DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Sümeyye Soylu

Sümeyye Soylu

26 Ocak 2024 Cuma

Yeni Dünyanın Esiri: İnsan

Yeni Dünyanın Esiri: İnsan
0

BEĞENDİM

ABONE OL

volkanModernite öncesi dünya, hikmet ve felsefe üzerine kuruluydu. İnsan, arayış içindeydi, yoldaydı; kendini arıyordu ilkin. Ne olduğu, nereden geldiği ve nereye gideceği üzerine derin bir düşünüş içindeydi. İnsan, kainatın ayeti hükmündeydi, o sebeple manası mühimdi. “Arayan” olarak insan, daima dönüp çevreleyen dünyaya hükmetmenin yollarını da aramaya başladı. Önce kendine malik, sonra çevresine malik olma iddiasında güçlü bir insan tipi ortaya çıktı modern dönemde.

Modernist oluşum ve onun söylemleri iki baskın ve zıt kavram üzerinde temellenmiştir: “özgürleşim” ve “disiplin”. Modernizm üzerine çalışan düşünür ve araştırmacıların bir kısmı modernizmin modernleştirici; diğer kısmı disipline edici yönünden bahseder. Modernizmin kapitalizmin isim değiştirmiş hali olduğu iddiası da güçlüdür. Bu iddiaya göre modernite, yabancılaşmayı doğurur. İçinde bulunulan postmodern evre, modernitenin ya da kapitalizmin dünyaya ve tüm alanlara yayılarak nüfuz etmesini ifade eder. Bu nüfuz, küreselleşmede vücut bulur. Modernliğin kökleri 15. yüzyıla uzanmakla birlikte, kurumsallaşması 19. yüzyılda Sanayi Devrimi ile gerçekleşmiştir. Modernite; aydınlanma, ilerleme fikri, bilim, teknik, refah ve rönesans düşünceleriyle ilgili ve aslında bunların sonucudur. Teknik ve teknoloji, sömürüyü tüm topluma yaymakta böylece malik insan esir insan oluvermektedir.

Modernlik, Aydınlanma’nın söylemlerine referans vererek ilerleyen bir süreçtir. Bireysellik, hümanizm, rasyonalizm Aydınlanma’nın dolayısıyla modernitenin ilkeleri olarak kabul edilebilir. Modernlik, akıl temelli işler; sosyal, siyasal ve ekonomik yapısıyla bir toplumu dizayn etmeyi, düzenlemeyi hedef alır. Akılcılığa dayalı olduğundan geleneksel değerlerle kavgalıdır modernite. Geleneksel değerler, ilahi ve Tanrısal olanla bağlantılı olduğundan; aklı referans alan modernite ile gelenekçilik hiçbir dönemde barışamamıştır.

Kapitalist toplumların başlangıcı, 1. Sanayi Devrimi’ne kadar götürülebilir, bugüne değin sürekli yenilenerek ilerleyen diğer üç sanayi devrimi de kapitalist toplumları “daha modern düzey”e ulaştırmıştır. 1. Sanayi Devrimi olarak tarif edilen dönüm noktası, buharlı makinenin icadıyla başlar. Bundan sonra, kol gücüne dayalı insan emeğinin önemi biraz daha azalmış; en klasik tarifiyle üç-beş kişinin yaptığı işi, makine aynı süre zarfında tek başına yapar hale gelmiştir. İktisadi anlamdaki bu büyük dönüşüm toplumun sosyal yapısını da etkilemiş ve “meta” olan insan eskisinden daha güçlü bir “nesne”likle gün yüzüne çıkmıştır.

2. Sanayi Devrimi, seri üretime geçişi anlatır. Makineler sayı ve fonksiyon bakımından öncekinden daha iyi duruma getirilmiş, üretim daha hızlı ve en az masrafla gerçekleştirilmeye başlanmıştır. 3. Sanayi Devrimi, bilgisayarlaşma ve robot teknolojisinin mal ve hizmet üretimine aktif katılımını ifade eder. Son olarak, 4. Sanayi Devrimi sürücüsüz araçlar, yapay zeka, nanoteknoloji, insanların yaşam tarzlarını değiştirecek inovasyonlardan başka bir şey değildir. İçine girilen son sanayi devrimi süreci, toplum için bir korkunun da başlangıcı olmuştur. İşgücü piyasasına olumsuz etkisi ve bundan kaynaklanacak sosyal krizler korkunun temel nedenidir. Sanayileşmeyle birlikte toplumlar feodal ya da geleneksel yapıdan kapitalist ya da modern yapıya geçmişlerdir.

Kapitalizm sermaye üzerine kuruludur. Amaç, kar maksimizasyonu yani en az maliyetle en çok üretim kapasitesine ve sermayeye sahip olmaktır. Bu sermayenin sahibi de ancak, toplumdaki hakim kişi veya sınıf olabilir. Üretim araçlarını elinde bulunduran seçkinler zenginleşirken, emekçiler daha da yoksullaşmakta ve Marx’ın perspektifiyle eşitsizlik daha da büyümektedir. Yine Marx’a göre, emek meta üretmekle kalmaz, emekçiyi de metalaştırarak dönüştürür. Emekçiyi böylece emeğine yabancılaştırır ve bu durum tüm topluma yayılır. Bununla birlikte insanlar arası ilişkiler de metalara bağlı olarak nesneler arası ilişkiye dönüşür ve hareketliliğini yitirir.

Batılı birçok düşünür, modern toplumun yaratımı olan değerlerin zararının faydasından daha etkili ve ağır olduğu iddiasındadır. Adorno, modern toplumun popüler kültürünün insanı “şey”leştirdiği düşüncesindedir. Adorno için 20. yüzyılın dünyası hakikati yalan, yalanı hakikat gibi gösterir. Modern yaşamla birlikte insani ilişkilerin nesneleşmesi ile birey de şeyleşmiş ve değerini kaybetmiştir. Modernlikte bireyler gittikçe bölünüyor ve yalnızlaşıyor ve tüm varlıklarıyla kuşatılıyor. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla yaşamda nesneleşme zirveye çıktığından birey de taklide ve gösterişe yöneliyor. Kendi olmaya dair değerlerini ve anlamını yitirince daha acımasız oluyor. Modern öncesinin erdemli ve ahlaklı insanının yaşayışının ve tavrının değişmesinin en önemli ve görünen ifadesi burada karşımıza çıkmaktadır.

Modernlik, insanla hakikat arasına kalın bir çizgi çekerek başlamıştır işe. İnsan artık “hakikat denilen deli saçması şey”e itimat göstermeyecek, kendi arzusunun gösterdiği yolda yürüyecektir. Zira modern insan özgürdür, geleneğin ipleriyle bağlanamaz.

Modernite topluluktan toplum inşa ederek bireyi ortaya çıkarır. Bu da sosyolojik cemaatin yerini bireyin almasıyla açıklanabilir. Birey olmak, bencil olmak mıdır? İşte tüm tartışmamıza yön verecek soru bu. Modern yaşam, insana ve insanlığa kolaylıklar getirdiği gibi, insana ve insanlığa yönelik büyük bir yıkımın da işaretini de vermektedir. Modern yaşam için “demir kafes” diyen Weber modernleşmeyi anlam ve özgürlük kaybı olarak görür. Endüstrileşmeyle başlayıp gelişen modernlik, toplumları tüketime ve bireyleri atomizme dönüştürmüştür.

Adorno, “artık kişinin evindeyken, kendisini evinde hissetmemesi bir ahlak sorunudur” derken modernliğin insanlığı malik iken esir olmaya sürüklediğini anlatmak ister. Modern insan daha az düşünen, bütün gücünü tüketmeye tahsis eden, ego ve arzularını gerçekleştirmeye çalışan, bunu yaparken diğerlerini ihmal eden yoldan çıkmış bir tiptir. İslam medeniyeti insanı onurlu bir varlık olarak tanımlarken, modern yaşam insanın şahsiyetini felce uğratır. Modern insan için biricik kazanç, şan, şöhret ve maldır. İnsanın bu ağır hastalığı topluma da aksetmektedir.

Kapitalizm bir projedir. Kapitalizmin uydurduğu modernliğin panzehiri de medeniyet değerlerimizde saklıdır. İnsan, doğu ve İslam kültürümüzde önemli bir konumda bulunmaktadır ve sıfatı da ilahın halifesi olmak kadar şanlıdır. İslam medeniyeti, insanın biricik değerinin ahlak, erdem ve fazilet olduğunu hatırlatır. Fakat bu ahlak, batının ürettiği ahlak değil, zaten kodlarımzda bulunan ahlaktır. Bu sebeple batının dayattığı modernizme sarılmak yerine, doğunun hikmeti olan ahlak, kimlik ve kişiliğimize sarılmalıyız. Böylece aşağılık benliğimizden kurtulacak ve kendimizden başkasını da düşünecek daha üst bir insanlık seviyesine ulaşmış olacağız.

İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort