DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Sümeyye Soylu

Sümeyye Soylu

26 Ocak 2024 Cuma

Gençliğin Değeri Bir Proje Midir?

Gençliğin Değeri Bir Proje Midir?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

headlineİnsan yaşamının en geniş ve uzun dönemidir gençlik. Buradaki anlamıyla genişlik ve uzunluk birbirini bütünleyen, birbirini tamamlayan kavramlar değil. Genişlik, diğer dönemlere nisbeten birey için daha özgür bir alan yaratma çabasını tanımlar. Uzunluk ise, insan ömrünün tahmini uzunluğu içerisinde gençliğin kapsadığı alandır. Bununla ilgili tek bir tanımlama ya da sıralama mümkün değildir. Toplumdan topluma hatta bireyden bireye değişen bir tanımlama vardır bu bahiste.

İnsan yaşamı dönemlere ayrılırken; bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemi şeklinde bir sıralama yapılır. Ancak, bu sıralamayı daha da özet halde sunmak ve büyük farklılıklar ve geçişler noktası olduğunu anlatmak için çocukluk, gençlik ve yaşlılık üzerine odaklanılır ve beşli sıralama böylece üçlü kategoriye indirilmiş olur. Bu üç dönem, birinden diğerine/ardılına geçiş noktasında nitelik anlamında birbirinden oldukça değişik dönemlerdir. Çocukluk, gençliğe; gençlik, yaşlılığa hiç benzemez. Bir yaşlı, gençliğindeki gibi; bir genç, çocukluğundaki gibi değildir ve davranış ve eyleyişi de buna göre değişir.

Beş şey gelmeden evvel, ganimeti bilinmesi gereken beş hazineden biridir gençlik. Kendiliğinden bir değer yani. Kendiliğinden bir değer oluşu sebebiyle olsa gerek, başka değerlere itiraz edici bir pozisyon ve tutum takınır genç. Gençlik, hep varılmak istenen, çocuklukta ve yaşlılıkta arzu edilen bir değer. Gençliğin ulaşılması gereken, varılması beklenen bir yer oluşu, onun eylem çağı ve güç gösterisi seyri oluşundandır. Bu niteliği dolayısıyla da içinde bir miktar gerilim barındırır. Yaşamın her döneminin olduğu gibi gençlik dönemininin de kendine has fizyolojik ve psikolojik özellikleri vardır. Bedensel ve fizyolojik olarak ara halde olan ve çocukluktan bir üst evreye geçmeye hazırlanan birey, gergin, çalkantılı ve muğlak bir yaşam sürer ve onu yetiştiren ailenin kendisine ve değerlerine savaş açarak, marjinalleşmeye doğru adımlar atar. Böylece bireysel hükümdarlığını ilan ederek hükmünü koyar, artık bağımsız ve velisiz bir birey vardır.

Gençliğin sosyolojik yönüne odaklanmak, yaşamlarını ve yaşamlarını belirleyen kuralları izlemek,  gençlik denilen olgunun değerler silsilesindeki yerini belirlemek açısından anlamlı olacaktır. Asıl yapmak istediğim, gençlerin kadim bir gelenekten kaynaklı değerine ne kadar sadık kaldığı/olduğu sorusunu tartışmaya açmaktır. Çağdaşlarımız, geleneksel değerlerine riayet etmek ve o değerleri yaşamlarında tatbik etmek yerine postmodern düzenin dayattığı  sıradan, sığ; ama süslü ve derin görünen kurallara, daha doğrusu “yeni dünya düzeninin kanunları”na itaat etmeyi tercih ediyor. Adalet, bilgelik, ciddiyet, dürüstlük, sadakat, sevgi, dostluk, insanlık, faziletli olmak, dindarlık, aidiyet, aileye bağlılık, ebeveyne ve yaşlılara saygı, yardımseverelik, alçakgönülllük, sorumluluk sahibi olmak gibi medeniyetimizi ayakta tutan değerler, birilerinin isimlendirmesiyle geleneksel, yani modern olmayan, yeni düzene uymayan, köhneleşmiş, kullanma tarihi geçmiş şeyler olarak takdim edilirken; iyi bir dış görünüş (buna imaj diyorlar, böylece daha da modern oluyor/lar), kendine saygı, hırslı olmak, çevresinden itibar görmek, kontrol gücünü elinde  bulundurmak, zenginlik, kendini belirleyebilmek gibi, ne olduğunu ve neye karşı reaksiyon olduğunu tam da anlayamadığım, modern diye tanımlanan, önümüze bu şekilde konulan ve ciddi bir biçimde dayatılan bu şeyler de modern değerler. Yani, çağı karşılayan, çağın gereklerine uygun, uygar, bireyi önemseyen ya da öyle olduğu söylenen “değer”ler. Bunun eleştirisini ciddi anlamda önemsiyorum çünkü bireyin kararlarını hiçbir şeyin etkisi altında kalmadan vereceğini savunan bu “modern değer”, kutsadığı değer olduğu halde kendi felsefesine kul olarak seçtiği bireyin, bu ilahi kanuna uymasını emrediyor.

Değerler kavgası, yalnızca bizim toplumumuz için bir sorun değildir, değerler çatışması ve kişinin yabancılaşması evrensel bir eğilim taşımaktadır. Modern ve geleneksel olanın kavgası, modern denilen olgunun bütünüyle insan elinden çıkmış olması ve bunun yine insanı demir bir kafese hapsetmesi neticesiyle ilgilidir. Modern insan güçsüz, anlamsız, şuursuz, normsuz, dışlanan ve yabancılaşan insandır. İçinde yaşadığımız modern toplumda yer almak (içinde yaşadığımız halde, sistemde yer almak için bazı kuralları yerine getirmiş olmamız beklenir) kişinin kendini gerçekleştirmesi, kendisi dışında bir otorite tanımaması (modernite itaat edilmesi beklenen tek güçtür) kaydına bağlanmıştır. Modernizmde kendini gerçekleştirme, benlik merkezli bir yaşam sürme anlamına gelir. Kendinden başkasını görmemek gerektiği bilgisi, modern bir bilgidir. Modern insan, tüketmek üzere yaşar; ahlaki değer yargısı ve kaygısı taşımaz, ahlaki eylemi bulunmaz. Şahsi menfaatlerini temin etmek üzere çırpınır durur.

Asıl derdim, yaşanmış bir vakada gizli; meramımı en iyi anlatacak şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Henüz birkaç ay evvel metroda yaşanan hadise, modern dünyanın esiri olmuş gençliğin içler acısı halini resmediyordu. Metronun kapıları kapanırken, elinde poşet çantalarla evine ekmek götüren orta yaşını çoktan geçmiş  adam, elleri kapının dış tarafında, vücudu ve ayakları trenin  içinde kalmak suretiyle kapanan iki kapının arasına sıkıştı. Metro hareket etmeye başlasa bir facia yaşanacaktı, birkaç saniye içinde nasıl müdahale edileceğine karar verip harekete geçmek gerekiyordu. Bulunduğumuz bölgede onlarca genç vardı, hemen çoğunun kulaklığı vardı, yüksek sesle çalan müzik dışarıdan duyuluyordu. Kimsenin oralı olmadığını görünce üzülmüş ve öfkelenmiştim; ellerimle kapının iki yönünü zorlayarak kapıyı açmayı başardım. Zavallı adam dua ederek gösterdi şükrünü ve bana da teşekkür etti. Adamcağız, yani bizim neslimizden ve bizim çağımızdan olmayan, geleneksel değerlerle yaşayan, iyiliğe aşık, fazilete inanan duyarlı adam, bizim gençlerimiz, çağdaşlarımız, sadece kendisinin yaşadığı tek kişilik imparatorluğun reisi olan, bireysel çıkarı olmayan yerle ilgilenmeyen bu güruh hakkında ne düşündü acaba? Çok merak ediyorum. Adamı bilmem ama ben iyi düşünmedim işte. Yardımdan kaçınan, sosyal hayata karışmamak için önlemini önceden alan bu gençler, modern dünyanın esiriydi. İşte bundan emindim. Ve bu esaret, bir projeydi.

Caddelerde, kablolarıyla dolaşan insanlar görüyordum!

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort