DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

Fransa’daki Son Terör Saldırısının Düşündürdükleri: “Güçlü Görünen Terör Haklı Olmamalıdır!”

Fransa’daki Son Terör Saldırısının Düşündürdükleri: “Güçlü Görünen Terör Haklı Olmamalıdır!”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazımda Fransa’nın Nice şehrinde gerçekleşen terör saldırısını tahlil etmek istedim. Milel ve Nihal Dergisi’nde 2015 yılında “Felsefi Bir Bilinç Sorunsalı Olarak Postmodernizm Nasıl Vardır?” başlığıyla yayınlanan makalemde, küreselleşme (globalizm) ile postmodernizm arasındaki rekabete değinmiş ve Türkiye’deki felsefe ve sosyal bilim çalışmalarının postmodernizmi kullanırken söz konusu rekabetin farkında olmadığına işaret etmiştim. Küreselleşme, temelde Amerika Birleşik Devletleri’nin dünya tasavvurunu yansıtırken postmodernizm Avrupa Birliği’nin, Almanya’nın ve özellikle Fransa’nın, dünya tasavvurunu yansıtmaktadır. Türkiye ise, akademik çevrelerin meseleye hiç kafa yormamış görünmeleri nedeniyle, söz konusu rekabette izleyici olduğu halde postmodernizmin yanında görünmektedir. Türk modernleşmesindeki sıkıntılar nedeniyle Fransız tarzı Cumhuriyetçi modernleşme yerine bazı aydınlarımız gibi ben de İngiltere tarzı Demokratik modernleşmeyi başka yazılarımda işlemiştim. Nitekim Türkiye’deki devlet başkanlığı modeli talebi biraz bu durumla da ilgilidir. Bu arada güçlü olanın olguda haklı olduğunu ve bunu reddetmenin olgusal travmalar yaratabileceğini kaç kez yazdım ve hatta ilgili cümlelerim de daima bağlamlarından kopartılarak şahsıma yönelik iftiralar için suiistimal edildiler. Oysa kastettiğim olgudaki görünümün kabul edilerek teşhis ve tahlillerde bulunulmasıydı. Son terör olaylarından sonra da gördük ki, Türkiye ile Fransa sürekli birbirinin peşi sıra çeşitli terör olaylarının mağduru iki ülke olarak olgusallaşmaktadır. Benim önerim, güçlü olanın maalesef haklı olması veya görünmesi nedeniyle, mağdur ülkelerin tüm hiyerarşik beklentileri hiçe sayarak işbirliği yapmaları ve güçlü olanın haklı olmaması için çalışmalarıdır.

Terör olaylarının özellikle Türkiye ve Fransa’da patlak vererek ikinci ülkede olağanüstü halin ve birincisinde de insanların birbirlerine ve pozitif kavramlara güvensizliklerinin sürmesine yol açması bilinçli bir tasarımın ürünüymüş gibi görünmektedir. Türkiye’de son yıllarda neler yaşandığını ve insanların birbirlerine ve temiz kavramlara artık nasıl kuşku ve güvensizlikle yaklaşmaya başladıklarını biliyoruz. Hatta Türkçede artık “politik olmak” ve “akıllı olmak”, “bencil ve güvensiz olmak” ile olguda eşanlamlı hale gelmiş görünmektedir. Türkiye’de güvensizlik ve kimi zaman nefret pozitif kavramlara ve insanların birbirlerine karşı yönelirken, Fransa ve Avrupa ülkelerinde belli ki yabancılar ve özellikle İslâm’a karşı yönelmektedir. İslâm, Batılılar için bir inanç, tarih, medeniyet veya düşünce olmaktan ziyade bir coğrafya, ırk, renk ve alışkanlık tarzına karşılık gelmektedir. Bu, önemli bir detaydır ve Türkiye’deki insanların üzerinde değerlendirme yapmaları lüzumludur. Bu arada anlaşılmaktadır ki, daha önce defalarca yazdığım gibi, nasıl Türkiye içindeki tüm dini, siyasi, sosyal ve ekonomik çevreler birer mağdur konumundaysa aslında Türkiye’nin yanı sıra Avrupa da –Türkiye’nin iyi niyetli bütün işbirliği çağrılarını dikkate almamasına rağmen- mağdur konumundadır. Oldukça geniş ve kapsamlı bir yapısal durumdan söz ederek bu saptamada bulunuyorum. Çünkü klasik soru hep bâkidir: “Kazanan kim, kaybeden kim?”

Türkiye’de günlük yaşamda ve insanların tutum ve davranışlarında meydana gelen değişikliklerin –bunlar yurt içinde iyi niyetlerle dolaylanmış olmalarına rağmen- olgusal bir veri olarak kullanılabileceklerini düşünüyorum. Türkiye kısaca olguda gerçekten de gitgide özgürleşiyor ve özgürleşmenin yarattığı geçiş dönemi hem insanların zihnini bulandırabiliyor, hem de özellikle terör ve yurt dışından kaynaklandığı belli bazı art niyetli tasarruflar nedeniyle maksatlı ve fırsatçı insanlara gün doğabiliyor. Klasik yapısalcı veya post-kolonyalist bir çıkarımım olduğu için belki indirgemeci bulunabilir, ama ben, örneğin kişilere gelen telefonlarla ortaya çıkan dolandırılma faaliyetlerinin ve özellikle akademik, bürokratik ve siyasi zeminlerde gerçekleştiği iddia edilen iftira edimi ve ayak kaydırmaların tamamının, işaret ettiğim söz konusu durumla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bana göre, uluslararası durum, yerel ölçekte, art niyetli ve fırsatçı düzenbazlıkları bir şekilde dolaylamaktadır. Bu son durumun tek çaresi, insanların her şeye rağmen birbirleriyle iletişim kurmaktan çekinmemeleri ve olabildiğince anlayışlı ve sabırlı davranarak diyalogları korumaya çalışmalarıdır. Aynı çözüm önerim, terör mağduru ülkeler için de geçerlidir: Özellikle Fransa ve Türkiye sürekli iletişim ve diyalog içerisinde olmalıdırlar. Türkiye’nin yönetimi ve halkının bunun için iyi niyetle uğraş verdiğini de gözlemliyoruz.

Sonuçta belirtmek gerekir ki, güç odaklarının akıllı görünmeleri ve insanları yıldırmaları sadece sahip oldukları ve kaybetmekten korktukları güçlülükten kaynaklanmaktadır ve güçlü olan veya görünenin haklı da olmaması için, güçsüz görünmeleri dolayısıyla haksız konuma düşerek mağdur olanların işbirliği yapmaları gerekmektedir. Bir kez daha söyleyeyim: Olguda güçlü olan haklıdır, çünkü güçlünün tasarrufları nedeniyle insanlar acı çekmektedirler ve acının üzerine gidilerek iyi niyetle işbirliği yapıldığında uzun vadede güçlü olanın haklı olması bertaraf edilebilir. Teröristler, birtakım kavramları suiistimal ederek kendilerini değil de pozitif kavramları itibarsızlaştırabilmekte ve böylelikle neticede onların kastettikleri haklılıklar ve haksızlıklar ortaya çıkmaktadır. Hakikat için esas olan, söz değil, vakıa ve olgudur. İnsanın hafızasında kalan birçok sözden ve taahhütten ziyade vakıa ve olgulardır. Bu nedenle güçlü olanın haklı da olmaması için mücadele etmek gerekmektedir.

Fransa’nın Nice kentinde meydana gelen terör olayını –tıpkı ülkemizde gerçekleşen birçok menfur terör hâdisesine ilişkin tepkimde olduğu gibi- kınıyor ve ne bizim ülkemizde, ne Fransa’da ve ne de başka herhangi bir ülkede terör olaylarının bir daha kesinlikle yaşanmamasını diliyorum. Haklı insanlar haklarının peşinde olurlarsa, Fransa ve Türkiye gibi terör mağduru ülkeler bir arada olurlarsa, güçlü olanın uzun vadede kesinlikle haklı kalamayacağını ve teröristlerin öyle veya böyle kaybedeceklerini düşünüyorum.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort