DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

Felsefe İnsanı Dinsiz Yapar mı?

Felsefe İnsanı Dinsiz Yapar mı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dinsiz FelsefeTürkiye’de dindar Müslümanlar arasında felsefenin insanı önce dinsiz, sonra da Tanrıtanımaz yapıp yapmadığıyla ilgili merakla karışık bir tartışma bulunmaktadır. Batılılaşmacılığı edilgen kabulü veya İslâm medeniyetine olumsuz bakışı çeşitli felsefi ve ideolojik kimlikler altında saklayan insanlar arasında da felsefenin insanı deli ve anormal yapıp yapmadığıyla ilgili merakla karışık bir tereddüt mevcuttur. Benzeri bir yaklaşım 1990’lı yıllarda psikolojiye karşı da mevcuttu ve her iki kesim, psikolojiyle deliliği sürekli yan yana anmaya alıştığı halde 2000’li yıllara gelindiğinde istihdam imkânı ve bölümün saygınlığı artınca söz konusu yaklaşımın yerini bir çeşit iltifat ve hayranlık aldı. Psikolojiye dair iki çelişkili tutumun istihdam imkânı ve prestij değişikliği nedeniyle açığa çıkışı, felsefe ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bir de bu yazıdaki gibi ele alınmasını gerektirdi. Şimdiye kadarki yazılarımda meselenin çoğunlukla felsefeci ve dille ilgili taraflarını betimlemiş ve tahlil etmiştim. Bu defa biraz da insanımızı betimlemek ve analiz etmek gerekmektedir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, yanlışlıkla veya tesadüfen karşılaştığı her yeni şeyi pazarlamak konusunda meraklı ve ona muhtaç yaşayan bir toplumda her şey insanı her şey yapabilir. Türkiye’de insanların felsefeyle ilişkileri –tıpkı psikolojiye ilişkin ikircikli ilişkide gözlemlendiği gibi- aynı insanların sözgelimi ayakkabıyla ilişkilerinden farklı değildir. Ayakkabı prestij kazandırıyorsa ve onun üzerinden insanlar kendilerini özel hissedebiliyor ve böylelikle özgüven eksikliklerini örtbas edebiliyorlarsa o ayakkabı iyi, gerekli ve değerlidir ve insanı dindar, demokrat, adil, ahlaklı, eşitlikçi ve insancıl yapar. Felsefe bölümlerinde akademisyen olarak çalışmakta olanların ayakkabı ve felsefeyle münasebetleri de bu genellemenin dışında değildir. Onların çoğunluğu da hesaplı bir planın değil bir tesadüfün neticesinde felsefeci olmuşlardır. Felsefeci olmayan okuryazarların ve okuryazar sınıfından kabul edilmeyen diğerlerinin de ayakkabı ve felsefeyle ilişkileri aynıdır. Kolaylıkla ve fazla emek harcanmadan bir kazanç elde edilebiliyor ve başka insanlar arasında saygı uyandırıyorsa felsefe iyidir, insanı dine yöneltir, insancıl yapar ve onun için her şey yapılmalıdır. Tersi söz konusuysa felsefe elbette prestij yaratmayan bir ayakkabı veya araba gibi ya mecburiyetten ya da zararlı olarak vardır. Bu arada bir de felsefeyle yanlışlıkla da olsa uğraşan kişi eğer dindarsa, iyi ve ahlaklı, eşitlikçi ve aklı gelişmiş bir insan olamaz; eğer aynı kişi Batılılaşmacı bir yaşam tarzını benimsemişse normal ve dengeli olamaz. Ek olarak bazılarına göre ikisi de dinsizdir, bazılarına göre ilki papazlara benzer, bazılarına göre ikincisi ahlaksızdır, bazılarına göre ikisi de ateisttir ve bazılarına göre de ikisinden uzak durmak faydalıdır. Bir ayakkabıya önce sağlık ve konfor, sonra da ekonomik koşullar uygunsa moda üzerinden bakmayı beceremeyen bir toplumda ayakkabı tercihi insanı dinsiz de yapabilir. Nitekim anormal ile dinsizlik –ihmal ediliyor olmasına rağmen- toplumsal alışkanlıklara aykırı olmak bakımından eşanlamlı kabul edilebilmektedir. Böylece Kahramanmaraş çarığı giydiğiniz için çağdışı veya aptal ya da hayvani ve kaba olabilirsiniz. Hemen sizleri ıslah etmeye yönelik öğütler ve tedavi girişimleri de etrafınızda bir araya geliverir. Felsefeyle ilişkisi de ayakkabıyla ilişkisi gibi olan bir toplumda felsefenin insanı dinsiz yapıp yapmayacağına yönelik bir tartışma gereksiz değil midir? Felsefe de din de gelişmiş ve uzun vadeli planlar yaparak yaşamayı alışkanlık haline getirmiş toplumlar için gerçekten ihtiyaca binaen var iken Türkiye’deki bizler için bu ikisi gerçekten niçin vardır? Bana göre felsefe ile din arasındaki münasebetlere dair tartışmalar, bizim toplumumuza bir yönden fazla ve ilişiksizdir. Nitekim ikisi de tecrübî aklın ürünü ve her ikisi de Batılı toplumların aydınlanma deneyimlerinde anlamlı olup, medenilik ve saygınlıkla varolmuş İslâm medeniyetine bile yabancıdır. İslâm medeniyetinde varolan ihtiyaca binaen vardı ve varlık ile prestij bu medeniyette eşanlamlı değildi. Oysa Batı Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki her yerde varlık ile prestij genellikle eşanlamlıdır. Sözgelimi sevgi ve iman sözcükleri bile aynı zamanda prestij sağlayabilen anlamındadır.

Felsefeyle olan münasebetlerimizde bir de mutlak aldığımız alışkanlıklarımız vardır. Ülkemizde insanların –okuryazar veya değil- neredeyse tamamı, insanlara ve canlılara acımak, onlara tahammül göstermek ve empatiyle yaklaşmak ya da bir hakikatin veya Allah’ın peşinde olmak konusunda çeşitli alışkanlıklara sahiptir. Söz konusu insanların tamamında bir alışkanlık vardır, hesaplı bir vakıa değil. Dolayısıyla aslında hiçbirinin –yani ülkemizdeki insanların genelinin hiçbirinin- ahlaki veya dini bir durumu, niyeti veya denklemi mevcut değildir. Ya böyledir, ya da ahlak, din ve iyilik diye insanların aralarında uyguladıkları kavramın somut bir anlamı yoktur. Akılsız olmaktansa ahlaksız olmak, İslâmsızlar açısından da dinsiz olmak yeğdir. Kötülük problemini tartışmamız veya devlete inanıp inanmamamız memnuniyet anımıza ve alışkanlıklarımıza göre değişiklik gösterebilmektedir. İşte böyle alışkanlıklarımızı kalıp alarak çarpıştırdığımız münasebetlerden bir tanesidir felsefe ve din münasebeti. Bu paragraftaki alışkanlık değinisinin örneği de demokrasi kavramıyla ilişkimizdir. 1990’lı yıllarda dinsiz veya kapitalist yapan demokrasi, 2000’li yıllardan itibaren Müslüman, insancıl ve sosyalist yapmaya başlamıştır. Demokrat değilseniz –bu da herkese göre değişecek kadar görecelidir- dinsiz, ahlaksız, vahşi ve başka olumsuz her şey oluverirsiniz artık. Şimdi demokrasiyle ilişkisi bu kadar değişken bir toplumun felsefeyle ilgili kanaatlerine ne kadar güvenilebilir? Bunlar alışmadıkları her şeyde negatif bir şey bulmazlar mı? Şartlar uymadığında aşk ilişkilerini taciz ve şantaja dönüştürebilen insanların az olmadığı bir toplumda neye ne kadar güvenebilirsiniz?

O halde felsefenin dinsiz yapıp yapmadığıyla ilgili samimi bir mesele veya tartışma mevcut değildir. Zira felsefeyle dinden önce insanların bir ilişkisi vardır ve bazen felsefe din ile itibar kaybetmekte ve bazen de din felsefe ile itibar kaybetmektedir. Hepsinde ortak olan durum insanın itibar (prestij) ve alışkanlık talebidir. On binlerce insanda reel olarak takip edebildiğim ve milyonlarca insanda çeşitli dolaylamalar ve medya yoluyla fark edebildiğim durum budur. Böyle insanlara duymak istediklerini söyleyerek onlardan kurtulabilirsiniz. Başka da ne verecek bir cevabınız vardır, ne de onları zihninizde ve hafızanızda tutmaya değecek bir mesele. Benim başka yazılarımda olduğu gibi burada da yaptığım, toplumumuza ve insanımıza saygısızlık değildir. Bilakis onlarda olanı üzgünlük ve bilginin beraber bulunduğu bir yazıda dile getirerek bir tartışmanın lüzumsuzluğunu belirlemeye çalışıyorum. Çünkü mesele sanarak yıllarca mesainizi harcadığınız bir tartışmanın suni olduğunu anladığınızda, hiç olmazsa yapabileceğiniz iyilik, herkese tecrübenizi hukuken meşru bir yolla aktarabilmektir. Ülkemiz daha kötüye gitmiyor; ama daha iyiye nasıl gidiyor bunu teşhis etmek gerekiyor.

Dolayısıyla felsefe ile dinsizlik arasındaki ilişki, meseleye yaklaşan kişinin prestij talepleri ve alışkanlıkları ile baz almak istediği felsefecilerin görünür alışkanlıklarına göre belirlenmektedir. Hem o, hem de baz alınan felsefeciler için felsefe ve din birer gerçek medeni ihtiyaç değildir. Ayrıca felsefe ile felsefecilerin görünür davranış ve alışkanlıkları, din ile de dindar Müslümanların görünür davranış ve alışkanlıkları eşanlamlı, özdeş veya eşit değildir. Böyle bir yaklaşım önyargılı da değildir; çünkü önyargı planlı, programlı, hesaplı ve tecrübeyle yaşayabilen olgun insan ve toplumlarda bulunabilir. Bu olsa olsa bir ezber veya kasıtlı bir izlenimdir. Ezber ve izlenimlerin de ömrü uzun olmayıp her an değişebilir. Öyle isterseniz felsefe insanı daha dindar yapar ve böyle görmek isterseniz de felsefe insanı dinsiz yapar. Esas olarak ise, ne felsefe vardır, ne din ve dinlilik vardır, ne de din ve dinsizlik vardır!

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort