DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Genç Ufuk FK

Genç Ufuk FK

08 Şubat 2019 Cuma

Sosyal Medya ve Toplum

Sosyal Medya ve Toplum
0

BEĞENDİM

ABONE OL
sosyal-medyaDoç.Dr.Artun AVCI
Marmara Üniversitesi / İletişim Fakültesi

.

Alfabenin M.Ö. 8.  yüzyılda Antik Yunan’da icat edildiğini biliyoruz. Alfabe sözcüğü, Yunan alfabesinin ilk iki harfin Latinleştirilmiş biçimi: “Alfa”  Sami dillerindeki “aleph” den “beta” da Sami dillerindeki “beth” den türemiştir. Alfabenin icadı, kavramsal söylemi mümkün kılmış, soyut düşünce gelişmiş, bilgiye dayalı iletişimin zihinsel altyapısı hazırlanmıştır. Homerosçu sözlü kültür yerini yazının egemen olduğu bir düşünce düzenine bıraktı. Bu noktada  yazılı kültürle görsel-işitsel-sözlü kültür arasında tarihsel bir hiyerarşi oluşmuştur. Homeros çağı sona ermiş  “güzel olabilmek için akla uygunluk”  arayan  Sokrates-Platon-Aristo çağı başlamıştır. Nietzsche’nin batı kültürüne yönelttiği eleştirilerin temeline Sokrates’i  (Platon ve Aristo geleneği) oturttuğu bu yeni kültür, yaygın okuryazarlığı ve yazının bir iletişim biçimi olarak kullanılmasını sağlamıştır. Bazı iletişimciler, Antik Yunan’da alfabenin okuryazarlığı yaygınlaştırdığı ve bunun sonucu olarak yurttaşların yasaları okuyabilmesiyle yasama işlerinde daha etkin rol oynadıklarını savunur. Alfabenin icadı, okuryazarlığı yaygınlaştırmış ve okuryazarlık Yunan siyasal demokrasinin gelişiminde etkili oynamıştır (Goody, Watt, 2005). Bu hiyerarşi, 20.yüzyıl kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle yıkılmaya başlayacak ve sinemanın icadı, radyo, televizyon ile görsel işitsel kültürün yükselişi, yazılı kültürün tahtını tehdit etmeye başlayacaktır. Asıl büyük dönüşüm ise yüzyıl sonda gerçekleşecektir.

Bugün (21.yy başı), yeni iletişim teknolojilerinin gelişimi ile iletişim biçimleri ilk kez etkileşimsel ağlar içinde bütünleşiyor. Tarihte ilk kez insan iletişiminin tüm biçimleri (yazılı, sözlü, görsel-işitsel ) aynı sistem içinde bütünleştiren bir hiper-metin ya da meta-dil oluşuyor (Castells, 2005). Web 2.0 teknolojileri, yeni medya, sosyal ağlar bu meta-dilin tezahürleri.

İletişim bilimci N. Postman’a göre toplumda geçerli olan iletişim biçimi, kültürü belirlemektedir. Çünkü gerçekliği, dilimizle görürüz. Heidegger, “İnsan dile doğar!” demişti. Dilimiz, medyamızdır. Medyamız, metaforlarımızdır, simgelerimizdir, sembollerimizdir. Metaforlar, simgeler, semboller, kültürün içeriğini dönüştürür. Çünkü kültür, iletişimle başlar, iletişimle aktarılır. Kitle İletişim araçları, kültürün bir ifadesidir. Kültür,  kitle iletişim araçlarının sunduğu malzemeler üzerinden işler.

Enformasyon toplumu ya da “iletişime doymuş toplum” olarak tanımlanan 21. yüzyıl toplumunun “enformasyonel imgelerin egemenliği altında” bir kültür inşa ettiği söylenebilir.. İletişim teknolojisindeki her gelişme, kültürel değişimi de hızlandırmakta; iletişim süreçlerinin evrimi ile kültürel süreçlerin evrimini birbirine bağımlı hale getirmektedir. Kültürel süreçlerin anlaşılmasının yolu,  toplumun kendisini hangi iletişim teknolojisi ile başat olarak kurduğunu anlamaktan geçmektedir. İletişim aracı, davranış ve düşünme biçimlerini, değerleri oluşturmakta; bunları yerleştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır. İnsanlar yalnızca toplumsal dolaşımda olan mesajlar, sözler vs. ile değil, bunların aktarıldığı mecralar tarafından da belli düşünce, davranış ve değer kalıpları geliştirmektedir. (Nalçaoğlu, 2011).

Kanadalı iletişim bilimci Marshall Mcluhan, insanların yalnızca toplumsal dolaşımda olan mesajlar, sözler vs. ile değil, bunların aktarıldığı mecralar tarafından da belli düşünce, davranış ve değer kalıpları geliştirdiğini 1960’lı yıllarda söylemişti. Özellikle “Araç mesajdır”(the medium is the message) isimli kitabında, toplumların,  iletişimin içeriğinden çok, iletişimde kullanılan araçlarının doğasınca biçimlendirildiğini savunmuştur. Buna göre kültürel ve toplumsal değişimin hiçbir yanı, medyanın bugünkü ortamımızı nasıl oluşturduğu ele alınmadan anlaşılamaz. Çünkü medya, insanın psişik ya da fiziksel yetilerinin bir uzantısıdır. (Mcluhan, 2001). Medya düşünce için araç sağlamanın dışında, düşünme sürecini de şekillendirir.

Öyleyse ifadenin, sözün ifadenin, sözün kendisinden daha çok söylendiği yere, hangi iletişim aracı ortamında söylendiğine odaklanmak gerekiyor.  Çünkü insan iletişimi, içeriğinden bağımsız olarak maddi bir unsura, yani ortama (medya) bağlıdır. Örneğin bir sözün üniversite konferans ortamında söylenmesi, sözün içeriğini belirler; aynı söz, arkadaşlarla kafede otururken farklı; Twitter’da farklı; televizyon sahnesinde ise daha farklı ifade edilir.

Yeni medya teknolojilerinin, internetin, sosyal ağların yeni iletişim biçimleri oluşturduğunu ve  ruhsal, toplumsal, siyasal, ekonomik, sosyolojik her türlü dar görüşlülüğün sonunu getirdiği söylenebilir. Sosyal ağlar, esnek, dinamik ve yatay özellikleri ile yalnızca fikir beyanını hızlandıran etkili bir mecra ortamı oluşturmakla kalmamakta; duyuları, düşünceleri, eylemleri ve dünyayı algılama biçimlerini de değiştirmektedir.

Artık kültürü medyadan, internetten, sosyal ağlardan bağımsız düşünemeyiz.  İstatistikler sosyal ağların toplumsal iletişim süreçlerinde ne kadar aktif olduğunu ortaya  koyuyor. 2012 verilerinde Türkiye’de  kullanıcı sayısı 35 milyon, yaş ortalaması 28, Facebook kullanıcı sayısı :31 milyon,Twitter:6 milyon ve  Linkedin:1 milyon olarak geçiyor. Türkiye Facebook kullanıcı sayısında Avrupa’da 1. sırada.  Genç kuşağın sosyal ağ kullanımı, YouthInsight (2011) araştırma şirketi tarafından yapılan ve MediaCatOnline web sitesinde yayınlanan araştırmada ortaya konulmakta.  Buna göre Türkler haftada 50 saat sosyal medyada zaman geçiriyor (25 saat haftaiçi 25 saat haftasonu). Türkiye internet  kullanıcı sayısı ile Avrupa’da 1. dünyada 7.  sırada. Genç kuşağın en çok ziyaret ettikleri, sosyal ağlar. TÜİK 2012 araştırması  da internet kullanımının  en fazla 16-24 yaş aralığında olduğunu bulgularla ortaya koyuyor. Alexa.com verilerine göre Türkiye’de 2012 yılında en çok aranan sitelerde Facebook 2., Youtube 3., Wikipedia 6., Twitter 10. sırada bulunuyor.

İstatistikler, kültürün yeni iletişim teknolojileri aracılığıyla giderek “dijitalleştiğini” ortaya koyuyor. Kültürün “dijitalleşmesi”, tüm geleneksel referans çerçevelerini yetersiz kılmakta, sınırlar (içleme-dışlama, kamusal-özel,  kaos-düzen) paradoksal bir birliktelik halinde iç içe geçmektedir. Kamusal hayat/özel hayat ayrımı ve mahremiyet algısı da bunların başında geliyor. Her geçen gün Bauman’ın ifadesiyle katı moderniteden “akışkan bir moderniteye” doğru yol alıyoruz. Yeni iletişim teknolojileri, yeni medya, web 2.0, sosyal ağlar, sosyal medya, ne dersek diyelim kültürü temelden değiştirmiştir ve  kültür, yaşama tarzları, algı biçimleri daha da değişecektir.

“Enformasyon toplumu” kuramının sahibi Castells “artık sanal alemden, sanal bir gerçeklikten bahsedemeyiz”, diyor.  İnternet,  sosyal medya bugün hayatın ta kendisi,  toplumun gerçek bir mekanı haline geliyor.

İnternet

En basit tanımıyla bilgisayar ağlarını birleştiren bir ağ olan internet,  küresel bir iletişim ağına sahip bir sistem olarak kuşkusuz ulusal sınırları aşan “sanal kamusal alanlar” oluşturma potansiyeli ile “merkezsizleşmiş” bir özelliği sahip. Kuşkusuz bilgi ve enformasyonun üretim ve dolaşımındaki bu gelişmeler, örgütsel yapıları değiştirmekte, hiyerarşik yapılar,yerini daha az katmanlı yatay yapılara bırakmaya başlamaktadır. Zaman ve mekan farklarının öneminin azalması ile pek çok kişi bir gerçek ya da elektronik örgüte katkıda bulunabilmekte, bilgi ve deneyimlerini paylaşabilmekte; bu da o örgütün etkisini artırmaktadır.

İnternet, 1970’lerin başında ABD hükümetinin bir nükleer savaş tehlikesi karşısında askeri iletişimi sürdürebilmek için geliştirdiği bir projeydi. Soğuk savaş döneminde ABD hükümetinin olası bir nükleer savaş tehlikesi karşısında füzeleri kontrol ve organize edebilmek, askeri iletişimi sürdürebilmek için geliştirdiği bir projenin sonucu olarak MIT’nin de desteğiyle tek bir ana bilgisayar ünitesinden bağımsız olarak bilgisayar ağları ile kontrol edilen füze sistemi olarak ARPANET (Advanced Research Projects Agency Net) geliştirilir. Askeri bir bilgisayar ağı olarak kurulan ARPANET sistemi elektronik posta, ağ haberleri gibi hizmetlerle istikrarlı bir iletişim aygıtına dönüştü ve Amerikan hükümeti ARPANET’i 1980’li yıllarda sivil hizmete açacaktır.1987’de bağlantı noktası sayısı 30.000’e ulaşır. Ticari amaçlı kullanım için yeni teknik servisler kurulmaya başlanır. 1990’a gelindiğinde bağlantı noktası 300.000 ve haberleşme grubu 1000’i bulmuştur. ARPANET, Sovyet Bloğunun çöküşüyle birlikte faaliyetine son verir.

1980’ler sinyal aktarma teknolojisi ile metin, görüntü, ses ve veri iletimi mümkün olacak; 1990’lar internet için daha kapsamlı olan “yeni medya” terimi kullanılacaktır. Web 1.0, 90’lı yılların internet hizmetleri, İnternetteki bilgilerin tek yönlü yayınlanmasına olanak sağlayan teknolojik altyapı olarak ortaya çıkacaktır.

İlk kez 2004 yılında kullanılan web 2.0 , ikinci nesil internet hizmetlerini ifade ediyor. (Yani youtube, facebook, twitter, akıllı telefonlarla, sosyal ağlar ya da sosyal medya). İkinci nesil internet hizmetlerinin özelliği, yayıncıdan bağımsız kullanıcı, kullanıcı kaynaklı içerik, karşılıklı etkileşimsellik, hiper metinsellik, çoklu medya, mekan engeli olmadan çevrimiçi olmak. Sosyal ağlarla internet, geleneksel anlamıyla medya olmanın çok daha ötesine geçiyor. Artık internette hem her türlü medya  hem de her türlü malın satıldığı dükkan var. İnternet, hem medya, hem alışveriş merkezi, hem cilveleşme, dedikodu ve miting alanı, hem de imkanı olan için bilgi okyanusu.(Uğur,2013)

Hem Özgürlük ve Hem Kâbus   

Sosyal medya unsurlarını kapsayan en genel ifadeyle internet: çok boyutlu, çok yüzlü bir alan. Bir yandan suça, nefret söylemi[1]nin yaygınlaşmasına, bilgilerin çalınmasına, yurttaşların otoriter iktidarlar tarafından gözetlenmesi ve denetlenmesine neden olurken; bir yandan yatay iletişime dayalı yurttaşın düşüncelerini özgürce ifade ettiği bir alan, demokratik bir zemin, bir kamusal alan, imkanı olanlar açısından dev bir kütüphane haline gelebiliyor. Yani; hem katılım, paylaşma, etkileşim, karşılıklılık olanağı hem de  gözetim, denetim, nefret söyleminin yaygınlaşmasını  sağlayan bir ortam. Sosyal medyada demokratik idealler de nefret söylemi gibi yaygın, kolay erişilebilir ve kolay üretilebilir.

Bazı kuramcılar internetin sosyal ağların kamusal tartışmayı ve demokrasiyi geliştirebileceğini savunuyor. İnternet onlara göre demokratik idealleri yaygınlaştırabilir. (Papacharissi, 2002).  Bazı kuramcılar da tam tersini savunuyor. Örneğin  Mark Poster,  İnternet’in  bir süper-panoptikon haline geldiğini ve otoriter iktidarlar için muazzam denetim ve gözetim olanaklarını yarattığını savunur.(Poster, 1990) Bu nedenle internet Poster’a göre  demokratik ideallerin gerçekleşebilmesi için bir  kamusal alan olamaz.

Wikileaks’in kurucusu Julien Assange tıpkı Poster gibi  internetin totaliterliğin görülmedik düzeyde tehlikeli bir aracı haline geldiğini ve sansür, denetim ve gözetim pratikleri ile “yeni bir ulus-ötesi kara ütopya” nın yaklaşmakta olduğuna dikkat çekiyor.

İletişim teknolojileri, karamsar ve temkinli kuramcılara göre iktidarların bireyleri gözetlemesini kolaylaştırıyor. Sosyal medya ve internet, otoriter iktidarların gözetleme aygıtına, takip, fişleme ve baskı aracına dönüşebiliyor.

Gözetim tehlikesine karşın internet, yeni medya ya da sosyal ağlar erişimin hızlı, ucuz, gerçek zamanlı, çift yönlü olması ve uzaklığı, mekan sınırlılığını ortadan kaldırması, merkeziyetçi olmayan bir yapısı  ve mesajı dünyanın her yerine eş zamanlı olarak iletebilmesiyle geleneksel medyadan çok daha fazla olanak sunuyor.

“Akıllı telefon” adı verilen mobil iletişim araçlarıyla artık sosyal medyaya her an her yerde erişilebiliyor. Esnek, “çoktan çoğa” iletişimi sağlayan, dinamik ve yatay özellikleri ile fikir beyanını hızlandıran etkili bir mecra ortamı olmasının yanı sıra sosyal medyada kullanıcılar aynı zamanda medyanın üreticileri. Kullanıcılar, içerik oluşturuyor ve ağı şekillendiriyor. Sosyal medyanın geleneksel medyadan farklılaştıran önemli bir özellik bu.

Bilindiği gibi televizyon, radyo, yazılı basın vb. geleneksel medyada içerik profesyoneller tarafından oluşturulur, oluşturan içerik ya da mesaj kaynaktan hedefe (izleyici, seyirci) ulaştırılır. Geleneksel medyada editörler, genel yayın yönetmenleri ve hatta medya sahipleri içeriği ve mesajları elemeye tabi tutar, süzgeçten geçirir. Bu monolojik yapı, öteki ile iletişimi sınırlar.

Sosyal medyada kullanıcı, içeriğin kendisidir, içeriği oluşturan bir öznedir. Kaynak  ve hedef yoktur. İçerik ya da mesaj Ben-Sen-Öteki arasında dolaşarak ağın şekillenmesini sağlar. Sosyal medya, geleneksel medyadaki yöneticileri,  genel yayın yönetmenlerini, editörleri devre dışı bırakır. Mesajın geleneksel medyaya oranla daha özgür olarak oluşturulmasını sağlar.

Ülkemizde geleneksel medya gibi siyaset de monolojik bir kültüre sahip. Siyasetçiler, çağın dinamikleriyle uyumsuz, sosyal ağları iyi kullanamıyor. Bir çok siyasetçi, Twitter’da hiç kimseyi takip etmiyor ya da takip ettikleri yalnızca kendi partisinin üyeleri. Siyasetçiler çoğunlukla söylemek istiyor, dinlemek istemiyor. Oysa sosyal medyanın anlamı etkileşimsel, katılımcı , dinamik ve  interaktif olması. Sosyal ağlar, diyalog kültürünü teşvik eder;  kullanıcılar hem söyleyen hem de dinleyendir.

Sosyal ağlar ya da medya,  diyalojik, çift yönlü bir aygıt, süregiden bir iletişime dayalı diyaloğa “öteki” ni, “başkası”nı dahil ediyor. Ötekini kendi dilinden dinleme olanağı sağlıyor. Bir ölçüde Levinas’ın kuramındaki “varlığı aşarak ötekine temas etme arzusu” nun gerçekleşmesini sağlayabiliyor. Sosyal medyada her an her şeye dahil olma olanağı var. Çağımızda artık herkes herkesle iletişim kurmak, söz sahibi olmak istiyor.

Demokratik idealler 

İletişim teknolojilerinin ulaştığı düzey, her türlü kapalı toplum ya da otoriter siyaset yapma tarzlarını aşıyor. Hükümetler ve dev ticari şirketler ağı kontrol ve denetim altına almak istese de ağ mimarisi yaygın erişimi destekliyor. Ağ, tüm kontrol çabalarına karşın esnekliği, merkeze olan mesafesi, etkileşimselliği, interaktif özelliği, yayılma güçleriyle kontrol edilmesi mümkün değil. Sosyal medyada  “akışların iktidarı, iktidarın akışlarının önüne geçiyor “.(Castells,2005)

Sosyal medyanın 2011’de Tunus ve Mısırda Arap baharını başlatan isyanların ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu,  aynı yıl İspanya, İtalya ve Yunanistan da “Öfkeliler hareketi”ne güçlü bir etkilerde bulunduğunu biliyoruz. Sosyal ağlar protestolarda politik bir aktör haline geliyor, ağların yapısının sağladığı hareketlilik ve hız, durağanlık ve içeriğin önüne geçiyor.

Özllikle facebook, twitter vb. yeni medya ortamlarının anında tepki verme, etkileşimsellik, düşünce hızını arttırma, kamusal tartışmaya katılmayı sağlama özellikleri ve internet erişimli mobil cihazların kullanımı, protestonun niteliğini değiştirebiliyor. Ana akım medyanın tekelleşmeye/oligopolleşmeye dayanan sermaye yapısı ile siyasi iktidarlara bağımlı olması nedeniyle sosyal medya, haber gizleme ve bilgi eşitsizliğinin giderilmesinde ve yurttaşların kamusal tartışmalara katılmasında etkin bir rol oynayabilir. Böylece sosyal medya ortamlarında cep telefonu uygulamaları kullanılarak ana akım medyanın yapamadığı haberciliği birey-yurttaşlar yapabiliyor.

Sosyal medya, ana akım medyada politik tartışma alanından dışlanan grup ve bireylerin kamusal alana katılım olanaklarını genişletmesini sağlayabiliyor. Ağlarda yaratılan yeni vatandaşlık anlayışı (Netzen), bireysel ve kamusal özgürlüklere ilişkin yeni bir demokratik kültürü oluşturabiliyor ve edilgen ve hürmetkâr vatandaşlığa kıyasla daha katılımcı bir vatandaşlık öngörebiliyor.

Sosyal ağlar, gündelik yaşam ve genç kuşak

İnternetin, bilgisayarın, oyun ve cep telefonunun yaygın olduğu bir çağın içine doğan ve hakkında  “Y Kuşağı”, “90 Nesli/Kuşağı” “dijital yerli” vb. tanımlamalar yapılan  kuşak, önceki kuşaklar  gibi dünyayı sanal/hakiki olarak ikiye ayırmıyor. Gerçeklik algısı “siber dünya” ile şekillenen bu  kuşak için sosyal ağlar, hakiki bir dünya. Sosyal medya hayatın bir parçası, samimi ve kişisel ilişkiler bu ortamlarda yaşanıyor ve genç kuşak, sosyal medya ortamına, gerçek yaşamlarından ilişkileri taşıyor. Politika da dahil, her şey burada yapılmaktadır. Yeni davranış ve değer kalıplarını benimseyen genç kuşak, toplumsal olaylara sosyal medya aracılığıyla katılıyor.

Genç kuşağın geleneksel siyaset ile çatıştıkları temel nokta burası.. Bu kuşak, geleneksel siyaset ile günlük hayat pratiklerini ilişkilendiremiyor, karar alma mekanizmaları içinde kendilerini etkin  olarak görmüyor ve bu nedenle siyasetten dışlandığını düşünüyor. Sosyal ağları  iyi kullanan bu  kuşak, artık konuşmak istiyor, sözünü duyurabilme hakkı istiyor

“Akışkan modernite” olarak tanımlıyor Bauman, yaşadığımız dünyayı. Artık insanlar eskisine göre sosyal medyada karşı cinsle çok daha rahat iletişim kuruyor, randevu alıyor, ilişki başlatıyor. Ancak karşı cinsle daha rahat ilişki/iletişim kurabilmenin yan etkisi de var. Bireyleşmenin aşırı bol olduğu bir dünyada ilişkiler iki ucu keskin bıçak ve  “delete” tuşuna basıp ilişkiyi kolayca bitirmek mümkün.(Bauman,2011)

Bilgisayar dolayımlı ilişkilere girmek daha  kolay olduğu gibi çıkmak da kolay. Artık insanlar bağlanmaktan daha çok sosyal ağlarda yakınlık kurmayı, daha az yükümlülük almayı tercih ediyor. Bauman’ın ifadesiyle “aralarında bağ kuramayan insanlar birbirleriyle kablolu/ kablosuz bağlanıyor “. Online arkadaşlık çabuk kuruluyor, çabuk da kopabiliyor. Uzun süreli ilişkiler yerine geçici, kısa süreli, yükümlülük içermeyen online arkadaşlıklar mümkün oluyor.

Sosyal ağların çiftler açısından olumsuz bir diğer noktası da  sevgililerin  karı kocaların onları ilişkilerinde birbirlerini gözetlemek ve denetlemek için kullanmaları, birbirlerine dijital şiddet uygulamaları. Sosyal ağların bu tarz kullanımı -kuşkusuz-  aşkları ve ilişkileri hızla tüketebiliyor.

Sosyal ağların toplumsal ilişkiler açısından olumlu yönleri bedenden bağımsız iletişime imkan vermesi ve böylece sınırlı sosyal hayat yaşayan insanlara toplumsal bağlar kurma şansı tanıması.  Örneğin engelli vatandaşlar açısından sosyal ağlar, etkileşim özelliği nedeniyle mekansal sınırlılıkların aşılmasını sağlıyor, evden sosyalleşme olanağı sağlıyor. Bastırılmış toplum üyeleri (kadınlar, azınlıklar vb. ) kendilerini ifade etme şansı, sosyal ağlarda mümkün hale gelebiliyor.

Farklı ya da sahte kimliklerle bağlar kurma şansı veren sosyal medya yeni bir kimlik de vaat edebiliyor. İdealleştirilmiş ya da arzu edilen anonim bir kimlikle sosyal ağlarda var olmak mümkün. Anonim kimlik,  “gerçek” kimliği gizlediği için baskıcı rejimlerde fikirlerin özgürce ifade edilmesi mümkün olabilir. Anonim kimlik, bir başka açıdan toplumsal iletişimin asgari normlarını(nezaket, saygı, kibarlık vb.) ihlal ederek kamusal bir tartışmayı imkansız kılabilir. “Gerçek” kimliğini saklayan kullanıcı sözlerinin, ifadelerinin sorumluluğunu üstlenmeyebilir.

Sosyal medya ve mahremiyet

Özel/mahrem alan, medya kültürünün egemenliğindeki geç modernlikte dönüşüme uğruyor. Kamusal alan hızla özelleşirken(Sennett); özel alan hızla kamusallaşıyor.(Giddens). Önce televizyon sahnesinde “kamusallık” tanımı, özel ve mahrem sorunların teşhire, açığa çıktığı , alenileştiği bir alana indirgenmişti. TV programlarında tabu yıkmak, şok etmek, sansasyonel olmak, teşhircilik , ifşaat etme , mahrem sırların açıklanması, hislerin herkesin önünde ortaya konması, merak uyandıran, cazip olan her şeylerin ortaya konulması gibi davranışlar kamusallaşıyor. Samimiyet ve içtenlik, mahrem olanı ifşa etmeye ya da özel sırrı açığa vurmaya indirgeniyor.

Foucault’un modern gözetim toplumunun metaforu olarak kullandığı “Panoptikon[2] kavramının yerini sosyal medya uygulamalarıyla birlikte “Süper Panoptikon “alıyor.. Televizyon sahnesindeki “tabu yıkıcık” ve Panoptikon, sosyal ağlarla birlikte siber uzama taşınıyor. Sosyal ağlarda bireyler giderek gözetimin “gönüllü unsurları” haline geliyor,“Gözetlenmekten haz duymaya” başlıyor. Sosyal medya , “görmek ve görünmek” üzerine işliyor ve “mahremiyetin kamusallaşması”  fikrini derinleştiriyor.

Kullanıcılar, sosyal ağlarda hem her an her yerde görünmek, göstermek ve aynı zamanda görmek ve gözetlemek istiyor. Facebook, Twitter, Instagram vb. sosyal ağlarda bireylerin özel (ve mahrem) hayatları giderek kamusallaşırken mahremiyet algısı da giderek aşınıyor. Sosyal ağlar, röntgen ve teşhir duygularını destekliyor ve temel içgüdülere hizmet ediyor. Bu süreçte  bireyler  aynı anda “hem röntgenci hem de teşhirci” bir konuma doğru savrulabiliyor.

Özellikle Facebook  mahremiyetin sınırlarını genişletiyor. Kullanıcı “anonim kimlik” yerine  kendini tüm dünya için “görülebilir” kılıyor. Narsisistik benlik sunumu, “vitrinde olma arzusu”,  Facebook deneyiminde kimi kullanıcılar için öne çıkıyor. “Sıradan insanların aslında sıradan olmadıklarını kanıtlama çabası” olarak da tanımlanan bu süreç, ağlarda sık sık  karşımıza çıkıyor. Kendini “teşhir etme arzusunun” başkasını “röntgenleme arzusu” ile birleşmesi, görmeyi ve görülmeyi doğal, meşru hale getirme tehlikesini de beraberinde getiriyor. Bireyler, kendi özel ya da mahrem hayatlarını teşhir ederek gözetimin “gönüllü kölesi” haline geliyorlar. Gözetim ve denetim, neredeyse her yerde. Bu olgunun birey olmayı, farklı olabilme ve farklı düşünebilme hakkını, bireyselleşmeyi engelleyeceği açık.

1984 gibi kara-ütopik romanların ana teması olan “iktidarın her an her yerde her şeyi denetlemek ve gözetlemek arzusu”,  “teşhir etme” ya da “kendini metaya dönüştürme” arzusu ile birleşiyor. İletişim bilimci Kevin Robins’in de  ifade ettiği gibi sosyal medya,  Büyük Birader’e hizmet etme konusunda büyük bir  potansiyel  barındırıyor.

Sonsöz  

Akışkan bir dünyadayız. Bireyler bu çağda çok kısa zamanda çok fazla şey yapmak istiyor. Post-modern çağın bireylerinde “her şeye yetişmek isteyen bir doymak bilmez bir iştah” var. Yapacak çok şey var ama yapacak zaman az. Hayat o kadar hızlı, İletişim o kadar hızlı ki her şeye  ilgi duyan, maymun  iştahlı birey için  internette, sosyal medyada   “sörf “ yapmak öncelikli tercih oluyor. Ancak sörf yapmanın bir bedeli var: Nette yalnızca sörf yapmak, dipten ve derinden gitmek yerine yüzeyde uzmanlaşmaya neden olabiliyor. Yoğunlaşma ve tefekkürü ortadan kalkabiliyor.

İnsani ilişkilerdeki içtenlik, derinlik ve süreklilik bu süreçten en fazla zarar görebilecek olan şeylerin başında geliyor.  Nicelik uğruna niteliğin elden gitmesi, cemaat duygusunun ortadan kalkması, sosyal sorumluluk, sosyal dayanışma, empati gibi değerlerin zedelenmesi  tehlikesi var.

Sosyal medya ve internet muazzam bir bilgi ve enformasyon okyanusu. Ancak hep sorulan  soru da şu: “Önemli ve işe yarar bilgi/enformasyonu faydasız çöp yığınlarından nasıl ayıracağız?”

Sosyal medyada, ağlarda sürekli çevrimiçi kalmak, kullanıcın bir daha asla yalnız kalmaması ve kendisiyle baş başa kalmaması demek. Ancak  kalıcı, nitelikli ve yaratıcı pratiklerin “yalnızlığa” gereksinim duyduğu da bir gerçek. Bauman’ında ifade ettiği gibi:

“Her zaman “erişime açık” hâle geldiniz mi bir daha asla tam anlamıyla ve sahiden yalnız kalamazsınız;ve hiç yalnız kalmazsanız, haz almak için kitap okumak, resim yapmak, pencereden dışarı bakmak ve başka dünyaları hayal etmek sizin için çok zorlaşır.Yalnızlıktan kaçarken tek başınalık şansınızı yitirirsiniz.”

Kaynakça

Bauman Zygmunt, Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup, Çev. Pelin Siral, Habitus Yayınları, 2011, İstanbul

Castells Manuel, Ağ Toplumunun Yükselişi -Enformasyon Çağı:Ekonomi,Toplum ve Kültür, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Çev.: Ebru Kılıç, 1.Cilt,  İstanbul, 2005

Goody, J., Watt, I., “Okuryazarlığın Sonuçları”, Mutlu Erol (2005), Kitle İletişim Kuramları, (Der.&Çev.), Ütopya Yayınevi, Ankara

Foucault Michel, Hapishanenin Doğuşu, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Yayınevi, Ankara, 2001

McLuhan Marshall, The Medium is the Massage,Gingko Press, Berkeley, 2001

Nalçaoğlu  H. (2011), Yeni Toplumsal İletişim Ethos’u: İstanbul Gençliği ve İletişim Teknolojileri Kullanımı,  Katılımın e-hali-Gençlerin sanal alemi (A. T. Aydemir, Der.), (ss.163-186), İstanbul: Alternatif Bilişim Derneği

Papacharissi Zizi, The virtual sphere: The internet as a public sphere, New Media & Society February 2002 4: 9-27

Poster. M. (1990) Foucault and Databases: Participatory Surveillance. In:The Mode of Information, pp 69-98. The University of Chicago Press, Chicago.

Uğur Aydın, Cehennet Vaadi: Yeni Medya,  Yeni Medya Çalışmaları: Kuram, Yöntem, Uygulama Ve Siyasa I. Ulusal Kongresi, Alternatif Bilişim Derneği ile Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi, 7- 8 Mayıs 2013

Elektronik Kaynaklar

Alexa – Top Sites in Turkey,www.alexa.com/topsites/countries/TR‎, erişim: 12.02.2014

Internet World Stats, http://www.internetworldstats.com/stats.htm, erişim: 16.12.2012

Türkiye ve dünyada internet ile sosyal medya verileri ne söylüyor?, https://t24.com.tr/haber/turkiye-ve-dunyada-internet-ile-sosyal-medya-verileri-ne-soyluyor/208655, erişim: 05.02.2014

Türkiye İstatistik Kurumu, Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2012,http://tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10880, erişim: 18.01.2014


[1] Nefret Söylemi: Bireylere ırkları, etnik kökenleri, cinsel tercihleri, dinleri, milliyetleri, yetersizlikleri nedeniyle ayrımcılık temelinde yöneltilen nefreti içeren söylem

[2] Panoptikon, insanlarda her an gözetleniliyor hissinin yaratılması ve bu hissin boyun eğmeyi kolaylaştırması tekniği olarak tanımlanabilir.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort