DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Hakan IŞIK

Hakan IŞIK

02 Mayıs 2024 Perşembe

Maneviyat mı, Dindarlık mı?

1

BEĞENDİM

ABONE OL

Maneviyat ile Dindarlık kavramları ele alınınca her ne kadar Din Psikolojisi dalı söz konusu olsa da aslında hem bireysel hem de toplumsal alanla ilişkilendirilebilen birer aktivite sistemlerinden bahsetmek mümkündür. Bu kavramların Türkiye toplumu özelinde yorumlanması ortaya ayrı bir tablo çıkarabilmektedir.

Türkiye toplumunun kompleks/karmaşık bir yapı arz etmesi ve bu toplumun yakından uzaktan dinle irtibatlı olması bize bu iki kavramın içeriğinin açılmasında birer laboratuar özelliği gösterir. Öte yandan Türkiye’nin dinlerin doğuş coğrafyası Ortadoğu’ya yakınlığı; bir geçiş noktası özelliği, konumuzla bağının güçlü olmasını doğurmuştur. Bir diğer sebep de son zamanlarda çözülmez bir mesele halini alan fundamentalist ve terörizmci din anlayışlarının Türkiye’de tezahürlerinin olmasıdır. Maneviyat kavramı Batı’da son zamanlarda önem kazanan bir konu halini almıştır. Öyle ki Psikolog Robert Wuthnow; “dindar değilim ama maneviyatım oldukça güçlüdür.” diyecek kadar Maneviyat ile Dindarlık’ı birbirinden ayırma gereği görmüştür. Burada bu iki kavramı birer olgu olarak görmemiz gerektiği gibi bu iki kavramın Türkiye özelindeki ele alınış ve yorumlanışına da değinmek gerekir ki değineceğiz de.

Maneviyat, kavramsal anlamda bireysel anlam arayışı, kendini aşma ve kutsal alanla doğrudan iletişime geçme çabalarını ifade eder. Maneviyatta; duygusal ve bireysel tecrübe önceliklidir ve sürekli bir değişkenlik arz edebilir. Ancak Dindarlık, dini ilkelerin özüne riayet etmeyi ifade eder. Yani daha çok inanç temelli ve durağan bir yapıyı arz eder. Dindarlığın doktrinel olması, ifrat ve tefrit durumlarının önüne geçer. Dindarlık, insanları –dinin özelliğinden kaynaklı olarak- özgürleştirirken; Maneviyat, insanları nüfuzu altına alır yani köleleştirir. Dindarlık, sağlam bir din anlayışının ürünü olabilirken; Maneviyat ise içerisinde dini bazı unsurları içerse de bireysel manevi formların tezahürüdür. Ve bazen uysal görünse de çoğu zaman tehlikelidir. Ruhsal yöne hitap ettiği için Maneviyat; cerbeze, şatafat ve paranoyak durumlara her zaman kapı aralayan bir anlayışın kavramsallaşmasıdır. Yukarıdaki iki kavramın terimsel nitelendirilmesini kısaca yaptıktan sonra Türkiye özeline geçebiliriz. Türkiye, sisteminde barındırdığı Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu ve İlköğretim müfredatındaki Din ve Ahlak Bilgisi dersinin vesilesiyle “aşırı dinci” anlayışlara karşı direnç gösterse de son zamanlarda insanların maneviyat akımlarına ve dinin bireysel manevi formlarına yönelim göstermesi adeta herkesin “kendine göre yeni bir din” oluşturmasına neden olmuştur. Burada sorunsallık elbette ki insanların bu yönelimleri değildir. Çünkü insanlarda “din süslü mantıksız düşüncelere yönelme eğilimi” olsa da “mantıklı davranma gücü” vardır. Sorun şu; elinde mantıklı davranma gücü bulunduran insanın neden ve nasıl bu gücü kullanmaması veya çeşitli sebeplerle bu gücün kullandırılmamasıdır. Burada somut bir zihinsel toplum resmi çizmek gerekir. Toplumumuzda kavramların(Dindarlık ile Maneviyat kavramları) sınırlarının çizilememesi ile bu kavramlara çoğu zaman giydirilen ideolojik fikir giysilerinden dolayı toplumsal çıkmazlar meydana gelmektedir.

Bir örnekle ifade etmek gerekirse; İlahiyat ile ilgili bir bölüm okuyorsa bir arkadaşınız veya çeşitli toplumsal bir cemaatin üyesi bir arkadaşınız varsa ve bulunduğunuz ortamda o arkadaşınız ile ilgili bir bahis geçince siz hemen “Aaaa… O mu? O çok dindar biri!” söylemini yapıştırırsınız. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi “Dindarın aşırısı olamayacağı gibi Dindarlığın da aşırılığı” yoktur. Dindarlığın içerisinde aşırılığın olamayacağını ifade etmiştik. Ve Dindarlık, ölçülebilir bir durum da değildir; ölçülebilir olamaması “aşırı dindar” söyleminin önünde sed oluşturur. Eğer çevrenizde varsa öyle insanlar ya maneviyatçıdır –ki muhtemelen maneviyatçıdır- ya da din süslü bir paranoid travma geçirmektedir. Ve durumu çok kötü olup kesinlikle yaşayışı ile sizden yardım istemektedir.

Peki bu durumun Türkiye’de sosyolojisi nedir? Veya şöyle soralım: Türkiye’de dindar görünümlü ruhsal yönü ağır basan maneviyatçı, paranoid ne kadar insan var? Bu soruya verecebileceğimiz net ve sağlam verili bir araştırma olamamaktadır ancak toplumumuzun siyasi veya dini nedenlerin doğurduğu fraksiyonlara verdiği tepkilerden çeşitli sonuçlar çıkarmak mümkündür. Temelleri 17. hatta 16. yüzyıla dayanan Lutherci/Bireyci din anlayışı nasıl ki Hristiyanlığı etkisi altına almıştır; öyle de bu etki günümüzde toplumumuzdaki insanlara da popüler kültürün araçları olan medya ve uzantıları ile sirayet etmiş olup sağlam din eğitiminin alınamamasından dolayı da ruhsal çöküntünün dine de etki ettiğini söyleyebiliriz.

Günümüzün insani bunalımlarından kendini kurtaramayan insanımız; Dindarlık ile Maneviyatı karıştırmakta hatta dindar olayım derken; bireysel dindarlığın tezahürü olan maneviyatçılığa süluk etmektedir. Dindar bir gençtir diye kızını istemeye gelen erkekle evlendiren ailelerin sonradan çocukları ayrılınca veya geçimsizlik yaşayınca yaşadığı pişmanlığı; “dindar olduğunu sanmıştık…” gibi sitemlerle ifade etmesi, karşısındaki insanın din süslü maneviyatçı anlayışını dindar diye zanneden işadamlarının yanlış insanlarla kurdukları ortaklıkların kötü bir sonla bitmesi gibi daha nice örnekler, toplumda hem dindar kesimin güvenilirliğini azaltmakta hem de toplumsal huzursuzluğu da beraberinde getirmektedir. Ortadoğu’da yaşanan katliamlarda Allahu Ekber nidalarının yükselmesi bize maneviyatçı ruh bozuntusu insanların birer feryadı değil mi? Ülkemizde TÜİK verilerinin toplumsal olaylarla ilgili verilerindeki korkunç artış ve buna karşılık yapılan araştırmalardaki sözde “dine yönelim” bulgularının dine mi yoksa maneviyatçılığa mı yönelim olduğunun bir kez daha incelenmesi bir zaruret değil mi? Buna mukabil İlahiyat eğitimlerinin daha rasyonel ve bilimsel mantıkta olması ile birlikte okullardaki Din eğitiminin kaliteli dindar bireyler yetiştirmesinin öncelikli amacımızın olması gerekmez mi? Daima aşırılıklara ama sadece siyasi değil; aynı zamanda teolojik(İŞID gibi) ve ahlaki aşırılıklara maruz kalmış İslam dininin; eğitilmesi ve öğretilmesinde sağlam bir metodun uygulanmasının zaruretini anlamak gerekir.

İslam Tarihi’nin aktardığı rivayetlere bakılarak maneviyatçı ruhsal bozukluk sorunu yaşayan insanların din perdesi altında ne katliamlar yaşattıklarını iyi anlamak ve bugün ülkemizde yönelim gösterilen bu anlayışların yarın toplumumuzda ne tür ayrışım ve parçalanmışlıkları doğuracağını şimdiden tahmin etmek gerekir. Ve yaşanan bunalımsı durumdan hareketle dindarlık veya maneviyatçılığın asla ama asla bir insani ilişkide temel şart olmamasının ne kadar da gerekli olduğunu unutmamak gerekir. Toplumumuzda faaliyet gösteren bu tür maneviyatçı grupların faaliyetlerinden hem Diyanetin hem de devletin diğer kurumlarının haberdar olmasının gerekliliğini gözler önüne sermiş bulunmaktayız. Unutmamalıyız ki sağlam temeller üzerine bina edil(e)meyen din anlayışlarının sert, zayıf ve oynak bir dal üzerine bina edildiğini ve böylesi dalın da kötü kopacağını iyi bilmek gerekir…

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort