DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Sümeyye Soylu

Sümeyye Soylu

26 Ocak 2024 Cuma

TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİ: SADAKAT, EMANET, LİYAKAT

TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİ: SADAKAT, EMANET, LİYAKAT
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

15 Temmuz akşamı ülkemiz, devletimizin içine yuvalanmış bir terör örgütü mensuplarınca adına darbe demenin hafif kalacağı alçak bir işgal girişimiyle karşı karşıya kaldı. Esasında işgal onlarca yıl önce başlayıp fiili görünümünü o gün kazanmıştı. Her on yılda Türkiye demokrasisini bir şekilde engellemeyi, sekteye uğratmayı, kendi tabirleriyle demokrasiye balans ayarı yapmayı alışkanlık haline getiren dış destekli iç hainler, küresel efendilerin uşakları, Türkiye içte ve dışta epeyce ilerleme göstermişken, itibarını yükseltmişken, demokrasisini daha yukarı bir çizgiye çekmişken, yerli ve milli olma yolunda adımlarını hızlandırmışken daha evvel başka piyonların gerçekleştirdiği durdurma girişimine yeni bir boyut eklediler. Yarım asırdır ülkemizde ve dünyanın yüzlerce ülkesinde örgütlenip kurumsallaşan, Fetullah Gülen güdümündeki FETÖ onlarca yıllık gücüne güvenerek devletimizin ve milletimizin namusu olan demokrasimize el uzatmış ancak onuruyla yaşayıp onurla şehit ve gazi olan milletimiz o hayasız elleri kırmasını bilmiştir.

15 Temmuz, hadisenin oluşumu ve gelişimi açısından ilk olduğu gibi, sonrası için de devletimizin kamu personeline yönelik bakışını daha ayrıntılı bir incelemeye tabi tutacak ve daha şeffaf olmasını sağlayacak günler için başlangıç olarak kabul edilmiştir ve böyle kabul edilmesinde büyük faydalar vardır.

15 Temmuz, yönetim kademesi ve siyasi parti yönetimleri başta olmak üzere çeşitli iş kollarındaki kamu personeline yönelik arınmayı gerektiren bir milattır. 15 Temmuz’da milletçe gördüğümüz devlet kadrolarının işgali ne anlama geliyor? 1960’lı yıllardan itibaren İslam’a hizmet görüntüsü altında milletin saf ve samimi duygularını kullanarak kendisine yepyeni bir çevre oluşturmaya başlayan ve yıllarca halkasını genişleten, hatta yurt sınırlarını aşan elebaşı Fetullah Gülen, genişleyen çevresini örgütlemeye başlamıştır. O dönemde eğitimde devletin yetersiz kalması üzerine özel okullar ve dershaneler kurulmuş, genellikle zengin ailelerin çocukları ailelerinden çalınarak devşirilmiş, “öğrenci evi” olarak tanımladıkları yerlerde istenilen sistemde öğrencilerin istenilen hale gelmeleri sağlanmış, böylece yıllar içinde devlet kadrolarını işgale zemin hazırlanmıştır. Bunu yaparken de en başından beri olduğu gibi ahlaksız yollar takip edilmiştir.

İlk ahlaksızlık, “Evlerde dini eğitim veriliyor, çocuklar böylece milli ve manevi değerlerine uzak kalmadan hedeflerine ulaşıyorlar.” yalanıdır. Yıllar sonra gördük ki, örgüt evlerinde kalanlar Kur’an ve İslam’ın çok uzağında, bir adamın deli saçması kitaplarını günde en az yarım saat okuyarak manevi duygularından uzaklaştırılıyor, bununla da yetinilmeyip Amerikancılaştırılıyor.

İkinci ahlaksızlık, varlıklı ailelerin çocuklarını çalarak hem çocukları hem aileleri kendilerine bağlamalarıdır. Aileleri bazen onların dini duygularını istismar etmek suretiyle aldatarak, bazen de haraca bağlayarak tüm şahsi kaynakların kendi hazinelerine akmasını sağlıyorlar. Bu kaynak, bazen çok miktarda para, bazen arsa, bazen örgüte hizmet edecek bir yapının inşasını üstlenme biçiminde karşımıza çıkıyor.

Üçüncü ahlaksızlık, sınav sorularını çalarak, örgüte yararı olacağı düşünülerek seçilen öğrencilerin sınavdan yüksek puanlar almasını sağlayarak onların üst düzey görevlere gelmelerini sağlamalarıdır. Bu aşamadan sonra, hedefine ulaşan öğrenci, amir, genel müdür, hakim, milletvekili, bakan olduktan sonra “cemaatine vefa borcu”nu ödemekle geçirmek zorunda kalıyor hayatını. Genellikle gönüllü yapılan bu vefa borcunu ödeme işi, bazen de zorunluluktan kaynaklanabiliyor. Öncelikle zorunluluk kısmını açıklamak gerekirse; kendisini hedefine ulaştıran cemaatine sadık kalmayan, talimatları uygulamayan, haracını düzenli olarak ödemeyen, ilgili sendikaya üye olmayan ve aidat ödemeyen kişi özel hayatını afişe edecek kasetlerle, tehditle, şantajla, montajla itibar suikastine kurban gidiyor. Başına böyle şeylerin gelmesini istemeyen kişi de zorunlu olarak borç ödemeye, bağlılığını sürdürmeye devam ediyor. Örgüte gönüllü olarak bağlılığını sürdürenlerin hali daha acınasıdır bu anlamda. Akıllarını kiraya vermiş bu kişiler, örgüt merkezinden gelen tüm emirleri şeksiz şüphesiz benimser ve uygular. Kamu kurumlarında yöneticiliğe, memuriyete; siyasi partilerde üst düzey görevlere; özel sektörde en parlak şirketlerin sahipliğine ya da ortaklığına; üniversitelerde akademisyenliğe, dekanlığa, rektörlüğe; adliyelerde hakim ve savcılık görevlerine getirilmiş bu iyi şakirtler sınıfı örgütün finans kaynağı aynı zamanda. İşin finans kısmı bir ayrıntı değil, asıl vurgulamak istediğim nokta finans ile bağlantılı ahlaksızlıktır.

Devlet ahlakına sığmayacak şeyleri bu iyi şakirtler yapıyor. Devletin imkanlarını kullanarak -israf ederek desem daha iyi olacak- asıl devleti güçsüzleştirmek, itibarsızlaştırmak, proje üretemeyecek seviyeye düşürmek, yerli üretim yapamayacak hale taşımak, devleti dış devletler karşısında aciz durumda bırakmak yoluyla kendi imparatorluklarını inşa ediyorlar. Yıllardır ülkemizde saman altından yürütülen suyu özetle bu durum açıklar ve saman altından yarım asırdır yürütülen su 15 Temmuz’da yatağına sığmaz olup taşmasaydı belki de kaynaklarımızın, milletimizin devletimize emanet ettiği kaynaklarımızın nereye aktığını hiç göremeyecektik.

15 Temmuz bize bir şey gösterdi; milleti temsil görevini üstlenmiş, büyük bir sorumluluğun vekaletini almış, devletin her kademesindeki görevlilerin hizmet ettikleri millete layık olmaları büyük önem arz ediyor. Geriye dönüp baktığımızda, “devletin her kademesindeki görevlilerin hizmet ettikleri millete” ifadesinin kilit rolü olduğunu düşünenlerdenim. Devlet görevlileri her aşamada milletin hizmetindedir. Sorumluluk arttıkça yani makam yükseldikçe hizmetçilikte kıdemi artar görevlinin. Kamuya hizmet edenin sahip olması gereken ilk şuur, millete hizmetin esas olduğu şuurudur. Böyle olunca milletin alternatifi olmaz ve kamuya hizmet eden sadece kamuya hizmet eder, bir başkasına değil.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” öğüdüyle Şeyh Edebali, devlet yönetiminde bulunanların ilk ve en önemli vazifesinin teba/vatandaşın layık olduğu şekilde ve ustalıkla yönetilmesi olduğunu vurgular. Edebali ve geleneğine göre emir, emin olmalıdır. Kendisine canı pahasına verilen kutlu emanet vazifesini canından bilmeli ve aksatmamalıdır. Yusuf Has Hacib de Kutadgu Bilig adını taşıyan eserinde on birinci asırdan yarına seslenir. Kut, siyasi hakimiyet anlamına gelir ve devlet yönetmenin incelikleri de sıralanır ilgili bölümlerinde mesnevinin.  “Halka faydalı ol, onlara zarar verme.” emri Kutadgu Bilig’in dört ayağından biridir ve emanete işaret etmesi açısından sağlam bir temeldir. Yine Kutadgu Bilig’de yazımızın bütünlüğüne seslenen bir nokta daha vardır. İyi idarenin gerçekleşebilmesi ve devletin sürekliliği için olmazsa olmaz prensipler arasında adalet, meşveret, ehliyet ve liyakat sayılmıştır. Adalet, öteden beri mülkün temeli olarak görülmüş ve daire-i adalet şeklinde sembolize edilmiştir. Devlet çarkı adalet ile işler. Ufak bir adaletsizlik ya da çarkın dişlilerinden birinin ufak bir aksama veya arıza yaşamasıyla devlet çarkındaki bozukluğun etkisi onlarca yıl hissedilir. Devlet, çatlak kabul etmez. İkinci ayak meşveret yani danışma. İstişaresiz, şurasız devlet devamlı olamaz. Padişahın veziri, cumhurbaşkanının danışmanı, başkanın sekreteri olmalı. Bu yardımcı kişilerin birtakım niteliklere sahip olması kişilerin varlığından da önemli.  Kişiler, danışmanlık yaptığı yönetici nezdinde devletine sadık olacak, emaneti koruyacak ve yerine getirecek, liyakatten asla taviz verilmeyecektir. Ehliyet ve liyakat bu anlamda beraber ele alınmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de Nisa Suresi 58. ayet-i kerimede “Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi emreder.” denilerek liyakat ve ehliyetin ilahi sınırını da çizer ve insanların buna uymasını bekler.

Sadakat, emanet, liyakat konusunda kaynaklarımızda yüzlerce emir ve öğüt olduğu halde 15 Temmuz bizi bir acıyla karşılaştırmıştır: Ne yazık ki olmazsa olmaz denilen bu kaidelere tam anlamıyla  riyaet edilmemiş. Adaletten, daha önce ezilmiş bir sınıfın mensuplarını bu sefer diğerlerini dikkate almayarak devlet yönetimine taşımayı anlamışız. Adalet sağlarken adaletsizlik etmişiz yani. Emanetten, daha önce bize destek olmuş aile veya cemaatlerin üyelerine sahip çıkmayı anlamışız. Emanete riayetsizlik etmişiz yani. Liyakat zaten hiç girmemiş hayatımıza, sözlüğümüzde yazıyor yalnız, karşılığını bilen gören yok.

Öncelikle kritik kavramları öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Bunun için kamu kurumlarımızda gerekirse her çalışma odasına, az önce saydığım “emanet, liyakat, sadakat, adalet” yazılı tablolar demirbaş olarak eklenmelidir. İlkokullarda ilgili dersin müfredatına bu ilkeler işlenmeli ve küçük yaşlardan itibaren bu değerler zihinlere yerleştirilmelidir. Bizi güçlü devlet kılan değerlerimize yeniden dönmeliyiz. Türkiye’de yetişen tüm evlatların vatanseverlik, yerlilik ve millilik ölçütüyle yetiştirilmesine azami önem verilmelidir. Yerlilik ve millilik bilincinin aşılanmasıyla içte ve dışta tüm düşmanlara karşı en güçlü savunma mekanizması hayata geçirilmiş olacaktır.

Türkiye’nin gündemi bundan böyle sadakat, emanet ve liyakattir.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort