DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

İmam Gazâlî ve Felsefe Üzerine (1)

İmam Gazâlî ve Felsefe Üzerine (1)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

1000Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid el-Gazâlî ile felsefe arasındaki münasebetler üzerine Arapçada, Türkçede, İngilizcede ve başka dillerde birçok şey yazıldı. Keşke İmam Gazâlî’nin durduğu yer ve görüşlerinden önce bunlarda felsefe ve filozofluk tartışılmış olsaydı. Zira felsefe ve filozofluğun her güçlü tecrübe ve entelektüel çevre içerisindeki anlamı ve fonksiyonu farklıdır. Tarif, eskiden muhteva ve fonksiyonun belirginleştirilmesiyle yapılırdı. Sözgelimi Antik Yunan’da felsefe, daha ziyade spekülatif bir tartışmaydı ve mantık ile bu felsefe zirvesine ulaştı; ayrıca o zamana değin biriktirilmiş faydalı bilgi muhtevalarını işlevlerine göre sınıflandırarak felsefenin altına yerleştirdiği için bilim ve felsefe eşanlamlı sanıldı. Esas itibariyle Grekler’in bilgi ihtiyacını gidermek üzere mevcut olan felsefe, çağdaş bir ifadeyle o dönemin bilimsel paradigmasıydı, ama tüm zamanlar ve zeminler için geçerli bir buluş değildi. Mesela Ortaçağ İslâm tecrübesinde daima felsefenin içerisinde yer alan söz konusu faydalı bilgi muhtevaları veya bilimdeki işe yararlık genellikle spekülatif tartışmaların ve mantığın konumunu pozitif yönde etkiledi. Oysa ikisi her zaman birbirini ilgilendiriyor da değildi. Örneğin modern dönemde ve çağdaş uygarlık içerisinde bilim ve felsefe ayrıştı; İngiltere ve Anglosaksonlarda felsefe, bilimselliğe öykünen ve matematiksel bir niteliğe bürünmek isteyen nispeten iktisadi bir tartışmaya evrildi; Fransızlarda ve Almanlarda daha ziyade bir cevap, idealleştirme ve çoğunlukla eleştiri içeriği olarak kaldı. Çağdaş Anglosaksonlar için felsefe, Antik Yunanlılarınkinden genellikle farklı ve hatta kimi zaman ona karşıydı. Çağdaş Almanlar için felsefe, Antik Yunan’dan devşirilmiş bir eleştiriydi. Çağdaş Fransızlar içinse, pratiğin yarattığı güçlükleri bertaraf etmeye yönelik bir eleştiri ve bazen romantizmdi. İmam Gazâlî’nin felsefe ve filozoflar ile ilişkisi, bu örnek bağlamlardan ve fonksiyonlardan hangisi esas alınarak irdelenmektedir? Felsefe öncelikle kullandığı kavramları tanımlamakla yürütülen bir bilgi etkinliği olduğuna göre, İmam Gazâlî’ye ilişkin incelemelerde felsefenin bu esası hep eksik kalmış değil midir?

İmam Gazâlî ile felsefe arasındaki mesele, belli ki, modern felsefe algıları merkeze alınarak betimlenmekte ve tahlil edilmektedir. Somut konuşmak gerekirse, modern Fransız felsefesi ve aydınlanmasının muhtevası, Gazâlî’nin kendisine karşı ne hissettiğinin gösterilmeye çalışıldığı felsefeye tekabül etmiştir.  Ayrıca bu felsefe, Fransa’nın ilerlemesini sağlayan en temel etken olarak kabul edilmiş ve böylelikle İmam Gazâlî’nin felsefe ile münasebeti, aslında ilerlemek veya modernite ile münasebeti olarak tasarlanmıştır. Gazâlî, çağdaş dönemde daima Fransız tarzı bir aydınlanmacılığın felsefeye tekabül ettiği bir yapı karşısındaki düşünceleri bakımından çalışılmıştır. Nitekim İmam Gazâlî’yi, geliştirdiği eleştirilerinde, Aristoteles, Fârâbî ve İbn Sînâ’ya karşı isabetli ve haklı bulan Ankaralı felsefecilerin olumlu varsayımları, onun Alman filozof Immanuel Kant gibi metafiziğe karşı çıkmasıydı. Onlara göre İmam Gazâlî, aydınlanmacı olduğu için değerliydi ve ilerlemeciydi. Gazâlî’yi, geliştirdiği eleştirilerinde, Aristoteles, Fârâbî ve İbn Sînâ karşısında yetersiz, yer yer kıskanç ve haksız bulan bazı İlahiyatçı felsefecilerin olumsuz varsayımları ise, Gazâlî’nin Fransız insancıllığına ve akılcılığına karşı çıkmasıydı. Bunlara göre de Gazâlî, aydınlanma karşıtı olduğu için değersiz ve ilerlemeye karşıydı; hatta Müslümanlar onun yüzünden geri kalmışlardı. İlk tavrın sahipleri, metafiziğin ve felsefenin içinde dine yer verdikleri için Fârâbî ve İbn Sînâ’dan, modern felsefe ve bilim kendisine karşı olduğu için de Aristoteles’ten rahatsızlardı. İkinci tavrın sahipleri ise, Ernest Renan’ın İbn Rüşd güzellemesinden etkilenmişlerdi ve Fransız tarzı bir modernleşmede doğru olanın akılcılık ve hümanizm olduğunu, Gazâlî’nin de akılcılık ve hümanizme karşı çıktığını düşünüyorlardı. Böylelikle modern felsefenin neden İslâm tecrübesini reddettiğini de bizzat iki araştırmacı topluluğu gerekçelendirmiş oluyorlardı. İlkine göre gereksiz, ikincisine göre de geride kalmış ve sadece isminde felsefe olan bir tecrübeden söz etmiş oluyorduk. Müslüman Fârâbî ve İbn Sînâ, Fransız tarzlarında daha şerefli mi görünüyorlardı, ya da bu iki filozofun buna mı ihtiyacı vardı? Acaba bunun ne kadar farkındaydılar? Yakın dönemlerde özellikle Türkçede İmam Gazâlî üzerine birçok kitap yazıldı, sempozyum düzenlendi ve konferanslar verildi. Hepsinde aynı maluliyet ve kusur vardı ve kimse bizim felsefeden anladığımız nedir, bu adamın anladığı nedir diye sormadı. Ayrıca bu araştırmacı ve entelektüellerin tamamı, felsefenin herkesin kesinkes ihtiyaç duyduğu ve mutlaka edinilmesi gereken iyi bir şey olduğunu varsayıyorlardı. İçlerinde sözgelimi Michel Foucault ve Paul Feyerabend’i ve başka çağdaş samimi eleştirmenleri okumuş olanları vardı, ama neredeyse hiçbiri, felsefenin herhangi bir modern geleneğe taraftar olmaksızın değerlendirilebileceğini düşünmedi. Oysa bir geleneğe katılmadan konuşmak ve böyle nesnel olmak mümkünse, meseleye bir de böyle bakmak, felsefeye düşman olmak ya da ona zarar vermek anlamına gelmeyecekti. Ne var ki, her şeye ezberlenmiş “iyi” ve “kötü”ler üzerinden bakmaya alışmış bir toplumda, temel ihtiyacı ve maksadı anlamak değil de genellikle maişet ve takdir olan bir toplumda herhalde araştırmacılar da başka türlü davranamazlardı. Felsefe iyi bir şey olduğuna göre, İmam Gazâlî de onu eleştirdiğine göre, kötü olan Gazâlî olmalı değil miydi? Sadece farklı bir örnek bağlam versin diye söylüyorum: Bir Anglosakson felsefecisi, felsefi bir emek vererek İmam Gazâlî’yi çalışmış olsa, belki başka türlü bir Gazâlî ile karşılaşmış olacaktık.

Eğer bir eski Türkiye, sahiden bir de yeni Türkiye varsa, yeniliğin felsefi niteliğe ve muhtevaya da yansıması gerekmektedir. Yeni Türkiye’de ‘Rönesans’, ‘aydınlanma’ ve ‘eleştirme’ gibi tamamen modern dönemin pozitif ve popüler ettiği kavramlar İslâm’a herhangi bir saptamada bulunulmaksızın iliştirilmemeli ve bir de hikmetli davranılmış gibi yapılmamalıdır. Bu arada ‘İslâm’, modern öncesinin reddedilmesi için ifade ettiği dini ve dünyevi tecrübelerden uzaklaştırılmış ve modern Batı’ya ait olanların gelişmemiş versiyonlarının birer sıfatı olarak kullanılır olmuştur; bundan da kurtarılmalıdır. Bu bağlamda günümüz Müslümanlarının temel bir meselesi olduğu için değil, ama temel bir meseleymiş gibi gösterilerek onların zihinlerinin işlevsiz kılınmasına yol açtığı için İmam Gazâlî ile felsefe arasındaki münasebet açıklığa kavuşturulmalıdır. Böylelikle bizzat itikadi ve dünyevi bir tecrübe olarak bütün kaynaklarını İslâm’da bulan bilgi dalları ile dışarıdan ve özellikle Yunanlılardan alınmış felsefenin modern öncesi İslâm toplumunda ifa ettikleri görevler de anlaşılabilecektir. Çünkü matematik, tıp, astronomi, optik ve coğrafya gibi tamamen dış dünyaya veya insanın bedenine ait olup da bütün insanlığın ortak tecrübesini ilgilendiren bilgi muhtevaları dışında o dönemde felsefenin içerisinde bulunanlara kıyasla günümüzde dinsel nitelikleriyle anılan bilim dalları daha tecrübî kalmışlar ve daha çok işe yaramışlardır. Bu vakıa, o dönemde felsefenin yerini göstermesi bakımından önemli ve iyidir, felsefenin aşağılanması veya ona karşı çıkılması demek değildir. Felsefe varolduğuna göre demek ki ihtiyaçmış ve iyiymiş ki varmış. Böylelikle İmam Gazâlî’ye döndüğümüzde, şimdilik onun münasebetinin de kendi dönemindeki felsefeyle ihtiyaçlar bakımından olgusallaşmış olduğunu söyleyebiliriz. Onun Avrupa-merkezli okunuşlarının tamamı sakıncalı olduğuna göre, mesela deneyci felsefelerle benzerliklerinin öne çıkarılması da yanlıştır. Fakat onu anlamaya biraz yardımcı olacaksa, biz bundan kaçınmayacağız. Bu meseleye devam edeceğiz.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort