DOLAR 32,4326 0.15%
EURO 34,6082 0.02%
ALTIN 2.383,830,17
BITCOIN 1884552-8,03%
Ankara
15°

HAFİF YAĞMUR

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Esra Ekinci

Esra Ekinci

22 Ocak 2021 Cuma

Gençler İspat İstiyor I Röportaj

Gençler İspat İstiyor I Röportaj
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Kurtuluş İstasyonunda Konuşmalar” onuncu röportaj…

Röportaj: Esra Ekinci

Konuk: Merve Betül Çelikkaya

Ey Rabbimiz, bize işimizde bir kurtuluş yolu hazırla*…

Sizi uzun bir röportaj bekliyor. Çünkü sorudan kısmadım. Çünkü, Dünya, öyle çok yönlü kuşatıyor ki bizleri, bu kuşatmayı kaldırmamız lâzım. Bu konuşmalar biraz da bunun çabası. Konuklarım çok kıymetli gençler. Genç demek ise hazine demektir. Şimdi gündem hazinelerimizin altın değerinde sözleri.

  • Kendini nasıl tanıtırsın?

 Bir Kadir-i Zülcelal’in irade ve yaratmasıyla Yokluk karanlıklarından varlık alemine çıkarıldım, ilk olarak hayat nimeti ile rızıklandım ve sonra maddi ve manevi sayamadığım pek çok nimetler ile kuşatıldım. Ailemin dört kızından birinci numarayım. Annem ve babamdan gençliğime gelinceye kadar pek çok şey öğrendim. İnsanın birinci muallimi annesiymiş, annem de bana ilmin tohumlarını atmıştı, Allah ondan razı olsun. İlkokul, ortaokul, lise de okul eğitimi ve yanında iman ve Kuran hakikatlerini öğreneceğim ortamlar nasib etti Rabbim. Üniversitede marifetullah ilmine bir pencere olarak gördüğüm tıp ilmini tahsil etmeye başladım. Aldığımız derslerde sadece “nasıl” sorusunu sorduruyordu eğitim sistemi. Niçin bu kadar hikmetli ve sanatlı yaratılmış sorusunu sormak da bize kalıyordu. Bu sebeple tıp tahsiline başlayan arkadaşlarıma şunu tavsiye ederim, tahsiliniz boyunca manevi ilimleri de kendi çaba ve gayretiniz ile alın ki maddiyatta boğulmayın. Gördüğünüz derslerin hikmetine de vakıf olun. Tıp derslerimizin yanı sıra fakültemizde “Osmanlı Medeniyeti”  topluluğunun  başkanlığını yaptım .Üniversitemizin yerleşkelerinde isteyen arkadaşlarımıza tarih ve medeniyetimizin kaynağı olan  Osmanlı Türkçesi eğitimi vermek üzere kurslarımızı açtık, gündemde olan ve gençliğimizin ihtiyaç duyduğu konularda fakültemizde seminerler düzenledik. Bu sosyal faaliyetler içerisinde hem insanları tanıma hem de kendimi daha yakından tanıma fırsatı buldum. Son olarak hayat dersim olan şu hakikati paylaşmak isterim; Yapmak istediğimiz hayırlı bir işi kalben niyet alarak isteyip ve o yolda çaba sarfedersek  Cenab-ı Hak bizlere tahmin ve hayal edemeyeceğimiz güzel kapılar açıyor. Bize düşen bu hayattaki gayemizi belirlemek ve o yolda güzel bir sabır ve çaba ile çalışıp hayırlı kapıların açılması için kalbi ve fiili duamızı yapmak..

  • “Arkadaş”ın senin için anlamı nedir ve arkadaş ortamlarını hangi kriterlere göre belirliyorsun?

Arkadaşın benim için anlamı; destek olan, sevincini paylaşarak arttırdığın, üzüntünü paylaşarak azalttığın, karşılık beklemeden yapılan fedakarlıklardır. Çevrenin insan üzerinde çok önemli bir etkisi vardır. Güzel kokulu bir yere girdiğinde kendin güzel kokmasan da o güzel koku senin üzerine siner. Kötü kokulu bir ortama girdiğinde ise sen güzel koksan bile o kötü koku ya senin güzel kokunu alır yada daha kötü kokmana sebep olur. Bu misali arkadaşlıklarımı belirlemede esas tutmaya çalıştım . Peygamberimizin “Kişi arkadaşının dini üzeredir” hadisi de arkadaşlığın ne kadar mühim olduğunu bize gösterir. Bu sebeple imana ve İslamiyet’e yakın bulunan kişiler ile samimiyetimi artırmaya çalıştım. Sadece dünyevi nazar ile olay ve hadiselere bakan ve hakkı kabul etmeyip, insanları küçük görmek olan kibri hayatının felsefesi yapmış olan insanlarla samimiyet dereceme dikkat etmeye çalışıyorum.

  • Kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin zaman zaman farklı eğilimlerle gündeme gelmesi ve bu durumların gündem yapılması hakkında ne düşünüyorsun?

Öncelikle ben şunu söylemek istiyorum bu gençler bizim gençlerimiz. Bizim yurdumuzun bizim milletimizin gençleri. Belki onlardan biri; bir akrabamız, belki biri komşumuzun kızı, belki biri kardeşimiz… Öncelikle bizim bu gençleri bu eğilimlerinden dolayı dışlayıp onlara kötü muamelede bulunmamamız gerekiyor. Evet bu eğilimler dinimize, kültürümüze hatta insanlığa, insanlığın fıtratına zıt meseleler.Fakat gençler bilmiyorlar. Aklıma Peygamber Efendimiz (asm)’ın bir sözü geliyor; “Bilselerdi yapmazlardı.”

Peki bize düşen görev ne, onları ayrıştırıp azarlayıp “sen nasıl bunu yaparsın” deyip kapının dışına atmak mı yoksa onların görüşlerini dinleyip akli ve mantıki deliller ile onlara hakikati anlatmak mı?

Bu tarz eğilimlerinin sebeplerinden biri gençlerin sorgulamak istemesi ve yaptığı şeyleri neden yaptığını bilmek istemesi, körü körüne yapmak istememesi olabilir. Asrımız akıl, mantık, ilim, fen asrı. Gençler ispat istiyorlar. Eğitim sistemimiz de pozitivist bir sistem iken  bu gençlere ispatsız delilsiz bir anlatım ne kadar etkili olur?

Deizmi savunan bir genç ile samimane bir sohbet ederek Allah’ın bu kainatı yaratıp bırakmadığını, ilahlığında nasıl birlik olduğu gibi, bu kainatı işleyişinde de birlik olduğu ve şeriki olmadığını delilleriyle anlatmadıkça; saçları onun güzelliğinin temsili olan ve onunla topluma kendini  fark ettirmeye çalışan genç bir kıza tesettürün ona katacağı değerleri, tesettürün aslında kendi fıtratının isteği olduğunu anlatmadıkça, onlara oturduğumuz yerden kızmak kolaya kaçmak olmaz mı?

Medyanın gençlerin bu eğilimlerini sürekli gündeme getirmesinin zararı olduğunu düşünüyorum. Bâtılı tasvir etmek saf zihinleri bulandırır. Bu haberlerin sürekli gündem yapılması, bu eğilimlerin bir müddet sonra normalleşmesine sebep olabilir. Ahlaki açıdan medyanın büyük bir yeri var.

  • Bugün, kendini Müslüman olarak tanımlayan gençlerin enerjisini sömüren ve kimi zaman da şahsiyetini hedef alan şeyler sence neler?

Her gençte bir potansiyel var, herkes kendi alanında kendi kapasitesine göre içinde büyüyüp sümbüllenecek bir ağacın tohumunu taşıyor. Bu tohumu ağaca dönüştürmek için iki etken var biri; gencin hayatını kıymetli kılacak bir idealinin olması diğeri ise onun kendini geliştireceği bir ortamın olması. Gençlerde var olan bu potansiyeli engelleyen en büyük etmen; gencin onu harekete geçirecek bir idealinin olmaması. İdeal , gaye kişiyi harekete geçirir. İdeali olmayan kişinin  enerjisi azdır. İdeali olan bir genci ele alırsak bu gencin de  ideallerine doğru koşmasını engelleyecek, zihnini dağıtıp enerjisini sömürecek pek çok şey var; bunların başında telefon, internet, sosyal medyanın bilinçsiz kullanımı geliyor. İdeali olan ve ideallerine kavuşmak için engelleri aşmaya çalışan bir genç için bir diğer önemli faktör ise potansiyelini açığa çıkaracağı bir ortamın olması. Bu ortamı sağlayacak  yetişkinlerin olması. Bu gencin eğer uygun ortamı yoksa , çevresindeki yetişkinler ona yol açmak yerine onu engelliyorsa, hayallerini ideallerini küçümsüyorsa, gencin enerjisini sömüren bir diğer faktör de bu oluyor. Bu sebeple gençlerin bu sürecinde bence yetişkinlere düşen görev, gençlere değer vermek, onların görüşlerini hayallerini küçümsememek ve o hayallerini gerçekleştireceği ortamları hazırlamak ve onları engellememek. Bunun haricinde davranmaları gençlerin enerjisini sömüren etkenlerden biri olduğunu düşünüyorum.

  • Büyüklerin gençler ile iletişiminde hangi üslup ve içerikler yıpratıyor?

Böyle sorular ile karşılaşınca aklıma Hz.Ali geliyor. Hz Ali çocuklarını yetiştirirken onlar ile 7 yaşına kadar oyun oynarmış, 15 yaşına kadar arkadaşlık edermiş, 15 yaşından sonra ise onlarla istişare edermiş. Evet, çocuğuyla istişare edermiş. Biriyle istişare etmemiz onun düşüncelerine önem verdiğimizi, ona değer verdiğimizi gösterir.

Büyüklerin ortak bir konuda özellikle gencin kendisini ilgilendiren bir konuda gencin görüşünü almaması, “sen nerden anlayacaksın” tarzında bir ifadesi, bir şey beceremediğini söz ve davranışlarıyla göstermesi genç ile büyük bir iletişim bozukluğuna neden olduğu gibi aynı zamanda gencin haysiyetine de dokunmuş olur. Genç yapmak istediği  planlarından, hayallerinden bahsederken büyüklerin onun hayallerini küçümseyici üsluplar kullanması; gencin  işlerinde yaptığı hatalarda büyüklerin aşırı tepki verip onur kırıcı sözleri de iletişimi bozuyor ve gençte “ne yapsam olmuyor, ben bir şey beceremem” ki gibi düşüncelerin oluşmasına sebep oluyor.

  • Toplumda kadınlar ve erkekler arasında fay hattı oluşturulmasını ve bu hattın üç boyutlu derinleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsun? Ayrıştırma neden kaynaklanıyor?

Bunun sebebinin fıtratlara yabancılaşmak olduğunu düşünüyorum. Fıtrat, yaratılış demek, Allah’ın bizleri yaratırken bizlere koyduğu özellikler. Allah kadını ve erkeği belli özelliklerde yaratarak toplumda onlara bir yer ve vazife vermiş. Bizler bu yaratılışa aykırı hareket ettiğimizde toplumun yapısında sarsılmalar oluyor. Kadın kendi fıtratına yabancılaşıyor, erkek kendi fıtratına yabancılaşıyor. Bu durumda toplumsal bir karmaşa çıkıyor.

  • Bir genç olarak aile ve aile kurmak hakkında nedir düşüncen?

Aile dendiğinde aklıma direk huzur kelimesi geliyor. Bence aile insanın huzurunun, mutluluğunun vesilesi. Bir genç olarak şöyle düşünüyorum; Aile kurmak için kadın ve erkeğin bencil olmaması, birbirinin isteklerine ,düşüncelerine saygı göstermesi en temelleri. Acı günlerinde destek olmak, mutlu günlerinde mutluluğunu paylaşmak. Ailenin fertleri birbirlerinin hem bu dünyada mutluluğu hem de ahirette mutluluğu için çabalamalı, gerçek sevgi bunu gerektirir çünkü.

  • Müslümanların sosyal hayattaki ilişkilerine, 10 üzerinden kaç verirsin? Hangi ahlâki değeri ıskaladığımızı düşünüyorsun? Ve en büyük ihmalimiz nedir?

10 üzerinden 7 veririm. Bu konuda karamsar değilim, Müslümanlar olarak bence bu asırda yapılan yanlışlara karşı doğrulara yapışıp kenetlendiğimiz çok durumlar oluyor. Birbirimizin gücünü arttırıyoruz. Bence yapılan en büyük ihmal; Müslüman bir kardeşimizde gördüğümüz yanlışı ve eksiği alelade, o kardeşimizi kıracak şekilde üslubunu bilmeden söyleyebiliyoruz. Tabi ki kardeşimizin yanlışını ona söylemek, ona farkettirip doğruyu tavsiye etmemiz gerekir; fakat bunu yıkıcı bir üslup ile değil yapıcı bir üslup ile yapmak Müslüman ahlakına yakışıyor.

  • “Bana göre” anlayışının artmasını ve eleştiriyi reddeden “sana ne”ci ve “bana ne”ci bu günlerimizi nasıl yorumluyorsun?

Her insan kendi hayatını yaşıyor ve bu hayatında benliği ile pek çok şey öğrenip hayatını şekillendiriyor ve kendisine göre fikirler üretiyor. Bizler Müslüman olarak fikir dünyamızı, iman ve Kuran hakikatleriyle inşa etmeliyiz. Bir hakikat karşısında bana göre demek hakikatsiz olur, nefsin enaniyetini gösterir. Bunun haricinde kişinin yaşamında kendi zevkleri, renkleri ayrı olabilir, bu konuda tartışmayı çok mantıksız buluyorum. Çevremde böyle olaylar ile karşılaştım; yanındaki arkadaşının gittiği mekanları kendi zevkine uymadığından “sen ne kadar zevksizsin” diyor. Halbuki birinin sevmediği yerleri diğerinin güzel bulması onu zevksiz yapmaz, sadece onların farklı olduğunu gösterir.

Eleştiri ikiye ayrılıyor; biri müsbet eleştiri diğeri menfi. Müsbet eleştiride tenkid eden kişinin tenkid ettiği kişiye karşı bir art niyeti yoktur, yapıcı  bir eleştiri yapar ki yapılan iş güzel olsun. Menfi eleştiride ise eleştiren karşısındaki kişiyi küçük düşürmek veya kendisi büyüklenmek için yapar, yapıcı değil de yıkıcı bir eleştiridir bu. Eleştiriye bu yönde baktıktan sonra günümüz insanı, karşıdaki kişinin eleştirisinin arkasındaki niyeti tam olarak anlamıyor olabilir. Çok fazla menfi eleştirilere maruz kalmış biri kendisine yapılan her eleştiriyi kötü niyetli algılayabilir veya karşısındaki eleştirinin iyi niyetli olduğunu anlasa bile nefsin gururundan kendi yanlışını kabul etmez ve yine sananeci bir tavır takınır.

  • 28 Şubat gibi dönemleri yaşamış ve kamusal alanda var olmak konusunda mağduriyetler yaşamış bedel ödemiş Türkiyeli Müslümanların bugün, hayat standartları ve sahip oldukları imkânları göz önünde bulundurduğunda, kamusal alanda var olma deneyimlerini nasıl yorumluyorsun?

O zamanlar bedel ödeyip şimdi o direnilen şeylerden taviz verilmesi beni üzüyor. Bu tavizlerin sebebi rahatlığa erip dünyaya dalmaktan geliyor olabilir. İnancımızın gereğini doğru yapmaya çalışıp, inancımızı yaşamak yolunda dik durmayı unutmuş olabilir miyiz?

  • Müslümanların sivil kalma becerilerini ve siyaset ile ilişki biçimlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Bu konuda Müslümanlar olarak doğru tutumu gerçekleştiren kişilerin olduğunu düşünüyorum. Gerek çevrem gerek karşılaştığım kişilerde şöyle bir tutum var; parti seçimi konusunda hangi parti ülkemizin selametine, birliğine, dinine, imanına hizmet edecek kapasitede ise buna göre seçim yapılıyor. Seçtiği partinin yaptığı yanlışları da desteklemiyor. Bir Müslüman olarak tutumumuzun böyle olması gerektiğini düşünüyorum.

  • Kelimelerini dediğimde aklına gelen ilk kelime?

cemaat:birlik  

radikal:keskin                       

modern: yeni                    

terör:zulüm                     

fıtrat:kabiliyet                            

istişare:görüş                       

bereket: bolluk                      

küresel:dünya                    

şehadet: Hakk’a koşmak                

konfor:rahatlık                 

itidal: denge                           

teşhir: göstermek                           

moda:gösteriş                    

teslimiyet:huzur             

kariyer:makam                  

  • Muhammed İkbal “Müslümanlardan kaçın Müslümanlığa sığının” der. Sence de İslam’ın bir temsil sorunu var mı? Cevabın evet ise tesir eden bir temsil nasıl gerçekleşecek?

İslam’ın bir temsil sorunu var, bunun pek çok sebebi var. Benim aklıma gelen sebep; Müslüman kişilerin Kuran ilminde ve İslami ilimlerde eksik olması ve İslam’ı yaşamayı kendine dert edinmemiş olması. Tesir eden bir İslami temsilin, her Müslüman’ın iman ve Kuran ilimlerini öğrenip yaşamayı dert edinmesiyle olacağını düşünüyorum. Ek olarak ahir zamanda olmamız sebebiyle yanlışların sayısı çok, doğruların sayısı ise az. Yanlışların çokluğuna aldanmayıp doğrularda kenetlenirsek İslami temsili gerçekleştirebiliriz inşallah.

  • Müslümanlar birbirinden neden kopuk? Bir olamayışımızı, vahdetin gerçekleşememesini neye bağlıyorsun? Nasıl “bir” olabileceğiz?

Müslümanlar olarak pek çok ortak olan inanç ve değerlerimizi bırakıp aramızdaki farklılıklara odaklanarak o farklılıkları büyüttüğümüzde birbirimizden ayrılıyor ve bir olamıyoruz. Pek çok ortak inanç ve değerimiz var dedik; neler peki bunlar; Müslümanlar olarak inandığımız Allah’ımız bir, peygamberimiz bir, kitabımız bir, yaşadığımız dünya, inandığımız dinimiz, yöneldiğimiz kıble bir… Bu birlerin değeri elmas kıymetinde, diğer farklılıklarımız ise çakıl taşları gibi. Bizler çakıl taşlarıyla uğraşmayı bırakıp elmasın değerini anladığımızda Müslümanlar arasındaki bu ayrılık da bitecek diye inanıyorum.

  • İslam coğrafyaları ile tanışıklığı nasıl artırabiliriz?

Oralara giderek, ziyaretlerde bulunarak. Bir cümle duymuştum çok hoşuma gider “Gitmediğin yer senin değildir” Ferd olarak bu ziyaretleri yapamasak bile sivil toplum kuruluşları temsilen bu görevi yapabilir diye düşünüyorum. Şu zamanda Türkiye olarak bu konuda ileri seviyedeyiz. Hem devlet olarak hem sivil toplum kuruluşları olarak İslam coğrafyalarına pek çok ziyaretler, yardımlar yapılıyor elhamdülillah.

  • Dünya, Müslümanları neden “tiye almıyor”? (soruyu değiştirmiyorum; lâkin röportaj usulü açısından koşullandırılmış bir soru olduğunu dönütlerden sonra anladım. Öğreniyorum ben de :))

Cevabı çok net; ”Müslüman “olduğu için.. Ne kadar fikir –inanç özgürlüğü de deseler bu ayrım yapılıyor maalesef.

  • Müslümanların sosyal medya imtihanı… Teşhir konusundaki sınavı nasıl görüyorsun?

Sosyal medya aracılığıyla pek çok şey paylaşılabiliyor. Kendi hayatında yaşadığın karşılaştığın şeyleri bir anda herkesle paylaşma durumun oluyor. Bir yere mi gittin paylaşıyorsun bir anda herkes senin nerede olduğunu görüyor. Bir yemek mi pişirdin, paylaştığında herkesin haberi olabiliyor. Sosyal medya bir tık ile pek çok kişiye haber ulaştırma mekanı. Her şeyde olduğu gibi sosyal medya paylaşımlarında da bizlerin ölçülü ve niyetimizin iyi ve halis olması gerektiğini düşünüyorum. Mesela bir yemek paylaşılmamalı, göz hakkı var, o anda ona sahip olamayanlar var, belki imkanı olamayanlar var. Gidilen yerler paylaşılıyor, öğrenilen bilgiler paylaşılıyor, bu noktada kişinin niyeti devreye giriyor. Hadisi şerifte “ameller niyetlere göredir” buyuruluyor. Kimi gösteriş niyetiyle paylaşır kimi de bu gördüğüm yerleri, öğrendiğim bilgileri paylaşayım ki bilmeyenler öğrensin, görmeyenler görsün. Bu konuda niyetimizi halis tutmalıyız.

  • Medya, yeryüzündeki zulüm ve adaletsizlikleri neden olduğu gibi göstermiyor ya da belli zamanlarda görünür kılıyor olabilir? Medyanın algıda seçiciliği hakkında ne düşünüyorsun?

Bu zulümleri ve adaletsizlikleri yapanların medya üzerinde de tesiri olduğunu düşünüyorum. Fikir-düşünce özgürlüğü maskesi altında ülkemize medyatik saldırı yapanlar aslında en çok özgürlüğü kısıtlayanlar..

  • İsmail L: Çakan bey sinemanın amacını, “bir gönlün İslam ile aydınlatılmasına vesile olmak” der. Bu anlamda düşündüğümüzde Müslümanlar sinemayı bir tebliğ aracı olarak kullanabiliyor mu, neler söylemek istersin?

Sinema gençler arasında çok yaygın ve maalesef kötü içerikli pek çok film var. Bu filmlerin yerini İslam’ı, İslam ahlakının güzelliğini verebilecek filmler alsa çok güzel bir proje olur. Şimdiye kadar bu amaçla adımların atıldığını gördük, inşallah daha güzel ve amacına uygun eserler ile karşılaşırız.

  • Sınırlarımıza sadık kalarak sınırları olmayan bu dünyada nasıl ayakta kalabiliriz?

Öncelikle kendime bir sınır koyuyorsam bu sınırı neden koyduğumu çok iyi bilmeliyim. Eğer sınırı neden koyduğumu bilmezsem sarsılmam çok kolay olur. Bu sınırı koymamın sonucunda ne gibi kazançlarım olacak bunu belirlemeliyim ve son olarak bu sınırı önce kendim korumalıyım. Eğer kendim o sınırı korumada sebat gösterirsem diğer insanlar benim bu azmim ve  dirayetli duruşum karşısında sınırlarımı geçemezler.

Bir örnek vermek istiyorum. Mesela koymak istediğim sınır; Allah’ın yasakladıklarından kaçınmak olsun. 1)bu sınırı neden koyuyorum 2)kazancım ne olacak ve 3)bu süreçte sebat göstermek için benim kuvvet aldığım kaynak nereden gelecek? bu soruları soruyorum kendime.

1)Allah’ın yasaklarından neden kaçınmak istiyorum?-> Beni yoktan var eden , baştan aşağı maddi ve manevi nimetlerle donatan bir zat var ve ben bu zatın misafiriyim. Nasıl ki bir misafirliğe gittiğimde bana pek çok şey ikram eden misafir sahibine ihsanlarından dolayı minnettar kalırım ve onun razı olmayacağı şeyleri yapmak istemem. Aynen onun gibi beni bu kainata getirip pek çok nimetler ihsan eden Allah’ın  benden razı olmayacağı şeyleri yapmaktan kaçınmalıyım ki misafirliğimi güzel yapıp iyi bir kul olayım.

2)Allah’ın yasaklarından kaçınmak için koyduğum sınırlarda, kazancım ne olacak? -> En önemlisi; bu kainatın yaratıcısını razı etmiş ve sevgisini kazanmış olacağım, dünyaya gelme amacıma uygun hareket edip hayatımı su-i istimal etmemiş olacağım ve sonsuz hayatta bir cenneti kazanmış olacağım. Bu kazançlarım benim sınırlarımı korurken aklıma getirip şevk aldığım, beni kuvvetlendiren faktörler olacak.

3)Bu sınırımı korurken sebat göstermek için nereden güç almalıyım? ->Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınmak Allah için yaptığım bir şey ise bana bu yoldaki kuvveti ve dirayeti veren kişi de Allah’tır. Allah en büyük olup, kudreti sonsuz bir zat olduğu için benim sınırlarımı korurken aldığım güç de  Şüphesiz Allah’tan gelir. Allah kendisi için bir yola çıkmış kulunu yolda bırakmaz. O zaman benim güç kaynağım Rabbime olan inancımdan geliyor.

Bu düşünceler ile sınırları olmayan bu dünyada sınırlarımızı koruyacağımıza inanıyorum inşallah. Bu yolculuğumuzda sınırlarımızdan fire verdiğimiz zamanlar da maalesef oluyor, ama bu zamanlarda ümitsizliğe kapılmadan yine yeniden sınırlarımıza riayet etmeye gayretli olmalıyız. ”Düşeceksen bile yolun dışına düşme. Yolda düş, yolda kalk.”

  • Dünya başımızı döndürecek kadar bizi etkisi altına almış iken, başımız dönmeden duruşumuzu nasıl sergileyebiliriz?

Bediüzzaman Said Nursi’nin bir temsili ile bu konudaki fikrimi söylemek istiyorum.

Her insanın kendi hayatında alakadar olduğu birbiri içine geçmiş daireler vardır. İnsanın alakadar olduğu en küçük daire “kalp ve mide” dairesidir. Sonra cesed ve hane, sonra mahalle ve şehir, sonra vatan ve memleket , sonra küre-i arz ve dünya dairesi olarak genişler. İnsanın bu daireler içinde vazifeleri bulunur. En küçük daire olan kalp ve mide dairesinde en büyük, en ehemmiyetli ve daimi vazifesi bulunur.En büyük daire olan dünyayı alakadar eden meselelerde ise en küçük ve geçici vazifesi bulunur. En ehemmiyetli olan daireyi bırakıp az ve geçici vazifemizin bulunduğu dünyaya ait meselelerde çok fazla meşgul olmak ömür sermayemizi boşa geçirmemize neden olur. Bu sebeple dünyaya dair meselelerin bu kadar revaçta olduğu ve sizin de tabirinizle dünyanın başımızı döndürmeye niyetli olduğu bu zamanda en büyük vazifemizin bulunduğu  dairemizdeki vazifelerimizi aksatmayarak dünyadaki duruşumuzu sergileyebiliriz.

  • Senin için güzel birer örnek olan üç kişi?

Tüm Müslümanlar için hem ahlaken hem hayatın her safhasında en güzel örnek olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)
İffet ve teslimiyetle Hz Fatıma
Ümmetin imanının kurtulmasını dert edinen ve iman hakikatlerini delilleriyle açıklayan Bediüzzaman Said Nursi
Çalışma ve azminin kuvvetiyle Prof. Dr. Fuat Sezgin

  • 21. yüzyılı yaşayan biri olarak seni, ne öfkelendiriyor?

Bu zamanda özellikle gençler arasında gördüğüm ve öfkelendiğim şey; Güçlünün zayıfı fiilen, kavlen, hakaret ederek ezmeye çalışması. Bu güçlü dediğim kişiler makam-mevki sahibi olup maddeten iyi bir yaşamları olduğundan kendilerini güçlü görüyorlar. Ama bilmiyorlar ki hakikat nazarında güç ne makamdan ne paradan gelir. İşte bu kişilerin gururları ve bu gururlarıyla çevresindekilere verdiği zarar beni öfkelendiriyor.

  • Okuduğun bir kitap ismi ve altını çizdiğin bir satır?

“İnsan Olmak- Engin Gençtan”

“Yaşamak ve sevmek birbirinden ayrı olgular değil, bir bütündür. Kendimizi yaşayabildiğimiz ve beraberliklerimize bir şeyler katabildiğimiz her yerde sevgi vardır.”

  • En büyük hayalin nedir?

Bir hidayete vesile olmak ☺

  • Gençken yapılacak 2 şey?

Hayatında ilmin temellerini sağlam atmak, hakikate olan iştiyakını arttırmak

Uhuvveti hissettiğin kardeşlerin ile bu dünya meşgalesi arasında vakit bulup güzel vakitler geçirmek, birbirinin yardımına koşmak, üzüntü ve sevincini paylaşmak.

  • “Huzur keşke dememektir” diye bir söz var. Öldükten sonra “keşke” dememek için bir genç olarak nelere dikkat etmeye çalışıyorsun?

Ebedi hayatıma zarar verecek şeylerden kaçınmaya çalışıyorum, pek çok hatalarım oluyor fakat bunlar için de mağfireti sonsuz olan zattan son nefesten önce mağfiret dilemeye çalışıyorum ki keşke demeyeyim…

Esra’nın notu: Betül kardeşime, merhametli ve bilge bir hekim olarak, hem bedenlere hem gönüllere dokunacak ve en büyük hayalini gerçekleştirebilecek (hidayete vesile olmak) bir ömür dilerim. Mağfireti sonsuz Rabbimiz… Onun iki dünyasını da mamur, iki dünyada da yüzünü ak et.

*”Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp: ‘Ey Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve işimizde bizim için bir kurtuluş yolu (ve başarı) hazırla’ demişlerdi.” 

(Kehf Suresi, 10)

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort