DOLAR 32,4326 0.15%
EURO 34,6082 0.02%
ALTIN 2.383,830,17
BITCOIN 1884552-8,03%
Ankara
15°

HAFİF YAĞMUR

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Okan Karakoç

Okan Karakoç

23 Kasım 2019 Cumartesi

İstanbul’un Ortasındaki Huzur: Anadolu Kavağı

İstanbul’un Ortasındaki Huzur: Anadolu Kavağı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

güncel

Kız Kulesi, İstiklal Caddesi, Ortaköy sahili, Çamlıca Tepesi… İstanbul denince herkesin hafızasında bir yerler canlanır. Bu şehre hiç ayak basmamışların dahi hayallerini süsledikleri bir yer vardır. Fakat bazı yerler de vardır ki, sanki İstanbul’un içine gizlenmiş; çoğu İstanbullunun henüz gitmediği, bazısının ise hala bilmediği… İşte o semtlerden birisi: Anadolu Kavağı.

Araştırma sevenlere tarih, fotoğraf arayanlara manzara, şehir kargaşasından uzaklaşıp temiz hava isteyenlere doğa… Gezmeyi seven her türden kesime hitap eden ve beklentilerini sunan Anadolu Kavağı, birçok özelliği içinde barındırıyor. Beykoz’a bağlı bir mahalle olmasının yanında, diğer yakada bulunanlar için Sarıyer’den vapurla 10 dakikada karşıda buluyorsunuz kendinizi. Şahsen “mavi” aşığı biri olarak, bir yere denizden ulaşım varsa her daim ilk tercihim olmuştur.

İskeleye vardığınız anda sizi, kıyıya dizilmiş sıra sıra evler ve balık restoranları karşılıyor. Sevimli bir sahil kasabası görünümüne sahip bu yerleşim yeri, ilk bakışta ufak bir adayı andırıyor. En güzel tarafı ise sakin oluşu, özellikle haftaiçi günleri…

Mahalleden yukarı doğru çıktıkça yerel halkın yaşam alanları, yerlerini yavaş yavaş turistik alanlara bırakıyor. Bu iki alan arasında köprü vazifesini üstlenen yol, tepeye doğru çıkarken biraz sizi yorabilir. Özellikle akşamları ıssız bir görünüme sahip oluşu ve köpeklerin uğultusu da içinize hafif bir ürperti verebilir. Fakat 15-20 dakikalık bir yürüyüşün sonunda bunların hepsini unutacaksınız. Ve kendinizi, yolun kenarlarında bulunan kafelerden birine atıp İstanbul’un keyfini çıkaracaksınız…

Bir tepe düşünün… Şehirden uzak, sessiz sedasız bir tepe. Sol tarafı alabildiğince yeşil, aşağısı masmavi deniz… Yeşil ve mavi… Huzurun renkleri. İşte burası, İstanbul’un, belki de başka hiçbir yerinde bulamayacağınız doğa harikası manzarası… Öyle ki; bazı dizilerin meşhur sahnelerine ev sahipliği yapmış, yönetmenlerin uğrak mekanlarından biri haline gelmiş enfes bir görüntü… Güneşin yakmayan sıcağıyla, baharın hafif esintisiyle, bir bardak çay veya bir fincan kahve eşliğinde saatlerce karşısında oturup izlenesi bir fotoğraf… Kısacası; huzur.

Bedensel yorgunluğu hafifletmekle kalmayıp zihinsel yorgunluğa da iyi gelen bu kısa -kimilerine göre uzun- dinlenmeden sonra tekrar yola çıkma vakti geliyor. Fakat yolculuğun çetin kısmı tamamlanmış olduğundan yol artık istese de sizi yoramıyor. Nitekim yol kenarlarında bulunan salıncaklar dahi artık emrinizde… Evet doğru, salıncaklar. Hani şu, en son ortaokulu bitirmeden özgürce binebildiğimiz. Hani henüz büyümemişken, arkadaşlarımızla “en yükseğe kim havalanacak” diye yarıştığımız. Ve hani “zaman ne çabuk geçiyor, şimdi çocuk olmak vardı” vs. nidalarıyla geçmişi yâd ederken, parktaki minikleri imrenerek üzerlerinde izlediğimiz o oyuncaklar. Evet, içimizdeki çocuğun farkında olan birileri 20’li yaşlara adım atmış olanlar da faydalansın diyerek orada bulunan kafelerin arasına tahtadan kocaman salıncaklar yapmış. Gönül rahatlığıyla binip yanınızdakiyle “en yükseğe kim havalanacak” diye iddialaşabilirsiniz. Tabii boş bulabilirseniz…

Kalan kısa yolu da tamamladıktan sonra semtin en çok turist çeken yerlerinden birine ulaşıyoruz: Yoros Kalesi. Yörenin sembollerinden olan bu kalenin tarihi Bizans dönemine kadar uzanıyor. O dönemden günümüze kadar gelen süre içerisinde yaşadığı tahribat fazla olsa da hala ayakta duruyor. Kalenin bulunduğu tepeden aşağısı ise yine görülmeye değer… Ufukta, Marmara ile Karadeniz’in kesiştiği noktayı görebiliyorsunuz. Tabii bu noktayı en yalın haliyle görmüş olabilmeniz için birkaç sene önce gitmiş olmanız gerekiyor. Zira bundan sonra Yoros Kalesi’nden göreceğiniz manzara, daha çok üçüncü köprü manzarası olacaktır. “Boğaza karşı” tabirinin kullanıldığı en yeni adres de burası olacaktır.

Eğer yaya olarak geldiyseniz bu kadarı yorucu gelebilir ve gezinizi burada sonlandırabilirsiniz. Fakat araç ya da bisikletle geldiyseniz, veya “biz genciz yürürüz bir şey olmaz” diyorsanız, 1-2 saat daha buradasınız demektir. Çünkü hala ziyaret edilmesi gereken manevi bir yer daha var: Hz.Yuşa Tepesi. Yoros Kalesi’ne yaklaşık 4-5 km. uzaklıkta bulunan bu tepe, Hz.Yuşa Peygamber’in adıyla anılan bir camiye ve daha da önemlisi Hz.Yuşa’nın kabrinin bulunduğuna inanılan türbeye sahip. Fakat kabrinin gerçekten bu türbede olup olmadığı kesin olarak bilinmiyor. Nitekim tarihte Hz.Yuşa’nın bu yöreye geldiğine dair hiçbir belirtiye rastlanmamış. Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi Yahya Efendi’nin 3 gece üst üste gördüğü rüyaya ithafen Hz.Yuşa’nın kabrinin burada olabileceği belirtilmiş ve türbesi yapılmış. Biz de “ameller niyetlere göredir” diyor ve buralara kadar gelmişken mümkünse türbeyi de ziyaret etmeden dönmeyin diyoruz.

Televizyonlardan aşina olmama rağmen adını ve yerini henüz bilmiyorken çok enteresan bir tesadüfle ilk ziyaretimi gerçekleştirdiğim Anadolu Kavağı, o günden beri İstanbul’a her ayak bastığımda “uğramadan dönemeyeceğim vazgeçilmezlerim” listesinde çoktan yerini aldı. Tabii bu liste her an değişebilir. Fatih’in ve şanlı ordusunun bize miras bıraktığı bu altın topraklarda kim bilir daha ne cevherler, keşfedilmeyi bekleyen ne “isimsiz” yerler vardır, kalemlerimizden mânâ bekleyen.

İstanbul; içinde ne anlamlar saklayıp da, anlatmakla bitirilemeyen  şehir… Peygamberimiz’in asırlar öncesinden “kavuşma”yı müjdelediği, şehirden öte bir şehir! Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlarda, bu işi işin ehillerine bırakmak en doğrusudur:

“Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…”

(Necip Fazıl Kısakürek)

Son İstanbul gezilerimden hatıra kalan birkaç ufak çekimimle süslemeye çalıştığım bir güzel İstanbul şarkısıyla noktayı koyuyorum. Huzurunuz eksik olmasın…

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort