DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

İki Mucize Algısını Felsefi Olarak Ayırt Etmek Üzerine

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazımda birbirinden tefrik edilmesi lüzumlu iki mucize algısı üzerinde durmak istedim. Zira İngilizceden tercüme edilen “miracle” sözcüğüyle Arapçadan tercüme edilen “mu’cizetün” sözcüğünün anlam çağrışımları birbirinden hiç olmazsa felsefi olarak farklıdır. İlkinde çoğunlukla şaşırtıcılık, şok olma ve akla aykırılık ön plandayken ikincisinde acziyet, karşı konulamama ve dünyevi tüm güçlerin ve kuralların üzerinde olma anlamları ön plandadır. Türkçede ise, muhafazakârların ikinci anlamıyla kullandıkları mucize kelimesini, özellikle Batı dillerinden edindikleriyle alışkanlıklarla bazıları akıl-dışılık anlamında kullanmaktadır. Birbirinden oldukça farklı felsefi arka planları bulunan çeşitli olguları iki kesimin de aynı kavramla –“mucize” ile- nitelendiriyor olması, gösterenle gösterilen arasındaki niyetsel uyuşmazlıklara yol açmaktadır. Bu durum, felsefi düşünce ve entelektüel kavrayışlar bakımından birtakım psikolojik sakıncalar doğurmaktadır.

Anlamın içeriğini belirleyen sözcüğün kullanımındaki anlam olduğu için bir sözcüğün farklı kullanımlarıyla kastedilenlerin benzeşmemesi durumunda insan aklı içerisine düştüğü paradoksları seçme kabiliyetini yitirmektedir. Modern Türkçenin ve mesela modern Arapçanın maruz kaldığı en önemli talihsizliklerden bir tanesi de söz konusu temyiz maluliyetidir. Türkçe bir felsefi terminolojinin hala bulunmayışındaki sebeplerden biri de kullandığımız dilin kendi tarihsel gerçekliklerini ihmal etmemizdir. Her ne olursa olsun bir dildeki işaretlerin mana bağlamları göz ardı edilmemelidir. Ülkemizde sosyal bilimcilerin sürekli erteledikleri bu problem, sadece felsefi düşünceyi değil, belki bir gün Türkçe düşünmeyi de –hatta Türkçe iletişimi- olanaksız kılacak nitelikte öncelikli bir problemdir. Bir dilin tarihsel gücü –benim açımdan- onu kullananların dile gösterdikleri dikkatle ölçülür. “Mucize”nin akıl-dışılık (irrasyonel) anlamı ile alışılmış dünyevi kuralların iptali (harikulade) anlamı birbirinin yerine geçirilebilecek anlamlar değildir. Nitekim söz konusu karıştırma günlük yaşamda ve bilimsel kavrayışlarda çeşitli aksaklıklara yol açmaktadır.

Türkçede “bir mucizeyi başardık”, “asr-ı saadetteki başarılar birer mucizedir” , “böyle bir şeyin olması mümkün değil, ancak masallardaki gibi mucizevî bir gelişme söz konusu şeyi mümkün kılabilir” ve “Peygamberlerin gösterdikleri mucizeler insanları etkilemiştir” şeklindeki cümlelerin tamamında farklı anlamlar kastedilmektedir. İlkinde aslında bir özgüven eksikliğini dile getirmek amacıyla psikanalitik bir durumu ele veren mucize sözcüğü, ikincide, bir daha tekrarlanması mümkün olmayan bir akıl-dışılığı; üçüncüde, olağan koşullarda gerçekleşmeyecek bir durumu ve dördüncüde, insanların her bakımdan aciz ve hayret içerisinde bırakılmalarını ifade etmektedir. Mesela ikinci cümleyle dördüncü cümlede anlamı aynı sanıldığında mucize, aslında uydurulmuş mitolojik bir anlatı izlenimi vermektedir. Çünkü akıl-dışılık veya akla aykırılık anlamıyla insanı aciz bırakarak şaşırtmak anlamı arası bulunulamayacak egzistansiyel ve kozmolojik farklara/detaylara göndermede bulunmaktadır. Akıl-dışılık anlamında mucizeyle kastedilen, varolan gerçek bir olayın mevcudiyet bakımından göz ardı edilmesinin meşruiyetidir. Yani “miracle”ın anlamı bakımından söylendiğinde “asr-ı saadetteki başarılar birer mucizedir” hükmü ile, meydana gelmiş bazı tarihsel olayların aklen incelenmesinin mümkün olmadığı ve bunların aklın dışındaki konular olduğu akla gelmelidir. Oysa Arapçadaki “mu’cizetün” kelimesi ile kastedilen, özellikle aklın sahasında kalınarak insanı aşan bir müdahalenin fark edilmesidir. Yani ilkinde tecrübe dışı, ikincisinde ise tecrübe içi bir olay kastedilmekte ve iki niyetlilik hali birbiriyle çelişmektedir. İki belirgin farklılık, Türkçedeki edilgen durumun bir sonucudur. Türkçe sorunların İngilizce veya başka Batılı dillerde düşünülerek çözümlenmeye çalışılması, sürekli birbirine çelişikleşen otistik unsurların zihinleri istila etmelerine yol açmaktadır. Sonra da neden Türkçede medeni düşünce, felsefi düşünce veya yerleşik bir terminoloji yok diye çeşitli yakınmalarda bulunulmaktadır. Üstelik ülkemizde felsefeciler bile –mesela Ebû Nasr el-Farâbî’nin “Kitâbü’l-Hurûf” adlı eserinde 1180 yıl kadar evvel yapmış olduğu gibi- tercüme eserler üzerinden felsefi çabanın nasıl mümkün olacağına dair bir dertlenmiş tahliller ortaya koyamamışken dilimizin durumu ve sistematik düşünce hakkında söyleyebileceklerimiz pek müspet olamaz. Özel olarak felsefeciler için söylüyorum: “Ben en akıllınızım, bana tapın” diye konuştuğunuzda veya davrandığınızda insanlar sizin hiçbir işe yaramadığınızı ve fuzuli varolduğunu düşünürler, hatta sizin yüzünüzden felsefeye de düşman olurlar. Söze itimat kalmamışken “ben varım işte” dediğinizde varolmuş olmuyorsunuz. Saygı kazanmak için önce felsefi icraatlarınızı göstermeniz gerekmektedir, özellikle de artık günlük politikadan uzak durarak.

Sonuçta belirtmek gerekir ki, oldukça gelişmiş bir medeniyet ailesinin devamı olduğu halde modern Türkçe oturmuş bir dil değildir. Özel olarak söz konusu dildeki mucize kelimesinin farklı anlam çağrışımları bulunmaktadır ve insanlar aynı anlamları kastettiklerini düşünerek birbirlerini anladıklarını varsaymasınlar. Arapçadan edinilmiş etkilerle İngilizceden edinilmiş etkiler zihni birbirlerinden farklı entelektüel çağrışımlara götürmektedir. İlki tecrübeyi özellikle göz önüne almayı kastederken diğeri tecrübeyi özellikle göz ardı etmeyi kastetmektedir. Bu nedenle biri size “sen bir mucizesin” dediğinde onu yanlış anlayıp söylenenden bir iltifat çıkarmayın. Genellikle kastedilen, sizin akla uygun bir varlık olmadığınızdır. Hele İslâm için söylenildiğinde, Hıristiyan teolojisindekine uygun olarak, kastedilen, aklı belirli bir tecrübe hakkında konuşmaktan uzaklaştırmaktır.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort