DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Hakan IŞIK

Hakan IŞIK

02 Mayıs 2024 Perşembe

İslam Filozoflarının Ölümcül Sıçrayışı

1

BEĞENDİM

ABONE OL

İslam’ın Müslümanlara tanıdığı fikri özgürlüğün de tesiriyle Hicri ikinci asırdan itibaren başlayan gerek Fıkhi gerekse de Kelami (İslami teoloji-Kısmi Felsefe) ekoller hem İslama farklı bir boyut kazandırmış hem de İslamı, olumlu-olumsuz yönde renklendirmiştir. Salt rasyonalist bir akım olan Mu’tezile’nin fikirlerinin yayılmaya başladığı ilk asırlarda İslam Felsefesi alanında göze ilk başta el- Kindi(ö.260/873) çarpar. Burada dikkat etmemiz gereken husus; Mu’tezile rasyonalizminin tam anlamda “Felsefi” olarak değerlendirilmemesi gerçeğidir çünkü Mu’tezile düşüncesinin ele aldığı problemler,  “Teoloji”den öteye gidememiştir. Belki de dönemin tesiri ile “Özgür İrade” problemi üzerinde duran Mu’tezili düşünürler, özgür iradenin âdil bir Allah fikriyle bağdaşıp bağdaşmadığı problemini çözmeye çalışıyorlardı.

Böylelikle İslam Filozoflarının başlattıkları bu düşünceler adeta yeni bir safha olmasının yanında Filozofların herşeyde dakik, spekülatif ve salt mantıksal fikri çalışmaları hem ilgi çekip İslami düşünceye yön vermiş hem de tepki çekip Gazaliler’in hışmına uğramıştır. Peki neydi Felsefenin İslamiliği ile Filozofların Mantık Süzgeci?

Bu soruyu irdelemeye çalışırken kanaatimce Filozofların şu düşünceleri Onları hem toplumdan tecride sebep olmuş hem de Ümmetin bağrından koparılıp “Dalalet kuyularına” atılmalarına sebebiyet vermişti. Bilindiği gibi Filozoflar;

1- Felsefe ile Dinin aynı problemleri ele aldıklarını ve aynı olgularla ilgilendiklerini düşünüyorlardı.

2- Filozoflar; Peygamberleri, bir filozof gibi görüyorlardı. Yani Filozoflara göre Peygamberlik müessesesi kesbidir-sonradan kazanılmıştır.

3- Peygamberlerin muhataplarının seçkin kimselerden olmamasından dolayı Vahiylerin, o insanların anlayacakları dilden indiklerini düşünüyorlardı.

İlkini ele alırsak Filozoflar çeşitli noktalarda haklı olsalar bile Din ile Felsefe’nin ele aldığı konuların ayniliği söz konusu olamaz. Çünkü İlahi bir durum ile Beşeri bir durumun, benzerliği söz konusu olsa bile tamamen aynı olduğunu ifade etmeyi gerektirmez.

İkinci meselede Filozofların Kur’an’dan ne kadar da uzak bir anlayışlarının olduğu hemencecik göze çarpar. Çünkü Kur’an, peygamberlik meselesinde kesinlikle kesbiliği reddeder. Kur’an bu durumu: Bakara-97, Şuara-193 ve Şura-24’te açıkça ifade ediyor. Elbette ki Peygamberlik müessesesi tamamen vehbi -Allah tarafından verilme- olmasa da tamamen kesbi olması da söz konusu olamaz.

Üçüncü mesele haklı noktaları olsa bile Vahyi tamamen muhatabın anladığı duruma hasretmek, bir safsata ve tarihsellik içerir bu da Vahyin evrensellliğine aykırıdır.

 Aristo’yla başlayan aleme anlam verme hareketi, alemin ezeliliği meselesinin Filozoflarca ezeli olduğu kanısına varmış ve tartışmalar buradan başlamıştır. Her ne kadar Gazali ve İbn Rüşd, böylesi bir meselenin akılla çözülemeyeceğini ifade etmişlerse de aslında bu durum “Felsefi bir trajedi”ye dönüşmüştür. Bütün bu tartışmalar, Filozofların toplumun baskılarından dolayı açık açık fikir beyan edememeye ve adeta toplumdan soyutlanmalarıyla yetinmemiş hatta onların “Tekfir” edilmesine kadar götürmüştür. Filozofların böylesi bir “Ölümcül Sıçrayış”a kalkışmalarının altında elbette ki Onların yeterli “Dini bilgi edinmeme”leri yatmaktadır. Hatta asıl problem de din ve felsefenin imtizaç edememesinden dolayı salt rasyonalist bir akıl yürütmeden kaynaklanmaktadır. Ruhun yaşamına devam edeceğini kabul eden Filozoflar; dirilişin “Ruhani” olacağını iddia etmişler ve böylelikle tepkileri üzerlerine çekmişlerdir. Hemencecik Filozoflara sormak gerekir; Haşir madem ruhani olacak, ruh, zaten ölmüyor ki peki yeniden dirilişin ne anlamı var? Eğer bedeni bir diriliş olmayacaksa Ruhani bir dirilişin de söz konusu olması gerekmez çünkü zaten ruhun ölümsüzlüğü söz konusudur. Buradan anlıyoruz ki Filozoflar, Yunan felsefesinden çok etkilenmişler ve Bu etkilenmeyi İslamla, Kur’ani hakikatlarla mezcedememişler. Kur’an’ın deyimiyle kainatta var olan “Hareket”e “Hareketsizlik ilkesi” ile karşılık veren Filozoflar, İslam Alimlerinin şiddetli tepkilerine maruz kalmıştır. Kur’an’ın anlayışına hem de açık açık ifadelerine rağmen gösterdikleri bu tutumun izahı olamaz. Daha sonra gelen Farabi ve İbn-i Sina gibi filozofların Kelama tecavüzde bulunduğunu ifade eden Müslüman Alimler, başta Gazali ve Fahreddin-i Razi ile şiddetli bir savunmaya geçmiştir. Bütün bu yazılanlardan sonra ulaştığım şey şu;

1- Kur’an’da ifade edildiği gibi Peygamberliğin kesbi olmadığı, Ruhani değil de Bedeni haşrin olacağına hem remzen hem de işareten ifadelere adeta kulak asmayan Filozoflar, dini ilim anlamında yeterli bir birikime sahip olsalardı en azından Kur’an’ın ruhundan uzak olmasalardı; bu kadar tepki çekmek yerine Müslümanlar tarafından kendilerine fikri anlamda dokunulmazdı hatta baş göz üstüne edilirdi çünkü açtıkları çığır her ne kadar eleştirilip bir köşeye atılmış olsa bile İslamiyette hemen hemen her alanı etkilemiş ve ciddi anlamda müntesipleri olmuştur. Bu durum da Filozofların hafızlıkları veya Dini anlamda Alimlikleri konularının yeniden ele alınması gerektiğini gösterir.

2- Başta ifade ettiğimiz gibi İkinci asırdaki Felsefe hareketi, İslama ve dolayısıyla Müslümanlara tam anlamıyla anlatılamadı yani uçuk bir kaç nokta umuma teşmil edildi ve haliyle ordaya “İtilmiş bir felsefe anlayışı” ile Bilimsellikten uzaklaşmış bir İslam toplumu oluştu…

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort