DOLAR 32,2053 -0.22%
EURO 35,1156 -0.22%
ALTIN 2.498,171,32
BITCOIN 21695751,30%
Ankara
24°

AÇIK

17:01

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Muhammet Özdemir

Muhammet Özdemir

31 Ekim 2023 Salı

İzmir Üzerine (2): İzmir’in Kıymetini Bilmek

0

BEĞENDİM

ABONE OL

İzmir üzerine yaptığım bir önceki incelemede tarih, kültür ve kimlik bağlamındaki eksikliklerin koşulladığı kararsızlık ve amaçsızlıkları öne çıkarmıştım. Özellikle Türklük ve İslâm’ın bir arada ve gerçek dünyanın esas tayin edici unsuru olarak tarihin içerisinde bulunduğu zamanlardan kalma yapıların bulunmayışı, söz konusu unsurların tarihin dışında konumlandırılmasına yönelik bir önyargı yaratıyor demiştim. Bu meyanda Ankara ve Mersin’in yanı sıra İzmir’de fark ettiğim olumsuzluk, dil-düşünce-kimlik arasındaki ilişkilerin hem Batılılaşmadan kaynaklanan edilgenliği ve hem de İslâm’ın aleyhine dönen oryantalist bir kavrayışa sahip olması üzerineydi. Bu arada İzmir’in bir Cumhuriyet şehri olmasından kaynaklanan birtakım olumlu, hatta ayrıcalıklı özelliklerden söz etmek gerekmektedir. Medeni bir Ortaçağ ve Yeniçağ tecrübesi olmayan bir şehrin modern zihniyetin açık alışverişine görece daha yatkın bir gelişme göstermesi ve toplumsal güvenin daha yerleşik olması ilgi çekicidir. Mesela medeni bir Ortaçağı ve Yeniçağı olan yakındaki Manisa’da benzer bir ambiyansın bulunmayışı ve toplumsal yaşamda hissedilen kontrol olgusu şaşırtıcı gelmektedir. Son veriden hareketle insan bir kez daha acaba medeniyet nedir diye sorabilmektedir. Neticede benim amacım daima varolandan hareket ederek dünyayı saptamaktır, ona ilişkin yeni ezberler geliştirmek değildir. Yer verdiğim insani bağlamın bir çeşit felsefi çelişki yarattığının ben de farkındayım.

Batılılaşmanın yarattığı özgüvensizlik, edilgenlik, parçalanmışlık ve kendine uzaklığın yanı sıra İzmir’in gelişmiş bir insan birlikteliğinin amaçladığı açık alışveriş toplumsallığına sahip olması teolojik bir problem yaratacak düzeyde önemli bir sorundur. Çünkü hayatı açık ve bir diğerini kontrol etmek yanlışlığına düşmeksizin yaşayabilmenin ve bu arada temel gereksinimleri gidermekle ilgili çabaların bir önyargıya bazı temalar dışında takılmamasının İzmir’de ulaştığı gelişmişliğe karşın birçok şehirde tarihsel aidiyetlerin kontrol mekanizmalarının meşrulaştırılmasında kullanılması, dinin ne kadar doğru olduğuyla ilgili entelektüel bir soruya yol açabilmektedir. İzmir’de İslâm’a ve onun modern öncesi tarihini imleyen her türlü göstergeye karşı gayet anlaşılabilir toplumsal önyargılar ve dayatmalar bulunmaktadır. İnsanlar bu saptamadan rahatsız olmayacak kadar medeni olabilmeli veya dinlemek konusunda tahammüllü davranmalıdırlar. Söz konusu dayatmalar Müslüman dindarlar açısından zaman zaman çeşitli psiko-teolojik travmaların tetikleyicisi durumunda olabilmekte ve bu tecrübe de medenilikle örtüşmemektedir. Zira insan bir toplumda ihtiyaçlarını giderirken kendini güdümlü buluyorsa orası medeni değildir. Bu açıdan İzmir bir anlamda ve bir ölçüte göre medenidir ve kesinlikle evrenselliği kabullenebilmiş bir bakış açısına henüz evrilebilmiş değildir. Diğer bir açıdan ise mesela Konya ve Kayseri, ya da Kırıkkale, Adıyaman ve Kahramanmaraş gibi şehirlerde toplumsal yaşam özellikle bir cinsiyetin –erkek- toplumsal görünürlüğü üzerinden tesis edilmiş, aksi bir çeşit ahlaksızlık olarak yerleşmiş, bu algı modernlerce reddedilen İslâm’ın gerçek tarihi kimliğiyle birleştirilerek meşrulaştırılmış ve yaşam, söz konusu algı ile kontrol altına alınmıştır. Kadın başta olmak üzere meşru toplumsal unsurun yabancısı olarak kabul edilmiş hangi unsur olursa olsun rahatsız edecek tarzda izlenmekte ve kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Muhafazakârlığıyla öne çıkmış illerin neredeyse tamamında böyle bir olgunun tecrübe edilmesi, klasik İslâm’a ilişkin algıların ürkütücülüğünü meşrulaştıran bir modern etken konumundadır. Mutlaka anmak gerekirse sözgelimi benzer bir sıkıntı Rize’de de mevcuttur. Anlaşılabilir bir örnekle muhafazakâr illerin birçoğunda erkek birey, ailesi veya özel yaşamı ile –bu özel yaşam sadece cinsellikle sınırlı değildir, teolojik nitelikli veya hobi ve alışkanlıklara dair göstergeler de buna dâhildir- toplumsallaşamamakta ve izlendiğini fark ederek rahatsız edilmektedir. İnsanların birbirlerinin özel yaşamlarını takip konusunda kararlı olmaları, görevliymiş gibi ve müdahaleyi meşrulaştıracak tarzda davranmaları, medeni bir toplumsallığa erişilemediğini gösterir. Bu anlamda İslâm gayet medeni bir tarihe de sahiptir; çünkü sözgelimi en çok sakındırılan iki toplumsal tema olarak “zina” ve “alkol içme”, haneye taciz söz konusu olmaksızın toplumsal görünürlükle tescillenmediğinde hukuki bir nitelikle tartışılamamaktadır. Hatta özel yaşamın gözetlenerek birilerinin ahlaki olarak izlenmesi başka hukuki niteliklerin söz konusu edilmesine yol açmaktadır klasik İslâm tarihinde. “Gerçek İslâm” yolunda bir tartışma yaratmak, daha önce de yer verdiğim gibi, Müslüman dindarların toplumsal görünürlüklerinden duyulan bir rahatsızlığı maskeleyerek aslında yine insanların özel hayatlarına müdahale etmenin bir yoludur. İşaret ettiğim ve amaçladığım şey, gerçek veya sahih İslâm’ı tartışarak insanların özel tercihlerini denetlemeyi felsefi olarak meşrulaştırmak değildir. Benim şaşırdığım, maişet derdiyle sıkışan ve toplumsal yaşamda rahatlamanın bir yolu olarak evin dışında toplumsallaşan bireylerin, medeni tarihleri bulunan şehirlerde kontrole tabi tutulmalarıdır. İzmir’de edilgen olan modern tarih dışında özgür bir Ortaçağ ve Yeniçağ bulunmamasına karşın, hatta klasik İslâm genellikle tarihin dışında bir şey olarak inşâ edilmesine rağmen, insanlar, birbirlerinin toplumsal davranışlarını bu kadar kontrol etmek bağlamında görece daha medenidirler. İzmir’de size ait olan her neyse –aileniz, hobileriniz, inancınız, alışkanlıklarınız veya hatta göstermek istediğiniz marjinallikler- onunla evin dışında rahatlıkla gezinebilir ve genellikle de rahatsız edilmezsiniz. İslâm’ı çağrıştıran göstergelerin izlemeye ve tacize takılması, bu şehirde az rastlanmayan bir olgu olmakla beraber oryantalist edilgenliğin yanı sıra Müslümanlık ve muhafazakârlığın –utanç veya korku bağlamında- olumsuz bir algıya sahip olması da ayrıca incelenmelidir. Nitekim gelişmiş olduğu kabul edilen Batılılaşmış üniversitelerin genel öğrenci davranışları da İzmir’in bu özellikleriyle benzer olgusallıklar sergilemektedir. Ahlak veya çağdaşlık adına muhafazakâr veya modern şehirlerde yapılan izlemelerin kapsama alanı dışında kalan özel anlarda, her iki örnekte de çok şaşırtıcı ve bazen üzücü insani hadiseler cereyan edebilmektedir. Bana öyle geliyor ki, muhafazakâr şehirlerde meydana gelen bazı özel tacizler daha rahatsız edici olmakta veya toplum böyle algılamaktadır. Şimdi siz hangi tür şehirde daha mutlu olursunuz?

Bir de Türkiye’de İstanbul vardır. Herhangi bir şehri İstanbul’a göre tartışmak ve onunla kıyaslamak ne kadar doğrudur? İstanbul, bu yazıda sorunlaştırıldığı tarzda bir bağlamda, izleme, kontrol ve taciz bağlamında nasıl bir şehirdir? Bunlar ayrıca incelenebilir. İzmir özelinde söylemek gerektiğinde, bir noktaya kadar birçok şehirden daha gelişmiş bir medeni ambiyansa sahip bu ilin kıymetini bilmek gerekmektedir. Bence Cumhuriyete has kılınarak bazı tarihler veya inançlar özellikle dışarıda bırakılmadığında Türkiye’deki herkes İzmir’in ayrıcalıklı özelliklerini teslim edecektir. Belediyecilik hizmetleri ve şehrin tasarımı konusundaki değerlendirme esasları ise bir başka yazının bağlamını belirlemektedir. İzmir güzide bir şehrimizdir ve kıymetini bilmek gerekmektedir. Başka şehirlerimizin toplumsal kontrol, müdahale ve taciz bağlamında İzmir’in olumlu özelliklerini örnek alarak uygulamaları faydalı olacaktır. Gelenek veya modernite tek başına ne iyi ne de kötüdür; birer tavır olarak vardır; ama tek başına tayin edici olmamalıdır.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort