DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Hasan Ocak

Hasan Ocak

22 Temmuz 2016 Cuma

Kur’an’ın Anlaşılmasında Sünnet’in Yeri

Kur’an’ın Anlaşılmasında Sünnet’in Yeri
1

BEĞENDİM

ABONE OL

kuran-sünnetKur’an-ı Kerim, İslâm’ın en temel kaynağıdır. Rasûlullah (s.a.v.) bu Kitab’ı insanlığa tebliğ etmiş ve kendisine indirilen “hikmet” sayesinde de O’nun anlaşılması ve yaşanması için olanca gayretini sarf etmiştir.

İslâm ümmeti Sünnet’in dinde Kur’an’dan sonra gelen bir kaynak olduğu hususunda hemfikirdir. İnsanlar, kendisine Kur’an’ı açıklama görev ve yetkisi verilmiş olan Allah’ın Rasûlü’nün (a.s.) beyanlarına daima ihtiyaç duyacaklardır. Kur’an’ın yine Kur’an ile tefsirinden hemen sonra İslâm’da ilk Kur’an müfessiri olarak akla Peygamberimiz (a.s.) gelir. Hatta Kur’an’ın Kur’an ile tefsirini de aslında O’nun tebliğinin unsurlarından biri olarak görmek gerekir.

Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri, tek boyutlu bir tefsir tarzı değildir. Aksine pek çok şekli olan bir olgudur. Ayetlerin birbirini tefsiri şu şekillerde gerçekleşebilir:

1-Kur’an’ın bir yerinde özet halinde bahsedilen bir konu, onun başka ayetlerinde daha geniş anlatılır. Âdem (a.s.) ile İblis, Musa (a.s.) ve Firavun kıssaları gibi.

2-Mücmel (kapalı), mübeyyen (açık) olana hamledilerek anlaşılır. Meselâ, “Âdem, Rabbinden bir takım söz sözler alıp (O’na yalvarmıştı da) O da onun tövbesini kabul etmişti”[1]  ayeti, şu ayetle tefsir edilmiştir: “Rabbimiz! Kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz, dediler.[2]

3-Mutlak (genel) bir ayet, bir vasıfla belirginleşmiş (mukayyed) ayetle iyice anlaşılır hale gelir. Aynı şekilde anlam çerçevesi geniş (umumi) ayetler de başka yerlerde hususiyet kazanır. Tahsise örnek olarak şunu verebiliriz: Kıyamet günü hiçbir alışveriş, dostluk ve şefaatin söz konusu olamayacağını belirten umumi ayetlerin yanında[3] o güne ait dostluk ve şefaatin sınırlarını çizen ayetler de vardır.[4]

4-İhtilâflı zannedilen ayetleri bir araya getirmek konuyla ilgili kesin bilgilere ulaştırır. Meselâ Âdem’in (a.s.) yaratılışının bazı ayetlerde topraktan olduğu belirtilirken, bazılarında çamurdan, diğer bir kısmında balçıktan, bir diğerinde ise biçim verilmiş çamurdan olduğu ifade edilir. Bunlar hakkında şöyle bir sonuca varılabilir: Bütün bu isimlendirmeler Âdem’in (a.s.) yaratılışının başlangıcından ona ruh üfürülüşüne dek geçirdiği aşamaları bildirmekten ibarettir.

5-Bazı kıraatler mana yönünden bir olmakla beraber lâfız olarak diğerlerinden farklılık arz eder. Yahut hem lâfız hem de mana yönüyle birbirinden ayrı kıraatler vardır. Bazıları da diğerlerine göre ilâveler ihtiva edebilir. Bütün bu durumlarda kıraatlerin birinin diğerine hamledilmesi, manayı biraz daha netleştirecektir. Bazı sahabilerin kendilerine has kıraatleri şâz da olsalar tefsir hükmündedir. Bunun örneklerini tefsirlerde bulmak mümkündür.

Kur’an’ın Kur’an ile tefsirini de ilk defa Rasulullah (a.s.) yapmıştır. Meselâ Buhari’de yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber, En’am 59. ayetteki “mefâtihu’l-ğayb” ifadesini[5] tefsir ederken şöyle demiştir: “Gaybın anahtarları beştir”: “Kıyametin vaktine ait bilgi şüphesiz Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse hangi yerde öleceğini de bilmez. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden haberdardır.”[6]

Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine dair yaptığımız bu kısa hatırlatmaların ardından diyoruz ki, Kur’an’ın anlaşılmasında Allah Rasûlü’ne (s.av.) başvurmak kaçınılmazdır. Çünkü Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri, Kur’an’ın bütünüyle anlaşılmasında tek başına yeterli olmayacaktır. Bunu ifade eden de yine bizzat Kur’an’dır: “Biz sana Zikr’i indirdik ki insanlara kendilerine indirileni açıklayasın.”[7]

Ancak, Kur’an’ı anlamada Sünnet ’in yerinin Allah’ın Kitabı’ndan sonra geldiğini, yani bir tefsir kaynağı olarak Sünnet ‘in, ikinci sırada yer aldığını unutmamak lâzımdır. Bize göre bunun sebepleri şunlardır:

1-Bilinen bir gerçektir ki bir kelâmı en iyi onun sahibi bilir. Kelâmı izah edip maksadı anlatma konusunda yine onun sahibi öncelik hakkına sahiptir. Kur’an da Allah’ın kelâmı olduğuna göre O’nun kelâmını tefsir ederken ilk olarak O’nun Kitabı’nın geneline bakmak gerekir.

2-Kur’an, dinde en temel kaynak olduğuna göre kendisinin tefsirinde de ilk sırada yer alması uygun düşer.

3-Sübut bakımından zanni olanın kat’îye önceliği düşünülemez. Ayetlerde sübut endişesi yoktur. Ancak bir sözün hadis olabilmesi için bir takım şartları taşıması gerekir. Bu sebeple tefsirde özellikle Kur’an’ın beyanı sadedinde gelip de zayıf olma ihtimalini taşıyan rivayetler üzerinde çalışmadan önce, Kur’an’ın diğer ayetlerine bakmak çok daha yerinde bir davranış olacaktır.

4-Kur’an tefsîrinde önceliğin yine Kur’an olduğunu ifade eden delillerden biri de şu âyettir: “(Rasûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini hareket ettirme! Şüphesiz onu (kalbinde) toplamak ve okutmak bize aittir. O halde Biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşunu takip et! Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da Bize aittir.”[8]

Bu ayete göre beyân şekillerinden biriyle maksadı açıklamak Allah’a (c.c.) aittir. Rasûlullah’ın (a.s.) tefsiri de zaten Allah adına olup O’nun Allah’tan aldığı bilgilerle gerçekleşmektedir.

5-Ashabın tefsir metodu da önce Kur’an’a bakmak şeklindeydi.

Buna göre tefsirde en güzel metot, öncelikle Kur’an’ın Kur’an ile tefsiridir. Çünkü Kur’an, bir yerde mücmel (kapalı) bıraktığını, başka bir yerde tefsir eder ve bir yerde kısaca geçtiğini bir başkasında genişletir. İlgili ayet açısından Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri mümkün olmazsa Sünnet’e başvurulmalıdır. Sünnet de Kur’an’ı şerh ve izah eder.

Esasen Sünnet, iyi düşünülürse mana bakımından sonuçta Kur’an’a çıkar ve O’na dayanır. Kur’an ile bütünlük arz eder. Nitekim İmam Şafii’nin; “Rasûlullah’ın (s.a.v.) verdiği bütün hükümler, Kur’an’dan anladıklarıdır” dediği bilinen bir husustur.

Şunu da belirtelim ki tefsirde kaynak olarak ikinci sırada yer alması Sünnet için bir eksiklik sayılamaz. Ayrıca Sünnet’in bu konumu Rasûlullah’ın (s.a.v.), hayatını Kur’an’ın anlaşılmasına verdiği ve Kur’an’ın önerdiği yaşam biçimini ortaya koyduğu gerçeklerini değiştirmez.

Kur’an’ın pek çok ayetinin, İslâm’ın temel farzları da dahil olmak üzere Sünnet vasıtasıyla hayata geçirildiği hakikatinin bir yansıması olarak, zaman zaman Sünnet‘in Kitab’a hükmettiği şeklinde anlayışlar ortaya çıkabilmiştir. Daha önce de değindiğimiz bu görüşler, ancak Sünnet’in Kur’an için ne kadar büyük önem taşıdığını mübalağalı biçimde ifade eden çabalar olarak değerlendirildiği takdirde dikkate alınabilir. Ancak, bunlar Sünnet’i Kitap’tan öne geçiren bir anlayışın ürünü olarak nitelendirildiklerinde kabul görmeyecek görüşlerdir.

Bazı eserlerde “Sünnet” tanımlanırken, onun Kur’an’ı da içine alan bir kavram olduğu, klâsik tanımlarda Kur’an ve Sünnet’in birbirinden ayrı olup bu ayrılığın yine klâsik görüş tarafından sık sık kullanılan “Sünnet teşri’de müstakil bir delildir” formülünde daha açık bir şekilde ifade edildiği tarzında bazı görüşler dile getirilmektedir. Kur’an ve Sünnet’in birbirinden ayrılmaz bir bütün oldukları anlayışından hareketle Kur’an’ın, Sünnet tanımı ve kavramı içerisinde yer almasının zorunluluğundan söz edilmektedir. Kur’an-Sünnet ilişkisi açısından bu görüşleri değerlendirme ihtiyacını hissediyoruz.

Öncelikle şunu söylemeliyiz: Kur’an’ı Sünnet tanımına dâhil etmek, “Sünnet, Kitab’a hakimdir” şeklindeki görüşlere bir tür yakınlaşmak olarak anlaşılabilir. Kur’an-Sünnet irtibatını ifade etmek gibi iyi bir niyetin neticesi de olsa Sünnet’in “Kur’an başta olmak üzere Rasûlullah’ın (a.s.) esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ya da dünya görüşü” olduğunu söylemeye gerek olmamalı diye düşünüyoruz. Kaldı ki Kur’an ve Sünnet’i iki ayrı delil olarak kabul eden çevrelerde Kur’an’la Sünnet’in iç içe olmadığını söyleyen olmamıştır. Meselâ İmam Şâfiî, Sünnet’in Kur’an’da olmayan konularda hüküm getirdiğini söylediği halde aynı zamanda Sünnet’in bu teşri’ yönünün, Kur’an’ın emri gereği ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dindeki konumunun bir neticesi olduğunu açıkça ifade etmektedir.

Sahabe görüşlerinin de Sünnet’i oluşturmada hadislere dahil edilebileceğini kabul edebiliriz. Ancak Kur’an, Sünnet tanımına katılacak olursa, Sünnet’in dinin ilk sıradaki kaynağı olarak anlaşılabilmesi şeklindeki bir tehlikeye dikkat çekmek istiyoruz. Tabii ki Sünnet, Kur’an merkezlidir. Onun en büyük kısmı, Kur’an’ın anlaşılması ve yaşanmasına yönelik açıklama ve uygulamalardan oluşur. Rasûlullah’ın (a.s.) tüm tavırları da ilâhî kontrol altındadır. Bütün bunlar Kur’an ile Sünnet’in iç içe olduklarını zaten ortaya koymaktadır. Kanaatimizce Sünnet, Kur’an’a tâbî bir kaynaktır. Başlı başına ve bağımsız bir kaynak olarak, hüküm koymada müstakil bir delil değildir. Sünnet tanımı içerisinde Kur’an’ın da yer alması gerektiği iddiası, Sünnet tanımına dair böyle bir denemede bulunanların da ifade ettiği üzere Sünnet’in aslında Kur’an’dan kaynaklandığı görüşünden ileri gelmektedir.

Bütün bunların yanında Kur’an, Sünnet’in kapsamına dahil edilecek olursa bunun doğal bir sonucu olarak Sünnet’in, tamamı olmasa da en azından çoğunluğunun vahiy mahsûlü olduğu görüşü benimsenmelidir. Bir başka ifadeyle Kur’an dışı vahyin kapsamı oldukça geniş tutulmalıdır. Aksi takdirde Sünnet’in büyük çoğunluğunu Kur’an oluşturacağından, özel manâda Sünnet’ten söz edilemeyecektir. Böyle bir durum söz konusu olmadığı gibi, yukarıdaki görüş mensuplarınca Rasûlullah’ın (a.s.) Kur’an dışında da vahiy aldığını gösteren örneklerin sayısının  azaltılmaya çalışıldığını, hattâ Sünnet’te vahiy ürünü hiçbir şey yoktur” şeklindeki bir anlayışa dahi sıcak bakıldığını görmekteyiz. Bu da bize göre bir tür çelişki oluşturmaktadır.

Yine ulemanın görüşleri kısmında değindiğimiz “İslâm’da her hüküm önce Sünnet ile ortaya konmuş, Kur’an âyetleri ise daha sonra teyid edici olarak gelmiştir” şeklindeki bir yaklaşım da Kur’an’ın geneli için söz konusu edildiği takdirde yanlış olacaktır. Diğer taraftan böyle bir anlayış tarihselcilik iddiasında olanlara kapı aralamak gibi bir takım sakıncalar da doğurabilir.

Bu konuda söylediklerimizi özetlersek; dinde Kur’an’dan sonra ikinci kaynak konumundaki Sünnet, tefsir kaynağı olarak da aynı konuma sahiptir. Rasûlullah (s.a.v.), Allah’tan aldığı bilgi, görev ve yetkiyle Kur’an’ı belli ölçüde açıklamış, uygulamaya geçirmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında Sünnet’i göz ardı etmek imkânsızdır.

KAYNAKLAR
BEYZÂVÎ, Abdullah b. Ömer b. Muhammed b. Ali, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, (Şeyhzâde Haşiyesi ile birlikte), I-IV, İst. 1415/1994.
CESSÂS, Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî, Ahkâmu’l-Kur’an, I-III, Beyrut 1406/1986.
GAZÂLİ, Muhammed, Kur’an’ı Anlamada Yöntem, (Çev. Emrullah İşler), Ank. 1993.
İBN ÂŞÛR, Muhammed Tahir, Mekâsıdu’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, Tunus 1978.
KURTUBÎ, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmiu lî Ahkâmi’l-Kur’an, I-XXII, Beyrut 1407/1987.
KÜÇÜK, Raşit, “Kur’an-Sünnet İlişkisi,” Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi, Sünnet’in Dindeki Yeri, Ensar Nşr., İst. 1997.
LEKNEVÎ, Ebu’l-Hasenât Muhammed Abdülhayy, Tuhfetü’l-Ahyâr bi İhyâi Sünneti Seyyidi’l-Ebrâr, Halep 1412/1992.
ŞİMŞEK, M. Said, Günümüzde Tefsir Problemleri, İstanbul 1997
TABERÎ, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’an, I-XII, Beyrut 1992.
[1] Bakara,  2/37.
[2] A’raf, 7/23.
[3] Örnek olarak bkz. Bakara, 2/254.
[4] Bkz. Zuhruf 43,/67; Necm 53/26.
[5] Âyet, meâlen şöyledir: “Gaybın anahtarları O’ndadır ve onları O’ndan başkası bilmez.”
[6]  Lokman, 31/34. Hadis için bkz. Buhârî, tefsîru sûreti’l-En’âm (6), 1.
[7]  Nahl, 16/44.
[8]  Kıyamet, 75/16-19.
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort