DOLAR 32,2615 0.05%
EURO 34,7946 0.02%
ALTIN 2.406,61-0,09
BITCOIN 2044442-1,06%
Ankara
18°

AÇIK

20:12

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

Etty Hillesum ve Hayatın Fetret Dönemi

Etty Hillesum ve Hayatın Fetret Dönemi
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazıda insanların genel mutsuzluk dışavurumları ile yaşanılan hayatın içerdiği fetret durumunu birbiriyle ilişkilendirerek analiz etmek istedim. Esas itibariyle Asya ve Ortadoğu 13. yüzyılı ile Avrupa 14. yüzyılı bu vakıanın en önde gelen iki insani deneyimini örneklemektedir ve bunlara yoğunlaşmak daha verimlidir. Ama insanlar yaşadıkları herhangi bir andaki sorunu daha önce pek aşina olmadıkları bir örnek üzerinden değerlendirmeye eğilimlidirler. Bu nedenle küresel ölçekli dijital kapitalizm sorununun yarattığı genel mutsuzluğu, Avrupa 20. yüzyılının ilk yarısında Holokost soykırımının tahrip ettiği Yahudi yaşamını betimleyen Etty Hillesum’un günlük/mektuplarındaki analizleri kullanarak değerlendirmeyi tercih ettim. Günümüzde bu günlüklerin/mektupların içerdiği interrupted life (kesintili yaşam) kavramı ile Filistinli şair Mahmud Derviş’in exile (sürgün) kavramının birbiriyle aynı insani mahrumiyeti imlediğini belirtmek gerekir.[1] Ne var ki, Almanya ve Batı Avrupa’nın yaptığı soykırımın mağduriyetini hala Filistinliler ve Ortadoğu yaşamaktadır.

Esther/Etty Hillesum, Hollanda kökenli bir Yahudi kadın yazar olup, daha 29 yaşındayken Polonya’da Auschwitz kampında 1943 yılında öldürülmüştür. Onun vaktiyle kaleme almış olduğu günlükler ve mektuplar toplanmış ve 1981 yılında Hollanda’da Het vemoorde leven: Dagboek van Etty Hillesum, 1941-1943 başlıklı Felemenkçe bir kitapta yayınlanmıştır. İlk kez 1984 yılında İngilizceye çevrilen bu koleksiyon eser daha sonra birkaç kez farklı yerlerde İngilizcede yayınlanmıştır. Benim okuduğum 1996 tarihli New York baskısına önsöz yazmış olan yazar Eva Hoffman, genç kadın bir yazarın deneyimlerinin izlendiği bu kitapta aslında acı çeken insanın kaderinin bütün çıplaklığıyla kendini ortak tanıklığa açtığını belirtmektedir.[2] Hoffman, çoğunlukla Yahudi insanın ötekileştirilmesiyle insani acıları özdeşleştirmektedir, ama Hillesum’un kitabında benim dikkatimi çeken pasajlar, zaman ve mekânla kesintili ilişkilere rağmen onun Tanrı ile kurduğu güvenli ve huzurlu ilişkinin kesintisizliğidir. Böylece ruhunun özgür kaldığından ve bütün yaşamın maddi uyaranlarla sınırlı olmadığından emin olabilmektedir.[3] Bu yazıda onun önemi, maruz kaldığı tüm acılara rağmen sağduyulu bir şekilde yaşamanın kesintilere uğruyor olduğunu saptayabilmesinden gelmektedir.

Hillesum’un bahsettiği kesintiler günümüzde neredeyse tüm dünyada bütün insanların yaşamlarında görünür olabilmektedir. Bütünüyle maddi uyaranlar arasında –çok katlı, birbirine yakın ve özerk alanların bitime yaklaştığı yüksek katlı apartmanlarda ve sosyal medyada tutsak kalmış bir psiko-egzistansiyellikte- ve çoğunlukla ekonomik devridaimin aksadığı bir çaresizlikte bireylerin eski doğru alışkanlıkları bir tür nostalji gibi algılamaları ve ne yapacaklarını bilemez bir halde şaşkınlık ile memnuniyetsizliği bir arada duyumsamaları artık olağan görünmektedir. Amerikan rüyasında herkese özgürsünüz denilirken burada hiç kimse özgürlüğün açık bir dünyevi ilişkiye işaretle çerçevelenmediği takdirde bu türden söylemleri bir tür yeni tutsaklığın takip edebileceğini aklına getirmedi. Oysa dünyevi somut bir ilişki içeriğinde özgür veya tutsak olunur ve hayat çoğunlukla özgürlükle tutsaklığın emek ve hak edişle orantılı dağılımıyla anlamlıdır. Açık bir deyişle, On Liberty’den mülhem söylersem, birey ile bütün güzelleme ve yüceltmeler de dâhil toplam olumlamalar olarak toplum arasındaki ilişkide özgürlük ile tutsaklık bir arada vardır ve kendi yalnızlığına kaçmış insan herkesten çok tutsaktır. Özgürlük için karşılıklılık ilkesiyle bir hukuka kavuşturulmuş istikrarlı ve tutarlı bir toplumsallaşmaya ihtiyaç vardır. Burada her bireyin özerkliği ve tahakküm ihtiyacı, ortaklığa iradeli katılım ve emeğiyle hak ettiğinin sahibi olma zevkinin garantiye alınmış olmasıyla yaşanır.[4] Günümüzde insanlara bulundukları konumlara kıyasla üst ekonomik sınıf ve statüler vaat edilmezse olumlu yönde motivasyon almış olmuyorlar ve eğer böyle bir motivasyonla hareket ederlerse de hem kendilerinden başka herkesin yaşamını hiçe sayıyorlar, hem de olur da bu statüye erişirlerse, tatmin olmadıkları gibi bu statünün itibarına zarar veriyorlar. Bunun çok muhtemel bir nedeni, insanların az emekle çok kazanç arasında zekânın yansıdığı bir ilişki olduğu (Amerikan rüyası) gibi bir yalana alıştırılmış olmalarıdır. Orantılı gerçeklik (adalet) kimsenin işine gelmemektedir. Bu kadar maddi uyaran ve niyetlerdeki maddi niteliğin yoğunluğu arasında bir de bazıları kendi konforlarını gizleyerek manevi değerlerin öneminden söz etmiyorlar mı? İşte bu edim de maddi uyaranlarla sınırlı olmayan dini değerlere dair hatırlatmaların kirli bir strateji olduğu izlenimine yol açıyor ki, bir zamanlar Friedrich Nietzsche bu konuda uyarmıştı. Bu arada özellikle İslam tarihi ve itikadını bunlardan ibaret görerek de daha büyük bir haksızlığa yol açmamak gereklidir (bunu özellikle yapmaktan zevk alanlar da var). Bu bakımdan Etty Hillesum’un Tanrı ile iletişimden ve O’na sığınmaktan söz etmesi daha sahici, samimi ve verimli görünmektedir, çünkü onunki, acı, çile ve ölümün içinden yükselen bir hatırlatmadır: “Zor bir gün, gerçekten de çok zor bir gün. Hepimiz ortak kaderimizi omuzlamayı öğrenmeliyiz… Gerçekten de çok zor bir gün. Ama ben kendimi duada koruyorum. Benim daima yapabileceğim şey, en küçük boyutta da olsa, dua etmektir.”[5]

Hayatın bir tür fetret dönemine evrildiği anlaşılmaktadır ve bu fetrette en büyük pay sahibi olanlar Batılılardır. Belli ki modernlik kadar çağdaşlık da insana uygun ve kapsayıcı bir mutluluk getiremedi. Bu arada geçmiş sefalet ve sosyal acıları yeni maddi hazlarla unutmak konusunda hırslanmış bütün dünya insanlarını da Batılıların çağdaşlık rüyalarına eklemek gerekmektedir. Benim iki önemli önerim var: Birincisi, bütün uyaranları maddi nitelikli olan bir bireyin maddiyattan kendi başına kurtulmasını ve arınmasını beklemek yanlıştır. Sözden ziyade belki maddiyattan kendini arındırmış doğru örnekler yol gösterici olabilir. Ama bu iş ve yönelim bireylere bırakılmalıdır. Yani toplumun beklentisi olmamalı, ama serbest bırakmak olmalıdır. İkincisi, bireyselliğin çağdaş versiyonunda bencilliği ayrılmaz bir insani unsur olarak duyumsamaya alışmış bireyler çok seçenekli bir hafıza imkânı olarak özellikle modern öncesi Müslüman sûfîlerin yaşamlarına kişisel olarak bakabilirler. Böyle bir bakışta çağdaş yorumlar tutarsız gelebileceği için sözgelimi Hz. Mevlânâ gibi sûfîlerin sözlerini geniş insanlık tarihine göre anlamak verimli olabilir.

Şunu söyleyebilirim ki, birbirinden farklı zamanlar ile aynı zamandaki farklı insanlar arasında hayatın zorluğu bakımından büyük ölçüde benzer bir kaderden söz etmek mümkündür. Kural her yerde ve her zaman, toplum için de birey için de aynıdır: “Dolayısıyla her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Elbette her zorluğun yanı sıra bir kolaylık vardır.”[6] Yani yaşam sevinci bakımından bu fetret dönemi de geçecektir.

[1] Krş. bkz. Etty Hillesum, An Interrupted Life: The Dairies, 1941-1943 and Letters from Westerbork; İngilizceye çev.: Jonathan Cape, New York: An Owl Book, Henry Holt and Company, 1996, s. 32, 163, 247, 332; Munir Ghannam, Amira El-Zein, “Reflecting on the Life and Work of Mahmoud Darwish”, Center for International and Regional Studies, Georgetown University School of Foreign Service in Qatar, No. 3, 2009, s. 1-17; Khalil Hasan Nofal, “National Identity in Mahmoud Darwish’s Poetry”, English Language and Literature Studies; Vol. 7, No. 3 (2017), s. 66-76.

[2] Eva Hoffman, “Foreword”, An Interrupted Life: The Dairies, 1941-1943 and Letters from Westerbork, s. vii-xii.

[3] Hillesum, An Interrupted Life: The Dairies, 1941-1943 and Letters from Westerbork, s. 7-17.

[4] José Jorge Mendoza, The Moral and Political Philosophy of Immigration: Liberty, Security, and Equality, New York, London: Lexington Books, 2016, s. 41.

[5] Hillesum, An Interrupted Life: The Dairies, 1941-1943 and Letters from Westerbork, s. 172.

[6] Kur’ân-ı Kerîm, İnşirâh (Ferahlama) sûresi, 94/5-6.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort