DOLAR 32,2561 0.01%
EURO 34,8687 0.4%
ALTIN 2.429,571,53
BITCOIN 20181101,71%
Ankara
22°

KAPALI

04:09

İMSAK'A KALAN SÜRE

Genç Ufuk FK

Genç Ufuk FK

08 Şubat 2019 Cuma

Arabesk Müslümanlar | İnceleme

0

BEĞENDİM

ABONE OL

5278 (1)Gelişen ekonominin hayatın her alanında sunduğu rahatlıklar, yeni iletişim teknolojileri ve modernizminde etkisi ile Türk toplumu manevi değerlerinden uzaklaşıyor. Siyasal yapının dindarların önünü açmasıyla kamusal alanda artık daha fazla görünürlük kazanan muhafazakarları ise sekülerleşme endişesi aldı. Peki Türkiye gerçekte muhafazakarlaşıyor mu, sekülerleşiyor mu? Bir sorudan çok sorun halini alan bu durumu daha iyi anlamak için uzmanların kapısını çaldık…

Türkiye’nin son zamanlarda dindarlaşıyor gibi göründüğünü ancak dindarlaşmadığını ifade eden Din Sosyolojisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Fazlı Polat, Türkiye’deki dindarlaşmanın yerini göstermelik bir dindarlığa bıraktığını, insanların gördüklerine dayanarak dindarlığın arttığını zannetmesinden ibaret olduğunu belirtiyor. Polat, “Seküler hayatın albenisi dindarları malesef kendine çekti ve eritti. Nitelik açısından onlara eski dindarlık formunu unutturdu.Haliyle dindarlar şu an ne tam seküler ne tam dindar. Yani muhafazakarlık arabesk bir hale büründü. Bugün malesef saf Anadolu Müslümanlığı duygusunu yani değerlerimizi kaybettik. Bu değerlerin kaybına sebebiyet veren ise yeni bulmuşluk, ekonomik rahatlık ve adeta çılgınca bir tüketme arzusu. Bu sosyolojik bir gerçekliktir. Çünkü rahatlık gevşekliği doğurur.Bundan isteseniz de kaçamazsınız” şeklinde konuştu.

Yeni Form Muhafazakarlık
Türkiye’de bugünkü dindarların, eski dindarlık anlayışıyla ilgili ilkesel tavırlardan vazgeçerek yeni bir takım seküler nitelikli kavramlarla dindarlıklarını tanımlamaya başladıklarını belirten Polat, bugün ki Müslümanlığın, Anadolu Müslümanlığının insanlara yüklediği formun çok dışında, ne olduğu belirsiz bir anlayışa dönüştüğünü söylüyor. Fazlı Polat, muhafazakarların daha önceden kamusal alanda var olmayışlarını, Türkiye’nin seküler ve daha laik bir yapıda olmasına bağlandığını ancak siyasal yapının dindarların önünü açmasıyla zaten var olan muhafazakarların eğitim ve ekonominin de katkısıyla sahaya indiğini,böylece Türkiye’de muhafazakarlığın arttığı algısı oluştuğunu ifade ediyor. Polat, “Türkiye’de muhafazakarlığa din-siyaset ilişkisi çerçevesinde bakılmamalı. Çünkü din siyasetle iştigal ettiğinde, o Anadolu Müslümanlığı dediğimiz saf, ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ duygusunu azaltıyor. Çünkü saf dindarlık hiçbir menfaate dayanmadan, hiçbir çıkar ilişkisi olmadan bireylerin yaşadığı dindarlıktır. Ancak olayın içine ekonomi, menfaat, makam ve mevki girince dindarlığın üstünü örtüyor. Dolayısıyla dindarlık artık sadece şekilden ibaret bir hale dönüşüyor. Bu da nitelik açısından Müslümanlığı zayıflatıyor. Peki bu neden kaynaklanıyor? Bunun sebebi, dindar insanların kamusal alana olan açlığı. Çünkü dindar insanlar bugüne kadar dünya nimetlerinden çok fazla faydalanamadılar. Makamdan, mevkiden bihaber yaşadılar ve ekonomik gelirleri de bununla bağlantılı olarak daima düşüktü. Siyasal yapı dindarların yolunu açınca dindarlar bir anda ekonomi, makam ve mevki ile tanıştılar. Sonuç olarak muhafazakarlar, arabesk bir anlayışla dindarlık ve seküler hayatı bir arada götürmeye çalışıyorlar ki, bu çok hoyratça bir davranış. Bu ne modern ne de ilkesel bir dindarlık. Bu durum, kamusal alandaki bir takım menfaatlerin, dindarların cazibe merkezi haline gelmesinden kaynaklandı ve nitelik alabildiğine azaldı.”

Ekonomik rahatlık bedel ödetiyor
İnsanların rahatladıkça ve rahat ortama kavuştukça her alanda gevşemeye başlayacaklarının sosyolojik bir gerçek olduğunu kaydeden Polat Türkiye’deki muhafazakarlığın da bu durumla karşı karşıya olduğunu vurguluyor. Polat, “Ekonomide bir kavram vardır; ihtiyaçları belirleyen gelir düzeyidir.Yani dün refah düzeyiniz düşükken bugünkü yaşam tarzınızı israf olarak görüyordunuz. Ancak ekonomiye sahip olduğunuz an, tükettiğiniz her şey sizin ihtiyacınız oluverdi.Bu bir toplumsal değişim ve dönüşüm sürecidir. Bu dönüşüm baş döndürücü bir hızla ilerliyor. Örnek verecek olursak; önceden başörtüsünün niteliği başı örtmekti. Ama şimdi başörtüsüyle birlikte adeta modayı takip etme furyası başladı. Yani artık ekonomik gücü yerinde olan muhafazakar bayanlar, kıyafetlerini tesettür defilelerinden seçmeye başladılar. Halbuki Müslümanlıkta tesettürün gayesi, örtünmekti. Tesettürden daha öte bir şey var burada, iktisadi hayatın tesettürü modaya da aktarması. İktisadi hayat, moda defileleriyle tesettüre dahi kendi felsefesiyle yeni bir form kazandırdı.Bu normal bir şey bunu anormal karşılamıyorum ancak bunu yaparken arka bahçeyi de unutmamak lazım. Çılgınca bir tüketim, yeni bulmuşluk ve sahip olma arzusu manevi değerlerin kaybına sebebiyet vererek bize büyük bir bedel ödetti. Ancak bütün bunlardan isteseniz de uzak duramazsınız.” ifadelerini kullandı.

Neleri muhafaza edemiyoruz?
Türkiye’de son dönemlerde evlilik öncesi flört ve cinsel birlikteliklerde ciddi bir artışın söz konusu olduğunu dile getiren Aksaray Üniversitesi Araştırma Görevlisi Volkan Erit, daha fazla seks partneri, bekâr olup bakire olmayanların sayısında artış ve ailelerin bu dönüşüme eskiye kıyasla daha anlayışlı olmasının, muhafazakârlaşan bir toplum portresi çizmediğini savunuyor. Erit, “Sosyal medyanın iletişim olanaklarını artırması, kadınların evlerinden sokaklara ve iş yerlerine taşınması, yeni ebeveynlerin kendi anne-babalarına nazaran daha gerçekçi olmaları, evlilik öncesi flörtün içine cinselliği de alacak şekilde gün geçtikçe yaygınlaşmasına yol açıyor” dedi. Erit, her şeyden önce ahlakın muhafaza edilmesi gerektiğine böylece manevi değerlerin daha az hasar göreceğine de vurgu yapıyor.

Muhafazakar Yaşam Tarzı Kente Taşındı
Türkiye’de muhafazakarlaşmanın ve dindarlaşmanın arttığını, laikliğin zayıfladığını, sekülerleşmenin ise daha çok muhafazakar kesimde yaşandığını belirten Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak, ” Bugün Türkiye’de ritüeller ve ikonlara indirgenmiş yeni bir dindarlık da var, dini sadece bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsetmek isteyen bir akıl da… Köyden kente göç edenler, muhafazakar yaşam tarzını kente taşıyor ve daha görünür kılıyorlar. Kent hayatına yansıyan bir İslamlaşma da söz konusu. Bu arada köyden kente gelen muhafazakâr kesim de iktidar ve servet ile yüzleşince elbette belli bir ölçüde dönüşüm de yaşıyor. Kent ve sermaye, iktidar dönüştürücü bir güce sahip. Bu gücü talep edenler, bu güce sahip olmak suretiyle toplumu dönüştürmek isterler. Ama bu güç öncelikle kendine sahip olanları da dönüştürür” ifadelerini kullandı. Bahçe şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Yılmaz Esmer ise, Türkiye’nin bazı bakımlardan muhafazakârlaştığını, diğer bazı açılardan ise pek değişmediğini söylüyor. Esmer, “Türk toplumunun son yıllarda sekülerleşmediği kesin gibi geliyor bana. Tam tersine, aydınlanma değerlerinden ve bu değerler içinde önemli yer tutan seküler zihin yapısından giderek uzaklaşıldığı söylenebilir” dedi.

Genç Ufuk fikir Kulübü Genel Yayın Yönetimi
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort