DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Sıddıka Rahime

Sıddıka Rahime

04 Kasım 2023 Cumartesi

Parası İle Hayır Sahibi Olmayı Beceremeyen Avrupa Birliği

Parası İle Hayır Sahibi Olmayı Beceremeyen Avrupa Birliği
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaşım itibarıyla, Turgut Özal zamanında ilk göçü gördüm ben. Bulgaristan’dan akın akın gelenleri gördüm. Bir iki parça kıyafet, sağda solda çocuk, sırtta bir döşek. Dini zorbalığa maruz kalmışlardı, boyun eğmesindense Türkiye’ye gelmeyi çözüm olarak görmüşlerdi. Naim Süleymanoğlu da onlardan biriydi. Spor da dâhil olmak üzere, hiçbir alanda başarılara dâhil olmadığımız yıllardı o yıllar. Naim Süleymanoğlu ile o makûs talihi yendik. Altın madalyalar almaya başladık. Allah ondan razı olsun.

90’lar Peşmergeler ile tanıştırdı Türkiye’yi. Amerika’ya kanan, Saddam’a karşı çıkan, ama her zamanki gibi Amerika’nın ortada bıraktığı Peşmergelere Türkiye sahip çıktı.

Gidecek yerleri yoktu ve bizim komşumuzdular. Ölmemek için göç ediyorlardı.

İki milyona yakın Peşmerge geldi birden Türkiye’ye. Özal döneminde ülke olarak çağ atlamıştık. Bunda, Özal’ın mazlumlara gösterdiği merhametinin etkisi inkâr edilemezdi.

Beş altı yıl önce, dışarıdan güllük gülistanlık bir ülke profili çizen bir Suriye vardı. Hemen dibimizde, günübirlik gezmeye gidebileceğimiz bir Suriye.

Esed’in yönettiği Suriye.

Bizimkilere benzer hayatların yaşandığı Müslüman bir ülke Suriye.

O Suriye artık virane olmuş, canını kurtarmaya çalışan, namusunu düşünen Suriyeliler Türkiye’ye göç ediyorlar.

İHH sayesinde birçok Suriyeli ile tanışma fırsatı buldum. Yaşadıklarını anlattılar.

Birkaç tanesinin ismini değiştirerek aktarmak istiyorum.

Okumuş öğretmen olmuş Naşide Hanım, okumuş mühendis olmuş bir bey ile evleniyorlar. Beyiefendinin durumu iyi, eşinin çalışmasını istemiyor. Bir iki sene içinde, ev alıyorlar, araba alıyorlar. Biri kız biri erkek, iki evlatları oluyor. Ne kadar da bizimkilere benzeyen bir hayat. Rahatsızlık veren tutuklanmalar, tutuklananların hukuki olmayan yargılanmaları, rüşvetin ayyuka vurması sıkıyor canlarını. Sağda solda laf dinleyen muhbirler var bir de. Yaşadıklarını huzur sanan, yönetim şekillerini demokrasi sanan halk ayaklanıyor. Hükümetlerini yumuşatmak niyetleri sadece. Hukuk istiyorlar, adalet istiyorlar. Silah satmak için fırsat kollayan; ABD, Rusya, Çin provokatörleri devreye giriyor. Hak arayışı yerini savaşa bırakıyor. Milletine karşı bir savaş.

Naşide Hanım’ın kardeşleri ile arası açılıyor. Onlar Esedci. Kardeş kardeşe düşüyor. Başta vatanlarını bırakmak istemiyorlar, onca zorluğa rağmen yaşıyorlar bir süre Suriye’de. Önce evleri bombalanıyor, arabaları bombalanıyor. Ne zaman ki çocuklarının okulu da bombalanıyor, vatanları, onlar için yaşanamaz hale geliyor. En hayırlı zamanda dönebilmek umuduyla göç ediyorlar Türkiye’ye. Komşu Türkiye’ye; iki çocuk, bir ana, bir baba…

Tarık Suriyeli bir genç. Oto galerileri var. Anası var, babası var, kardeşleri var. Her şey tam, hayatında. Hak hukuk arayışı, onun ailesini de etkiliyor. Ülkedeki huzursuzluk eve de sirayet ediyor. Babanın bir başka eşi ve çocukları olduğu ortaya çıkıyor. Bombaların altında yaşadıkları bir gün babaları onları terk ediyor. Varlık bombalanmış, baba gitmiş… Bu esnada Tarık Türkiye’de üniversite sınavına giriyor ve kazanıyor.

Tarık anasını-kardeşlerini takıyor koluna, düşüyorlar Türkiye yollarına. Bir yandan çalışıyor ailesine bakıyor bir yandan okuyor.

Ravza’nın da mutlu bir hayatı vardı savaşa kadar, evleri bombalanana kadar. Ravza da Tarık gibi Türkiye’de üniversite sınavına başvuruyor. Kazanıyor ve Türkiye’ye geliyor. Ailesi Lübnan’a göç etmek zorunda kalıyor. Ravza Türkiye’de kalıyor. Lübnan Ravza’yı kabul etmiyor, Türkiye aileyi kabul etmiyor. Sanıldığı gibi, her geleni kabul etmiyor Türkiye. Gidecek yeri olanı kabul etmiyor Türkiye. Lübnan’da her geleni kabul etmiyor. Üç yıl ailesi ile görüşemiyor Ravza.

6 milyonun üstünde nüfusu olan Lübnan’da, 1 milyonun üstünde Suriyeli var. Türkiye’de de 3 buçuk milyon Suriyeli var.

AB Lübnan’a da destek oluyor, Türkiye’ye de destek oluyor.

6 Eylül 2015 tarihinde kıyılarımıza vuran Aylan bebek, mali destek için milat oldu Avrupa’ya. Avrupa; mülteciler, iyi yaşam şartları için kıtalarına gelmesinler diye mülteci kabul eden devletlere, destek olmaya başladı.

Türkiye’ye mültecileri Türkiye’de tutsun diye 3 milyar Euro vermeyi taahhüt etti. Yeter ki denizlere düşmesinler, yeter ki kapılarına dayanmasınlar, yeter ki mazlumluklarını Avrupa görmesin.

Suriye’den gelenlerin içinde, donanımlı olup malı mülkü bombalananların yanında, savaş öncesi bir şeyi olmayan, donanımı sadece gününü kurtarmaya yeten, savaşacak gücü-silahı olmayan, günlük yaşayan canlar var. O kendi halinde yaşayan canların evlatları var. Kapıda kalsınlar öldürülsünler mi. Eşlerinin namusu kirlensin mi. Çocukları dilenci olarak satılsın ya da organ mafyasına peşkeş mi çekilsin.

Kış geliyor. Suriye’dekiler neler çekiyor biliyor muyuz. İdlib’tekiler mesela, şu an, kamplarda yağmurla çamurla aç muhtaç bir şekilde ölmemeye çalışıyorlar. Bizlerin kışlık ayakkabısız gezemediği bu günlerde, onların çocukları, çamurla-selle çıplak ayakla mücadele veriyor.

Efendimizin gidişiydi, ilk hicret. Zalimleşen, Mekke’de her şeyini bırakan sahabeler, onlara Ensar olan Medine’ye gittiler. Medine; ondan ılık, ondan efendimiz gibi kokuyor. İslam’ın ilk Ensar şehri.

Çok şükür ülke olarak iyi bir yerlerdeyiz ve Rabbim onca mazluma, bizi Ensar seçti. Üstelik bunu AB parası ile yapıyoruz.

Merhametsiz AB, parası Ensar olmayı beceremedi. Hayır yapabilmek, sadece para ile olabilecek bir şey değil.

Osmanlı’nın, dünyayı kaplayan bir imparatorluk olduğu günlerde, merhamet ve hakkaniyet timsali olmasıyla nam salan ecdadın torunları, nasıl koysun garibanı-mazlumu, sınır kapısında biçare.

Osmanlı’dan kalma hısımlıklar-komşuluklar nasıl göz ardı edilsin. Karnı aç, ayağı yalın, yüzü çaresiz bir can, nasıl silahlara bombalara teslim edilsin.

Ata mirası merhametinin önüne, kıskançlığı geçen ülkem vatandaşlarından bir kısmı istemediğini dillendirebiliyor muhacirleri. Sanki rızkı verenin kim olduğunu unutmuş gibi. Allah’tan çok az bu vatandaşlar.

Bir de, aslı astarı olmayan şeyleri yayanlar var. Ülkeyi germekten başka hiçbir maksada hizmet etmeyen zanlar.

Sanıldığı gibi Suriyeliler avare değildi, çoğunun bizlerin hayatı gibi bir hayatı vardı, Suriye’de.

Sanıldığı gibi Türkiye Suriyelilere maaş vermiyor, AB veriyor onlara yaşayacakları imkânları sağlayan parayı, gönüllülerde destek oluyorlar muhtaç Suriyelilere.

Sanıldığı gibi memuriyet de verilmiyor onlara, öğretmen ya da doktor olanları, Suriyelilerin yoğun yaşadığı alanlarda değerlendiriliyor. İşçileri ise, çok düşük ücretlere çalışabildikleri için kolay iş buluyorlar.

Sanıldığı gibi Suriyeliler oy kullanamıyor. Vatandaşlık almaları şart oy kullanabilmek için, vatandaşlık alanlar da ilk bir yıl oy kullanamıyor.

Sanıldığı gibi gelen her Suriyeli Türkiye vatandaşı olamıyor. Beş yıldan fazla Türkiye’de kalan, yerleşmeye niyetli olduğunu davranışları ile teyit eden, genel sağlık bakımından tehlike arz etmeyen, iyi ahlak sahibi olan, yeteri kadar Türkçe konuşabilen, Türkiye’de kendisini ve bakmakla yükümlü olduğu ailesini geçindirecek gelire veya mesleğe sahip olan, milli güvenlik ve kamu düzenine engel teşkil edecek bir hali bulunmama şartını sağlayan Suriyelilerden, isteyenlere Türkiye vatandaşlığı verilebiliyor.

Sadece isteyenlere veriliyor vatandaşlık. Tanıştığım birçok Suriyeli ülkesine dönmek, eski dirliğini düzenini kurmak istiyor. Özlüyorlar ülkelerini, özlüyorlar dillerini, özlüyorlar kültürlerini…

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort