DOLAR 32,2561 0.01%
EURO 34,8687 0.4%
ALTIN 2.429,571,53
BITCOIN 20181101,71%
Ankara
22°

KAPALI

04:09

İMSAK'A KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

Hamid Dabashi’nin “Avrupalı Olmayanlar Düşünebilirler mi?” Adlı Kitabı Üzerine

Hamid Dabashi’nin “Avrupalı Olmayanlar Düşünebilirler mi?” Adlı Kitabı Üzerine
0

BEĞENDİM

ABONE OL

maxresdefaultBu yazımda, İran asıllı ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan ünlü araştırmacı ve akademisyen Hamid Dabashi’nin 2015 yılında yayınlanmış “Can Non-Europeans Think?” (“Avrupalı Olmayanlar Düşünebilirler mi?”) adlı kitabını betimlemek ve tahlil etmek istiyorum. Kitap, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2015 yılında kendi alanında ikincilik ödülüne layık görüldü ve yazarına Nobel Ödülü almış kadar tatmin edici bir para ödendi. Benim için önemi, 2015 yılında bu kitaptan habersiz kaleme aldığım yazı ve makalelerin bazılarının kimi yerlerde cümle cümle kitabın muhtevasıyla benzeşiyor olmasıdır. Dabashi ve benim akıl yürütme tarzlarımız, olayları ve metinleri betimleme ve tahlil etme biçimlerimiz ve dahası Batılılaşmaya bakışımız farklıdır. Ayrıca ben Türkiyeliyim ve o, İranlıdır. Bununla beraber “Avrupalı Olmayanlar Düşünebilirler mi?” gibi bir başlık ve kitabın muhtevasında değinilmiş vakıalar bakımından Dabashi, benim Türkçede yapmaya çalıştığım ve bir türlü iltifat bulmayan soruşturmalarımın benzerini İngilizcede fevkalade başarılı ve kuşatıcı bir üslupla ortaya koymuştur. Resmi çalışma alanı maalesef “Felsefe” değildir ve nitekim Doğuluların en başarılıları bile bizzat “kendileri” üzerine yazdıklarında Batı’da “Felsefe” Bölümlerinde çalışamamaktadırlar, ama değindikleri itibariyle Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu bazı coğrafyalar için hakikaten “felsefe” olan bir bilgi etkinliğinde bulunmaktadır. Felsefe Bölümlerimizin post-kolonyalizmin kıymetini bir gün anlayabilmelerini temenni ediyorum.

Kitabın muhtevası hakkında bilgi vermek gerekirse, Hamid Dabashi, kitabında, “Avrupalı Olmayanlar”ın, yani sömürge tecrübesi yaşamış edilgen coğrafyaların ve toplumların düşünce, felsefe ve bilim yapıp yapamayacaklarını sorunlaştırmakta ve “evet, yapabiliriz” (“yes we can”) cevabını vermektedir. Bilim kavramını da ima edecek şekilde “düşünce”, “felsefe” ve “entelektüellik” üzerinden “Batı ve diğerleri” (“the West and the Rest”) yaklaşımını eleştirmekte ve modern dönemlerde Çin’de, Hindistan’da, İran’da, Pakistan’da, Brezilya’da, Arjantin’de, Filistin’de ve nihayet Türkiye’de düşünürlerin, entelektüellerin ve filozofların yaşamış olduğunu öne sürmektedir. Ona göre, entelektüel, düşünsel ve felsefi faaliyet, Avrupalı ve Kuzey Amerikalı örneklerle sınırlı değildir. Türkiye’den Nazım Hikmet’in bir düşünür olarak kabul edilip örnek verildiği kitapta (bkz. Hamid Dabashi, Can Non-Europeans Think?, London: Zed Books, 2015, s. 24), Pakistan’dan sözgelimi Muhammed İkbal önemli bir örnek düşünür olarak yoğunlukla anlatılmaktadır. Kitabın temel sorunu ve benim çalışmalarımla benzeşen yönü, Kuzey Amerikalı ve Avrupalı olmayanların felsefi etkinliklerine neden “etnik felsefe” denildiği ve “felsefe” olanın neden belirli bir coğrafyadaki tecrübî normlarla sınırlandırılmış olduğudur. Burası antropolojinin muhataplarıyla gerçek sosyal bilimlerin muhataplarının ayrıştırılmasına yönelik 200 yıllık itirazın haklı yoğunlaşma alanıdır. Avrupa ve Amerika’da yapıldığında bir düşünme etkinliği felsefe tarihinde yer alabiliyorken, benzeri veya ondan hiç de aşağıda olmayanı sözgelimi Farsçada veya Arapçada yapıldığında neden felsefe tarihinde yer alamamaktadır? Mesela Frantz Fanon da çağdaş bir entelektüel ve düşünür değil midir? Bu bağlamda sözgelimi Immanuel Kant’ın temel etik normu da Antonio Gramsci’nin değerlendirmelerinden hareketle eleştirilmektedir. “Öyle bir davranışta bulun ki, davranışın, benzer koşullardaki bütün insanlar için bir norm olsun” kategorik buyruğu, “benzer koşullar”ın hangi insanlar için geçerli olduğuyla ilgili olarak yeniden tartışmaya açılmakta ve Gramsci’nin “Hapishane Defterleri” (“Prison Notebooks”) adlı çalışmasından alıntı ve aktarımlarla farklı bir tarzda tahlil edilmektedir. Dabashi’ye göre Jean Paul Sartre, Michel Foucault, Jacques Derrida ve Slavoj Zizek gibi klasik Avrupalı düşünüşün dışına çıkan aykırı entelektüel ve filozof nitelikli düşünürler bulunmaktadır ve Avrupalı olmayan şair ve düşünürler de bunlardan farklı değillerdir. Ona göre, “biz, düşünebiliriz” ve “zaten düşündüğümüzü göstermişizdir”. Bir dönem Latince ve Arapça olan bilim ve düşünce dili şu anda İngilizce diye “biz düşünemeyiz” denilemez ve ayrıca nasıl Farisi oldukları halde ana eserlerini Arapça yazmış olan İbn Sînâ ve Ebû Hâmid el-Gazâlî İslâm felsefesinin unsurları ise, modern dönemdeki Avrupalı olmayan düşünürler de çağdaş evrensel entelektüel, düşünür ve filozoflar arasında sayılmalıdırlar. Dabashi, bu kitapta, Ortadoğu’daki güncel politik gelişmeleri de ihmal etmemekte ve Muammer Kaddâfî’den Muhammed Mursî’ye, Beşşar Esad’dan Kobani Kürtlerine kadar birçok politik kişi, olay ve kavramdan söz etmektedir. Benim açımdan anlaşılamaz ve anlamlandırılamaz olanı, Gazze’deki Filistinliler ile Kobane’deki Kürtleri bir tutmasıdır (bkz. s. 291). Burası, kitabın son cümlesidir.

Hamid Dabashi’nin eseri, Avrupalı ve Kuzey Amerikalı olmayanlar açısından en kritik soruyu sorduğu ve bu soruyu da “tarihsizlik” ve “dilsizlik” gibi gerçek olguları göz ardı etmeksizin muhasebesinde kullandığı, ayrıca “etnik felsefe” ve “felsefe” ayrımını olabildiğince samimiyetle eleştirdiği için kıymetlidir. Nitekim eser, sömürge süreçlerinden olumsuz etkilenmiş hiçbir ülkeyi diğerine tercih etmeyip bütün Afrika, Asya ve Güney Amerika ülkelerini temsil etmeye çabalamıştır. Ne var ki, eserin birkaç zafiyet ve kusurunun bulunduğu da söylenmelidir. Öncelikle eser, örnek verdiği düşünürlerde Avrupa-merkezcilikten kurtulamamıştır ve sömürge coğrafyalarındaki örnekler daima Batılılaşmacı iken Avrupa’dan verilen örnekler de eleştirmenlerden seçilmiş örneklerdir. Sözgelimi Arap coğrafyalarında veya Pakistan ve Hindistan’dan cihat ve köktencilikle ilişkili isimlere yer verilmemiştir. Belki okur örneğin çağdaş Arap düşünür Said Havva’nın adının kitapta bulunmamasını yadırgamayabilir, ama Cemaleddin Afgânî’nin adının geçtiği ve İslamofobinin de anlatıldığı bir kitapta mesela Seyyid Kutub gibi isimlere neden yer verilmemiştir? Acaba Doğu ve Ortadoğu coğrafyalarındaki modernizm karşıtları düşünür ve entelektüeller arasında görülmek istenmemekte midir? Türkiye’den örneğin Cemil Meriç, sırf İngilizcede bulunamadığı için mi anılmadı, yoksa fikirlerinde Avrupâîliği aynı zamanda onaylayan bir eleştiri bulunamadığı için mi anılmadı? Kitapta neden İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nden filozof bulunmamaktadır veya bulunanlar neden Judith Butler gibi eleştirmenlerden ibaret bir temsille aktarılmaktadır? Diyelim ki, Batılı bu örnek düşünürler Avrupalı olağan düşüncenin dışına çıktıkları için onaylanmaktadırlar; bu takdirde, bunların belirli bir zamandan sonra Avrupa’da görünüyor olmalarının arka planında yer alan toplumsal çatışma alanlarına ve hümanizm eleştirileriyle örtbas edilen yeni çıkar hesaplarına neden yer verilmemektedir? İkinci olarak, benim Dabashi’nin sorduğu soruya verdiğim cevap olumsuzdur, yani “maalesef Avrupalı olmayanlar düşünemezler” şeklindedir. Fakat kastım olumludur ve önerim tepkisizliktir. Çünkü yaşadığımız dünyada uzunca bir süre Batı dillerinin etkisinden arınmanın imkânı bulunmamaktadır. Dabashi ise, “evet düşünebiliriz” diye cevap verdikten sonra savını ispatlamak üzere Batı tarzında düşünmüş modern ötekilerden yola çıkmaktadır. Oysa hem oryantalistlerin iddiaları, özgün bir düşüncenin olamayacağı anlamında bizlerin düşünemeyeceğimizdir; hem de Dabashi’nin ima ettiği tarzda aydınlanma kavramıyla dünyaya baktıktan sonra geçmişimizdekilerin edilgenliklerinden bir farkımız kalmayacak ve yine düşünemeyeceğizdir. Üçüncü olarak, kitapta bir çeşit İran ve Hindistan etkisi hissedilmektedir ve temsil etmede niyet olarak bir tarafgirlik bulunmasa da muhteva açısından kesinlikle bir ayrımcılık mevcuttur. Bu üç açıdan Dabashi’nin kitabını kusurlu ve yetersiz buldum.

Hamid Dabashi’yi, “Esmer Deri, Beyaz Maskeler” “Brown Skin, White Masks, 2011) ve “Bu Dünyada Bir Müslüman Olmak” (“Being A Muslim in the World”, 2013) adlı çalışmalarından sonra “Avrupalı Olmayanlar Düşünebilirler mi?” (Can Non-Europeans Think?”, 2015) adlı kitabında beğendiğimi ve okunmak konusunda önerdiğimi belirtmek isterim. Müellif, Talal Asad ve özellikle Edward W. Said’i kitabında ihmal etmeyip ikincisini biraz romantik bir muhtevayla işlediği gibi aynı zamanda onlardan hareketle gelişen oryantalizm eleştirilerine bir aşama eklemeyi ihmal etmiyor ve en önemli soruyu soruyor. Gayatri Chakravorty Spivak, aynı soruyu 30 yıl kadar önce farklı bir tarzda sormuş ve başkaları da onun yolundan gitmişlerdi. Dabashi’de bile değişmeyen düşünmek için yine Avrupâî kavramlar kullanmamız ve kendimize Avrupâî tarihte yer bulmamız gerektiğidir, ama yeni olan açıkça düşüncenin öznesi olarak Avrupâî olmayanların “felsefe” ve “düşünce” ile ilgili durumlarının bir kitabın merkezi sorusunda temsil edilmesidir. Ben tüm bu yazarları okuduktan sonra artık farklı bir reçete geliştirmeyi planlıyorum. Keşke Türkiye, Türkçe ve felsefe bölümleri de bana biraz yardımcı olsalar…

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort