DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Melâl

Melâl

20 Ocak 2016 Çarşamba

Ev Alıp Evlenelim

Ev Alıp Evlenelim
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazı yıllardır süregelen ve iyi kötü bi iş bulduktan sonra mahalle baskısı haline dönüşme yolunda emin adımlarla ilerleyen “evlen evladım” baskısı neticesinde yazıldı ey okur… Klavyemin şirazesi ne kadar kayar, rotadan ne kadar saparım bilemiyorum ama bomba tespitler ibretlik paylaşımlar gelebilir ilerleyen satırlarda… Nil’in “evlenmek gerek” şarkısının fon müziğim, yalnızlığımın emaresi bir fincan kahvenin de yol arkadaşım oluşu bu yüzdendir..

60 kuşağının “okusun özgür ve bağımsız olsun” kafasıyla yetiştirdiği çeyrek asırlık bir insan evladıyım… Çeyrek asrın 20 senesi “oku annecim oku evladım” nasihatleriyle geçip gittiğinden gönül işlerine ayıramadık fazlaca vakit. Tam da burada çirkin krala bir selam çakıp “biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını lâkin aç idik yedik karanfil parasını” çaresizliğine bürünesim geldi ama ona ayrıca açarız parantez. Okuldu sınavdı derken mahvolan ve yaşayamadığımız gençliğimizi kutsal hedefe ulaştıktan sonra “rumbaa rumbaa eller havaya” diyerek yaşayacağız hayalleri kurup dururken, hayatın karşımıza evlilik piyonunu çok da namüsait mahiyetlerde süreceğini hiçbirimiz bilemedik. “Üniversiteyi kazandın mı, iki yıllık mı dört yıllık mı, atandın mı, kadrolu mu sözleşmeli mi” diye ömrümüzü yiyen komşu teyzeler aç kurt misali bu anı beklemekteydi… Eğitim hayatına dair bilgileri kulaktan dolma olduğu için bu zamana kadar sordukları tüm sorulara ustaca kaçamak cevaplar verebiliyorken, artık şartlar onların lehine değişmişti. Çünkü “evlilik” pek çoğunun master alanıydı ve biz tutulacağımız çapraz ateşe son derece donanımsız bir şekilde rumba rumba havalarındayken, onlar kısık gözleri ve bellerine dayanmış elleriyle bizi sıkıştıracakları bayram, seyran,düğün,dernek zamanlarını.kollamaktaydılar.

Müesseselerin en ciddisi olan evlilik üzerinden “vakit geldi” temalı laflar sokan Nurten teyzeler, yengeler, halalar ve hatta Şahabettin amcalarla mücadele konusunda zırhlanmamız çok uzun sürmedi… Zira,onlarla ilişiği, selamı sabahı keserek, yahut “ev alsam evlenmiş olmaz mıyım keh keh ” gibilerinden dalga geçerek  işkencemsi hallere son vermek bizim elimizdeydi, amma velakin dost meclisinde bir zamanlar gülmekten katılarak iştirak ettiğimiz, sığındığımız muhabbetlerin ekseni de bu yöne kayınca, tehlike çanları kulağımızın dibinde çalmaya başladı… Facebook haber kaynağımıza düşen beyazlı tüllü kabarık etekli telli duvaklı hanım kız, papyonlu smokinli kasaphavası kafası yaşayan genç uşak fotolarının sayısı giderek artıyor ve biz kabul etmesek dahi çember darılıyor ve sanki sustukça sıra bize geliyordu…Öte yandan, bordo kaplı defteri eline alanların hiçbiri -gayrı ne yazmaktaysa içinde- artık eskisi gibi değildi… Bir zamanlar “Gel bi çay içek la” samimiyetiyle sunduğunuz tekliflere ışık hızıyla “he” diyen candostlar, artık telefonlarınza dahi bakmıyor, bu gidişat henüz bordo defteri olmayan sizin gibilere daha sıkı bir bağ kurmanıza sebep oluyordu…

Bu süreçte bir yanda yalnızlıkla imtihanımızı, bir yanda pusuya yatmış Nurten Teyzelerimizi ve karşımızda dünya evine girerek level atlamış arkadaşlarımızı görüp, gaza gelerek gaflete dalalete düşerek “acabaağ” sözcüğünü zihnimizden geçirdiğimiz anlar oldu elbette… Devlet babanın 10 bin faizsiz kredi teşviki de zihnimizi bulandırma yolunda etkileyici bir hamle olsa da, nikah şekerleri isteme törenleri, çiçekler böcekler açık hava çekimleri ışık şelaleleri, görümceler eltiler aile ilişkileri, kız evleri naz evleri, damat bohçaları, kaynana tripleri ve birbirini sevdikleri iddia edilen iki insanın bir arada bulunabilmeleri için dayatılan binlerce saçma sapan yazısız prosedürü idrak eden zihnimiz acaba’yı.kovaladı.derhal…

Gerekçemiz vardı: Özgür, bekâr ve mutluyduk. Kimse değip dolaşmasın, hesap sormasın bu yalın mutluluğa gölge düşmesin istiyorduk….Kendimizi yukarıda sıraladığım şuursuz prosedürleri gerçekleştirirken bulmak, kendimize olan saygımızı baltalayacak diye korkuyor, o bordo defterdeki keramet neticesinde değişecek olmayı kendimize yediremiyorduk… Bardağın boşunu dolusunu geçtim, dibine çökmüş, öylece yaşıyorduk… Ancak zaman hızla geçiyordu… Ve gün geçtikçe büyüyor, kıstaslarımızı daha belirgin çizgilerle çiziyor, tolerans eşiğimizi sıfıra doğru götürüyor, gençliğin gözükaralığı ile bertaraf edilebilecek nice meseleyi  kafalarımızın içinde çözümsüz sorunlara dönüştürüyorduk.

Şunca laf salatasının sonunda kendimi bile ikna etmiş haldeyim… Diyeceğim odur ki, konu Esra Erol’a intikal etmeden evliliği angarya değil de “Allah’ın emri” olarak görmeli “Bekarın dini yarımdır, evlenince tamamlanır.” hadisinden hareketle acil eylem planları hazırlamalı, şu hayat denen yolculuğa iki kişilik biletlerle devam etme fikrine kendimizi alıştırmalıyız. Zira bu 1+0 hayatlara, sürekli birinci tekil şahıs ekiyle çekimlenen eylemlere, -bi açan olmayacağına emin olduğumuz için- kapı zilini hiç kullanmadığımız evlere, bilgisayara indirip “kulaklıkla” izlenen filmlere.de.doyacağımız.günler.yakındır.

Ve güzel dostum, “ev alalım evlenelim” , çok kötü, çok çok kötü bir espridir.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort