DOLAR 32,2561 0.01%
EURO 34,8687 0.4%
ALTIN 2.429,571,53
BITCOIN 20181101,71%
Ankara
22°

KAPALI

04:09

İMSAK'A KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

Aşk Nedir?

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Öncelikle ve yormaksızın “aşk”, insanların boşluk anlarını doldurmak üzere yarattıkları psikolojik bir rahatsızlıktır ve birinin diğerinde kendi bencilliğini yaşamak üzere tükettiği bir hayranlık durumudur. Bu betimsel tanımı felsefi veya edebi olarak gerekçelendirmek üzere birtakım tahlillerde bulunmak mümkün görünmektedir. Sadece “aşk”ın neliğini değil, dilde varolan her türlü anlamsal işareti (kelime) tanımlarken görecelik sorunuyla karşılaşmak kaçınılmazdır. Çünkü insanların aradıkları veya bekledikleri anlamak değildir. Onlar özellikle tüketmekte buluverirler güvenli barınaklarını. Oysa “hakikat”, felsefi ve aşkın olmaktan ziyade genellikle psikanalitik ve politik bir sorundur. “Aşk”ın hakikatine dair de ihtimaller vardır. Bir tanesi, sözcüğün kullanıldığı anlamları, cümle örneklerini tahlil ederek kavramaya çalışmaktır ve bunu sağlamak için önce diller sonra da tecrübeler soruşturulur. Bir başka yol, psikolojik veya maddi herhangi bir gücünden dolayı saygı edinmiş bir insanın veya birçok insanın zihninde kurduğu “aşk”ın göz önünde bulundurularak hayata dayatılan anlamı kavramaya çalışmaktır. Bir başka yol ise, herkesin “aşk”la ilgili tartışmanın gerçekleştiği andaki insani durumuna göre bir tanıma sahip bulunduğunu söyleyerek anlama ulaşmayı olanaksız kılmaktır. Eğer üçüncü ihtimal doğruysa, insanların “aşk”a dair cümlelerinin bir iletişimi imkânsız kılacak tarzda anlaşılmaması gereklidir. Ne var ki insanlar birbirlerini anlamaktadırlar. O halde ya insanların tecrübeleri üzerinden yürüyeceğiz veya şizofrenler gibi orta terimsiz davranarak hayatı zihnimizdeki kavrama uydurmaya çalışacağız. Tecrübe üzerinden yüründüğünde de vargıdan memnun olmayanların eksik tümevarımı gerekçe göstererek itirazda bulunma olasılıkları söz konusudur. Her bakımdan aynı neticeye varıyoruz: İnsanların amacı anlamak değildir ve birbirlerine güvenmemektedirler; onlar sadece kullanmak ve tüketmek isterler.

“Aşk”ın tarafları açısından bakıldığında talep edilen şeye sahip olan kişi (genellikle kadın), cazibesi, etkileyiciliği ve başka çıkarsal bir gerekçeyle değil de sırf “kendisi” olduğu için beğenilmek ve âşık olunmak ister. Bunun sebebi, “aşk”ın yüce bir kavram olmasından ziyade anlamı iyi umulan olgunun içerisinde sonsuza değin sürekli ertelenen nelik içeriğinin yanı sıra örtük ben-sevgisinin maskelenmesidir. Herkes kendine hayrandır. Kimse fakir, çirkin ve kaba birine yakıştırmaz kendisini; fakat kendisi böyle bile olsa –veya böyleymiş gibi- tercih edilmek ister. Talep edilen (genellikle kadın), zaten arzu nesnesi olmayı garantilediği için bir de özel bir kendi-sevgisini şart koşar. Buradaki tahlilde pozitivizmin, paranın, satın almanın, cinselliğin ve genellikle negatif algılanan başka türlü kavramların çağrıştırılmasına aldanarak “aşk”ın gerçekten ne olduğuna ilişkin önerinin indirgenmesi riskinden kaçınmak lüzumludur. “Aşk”, insanlar arasındaki bir “ilişki”yi adlandırmak veya nitelendirmek üzere vardır, anlamlıdır ve öncelikle bir “ilişki”nin hangi koşullarda ve neden ortaya çıktığını belirlemek gereği varittir. İnsan ihtiyaç duymadığı bir şey için –o şey Hz. Mevlânâ ile ilişkilendirilen ve ulvi olduğu dayatılan bir anlam bile olsa- harekete geçmez. Nitekim Hz. Mevlânâ ve Hz. Şems arasında olduğu öne sürülen ve anlamsal içeriği de büyük bir ustalıkla –insanları aptal yerine koyarak- bugünün koşulları göz önünde bulundurularak doldurulan “aşk” örneğinde, genellikle pasif kalmanın bir insan için erdem olduğu ana fikri iki araçsal kahramanın özenilen ve özlenen ilişkisine yedirilerek bilinçaltlarına sokulmuştur. İnsanlar biyolojik veya psikolojik bir sebep olmaksızın birbirleriyle “ilişki”ye geçmezler. Buradaki tartışmayı başlatan kişi olarak yazarın geçmişinde aşkı yaşamış olması veya olmaması –her defasında- onun aleyhine dönecek bir tahlili ve gerekçelendirmeyi –“o haksızdır”ı- öngerektiriyorsa insanların niyetlerinin yanı sıra akıllarında da bir sorun var demektir. Kimse kimseyi, görmediği veya algılayamadığı bir ruhsal bütünlük veya ayrıcalıktan dolayı sevmez; sadece karşısındakinin yalan talebini karşılamak üzere böyleymiş izlenimini uyandıracak tarzda davranır. Böyle olmasaydı genellikle “aşk” ile başlayan ilişkiler –ünlülerde ve ünlü olmayanlarda, hatta zavallılarda- cinayet, hata imajı ve zamanla yeni bir arayışla sonuçlanmazdı. “O gerçek bir aşk değilmiş” cümlesi tekrarlanmaya başladıkça insanların sahtekârlıkları da kendini göstermeye başlamış demektir. Nitekim talep edilen taraf (genellikle kadın), önce yüceltilen ve sonra da özlenen “aşk” koşulunu ilişkiye eklemleyip onun da varlık zeminini zoraki evlilikle birleştirince insanların “çıkar”ı neden negatif algıladıkları da psikanalitik olarak anlaşılabilir olur. İnsanlar samimiyetsizliklerini, taktiksel davranışlarını ve esas hesaplarını maskelemek için bazı sözcükleri cezalandırmak yolunu bulmuşlardır. Çünkü genellikle anlamları her anda yakalamanın veya takip etmenin mümkün bir yolu bulunmamaktadır.

Şimdi yeniden “aşk” nedir ve birine “aşkım” dediğinizde –dürüst olunduğunda- neyi kastedersiniz? “Aşk”, kişinin psikolojik boşluk veya eylemsizlik halinde meşguliyet ihtiyacını doldurmak gayesine matuf, kendi üzerine her daim buluna gelen hayranlığını –çıkarlarını ihmal ediyormuş gibi davranıp- bir başkasına yansıtarak yaşamak durumudur ve bir çeşit saplantıdır. Birine “aşkım” diye hitap ettiğinizde onun sizin çıkarlarınız için önemli olduğunu ve bu nedenle kendisini sahipleniyor olduğunuzu kastedersiniz. Yakışıklı veya güzel erkekler, güçlü veya çekici kadınlar üzerinden sadece ruhsal harikalar için kurulduğu vehmedilen “aşk” daha başka bir şey değildir. Allah aşkı veya kavramsal aşkın kendisine gelince; birincisi, kendine yönelik sevginin dünyadan kaynaklanan doyumsuzluğunun yönelme yeridir ve ikincisi ise, insanın yaşamak için kendisine bir anlam uydurmasıdır. “Allah aşkı”, en azından daha az hesabı ve taktiksel durumu içinde barındırdığı için –şayet diğer insanlarla paylaşılarak bir çıkar konusu haline getirilmezse- kendinde değerli bir haldir ve ona hayranlık duyulabilir. Ne var ki ikincisi, saplantı olan esas insani durum gibi maskelenmiş bir rahatsızlıktır ve “aşk”ı yüceltenin kendisini iyileştirmesi dışında da bir tedavi yolu bulunmamaktadır. Birbirimize yeterince saygı duymak için “aşk”ın yüceltilen bir talep olması yerine ölüm anında konuşulan bir isimlendirme olması daha dürüstçe olurdu. Yine de “aşkı ve sevgiyi arıyorum” diyenler varken benim için bütün soğuk dağlar buz gibidir.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort