DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Hakan IŞIK

Hakan IŞIK

21 Nisan 2024 Pazar

Bana Zaman Verme Elsa…

Bana Zaman Verme Elsa…
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Güneş, ardında koca evreni bırakarak karanlığa süzüldüğünde, “güneş batıyor” diyordu gözlerin. Usulca kendini dehlizlerin kollarına bir akıntı misali bırakırken acının bin bir tonunu tarif ediyor diyordun. Bilinmezliğin girdabında bir sessiz gemi gibi limanına yanaşmanın ümidi içinde heyecan ve bekleyişin çarpıntıları vardı yüreğinde. Sade bir batış değildi onunki. Ve iki sevgilinin buluşması da değildi bizimki. Işıkları, denizin dalgalarına değdiğinde, kendimi senin kollarına bıraktığım anları resmediyordu aleme. Ve biz birer izleyici kitlesi gibi temaşa ediyorduk, ada vapurlarının ardında geç kalmış yolcuları andırırcasına.

Güneş, denize tam değdiği anda kendini iyiden iyiye var eden bir kızıllığa bürünürdü. Ben, “utandı herhalde” derdim hep. Ben de utanırdım senin yanında kokunu hissettiğim kadar yakın durduğumda. Mesela dokunmakta tereddütler yaşıyordum içimde. Bir volkanın eriyen alevlerinde yanarak can veren karınca yahut kelebeğin yanan kanatları idim o an.

Bana “sevin” demen anlamsız gelirdi hep. “Beni tanımak için bin bir yol denedin” derdin devamında. Hem “bana ulaşacak kadar kolu uzun olmayan erkeği neyleyim ben?” dediğinde içimde özgüven duvarlarına değip seken sokak çocuklarının topu gibi sevinirdim. Garip de olsa bir sevinç idi işte.

Sabahattin Ali, her gün Kürk Mantolu Madonna’sını görmeye, onu seyre dalmaya gittiğini “güneşin karanlık dahi olsa her şeyi bırakıp gidişine” benzetir. Oysa ne ben Raif Efendi gibi entelektüeldim ne de güneşin yanan bir kalbi vardı. Ben Aragon gibi bir Elsa bulmuştum düşlerimde sanki. “Beni” herkese anlatır, ama anlattığı “beni”, “ben” bile tanımıyordum. Belki “beni”, “benden” kurtarmaktı amacı. Nedense ben, “beni” hiç tanımadım, tanıyamadım… Aragon, eşi Elsa Triolet için Elsa’nın Gözleri”ni yazdığında “bir hüzün tortusunun eşindiğinden” bahseder. Öyle bir tortudur ki esin kaynağı şairlerin burada bir çiftçi gibi toprağı eşelediğinin alegorisine benzetir. “Bana zaman verme Elsa” der, “zaman bazen bir fosili kömüre çevirip kıymetli bir maden yapar. Bazen de çok değerli bir mermeri delecek su damlası oluverir. Onun için bana zaman verme Elsa, seni bir gül gibi yaşatacak, sana yüreğimi paye edecek bir sevdaya açılmak için zaman ver…” diye devam eder. Bu acıklı iç çekiş, bizi mi anlatıyor yoksa biz mi kendimizi onda görüyoruz bilemiyorum.

Sonra etrafta karanlık bulutlar doluşunca aklıma Serengeti’deki yağışlarda ağaç kovuklarına sığınan hayvanlar gelir. Bir kurtuluş muştusu gibi yüreğini açar rengi, cinsi, nesli ne olursa olsun. Bizse vapurların sesinden irkilen iki kuş misali sığınacak limanı hislerimizde arardık. Kendimizi züccaciye dükkanındaki acemiler sanar, yıkarız korkusuyla cedelleşirdik yaşamadığımız ama etkisinden çıkamadıklarımızla. Hayatımız sade, zihnimiz savaş meydanından geri değildi zannımca. Ve bu nehrin girdaplı akıntıları gibi bizi sarmalayan döngü, keşmekeş yapmıştı ikimizi. Bir şeyleri umut sanarken, daha da dibi görmenin gerçeğinde uyanmaktır sabaha halimiz herhalde. Elsa gibi dolapta bir liste bırakmıştı düşlerimiz bize, ne başkasına ne de başka dünyalara, sadece ikimize…

Bana Zaman Verme Elsa…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort