DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

HDP ile Halk Cephesi Arasında İstanbul’da Gerçekleşen Anlaşmazlığın Düşündürttükleri

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Öncelikle Türkiye’nin son birkaç yılda yaşadığı politik gelişmeler ve insan malzemesi bakımından iki saptamada bulunmak faydalı olacaktır. Birincisi, 2008 yılı Sonbaharından beri PKK’nın ve onun legal uzantısı BDP’nin Kürtlerin resmi tek temsilcisi olarak kabul edilmesi fazla taraftarı bulunmayan legal veya illegal politik örgütlenmeler bakımından bir rahatsızlık yaratmıştır. Açmak ve örnek vermek gerekirse, Hizbullâhîler ve Hüda-Par ile DHKP-C de (Halk Cephesi/Parti Cephe) Kürt meselesi bağlamında masada bulunmayı talep etmektedirler. İkincisi, Türkiye gelişmeye yönelik yoğun uğraşlarıyla son yıllarda dikkat çeken bir ülke olmakla beraber bünyesinde bulundurduğu zayıf insan karakterinin hayata güvensizliği sebebiyle sürekli bocalamaktadır. Yine açmak ve örneklendirmek gerekirse, legal veya illegal siyasal örgütlenmelerin yanı sıra bizzat günlük yaşamda insanlar birbirlerine karşı samimiyetsiz ve hesaplı yaklaşmaktadırlar ve neredeyse herkesin birkaç yüzü bulunmaktadır. Tıpkı geç 1980’ler ve erken 1990’lar gibi legal veya illegal arenada boy gösteren ne kadar samimi ve bir iddiası bulunan insan varsa, tamamı ideolojik aşağılamalara, ötekileştirmelere ve marijinalize edilmeye kurban gitmektedir. Tuhaf olmayan bir şey, sadece bu marijinal insanlar samimi –niyet, söylem ve kasıt bakımından tutarlı- kaldıkları halde bir de kendi aralarında birbirlerine düşmekte ve savaş onlar arasında cereyan etmektedir. Çoğunluğu zayıf karakterli olan (hayata ve kendisine tam güvenemeyen) bir halkın kaderinde olağandır. Zira iki yüzyıldır Türkiye’nin bağımsız bir kaderinin olmaması için çok fazla müdahale, bölme girişimi ve İslâm tarihinden koparma teşebbüsleri söz konusu olmuştur. Neticede insanlar bencil hareket etmeyi akıllıca bulmakta ve bunu da tarafsızlık ve ölçülülükle meşrulaştırmaktadırlar. Bu bencillerin yol açtıkları kızgınlık ve sinir de –aldatılmışlık duygusu da denilebilir- yine ilginç olmayan bir biçimde dindar Müslümanlar, Kürtler, Aleviler, Türkler (bence Türkler en mağdurlar arasındadır), samimi Kemalistler ve samimi sosyalistler arasında paylaşılmakta ve çeşitli çalkantılara sebep olmaktadır. Bütün bu gelişmelerde en az suçu ve etkisi olan hükümettir; zira bu insan malzemesi onun eseri olmadığı gibi gayet toparlayıcı ve kucaklayıcı olmak için iyi niyetli adımlar atmaktadır. Meselenin beni ilgilendiren yönüyse, işi felsefe üretmek olan bir insan olarak, yaşadığım toplumun sıkıntılarına gerçekçi ve işe yarar teşhisler koyabilmektir. Kişisel hesapları ve entelektüel kaprisleri bir yana bırakarak sadece varolan hakkında konuşmak isterseniz, hem kendinize hem de ülkenize iyilik edebilirsiniz.

Yukarıdaki iki saptama göz önünde bulundurulduğunda –denek yerine koymamak için HDP ve Halk Cephesi’nden hiçbir arkadaşımla konuşmamış olmama rağmen-, diyebilirim ki, samimiyetsizliğin fazla paylaşıldığı ve ortak düşmanlara karşı uğraşılırken detaylardaki farklılıkların geçiştirildiği dönemlerin sonunda meydana gelebileceklerden biri gerçekleşmiştir. Samimiyetsizlikten kastettiğim, toplumda sayısı hayli fazla samimiyetsizliklerin yol açtıkları psikolojik rant ve iyilik kayıplarıdır. İllegal bir örgütseniz sizi tüm istihbaratlar kullanır, siz de kaderiniz gereği onlarla işbirliği yaparsınız. Benim işim, legal veya illegal örgütlerin ne kadar doğru insan yetiştirdiklerini veya ne kadar doğru olduklarını tartmaktan ziyade onların içerisinde hayatla ilişkiye girdikleri tarihsel insan koşullarını keşfetmektir (çok yanlış anlaşılan ve hukuki dava konusu haline gelen bir yazı yazmış olmak da istemem). Cemil Koçak’ın 2011 Sonbaharında Radikal’de kaleme aldığı oldukça uzun bir makalede belirlediği üzere Türkiye’de sol düşünce önceleri Kemalizm ile işbirliği yaptı ve son zamanlarda da Kürtçü hareketle işbirliği yapmaktadır. Halk tabanı ve politik güç önce Kemalizm ve sonra Kürtçülükten devşirildiği halde gerçekten ilginç bir şekilde Türkiye’deki sol aydınlar taraflarında yer aldıkları insanları devamlı surette küçümsediler ve eşitlenmeye karşı çıktılar. Ben, 1950 sonrası küresel etkinlikte yazan özellikle Fransa ve Viyana asıllı sol aydınların Müslüman toplumlarla kurdukları psikolojik yakınlık ilişkisini de aynı zeminden okuyorum ve Türkiye’yi daha iyi anlamak için yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Sosyalist Sovyet Cumhuriyetler Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri ile zaman zaman işbirliği yapması ve Batı Avrupa’da sosyalist devrimin gerçekleşmemesi bir tür hayal kırıklığı ve güvensizlik yarattı ve mesela Maxime Rodinson, Michel Foucault, Paul Feyerabend, Frantz Fanon, Edward W. Said, Noam Choamsky, Bryan S. Turner ve başka birçok eleştirmen aydın fundamentalist Müslümanları onaylamayı tercih ettiler. Burada hep göz önünde buldurulması gereken ayrıntı, Batı’da İslâm’ın, Türkiye’de ise 1990’ların sonunda biraz İslâm’ın ve 2000’lerin ortalarından itibaren Kürtlerin haklarını temsil hakkı sadece sol düşüncedeydi ve temsil edilenler kendilerini temsil edemeyecek ölçüde aciz kabul ediliyorlardı. Olur da bir gün temsil edilenler ikincilliklerine itiraz ederlerse bu onların görgüsüzlükleri olarak nitelendirilecekti. Nitekim hem Batı’da hem de Türkiye’de bu yönde çok fazla haksız olay meydana gelmiştir. Sözgelimi Türkiye’de Aleviler bir gün temsillerini başkalarına vermek yerine bizzat üstlenirlerse sol düşünce hiç kimseye kızmadığı kadar onlara kızacaktır. Ak Parti hükümetlerinin 2007 öncesi icraatlarının övüldüğü halde sonraki yıllardaki duruşunun reddedilmesinin en önemli gerekçesi, siyasal İslâm’dan gelenlerin temsillerini bizzat üstlenmeye karar vermeleridir. Bu, güç kaprisiyle ilgili bir detaydır ve daha ziyade psikanalitik bir meseledir. Aslında sol düşünceyle sınırlı olmayan ve küresel ölçekte en fazla sol düşüncenin fırsatçılığında işlevselleşen bir insan hakikatinden söz ediyoruz. Bizim için önemli olan, varolana ilişkin gerçekçi bir saptamaya kavuşabilmektir. “İyi” veya “kötü”, herkesin kendi çıkarlarına göre ekleyeceği birer ahlaki giydirme olacaktır. Bence HDP’liler ile Halk Cephesi taraftarları arasındaki kavganın sebebi, kişisel husumetlerin birer dava meselesi veya ideolojik ayrışmaymış gibi ayyuka çıkmasının yanı sıra aslında yoğunlukla Kürtlerin yarattığı politik bir gücün eşitsiz paylaşımına duyulan öfkedir. Kürtler kendi politik güçlerini yeterlisinden fazla paylaşmaya karşı çıkmak eğilimindedirler. Nitekim Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti ile Hizmet Cemaati arasındaki eşitsiz bürokratik güç paylaşımı da Birleşik Devletler’den gelen bir yönlendirmeyle birleşince benzer bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Böyle durumlar sadece zayıf karakterli insanlar arasında değil mesela Yahudi ve Hıristiyanlar gibi modern dönemde güçlü karakterlere sahip görünen insanlar arasında da yaygındır.

Sonuçta belirtmek gerekir ki, Türkiye’de samimiyetsizlikle ölçülülük ve tarafsızlık eşitlenmiş ve örtük hukuki sözleşme bu eşitlenme üzerinden işlerliğe konulmaya başlamıştır. Bir dönem “tatlı su” nitelendirmesiyle işaret edilen tavır alma tarzı, şimdilerde toplumsal merkezin özgüvensizliğinden kaynaklanan ortak bir duyarsızlığa doğru yaygın bir şekilde paylaşılmakta ve sahiplenilmektedir. Bedel ödeyenlerin yekûnu iyice azalıp da kültürümüzde “çakal” denilen bu fazla akıllı ölçülülerin sayısı taşınayamayacak kadar çoğaldığında manevi bir hayal kırıklığı yaşanabilir ve toplumsal sözleşme yerinden edilebilir. Bence bu kadar fazla akıllı olup da başkalarını bu denli yoğun aptal yerine koymaya gerek yok. Legal veya illegal, insan insandır ve samimi olduktan sonra herkesle daima barış yapılabilir ve anlaşılabilir. Neticede Türkiye’deki herkesin arzusu ve isteği daha iyi bir ülkede yaşamak ve başkalarına güven ihtiyacından kurtulmak değil midir? Hayata ve Türkiye insanına biraz güvenmek lazım; karakter zayıflıklarına rağmen; çünkü yazgımızda daha iyisi yok!

NOT: İsrail’i katlettiği 1500’ü aşkın insanın hayat hakkı sebebiyle kınarken Siyonistlerin önce Adolf Hitler’i dolduruşa getirip savaşa sürmelerini, aciz Yahudileri öldürterek bir soykırım tarihi yaratmalarını ve Filistinlileri katledip esir düşen bir askerlerine dünyayı taraftar yaparken soykırım edebiyatını nasıl da art niyetle sürekli kullandıklarını ayrıca bir yazıda yazacağımı belirtmek isterim.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort