DOLAR 32,4326 0.15%
EURO 34,6082 0.02%
ALTIN 2.383,830,17
BITCOIN 1884552-8,03%
Ankara
15°

HAFİF YAĞMUR

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Hümeyra Çağlın

Hümeyra Çağlın

21 Ocak 2016 Perşembe

Savaş ve Savaşın Görünürlüğü

Savaş ve Savaşın Görünürlüğü
0

BEĞENDİM

ABONE OL

CZ_wMxHXEAAPbxASavaş senfonisi başladı, herkes kendi müzik aletinin başına geçti ve hayalet bir şef tarafından melodiler sergilendi. Bir deli ancak bu “eserin” sesine hayran olabilirdi fakat kavramlar birbirine karıştı ve deli ile akli yer değiştirdi. Şimdi sessizliğin vakti, o konuşurken diğer seslerin sesi işitilmez. Ama çözülmesi gereken kısımda onun sesinden çok sessiz bırakmaya çalıştığı seslerin ifşa edilmesi.

Medya havuzundan rahatlıkla takip edebiliyoruz savaş haberlerini. Bunu bazen gerçekten ne olup bittiğini merak ettiğimiz için bazen de düşman olarak gördüklerimizin kayıplarını görmek, içimizi rahatlatmak için yaparız. Fakat bütün bu beklentilerimiz tam anlamıyla yerini bulamamaktadır. Çünkü görüntüler hazırlanılır ve önümüze servis edilir. Medyanın neyi nasıl hazırlayacağını kontrol altına alıp müdahalede bulunamayız. Bu tıpkı tiyatro izleyen izleyici ile sinemada bir filmi izleyen seyirci gibi birbirlerinden ayrılırlar. Tiyatroda biz sahnenin tümüne odaklanma hâkimiyetine sahibizdir ve bir bütünlükle beraber eylemliklere de şahit olmaktayız. Fakat sinemada kendi gözümüzün dışında bir göz daha vardır ki biz artık o gözle görür ve o gözle algılayabiliriz. Bu da kameradır. Kameranın baktığı, zoomladığı yerleri görebilir ve şahitliği de yine onun aracılığıyla yapabiliriz. Gerçeklik diye gösterilen şey sadece bütünün içinde küçük parçalardır ve biz her ne kadar onun bütünü temsil etmediğini bilsek de yine de var olan şeyleri o bakış açısıyla yorumlarız. Artık izlediklerimiz ne yaşanılanların gerçekliğini temsil etmekte ne de tam anlamıyla ondan kopuk bir anlama bürünmektedir. Son zamanlarda savaş görüntülerine ek olarak tankın üstüne yerleştirilen kameralarla sergilenmeye başlanıldı. Bununla birlikte bizleri bir tankın üstüne yerleştirerek, savaşın tam içinde yer aldığımız algısı verilmeye çalışır.

Görüntüler o kadar bollaşır ve çeşitlenir ki, ölü bedenler, dışarı sarkan iç organlar, su akıntısından farksız sızan kanlar bütün bunlar ilk anlarda insanı şok eder ve tahammülsüzleştirir yapılan şiddetin karşısında. Öfke ve belirsizlik! Nasıl olur da böyle bir vahşeti bir insan yapabilir! Sonrası öfke yerini meraka bırakır, acaba daha farklı resimler de var mıdır, en iyi hangi resim dikkat çeker diyerek bedenler içinden seçmeler yapılır. Belirsizlik bizi duyarsızlaştırır ve “aynı şeyler” diyerek tv kanallarında savaş resimlerinin gösterildiği haberler zaplanır. “Nasılsa yapılacak bir şey yok elimizden bir şey gelmiyor” cümleleri şiddete karşı tahammülsüzlüğümüzü hissizleştirmeye başlatır.

Bütün bu görüntülere ve şahitliğe rağmen savaş çığırtkanlığı sesini daha da gür çıkartmaya başlar. Askeri üniformalara benzer kıyafetlerin imajı artar. Kendi içinde bir sektöre dönüşür. Rabia işaretlerini aklımıza getirelim. Artık o mücadeleden koptu ve kendisi tek başına bir şey olmaya başladı. Etiket, varoluşsallığın önüne geçti. Kapitalizm, mücadele içinde dahi olsa her şeyi pazara dökme konusundaki ustalığını her zamanki gibi korudu.

“Savaş, siyaset, estetik, iktidarın kendini meşru kılması için yeniden yeniden ürettiği araçların ana gövdesidir. Şizofreni olmuş bir toplum da bütün bunlardan bağımsız değildir. Ölü bir beden gibi kendini bütün uyarıcılara karşı kapatmış olan toplumda sessizlilik, aslında kendi içinde bir tepkiyi barındırmaktadır. Varoluşsallığını koruma içgüdüsü farklı bir boyuta dönüşmüştür sadece. Bu bağlamda onun tamamen duyarsız olduğu kanısına varamayız. Birey kendi içinde inşa ettikleri ile dışarıda inşa edilenler arasında bir çatışma yaşadığında, kendi varoluşsallığının tehlike altında olduğunu düşünür hatta yutulma korkusuyla karşı karşıyadır.” Bu sebeple bireyin şizofreni olabilmesi için benliğinin bölünmesi gerekmektedir ve kendi içinde anlamlı bir dünya oluşturmalıdır.

Yaşanılan parçalanmış hayatlarda birey kendini güvensizlik içinde hissetmedir. İktidarların en çok işine yarayan şey egemenliği altındaki toplulukların bir belirsizlik içinde yaşamasıdır. Her an saldırı olabilir, bütünselliğimiz tehdit altında, dünyanın gözü bizim üzerimizde. Bu durumu bütün devletlerin üstüne giydirebilirsiniz. ABD, Rusya, Fransa, Türkiye, Suriye vs… her devlet tehdit altındadır. Dünyanın merkezi kendisidir. Bir taraftan geçerliliği var gibidir fakat herkes tehdit altındayken bütün bu güvensizlik kimin işine yaramakta!

Hal böyle güvensizlikler üzerine inşa edilince her bir kesim kendi içinde savunma geliştirir. Geliştirdikleri bu stratejileri de kendilerini birer kurtarıcı yol olarak gösterir. Bunları yaparken bizi ürkütmez, bize kahramanlık destanı yazacağımıza inandırır. Savaşın estetiği bize savaşı kabul etmemize yardımcı olur. Çünkü  “Savaş ve siyaset,  çirkin bir kraliçenin portresini çizen ressamın onu fırçasıyla bambaşka bir siluete çevirmesi gibi yapay estetik vuruşlarla bize sunulmaktadır.”

“Savaş güzeldir, çünkü gaz maskeleri, korkutucu megafonlar, alev makineleri ve tank aracılığıyla insanın, boyunduruk altına alınan makine üzerindeki egemenliğine gerekçe kazandırır. Savaş güzeldir, çünkü insan bedeninin düşlenen konumunu, metalleştirilmesi konumunu kutsayarak gerçeğe dönüşür… Savaş güzeldir, çünkü büyük tanklarınki, geometrik uçak filolarınınki, yanan köylerden yükselen duman helezonlarınınki gibi yeni mimari biçimler ve daha pek çok şeyler yaratır…” ( Walter Benjamin) İnsanın kendi gücünü kutsamasının gösteri alanıdır. Onun aciz bedeni artık mükemmel makinelerle donatılıp yeniden inşa edilmiş ve zayıflıklarından pürü pak edilmiştir. Böylece insan dediğimiz varlığın iradesi karşısında benliğinin tanımı sabun gibi elimizden sürekli kaymaya başlamaktadır. İnsan ve kendisini aşması… “Buna şaşıracaksınız ama terörizm insanlığa bir tür övgüdür çünkü insanı tekrar kanı ve canıyla savaş alanının ortasına yerleştirir. Orada söz konusu olan robotlar, görünmez bombardıman uçakları, uzaktan kumandalı makineler değil; kemerini ateşleyebilmek için kendini feda eden Şehit, düşman bir ortamda korkuyla yüzleşen yalnız bir insandır; esasen insani olan seçimi, bir delinin ya da fanatiğinki değil, makinenin büyük gücüne karşı koyan insanınkidir.”( Çakal carlos). Bu karmaşada, arka odada bir şey saklanmaktadır. Savaşları kimler kazanır ve neden savaşılır! Bu sorunun cevabı da hep belirsizliklerle örülür. Tarih sürekli yeniden kurgulanarak olaylar aktarılır ve neden-kazanan sorularının cevapları da söz söylemeye gücü yetenler tarafından belirlenip kabul ettirilir. Bu sayede savaşlar sadece yaşandıkları dönemlerde kalmayıp çok uzun bir süre daha kazanç ve güç sağlama aracı olarak kullanılabilinir.

Şimdi tekrardan sormak gerekir; bu kadar belirsizlik arasında düşmanımızın kim olduğundan nasıl emin olunabilinir; güvensizlik, gerçeklikle kurgulanmışlık arasında iken nasıl güvende olunabilinir; en önemlisi de savaşlar bütün vahşetiyle bir imaj ve güç gösterisi olabiliyorken nasıl sonlandırılabilinir?

Not:  Yazı “görsel sosyoloji” dersinin notlarının toparlanmasıyla hazırlanmıştır. Bu konuyla ilgilenenler için Gisele FREUND ‘un “Fotoğraf ve Toplum”, Susan SONTAG ‘ın “Başkasının Acısına Bakmak” ve “Fotoğraf Üzerine”  kitaplarını önerebilirim.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort