DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

İslâm Felsefesi Durağan Bir Felsefe midir?

İslâm Felsefesi Durağan Bir Felsefe midir?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

4_11

Bazı çağdaş yazarlar İslâm felsefesinin dinamik bir felsefe olduğu, ama zamanla durağanlaştığı fikrindedirler. Roger Arnaldez bunlardan bir tanesidir. Anlayabildiğim kadarıyla onda ve başkalarında statikliğin anlamı, işlevselliğin yitirilmesi veya toplumun pratik ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmektir. Başka bazı yazarlar ise, Ortaçağ İslâm’ındaki filozofların hiçbir zaman dinamik olamadıkları fikrindedirler ki, bu, zorlama bir yorumdur. Leo Strauss gibi bazılarına göreyse, İslâm’da felsefe yapabilmek için kişinin takiyyeci ve ikiyüzlü davranması gerekmiştir. Çünkü bir din olan İslâm’ın itikadıyla ters düşmeksizin felsefe yapılamazdı. Bu da İslâm’ın Hıristiyanlığa fazla benzetilmesinden kaynaklanan zorlama bir hükümdür. Bütün çağdaş yorumlarda modern Batı felsefesinden hareketle değerlendirmelerin yapıldığını ve bilimin felsefeden ayrı görüldüğünü göz ardı etmemek lüzumu ifadeden varestedir. Bu arada çağdaş yazarlar ne felsefecidir, ne de sözgelimi matematiksel bilimlere dair bir birikime sahiptirler.

Ortaçağ olarak algılanan dönemde, çağdaş anlamlarıyla din olarak kavranmak istenilmiş ve isimlendirmesi buna göre özellikle yapılmış İslâm felsefesinde, felâsifenin, ameli veya pratik konularda yaratıcı felsefe yapamamış olduklarının kabul edilmesi gerekmektedir. Bunun nedeni, böyle bir ihtiyacın İslâm toplumunda bulunmayışıdır. Daha açık bir deyişle, hukuk, ahlak, siyaset bilimi ve siyaset felsefesi gibi günümüzde sosyal bilimlere tekabül eden ve ancak tecrübî güncellemelerle yol alabilen disiplinler özelinde Müslüman filozoflar ve onlarla aynı meslekten olan çağdaşları üretken ve verimli bir felsefi etkinlikte bulunmamışlardır. Antik Yunan ve Yeni-Eflatuncu mirastan edinilmiş metinlerin nakli ve uyarlanarak yorumlanmasıyla yetinilmiştir. Mesela Ebû Nasr el-Fârâbî’nin siyaset felsefesine dair şöhretli eseri “Kitâbü Ârâi Ehli’l-Medîneti’l-Fâdila”ya (Erdemli Şehrin Ahalisine Ait Görüşler Kitabı) bakıldığında, eserin ampirik çerçevede yazıldığı dönemi yansıtmadığı ve bu esere bakılarak İslâm toplumundaki siyasi tartışmalara ulaşılamadığı görülmektedir. Bu metinde Eflatun’un görüşlerinin İslâm itikadına uygun hale getirildikten sonra ulvi bir gaye olarak tekrarlandığı rahatlıkla fark edilebilir. Benzeri bir vakıa, ahlak için geçerli olduğu ölçüde hukuk hakkında konuşmaya lüzum dahi yoktur, çünkü fıkıh usulü ve fıkıh gibi özgün ve verimli ilimlerin bulunduğu bir ortamda felsefeci ancak Eflatun’un “Kanunlar” kitabını “Kitâbü’n-Nevâmis” adıyla ihtisar eder ve İslâm’a uyarlayabilirdi. Dikkat edilirse, Ortaçağ İslâm’ından sonra Avrupa’da kaleme alınmış özellikle siyaset felsefesi metinlerinde İslâm filozoflarının herhangi bir tesiri bulunmamaktadır. Örneğin Niccolo Machiavelli’nin “Hükümdar” adlı kitabının ilk modeli “Nasîhatülmülük” ve “el-Ahkâmü’s-Sultâniyye” türünden ya Müslüman devlet adamlarının ya da İslâm fıkıhçılarının elinden çıkmış kitaplardır. Ameli veya pratik felsefe olarak kavranmış alanlarda, bütün kaynağı vahiy, dil ve aktüel deneyim olan temel İslâm bilimleri ihtiyacı görmekteydi. Bu nedenle ilginç bir şekilde tecrübî akılla çelişen dini ilimler değil de aslında felsefi ilimlerdir. Çünkü felsefi ilimler, nakli ilimler veya aktarılmakla yetinilip ütopik niteliklerle donatılmış bilimler olarak kalmışlardır. Bu vakıayı yanlış anlayıp da, hem İslâm’da felsefenin bir süre sonra durağanlaştığının düşünülmesi ve hem de bugün ancak eski felsefi metinlerin canlandırılmasıyla geri kalmanın bertaraf edilebileceğinin ümit edilmesi yanlıştır. Nitekim Rönesans dönemi metinleri de Avrupa’da genelde sanıldığı üzere, salt Antik Yunan metinlerinden doğmuş değildir.

Metafizik ve bilime gelince, İslâm felsefesinin ikincisinde çığır açmış olduğunu, çünkü İslâm aklının pratiğe kabiliyetli olduğunu saptamakta yarar vardır. Astronomi, matematiksel dinamik ve matematiksel mühendislikteki sıçramalarla yol alan on altıncı yüzyıl ve on yedinci yüzyıl Avrupa biliminin arkasında kesinlikle ampirik bir bakış açısı vardır ve Antik Yunan’da böyle bir alışkanlık veya pratik mevcut değildi. Bu alanlarda İslâm felsefecilerinin açtıkları yollardan yüründüğünü söylemek lazımdır. Metafiziğe gelince, hem umumiyetle İslâm felsefecilerinin ve hem de onların kelamcı eleştirmenlerinin yaratıcı ve tecrübî davrandıkları teşhis edilmelidir. Aralarında özellikle İmam Gazâlî’nin Aristotelesçi metafiziğin itibarını sarsmak bakımından hakkı teslim edilmelidir, çünkü modern felsefe ve bilim Aristoteles sistemine karşı geliştirilmiştir. Politika ve etik gibi deneysel olanakları nedeniyle çığır açıcı olabildiği alanlar dışında modern Britanya’nın umumiyetle Aristoteles’e karşı olduğu belirtilmelidir. Francis Bacon’ın kitabındaki değerlendirmeler bunun en açık kanıtıdır. Aslında İmam Gazâlî’nin Aristoteles mantığındaki hataları görmemiş olması tuhaftır. O, hiçbir zaman ampirik bilimlerde yaratıcılığa elverişli bir yöntem olamazdı.

İslâm felsefesinin hukuk, etik ve politikayı ilgilendiren alanlarda başından itibaren durağan ve nakilci olduğu, bunun sebebinin Ortaçağ İslâm toplumlarının pratik bilgi ihtiyaçlarının bugün temel İslâm bilimleri olarak bildiğimiz dini ilimler tarafından karşılanması olduğu; ama bilimsel ve metafiziksel nitelikli felsefede tüm temsilcilerin neredeyse her zaman dinamik bir felsefe ortaya koymuş oldukları kabul edilmelidir. Nitekim dikkat edilirse, İslâm filozofları siyaset, hukuk ve ahlakta rasyonalist ve sağlık bilimleri ya da doğa bilimlerini ilgilendiren alanlarda umumiyetle ampiristlerdi. Temel İslâm bilimcileri veya ulema da hukuk, ahlak ve siyasette ampiristti. Hatta bu nedenle İslâm kelamcılarının metafizikte bir dönem sonra felsefecilerden ileride olduklarının kabul edilmesi gerekebilir. Nitekim sözgelimi dil felsefesi, İslâm felsefecilerinin değil de fıkıh usulcülerinin, kelamcıların ve Nahivcilerin icadıdır. Şu durumda, modernler için geri olan Aristoteles metafiziği ve mantığının temel İslâm bilimcileri için bir ilerleme olduğunu neden kabul etmeye bu kadar eğilimliyiz? Bence ihtiyacımız olana dair düşünme yerine günümüzde Batı felsefesiyle ilişkimizde görüldüğü üzere, nakilci düşünmeye alıştığımız için…

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort