04 Kasım 2023 Cumartesi
Türkiye'nin Yeni Yol Haritası
Genç Ufuk Fikir Kulübü Derneği Olağanüstü Genel Kurul İlanı
Kadavra Metodolojisi Ve Şiirin Ölümü
Kur'ân'ı Doğru Anlamada Dil ve Tarih Bilgisinin Önemi
Soğuk Değil Ölüm Üşütüyor
Yasin Naci'ye Veda
1700’lerin sonundan 1800’lerin ortalarına kadar Avrupa ve Amerika’da sosyal dalgalanmalar vardı. Halk çok fakirdi. Bir kısım insanlar ise çok zengindi. Orta sınıf yoktu. Orta sınıf 2. Dünya savaşı sonunda ortaya çıktı Avrupa’da ve Amerika’da.
Zenginlerin işçilere muameleleri çok ağır idi. Bunun üzerine Avrupa’da ve Amerika’da ayaklanmalar başladı. Cezalar, kırbaçlar caydırıcı olmadı. Fakirlerin uysal ve itaatkâr olmaları için eğitilmeleri gerektiğine karar verildi. Mecburi eğitim 1761’da Prusya’da ve Avusturya ‘başladı. (Thom Hartmann’ın “Modern Eğitim Nasıl Ortaya Çıktı?” isimli kitabının, Nihan Kaya çevirisinden alıntı)
Önemi üzerine, hemen her gruptan insanın günlerce konuşabileceği zorunlu eğitimin amacı insanları, itaatkâr yapmaktan başka bir şey değildi.
Dünyada bazı gelişmelerin amaçları sanıldığından çok daha farklı olabiliyor. Köleliğin kaldırılması mesela, amaç üretilen malları satın alabilecek kitlenin artması. Parası olmayan köle, bir şey alamaz, parası olan işçi, parası yettiğince her şeyi satın alabilir.
2020 yılındayız. Herkes görünürde özgür, ülkenin her vatandaşı oy kullanabiliyor, marketlere gidip dilediğini daha doğrusu, parasının alabildiğini satın alabiliyor.
Vatandaşların küçük bir kısmı doğuştan zengin çalışmaya ihtiyacı yok. Büyük bir kısmı ise temel ihtiyaçlarını alabilmek için sürekli çalışmak zorunda.
Mevsimlik işçiler 80 lira günlük için sürekli gezmek zorunda. Yerleşik hayatları yok, çocuklarının düzenli okul hayatı yok, sosyal güvenceleri yok.
Tarım ile meşgul olan toprak sahipleri için çok kıymetli olmaları lazım. Her türlü işi yapmaya hazırlar, iş seçmiyorlar ve çok fazla para istemiyorlar. Dönümlerce yeri olan toprak sahipleri, onları hırpalama hakkını da ellerine aldıklarını sanıyorlar. 80 TL ile insan sahibi olduklarını sanıyorlar.
Kendi yemeyecekleri yemeklerini veriyorlar. Kendi yatmayacakları barınakları sunuyorlar onlara. Yetmiyor tavırlarını beğenmeyip hakaret ediyorlar hatta dövüyorlar onları. İşçilerin arkasında kimsenin olmadığını biliyorlar. Allah’tan korkmuyorlar kuldan utanmıyorlar.
İşçiden itaat bekliyorlar 1700’lü yıllardaki gibi. İşçi de temel ihtiyaçları için dayanabildiği kadar dayanıyor horlanmaya.
Ülkenin bir köşesinde şu an bile bir mazlum kötü muameleye maruz kalıyordur. Sakarya’da yaşananlar bunların ifşa edilebilen bir tanesi sadece.
İşçilerin böyle davranışa maruz kalmak için ne yaptıkları önemli olmamalı. Önemli olan hiçbir insanın bu şekilde davranılmayı hak etmediği.
Geçen senelerde Gürcistanlı işçiler eski zamanların köleleri gibi çalıştırılıyordu. Bu sene gelememeleri Allah’ın takdiridir belki de.
Keşke parası, gücü, ilmi insanı daha zalim yapmasa. Keşke rızkı için, canının sağlığı için kimse kimseye kul olmak zorunda olmadığını anlasa. Varsıl olan zalim olmaz fakir olan kul olmaz belki.