DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Sümeyye Soylu

Sümeyye Soylu

26 Ocak 2024 Cuma

15 TEMMUZ: BİR DİRENİŞE DAİR İZLENİMLERİM

15 TEMMUZ: BİR DİRENİŞE DAİR İZLENİMLERİM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Şubat’ın yedisi ve yirmi sekizi, Mart’ın on ikisi, Nisan’ın yirmi yedisi, Mayıs’ın yirmi yedisi, Eylül’ün on ikisi, Aralık’ın on yedi-yirmi beş aralığında olduğu gibi Temmuz’un on beşinde, alçaklar milli iradeye tecavüz girişiminde bulundu. Asker üniforması giymiş hainler, yıllardır içine sızdıkları devleti son bir darbeyle almak istedi. Arkalarında kravatlı hainler de vardı ve cümle hain, aziz vatanımızın şah damarını kesmeye cüret ediyordu. Alçak uçuş yaparak da alçaklaştılar, ordunun komutanını alıkoyarak da, başkomutanı öldürmeye meylederek de. Alçaklaşmışlardı sonuna kadar, haddini de aşmışlardı alçaklığın. Karşılığı verildi kısa zamanda.

Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir emrine bakıyordu, asker millettik ne de olsa. Alçak saldırının başladığı sırada Ankara ve İstanbul’da civanmert erkekler ve kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kritik noktalara akmaya başlamıştı. Daha evvel Abdulhamid’i, Menderes’i ve Özal’ı verenler bir evladını daha vermek istemiyordu. İşte bunun içindi tüm heyecan. Erdoğan verilmeyecekti. Başkomutan verilirse ordu dağılırdı, millet tutunamazdı. Meydanda kazanılan bu vatan, yine meydanda müdafaa edilecekti, böyle gerekiyordu.

Gece yarısından sabaha kadar, millet yeniden yönetime el koyma iradesini gösterdi, milli iradeydi ya. “Milleti yaşat ki devlet yaşasın.” hakikati en iyi burada hayatiyet buluyordu. Millet, tankın önüne yatarak, silahlara siper ederek gövdesini, ateşlerin önüne atılarak; hayasız akını durduruyor ve ferahlatıyordu havayı. Milli mücadele yeniden yaşanıyordu. Nene Hatunlar ve Şahin Beyler yeniden meydandaydı. Toptan, tüfekten, tanktan güçlü iman elbisesi vardı görünen.

15 Temmuz şerefsiz bir tecavüzdü. Milli iradenin tecelligahı TBMM, milletin asaletinin remzi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok kurum saldırıya uğramış, büyük tahribat meydana gelmişti. Bu onursuzluğu, onurlu yaşamaya and içmiş bir milletin kabul etmesi imkan dahilinde değildi. Millet olarak tükürdük suratlarına acizlerin ve seslendik, haykırdık, bertaraf ettik gavurluklarını tüm gücümüzle. İmameyi koparmalarına asla müsaade etmeyeceğiz o gayrimeşru çocukların! Kim olduğunuzu bunun için önemsemiyoruz, merak da etmiyoruz, çünkü baştan ayağa gayrimeşrusunuz!

Devletin asıl sahibi olan millet, gayrimeşrunun hak talep etmesine bile katlanamaz; asıl, aslını koruma pahasına cezalandırma yetkisini kullanır. Şerefsiz tecavüze onurlu bir karşı koyuş. Darbenin devrime dönüştürülmesi. Hep asıl olan milletin gücüdür. Milletin yazdığı tarihten bahis açmaktır niyetim, kahramanlığımızı yazmak. Belki tarih yazıcılar bunu da yazmayacak. Biz yaptık, biz yazacağız. Vesika olması temennisiyle.

15 Temmuz gecesi meydana çıkan ve hainlerle çarpışan kahramanlarımızın hikayelerini dinledim, bu hikayeleri Yeni Şafak Gazetesi 29 Temmuz Cuma tarihli 15 Temmuz Direnişi ekinde paylaştık ancak yeniden bu mecrada paylaşmayı anlamlı ve gerekli görüyorum. 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Kavşağı’na gidip vatan müdafaasına katılan üç arkadaş, şimdilerde Kızılay Güvenpark’ta kurdukları çadırda yaşıyorlar. Otuzlu yaşlarındaki bu üç adam, dehşet anlarını anlattı, biz de not aldık. “O gece Genelkurmay Kavşağı’ndaydık. Helikopterlerle sivil halka ateş açılıyordu, etraf ölü ve yaralılarla dolmuştu kısa sürede. Biz, o ateşin altında ölü ve yaralıları toplamaya çalışıyorduk, buna rağmen ısrarla ateş etmeye devam ediyorlardı. Buraya ailesiyle gelen insanlar vardı, aileleri katlettiler. Birinin hanımı, birinin kocası, birinin evladı öldürüldü. 17 yaşında olduğunu sandığımız bir gencin beli koptu saldırılar esnasında. Bir yandan helikopterden bir yandan Genelkurmay bahçesine mevzilenmiş asker üniformalılar tarafından çift yönlü bir saldırının arasında kalmıştık. Sabahın yedisine kadar burada mücadelemize devam ettik. Hastahaneye üç defa, kurtarılabilir vaziyette olduğunu düşündüğümüz yaralıları taşıdık. Hastahanede gördüğümüz bir tablo bize ders veriyordu. Sağlıklı insanlar sıraya girmiş, yaralılara kan vermek için bekliyordu. Biz, millet olmayı başarmıştık, bunun için bizi yenmeleri mümkün değildi. Her şerde bir hayır vardır, biz bu olaylar esnasında milli dayanışma ruhunu gördük milletimizin her ferdinde. Allah Allah deyip ölenleri gördük.

Sabah yediden sonra, bulunduğumuz mevkideki işgal güçlerinin gücü zayıflamaya başlamıştı. Bu durumu fırsat bilerek yerlerden insan beyni, kol ve kafa derisi, iç organlar topladık. Bunları, layık oldukları yere, Meclis’imizin bahçesine gömdük. Her sabah oraya gidip anılarımızı tazeliyoruz. Gözümüzün önünden hiç gitmiyor, üçe dörde bölünmüş bedenler gördük.

Olayların başladığı geceden itibaren burada kurduğumuz çadırda yaşıyoruz, işimize gitme haricinde çadırı terketmiyoruz. Çadırda bile nöbet tutuyoruz, gece çalışan arkadaşımız var, gece olup da arkadaşımız işine gidince sabaha kadar biz buradayız, sabah olup biz işe gidince diğer arkadaşlarımız burada. Tam bir nöbet. Devlet büyüklerimiz “tamam” diyene kadar buradayız. Hiçbir siyasi partiyi, cemaati veya oluşumu temsil etmiyoruz. Türkiye için buradayız. Suriyelileri görüyoruz, onlar vatansız kaldılar. Biz vatansız kalmamak için evimizi terkettik, sokaklarda yatıp kalkıyoruz.”

Yetmişli yaşını çoktan geçmiş bir amcamız, sözlerine dualarla başladı. “Allah, insanlığa ve ülkemize huzur versin. İbrahim (a.s)’i Nemrut’un ateşi yakamadı, FETÖ’nün ateşi de Allah’ın izniyle Türkiye’yi yakamayacak.” Milletin ve ümmetin birliğinin alemin hayrına olduğunu söyleyen amca Osmanlı’nın yedi kıtaya hükmettiğini, onun torunlarının da daima muzaffer olacağını sözlerine ekledi. Olaylara ilişkin ise şunları aktardı: “Olayı duyunca TRT’ye koştum, evim TRT’ye yakın. TRT kurtarılıncaya kadar oradaydık.  Biz vatanımız için yaşıyoruz, başka ne için yaşamaya değer ki? Namusumuz, haysiyetimiz ayaklar altına alındıktan sonra bizim hayatta olmamızın ne manası olabilir? Yaşamak, onurlu bir eylemdir. Sizinle adımı paylaşmak istemem. Bizi Allah tanır, bilir, insanlar varsın tanımasın. Çok darbe görmüş birisiyim, ama bu kadar aşağılığını daha önce hiç görmedim. Allah, devletimize ve milletimize zeval vermesin. Hainlerin hesabı da Allah’adır. Tuzaklarını başlarına çeviren Allah, onlara elbette hesap soracak.”

Dört kardeş vardı bir de, en büyükleri on dokuz yaşında. On yedi yaşındaki kız kardeşimiz bizimle o güne dair yaşadıklarını paylaştı. En büyükleri olan engelli ablaları o gün çok korkmuş, kendine gelmesi epeyce zaman almış. “O gün, Cumhurbaşkanımız ‘meydanlara çıkın’ deyince dışarı çıktık. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne gittik. Saldırılar çok şiddetliydi, ablamın özellikle çok etkilenmesi dolayısıyla evimize döndük. Ertesi gün tekrar çıktık. Vatanımız için canımız feda olsun. Dedem ve babam Menderes için ağlamış, biz Erdoğan için ağlamak istemiyoruz. Evimiz MİT lojmanları yakınında. Patlama ve silah seslerini duyunca önce çok korktuk, sabaha kadar uyuyamadık, çok dua ettik. Ama Cumhurbaşkanımızın duruşuyla darbeyi engelledik. İlk kez bir darbeye tanık oluyoruz. Cumhurbaşkanımıza zarar verecek olmaları bizi en çok korkutan şey oldu. Bizim milletimiz asildir, kötülük yapmaz. Bunu bize yapan terör örgütünün Allah belasını versin. Bir daha böyle bir şey olursa, kendim giderim ve mücadele ederim. Keşke biz de şehit olabilseydik ama olmadı.

Darbe girişiminin olduğu gece canımızı esirgemeden sokağa çıktık, sokaktaki herkes aynı hissiyattaydı. Gözümüz, vatanımızdan başka bir şey görmüyordu. Adımız milletti. Sokakta yaşlılar, kadınlar, engelli bireylerimiz vardı; ayrım yoktu. Acımasız bir saldırı oluyordu ama milletimiz güçlüydü ve kazandık, kötüleri yendik. Allah bir daha yaşatmasın.”

İki küçük çocuğuyla Güvenpark’ta çadırda yaşayan bir ablamız vardı, henüz kırklı yaşlarında. “Vatanımız için ölmeye geldik.” diyordu, gözleri sürekli buğuluydu. “Vatanımız olmasa bizim olmamızın anlamı olur mu?” diye soruyordu. Olmazdı tabi. “Bunu bize yapan bizim askerimiz olamaz. Olayları duyar duymaz eşim sokağa çıktı, arkadaşlarıyla beraber tankların önüne geçtiler. Eşim, 12 Eylül’ü yaşamıştı, yeni bir darbe olmasın diye hemen koştu. Çocuklarım uçakların üstümüzden vızır vızır geçmesinden çok korkmuşlardı. Çocuklarım olmasaydı ben de dışarı çıkacaktım ama bırakıp çıkamıyordum. Biz bu vatan için ölürüz, hiçbir şeyden de korkmuyoruz. İnsanlar o gece düşünmeden sokağa çıktı, şehitlerimiz oldu, gazilerimiz oldu. O kadar insan boşuna vermedi canını, vatan için feda ettiler. Biz bu vatanı kimselere bırakmayacağız ve yükselmemizi sürdüreceğiz.”

“Cenab-ı Allah bizi Müslüman olarak yarattı, öyle ölmek istiyoruz.” diyen yetmiş atı yaşındaki amcayı hatırlıyorum.

Engelli evladıyla meydana akın eden anayı hatırlıyorum.

Tankın önüne yatan abiyi hatırlıyorum.

Darbecileri durdurmak için kamyonun direksiyonuna geçen kadını hatırlıyorum.

Tankı ele geçirip sürmeyi öğrenen abiyi hatırlıyorum.

Vücudunun çeşitli yerlerine dövme yaptırmış, meydandaki genç kızı hatırlıyorum.

HATIRLIYORUZ.

UNUTMADIK.

UNUTMAYACAĞIZ.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort