Allah ondan razı olsun.

Bu sorunu çözmek için ise önce biz kendimize bakmalıyız. Herkes kendisini sorgulamalı. Mesela arkadaşımızla, eşimizle yani insanlarla tartıştığımızda arayı toparlayan ilk kim? Eğer bizsek elhamdülillah, birlik olma yolunda bu ümmete köstek olmayanlardanızdır. Tabi ki sık sık bu sorgulamayı yapmalı nefsimize yenik düşmemeliyiz. İnsanlar hep bizim gönlümüzü almaya geliyorsa, hep kendimizi haklı buluyorsak, en ufak bir şey de bile bizim dediğimiz olsun, başkan biz olalım mücadelesi veriyorsak aman ha vahdet edebiyatı yapmayalım. Çünkü bu ümmetin vahdet önündeki engellerinden biri biziz demektir.

Bir de birlik olmak için eleştirme hastalığından kurtulmalıyız. Müslüman eleştirmeyi bilen kişidir. Asla eleştirmez diyemeyiz. Ama eleştirmeyi kendini veya kendine ait olan şeyleri yüceltmek için yapıp, yapıcı olmazsa o eleştiri hastalık olur. Eleştirmeden önce takdir etmeyi öğrenmeliyiz.Allah bizleri bu konuda azmedenlerden eylesin inşallah.

  • İslam coğrafyaları ile tanışıklığı nasıl artırabiliriz?

Yaşadığınız alan ne kadar küçülürse bakış açınız da o kadar daralıyor. Çok yer gezen insanlar daha büyük bakış açılarına sahip oluyor. Hep aynı yerde, aynı insanlarla yaşamış insanlar büyük düşünemiyor. Onlar için küçük dertler büyük oluyor. Aslında İslam coğrafyalarını tanımak farklı Müslümanları tanımak demektir. Bu da büyük bir bakış açısını, büyük bir sahiplenmeyi beraberinde getirecektir. Keşke onların bize, bizim onlara gidip gelme imkanımız olsa. Ama elhamdulillah teknolojinin geliştiği bir çağda yaşıyoruz. Okumak izlemek uzaktan da olsa konuşmak, bununla ilgili projeler oluşturmak bizi birbirimize kaynaştıracaktır. Bununla birlikte buraya başka ülkelerden gelen Müslümanlarla iletişime geçebiliriz. Zira onların dertlerini dert edinip sevinçlerine ortak olursak ancak ümmet olabiliriz.

  • Dünya, Müslümanları neden “tiye almıyor”?

Tiye almasına gerek yok bence. Dünya varoldu olalı tiye almadılar zaten. Çünkü şuan Dünya deyince dünyada güç olan devletleri söylemiş oluyoruz. Onlar da kafirlerdir. Kafirler hep bizim düşmanımızdı. Tiye almak yani ciddiye almak, önemsemek kafirlerden beklenen bir tavır değildir.

Bununla beraber Müslümanlık Müslümanlarda tezahürünü gösterdiğinde inşaAllah bu dünyadaki güç dengesi değişecektir. Allah Nur suresinde iman edip salih amel işleyenlere; yeryüzünde hakim kılacağını, dinlerini onlara yerleştireceğini ve korkularından sonra emniyet vereceğini vaadediyor. O zaman Dünya denince artık Müslümanlar anlaşılacağı için biz de  Müslümanların kimi tiye alıp almadığını konuşuruz inşallah.

  • Müslümanların sosyal medya imtihanı… Teşhir konusundaki sınavı nasıl görüyorsun?

En büyük imtihanlarımızdan biri hiç şüphesiz ki sosyal medya. Bana göre en büyük terör. Bazılarını öldürmekten beter ediyor. Sokaklarda ruhunu kaybetmiş ölüler geziyor. Kişiliğimiz, gururumuz, asaletimiz, mahremiyetimiz yok oluyor.

Sürekli sosyal medya hesaplarında gezmek biraz da işsizlikten. Boş kalmak kendimize yaptığımız en büyük zulum oluyor. Çok şey paylaşma, teşhir arzumuz da biraz kompleksten diye düşünüyorum. Niye bu kadar kompleksliyiz anlamlandıramıyorum. Yaşadığımız hayatları benimseyememekten olabilir. Evimizi, gezdiklerimizi, yediklerimizi paylaşıp duruyoruz. Bu sürekli insanlara “merak etmeyin ben de mutluyum, bakın hangi lokantalara gittim, çok geziyorum ve çok mutluyum.” demek. Sosyal medya hesabında paylaşılanları görünce onları okuyan kişi gidemediği, gezemediği yerleri, yiyemediği şeyleri düşünüyor. Kendi hayatını sorguluyor. Mutluyken birden mutsuz oluyor. Bazen bu tarz paylaşımlarımız yani bizim sözde mutluluklarımız, birirlerinin gerçek mutluluğuna zarar veriyor. Eğer gerçekten mutluysak yaşadığımız anın tadını çıkaralım. Bir şeyler paylaşmakla uğraşırken anı tadamayan, paylaşım yapanlardan olmamıza gerek yok. Beğenilme arzusu da buna sebep oluyor.Birilerinin beğen işaretine basması, insan olmak hasebiyle biraz gururumuzu okşuyor sanırım. Dizginlemekse bizim elimizde.

Sosyal medya bize her konuda yorum yapma özgürlüğünü de öğretti sağolsun(!) Herkes her şeye yorum yapıyor. “Bilgin olmasa da ‘bence’ ile başla ve konuş. İtiraz et ya da onayla.” Okumaktan çok konuşup hadsizce yorum yapmak bizim ancak cahilliğimizi arttırdı.

Bir de işin mahremiyet boyutu var. Allah’ın bize öğrettiği mahremiyet hukukunu hep atlıyoruz. Tesettürün sadece kıyafette olduğunu sanıyoruz. Oysa tesettür son dönemde en çok da sosyal medya da kendini gösteriyor.

Sosyal medyayı çöpe atalım demiyorum asla. Sosyal medyayı düzgün kullanan, güzel paylaşımları ve yazıları ile insanlara faydalı olan çok güzel insanlar tanıyorum. Çoğunluk kötü kullanıyor olsa da biz Müslümanlar olarak bu çağda bunu iyi kullanmayı öğrenmek zorundayız. Bu bir silah gibi kendimize doğrultmak da, düşmana doğrultmak da, kullanmamak da bizim elimizde. Gerektiğinde gerektiği şekilde kullanmayı öğrenmek lazım.

  • Medya, yeryüzündeki zulüm ve adaletsizlikleri neden olduğu gibi göstermiyor ya da belli zamanlarda görünür kılıyor olabilir? Medyanın algıda seçiciliği hakkında ne düşünüyorsun?

Hep konuştuğumuz konulardan birisi müslümanları nasıl düzeltebiliriz? Müslümanlar şöyle yapmalı, böyle yapmalı…. Biz kimiz peki? Biz de Müslüman’ız ama hep kendimizi hariç tutarak düzeltmeler yapıyoruz. Bizim de sorunlarımız olduğunu kabul etmiyoruz. Aslında bu bakış açısı hayatımızın her yerinde var. Dış etkenleri düzeltmekle uğraşıyoruz. Oysa dış etkenleri düzeltemeyebiliriz ama kendimizi düzeltmek bizim elimizde.

Medya da benim için aynı bakış açısının mağduru. Sorun medyadan çok bizde. Kur’an-ı Kerimde Rabbimiz “Ey iman edenler size bir fasık haber getirirse, bilmeyerek bir topluma zarar verip, yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” buyuruyor. Medya en büyük fasıklardan birisi. Bunda şüphe yok. Sorun bizim bu ayeti anlayamamamızda diye düşünüyorum. Bekliyoruz ki dürüst olsunlar. Neden dürüst olsunlar ki? Medya da büyük oranda kafirlerin elindeki bir sistem ve biz hiç bir zaman kafirden dürüst olmasını beklemeyiz. Aslında sanal bir dünya da savaş içerisindeyiz ama hep oltaya geliyoruz. Hemen kendimize atılan bir savaş resmini, gündemle alakalı bir haberi paylaşıyoruz. Ardından bize soruluyor: “Bunu nerden biliyorsun?” “Birisi atmıştı ben de paylaştım.”diyoruz. Sonra birden 10 yıl önce de aynı fotoğrafın paylaşıldığı ortaya çıkıyor. Sizce hangi katliamın fotoğrafı? Bazen başlıyoruz anlatmaya “şurda şöyle olmuş burda böyle olmuş”nerden biliyorsun? “Facebook’tan okudum, youtube’dan video seyrettim.” Birisi “falanca hocayı sevmiyorum artık” diyor. Neden? Çünkü medya!

Bu dünyada gerçekten çok büyük zulumler oluyor. Her gün binlerce katliam oluyor. Haberimiz olan olmayan birçok olay var. Arka planda bilmediğimiz, algılayamadığımız şeyler var. Oyunlar içinde oyun var. Bu kötü durumların her birinin arkasındaki kötü insanlar, yaptıklarını örtmek veya farklı göstermek istiyor. Bazen de medya üzerinden başka oyunlar oynuyor. Dünyadaki güç Müslümanların eline geçene kadar medyadan farklı bir tavır bekleyemeyiz. Müslümanlar adam olur, Müslüman gibi yaşarsa dünya değişir. Bu bir savaş aslında o yüzden akıllı davranmak zorundayız. Her gördüğümüzü paylaşmak, her duyduğumuzu söylemek hastalığından kurtulmalıyız. Eğer Müslüman toplum olarak başta söylediğim ayeti anlayabilirsek, o zaman medya bize zarar veremez. Fitne aramıza giremez.

Bu dünya hep hak ile batıl mücadelesi verdi. Hala da veriyor. Tarafımızı belirleyip, tarafımızda adam gibi davranmak ise bizim elimizde. Kimisi farklı coğrafyalarda bombalar altında bu mücadeleyi verirken, kimileri de evinde, bilgisayar ve telefon karşısında aynı mücadeleyi veriyor. Bunun da büyük bir imtihan olduğunu artık anlamamız lazım.

  • İsmail L: Çakan bey sinemanın amacını, “bir gönlün İslam ile aydınlatılmasına vesile olmak” der. Bu anlamda düşündüğümüzde Müslümanlar sinemayı bir tebliğ aracı olarak kullanabiliyor mu, neler söylemek istersin?

Çok da kullanabildiklerini düşünmüyorum. Tam iyi bir film çıktı diyoruz içinde mutlaka bazı sıkıntılar oluyor ya da çok profesyonel olmuyor ama uğraşanlar var Elhamdulillah. İnşaAllah sayı ve kalite artar. Hz.Ömer ve Ahmed b. Hanbel dizilerini bu açıdan tavsiye edebilirim.

  • Sınırlarımıza sadık kalarak sınırları olmayan bu dünyada nasıl ayakta kalabiliriz?

Sınırlarımızı zorlayan her şeyden uzak durarak tabi ki. Sınırlarını Müslüman kendisi belirler. Dünyalık her şey de esnek olur ama ahiretlik sınırlarda esnek olmaya kalkarsa ne olduğunu anlayamadan düşüşe geçer. Tavizler tavizleri getirir. Bu konuda net duruşlu olmak gerekli diye düşünüyorum. Bir de ayakta durma derdi, korkusu, endişesiyle yaşamak gerek. Yıllar önce bir Müslümanla muhabbet etmiştim. Yapmak istediği bir iş vardı. Kendisinden oldukça emindi. Ona kendimin böyle bir şeye asla cesaret edemeyeceğimi, ayaklarımın kaymasından endişe edeceğimi söylemiştim. Hiç unutmam bana “Sen kendinden emin değil misin?” diye sormuştu. Aslında bu gibi birden fazla olay yaşadım. Müslümanlığından emin olmak, ayaklarının kayma korkusunu kaybetmek sınırları olmayan bu dünyada düşüşün en büyük adı. Devamlı iyi olduğumuzu düşünüyoruz. Oysa etrafımızdaki insanların iyi olmayışı bizi iyi yapıyor. Eminlik, sınırlarımızı esnek tutmak; sınırlamızı kaybetmek anlamına gelebilir. Dikkatli olmak lazım. Allah ayaklarımızı kaydırmasın. Hakkı hak olarak görüp, hakka tabi olabilmeyi bize nasip etsin inşaAllah.

  • Dünya başımızı döndürecek kadar bizi etkisi altına almış iken, başımız dönmeden duruşumuzu nasıl sergileyebiliriz?

Bir önceki sorunun cevabı ile aynı cevabı vermek istiyorum. Hatalarımızı ya da bizi hataya götürecek şeyleri normalleştirmemeye çalışmalıyız. Sade bir hayat yaşamalıyız bunlarla beraber bol bol dua edip tevbe etmeliyiz diye düşünüyorum.

  • Senin için güzel birer örnek olan üç kişi? 

Allah’a hamdolsun ki yeryüzünde Allah’ın çok güzel kulları gelip geçti ve geçiyor. Bir sürü kıymetli adı sayabiliriz belki. Ama ben peygamberimiz(sav) örnek alışımdan sonra en çok mabede adanan kız Meryem(as)’ı örnek alıyorum. Çünkü iffetin asaletin sembolu o. Allah’ın sadece “sus” dediği ve her türlü dışardan gelen saldırıya karşı bizzat Rabbinin koruduğu kişi. Adanmış, müjde ile gelmiş aynı zamanda müjdelenmiş ve adamış bir anne.

İkinci isim ise halilullah olan İbrahim (as)dır. İbrahim’in teslimiyeti, imanı çok etkiler beni. Allah’ın dostum dediği birini çok sevmek bir nebze örnek almaya çalışmak belki bize de onunla beraber dirilmeyi nasip eder. Çünkü “kişi sevdiğiyle beraberdir” diyor Peygamberimiz (sav). Ümmet olarak İbrahim teslimiyetini imanını bir öğrenebilseydik yolun o kadar büyük bir kısmını yürümüş olurduk ki. Kanatimce bu ümmete her yerde İbrahim (as)ı anlatmalıyız. Çünkü onu anlayınca daha kolay ayağa kalkarız.

Üçüncü isim Yusuf (as)dır. En çok onun hayatı boyunca muhlislerden oluşunu buna binaen de Rabb’inin ona bir burhan ile o zor anında yardım edişini örnek alırım. Her daim iyi olma mücadelesi vermeliyiz ki zorlandığımız anda o mücadelemiz hatırına Rahman olan Allah da bize yardım etsin. Affetmek de Yusuf(as)’dan bize güzel bir örnektir. Daha çok örneği vardır fakat onu da tam anlamıyla anlayamadık. Yusuf (as)’ın hikayesi, Züleyha ile Yusuf’un aşk hikayesi oldu malesef.

Allah kıyamette bizi onları sevmemiz hatırına belki beraber haşreder. Duamız böyle.

  • 21. yüzyılı yaşayan biri olarak seni, ne öfkelendiriyor?

Bazı şeylerin normalleşmesi, doğruların Allah’ın kitabından belirlenmediği bilakis herkesin kendi kafasından tespit ettikleri doğrularla Allah’ın kitabını değerlendirmesi yani Allah’a meydan okunması.

Ortak kanaat, her zaman hak olmayabilir, bu sebeple yanlış akıntıya kapılmamak gerekir. Akan nehirle herkes gitmeye başladı. Ama bazen nehre atlamak çok tehlikelidir. Hele ki sonunda çok yüksek bir şelale ve akıntı varsa bu, boğulmak demektir. Allah ayaklarımızı kaydırmasın.

  • Okuduğun bir kitap ismi ve altını çizdiğin bir satır?

Hangi kitabı söylemem gerektiğini bilemedim. Ama Mevdudi’nin toplumda kız-erkek ilişkileri hususunda eksik ve yanlış olan çok önemli meseleler üzerinde durduğu kitabı “Hicab” kitabını söyleyebilirim. “Oysa fıtratın ve yaratılışın gereği, kim hangi işi yapabilme ehliyetine sahipse, o kimselere o iş ve hizmetin gördürülmesidir. Onlara bu anlamda en güzel fırsatları ve değerleri tanımaktır.”

  • En büyük hayalin nedir?

Küçükken annem cenneti anlatırdı. Çikolata nehirleri ile üzerinde uçacağımız kuşlar olduğunu söylerdi. Durur durur onu hayal ederim. Şimdi çikolata nehrini pek de hayal etmiyorum. Ama o kuşlar ve cennete sakladığım maceralı birçok şeyi hayal eder dururum. Allah’ın rızasını kazanmak, kurtuluşa erip cennete girmek en büyük hayalimiz tabi ki.

  •  Gençken yapılacak 2 şey?

2 şey biraz az olmuş bence, Gençken 2 şeyden çok daha fazlasını yapmalıyız çünkü işimiz vaktimizden çok. Ama ben yine de 2 madde söyleyeyim.

  1-Her türlü boş işten yüz çevirip Allah’ı anmayı alışkanlık haline getirmek, Allah ile aramızı iyi tutmaya çalışmak.

  2- Hayatın bereketini kaçırmamak, ânın vaciplerini atlamadan hareket etmek, gücümüzün farkına vararak hayırda koşmak ama öncelik sırasını iyi oluşturmak.

  • “Huzur keşke dememektir” diye bir söz var. Öldükten sonra “keşke” dememek için bir genç olarak nelere dikkat etmeye çalışıyorsun?

Aslında bir önceki soruya verdiğim cevab kendim için de geçerli. Önüme çıkan fırsatları kullanmak için çabalıyorum. Allah’ın benim için takdir ettiği her şeyin hayır olduğunu öğrenmeye, anın vaciplerini atlamadan yürümeye ve hayatımın bereketini alacak, basit ve küçük gibi görünen çok önemli şeyleri atlamadan hareket etmeye çalışıyorum. Bereket meselesini çok önemsiyorum. Amel yarışı olan bu dünyada yürüdüğümü, ve heybemi doldurmam gerektiğini sık sık kendime hatırlatıyorum ve “Fırsat varken, güç varken yaptım yaptım” diyorum. Rabbim keşke dememeyi, kurtuluşa ermeyi nasip etsin.

– Sorulardan hiç kısmadım deyince ben de sanırım cevaplardan hiç kısmadım. Okuyucuyu sıkmayız inşallah. Faydalı olması duasıyla.

Esra’nın notu: Elif Rümeysa’ya Meryem (as)  gibi temiz ve adanmış bereketli bir ömür dilerim. Ve yine cennette Meryem (as)’a komşu olması duasıyla…

*”Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp:’Ey Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve işimizde bizim için bir kurtuluş yolu (ve başarı) hazırla’ demişlerdi.”

(Kehf Suresi, 10)

 

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort