DOLAR 32,4326 0.15%
EURO 34,6082 0.02%
ALTIN 2.383,830,17
BITCOIN 1884552-8,03%
Ankara
15°

HAFİF YAĞMUR

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Genç Ufuk FK

Genç Ufuk FK

08 Şubat 2019 Cuma

Kelimelerin Menzili Mermilerin Menzilinden Uzundur

Kelimelerin Menzili Mermilerin Menzilinden Uzundur
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Murat Zelan – Afili Filintalar

31 Temmuz 1944. İkinci Dünya Savaşı. Akdeniz üzerinde bir yer. Havada bir Fransız uçağı. Peşinde Alman Birliği’ne ait uçaklar. Alman savaş uçaklarından biri, düğmeye bastı. Fransız’ın kullandığı uçak düştü. Akdeniz’in derinliklerinde kayboldu. Görünüşe göre, kazanan Almandı.

Ne var ki, mermiler her zaman geleceği kazanmaya yetmez. Yetmiyor da. O gün, Akdeniz’in sıcak sularında kaybolup giden uçakta Saint-Exupéry vardı. Vardı ve yok oldu. Öldü. Saint-Exupéry öldü ölmesine ama katilinin ruhunda yaşıyor. Katiline gelince: O bir Nazi. Adı: Horst Rippert.

Mermilerin sıkıldığı insanlar, mermileri sıkanlardan daha uzun yaşarlar bazen. Robert Ford ve Jesse James örneğinde olduğu gibi. Jesse James’in mezar taşında, “O, burada adı belirtilemeyecek kadar alçak ve hain birisi tarafından öldürüldü” yazıyor. Jesse James bir kahraman olarak öldü, Robert Ford bir korkak olarak yaşadı. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, kahramanlar korkaklardan uzun yaşarlar. Sadece kahramanlar mı, sanatçılar da askerlerden uzun yaşarlar. Saint-Exupéry ve Horst Rippert örneğinde olduğu gibi.

İkinci Dünya Savaşı’na katılan on binlerce Nazi, hiçbir zaman kahramanlık öykülerini anlatamadı. Horst Rippert da öyle.

2004 yılında Akdeniz’de Lockheed p-38 lightning model uçak bulunduğunda, Horst Rippert daha büyük bir sessizliğe gömüldü. O güne kadar içinde hep bir şüphe vardı. Artık emindi. Uçağın bulunduğu bölge, 31 Temmuz 1944 günü Akdeniz semalarında Fransız’ın uçağını zımbaladığı hava sahasının altıydı. Saint-Exupéry’yi öldüren kendisiydi. Uçağın bulunmasından beş yıl, olayın gerçekleşmesinden 65 yıl sonra, 2009’da sessizliğini bozdu Rippert. Saint-Exupéry’nin pilotluğunu yaptığı uçağı düşüren Alman savaş uçağı pilotunun kendisi olduğunu itiraf etti. Bu itiraf başka bir trajediyi daha ortaya çıkardı. Nazi pilotu Horst Rippert, Fransızların ünlü bir yazarını öldürmekle kalmamıştı sadece. Rippert, aynı zamanda genç yaşlarından beri hayranlıkla okuduğu Exupéry’yi katletmişti. Savaşın öncesinde ve sonrasında hiçbir zaman hayranlığını yitirmediği Exupéry’yi. Evet, Exupéry öldü, Rippert yaşıyor. Yaşıyor yaşamasına ama derin bir vicdan azabıyla yaşıyor. Bir bakıma Küçük Prens’i öldürmüş olmanın huzursuzluğuyla. Kendisinin hayranlıkla okuduğu, muhtemelen kendisinin torunlarının ve onların torunlarının da hayranlıkla okuyacağı bir büyük sanatçıyı öldürmüş olmanın küçültücü, ezici suçluluk duygusuyla. Bir insanı değil, insanlığı katletmiş olmanın gerçeğiyle yüzleşmek zorunda Rippert.

Rippert insanlığa ne verecek? “Bana bir koyun çizebilir misin Rippert?” Hiç sanmıyorum. Çünkü Rippert’ın elinde sadece mermiler var. Exupéry’nin kelimeleri Rippert’ın mermilerinden uzun yaşayacak: Kelimelerin menzili mermilerin menzilinden uzundur. Exupéry’nin uçağını düşürebilirsiniz bayım, ama onun Kale’si asla düşmeyecek!

Devamını Oku

İsrail’de halk ‘Filistin’ için sokaklara döküldü!

İsrail’de halk ‘Filistin’ için sokaklara döküldü!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tel Aviv’de binlerce İsrailli Filistin ile çatışmaların sona erdirilmesi talebiyle sokağa çıktı. Göstericiler ”iki devletli çözümü” savundu.

Haaretz gazetesine göre katılımın 15 bin dolayında olduğu gösterinin Batı Şeria ve Kudüs’ün doğusundaki İsrail işgalini eleştiren solcu hareket “Şimdi Barış”ın çağrısıyla düzenlendiği belirtildi. Örgütün lideri Avi Buskila, gösterinin “İşgal, şiddet ve ırkçılığı destekleyen bir hükümetin getirdiği umutsuzluğa karşı” düzenlendiğini vurguladı. Buskila, “Artık İsraillilere, Filistinlilere ve tüm dünyaya İsrail halkının önemli bir bölümünün İsrail işgaline karşı olduğunu ve iki devletli çözümden yana olduğunu gösterme zamanı geldi” ifadelerini kullandı.

GÖSTERİDE MAHMUD ABBAS’IN MESAJI OKUNDU

Gösteride ayrıca Filistin lideri Mahmud Abbas’ın mesajına da yer verildi. Gösteride okunan mesajında, “Uyum, güvenlik ve istikrar içinde yaşamanın zamanı geldi” ifadelerini kullanan Abbas, İsrail’i Filistin’i bir devlet olarak tanımaya ve işgali sona erdirmeye çağırdı.

MUHALİF LİDERDEN DESTEK: NETANYAHU KORKU SALIYOR

Muhalif İşçi Partisi lideri İzak Herzog da gösteriye katılarak iki devletli çözüme desteğini gösterdi. Herzog, Rabin Meydanı’nda yaptığı konuşmada Başbakan Benyamin Netanyahu’yu korku salmakla ve barışa yönelik fırsatları kaçırmakla itham etti.

YILLARDIR SÜREN İSRAİL İŞGALİ

İsrail 1967’deki Altı Gün Savaşı sırasında Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü ele geçirmişti. Savaşın ardından Doğu Kudüs’ü ilhak etse de bu ilhak uluslararası toplum tarafından hiçbir zaman tanınmadı. Batı Şeria’da ise hâlihazırda 400 binden fazla Yahudi yerleşim yeri bulunuyor. Uluslararası toplumun sert eleştirilerine karşın sağ çizgideki Başbakan Benyamin Netanyahu yerleşim yerlerinin inşasını devam ettirdi.

Devamını Oku

Ayasofya Nasıl Müze Oldu? | Yıldıray Oğur

Ayasofya Nasıl Müze Oldu? | Yıldıray Oğur
0

BEĞENDİM

ABONE OL

.

Yıldıray Oğur – Türkiye Gazetesi

.

3 Şubat 1932 gecesi Ayasofya Camii tarihî günlerinden birini yaşamıştı. Kadir Gecesi için 40 bin kişinin doldurduğu caminin balkonlarında davetli sefirler oturuyordu. 40 ünlü hafızın okuduğu Türkçe ezan, Türkçe kamet, Türkçe Kur’an o gece görücüye çıkmıştı. Radyo geceyi bütün ülkeye canlı yayınladı. Atatürk’ün talimatıyla gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. Nasıl olduğunu anlamak için hikâyenin en başına gitmemiz gerekiyor…

Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki Tokatlıyan Pasajı bir zamanların ünlü Tokatlıyan Oteli’ydi. 12 Haziran 1929 akşamı, akşam yemeği için 8 zengin ve ünlü Amerikalı bu otelde buluştu. Ayasofya’nın “kaderini değiştirecek” Bizans Enstitüsü o akşam bu otelde kuruldu. O akşam yemekteki Amerikalılardan biri 10 yıl önce de başka bir görev için İstanbul’a gelmişti.

Charles R. Crane Amerikalı zengin bir iş adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından toplanan Paris Konferansı sonrası ABD başkanı Wilson’un talimatıyla kurulan komisyonun üyesi olarak Osmanlı coğrafyasını dolaşmıştı.
Görevi; Osmanlı devletinde Amerikan mandasının koşullarını araştırmaktı.

İstanbul’da siyasi, bürokratik, askerî ve entelektüel çevrelerle görüşmeler yapmış, Sivas Kongresi’ne delege (ya da gözlemci) olarak davet edilmiş, yerine gönderdiği Amerikalı gazeteci Mustafa Kemal Paşa’yla 3 saatlik bir görüşme gerçekleştirmişti.

.

Ülkesine döndüğünde verdiği raporunda şöyle yazmıştı:
“Türk halkının büyük çoğunluğu mandayı istiyor ve Amerikan mandasını tercih edecektir. İstanbul artık Türkiye’nin başkenti olamaz.. Dünya barışı için şehir uluslararası bir güç tarafından yönetilmelidir…”

Bizans Enstitüsü’nün esas kurucusu ve fikir babası ise 58 yaşındaki Thomas Whittemore’du. Bütün insanlığın hidayete ereceğini savunan Universalist kilisesinin öncülerinden büyükbabasının adını taşıyan Whittemore, Bostonlu varlıklı aileden geliyordu. Büyükbabasının kurucularından olduğu Tufts Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı okumuş, “Harvard’da sanat tarihi üzerine eğitimine devam etmiş,  İngiliz edebiyatı hocası olarak dersler vermişti.

Dindar, eşcinsel ve vejetaryendi. Boynuna doladığı büyük atkıları, şapkaları ve Bostonlu Yankee aksanı ile dikkat çekiyordu. Amerikalı zenginlerden, Rus prenslerine kadar geniş bir çevreye sahipti. Yakın arkadaşları arasında bir portresini de yapan Ressam Henry Matisse, edebiyat eleştirmeni Gertrude Stein da vardı.

Whittemore bu çevresini Birinci Dünya Savaşı yılları sırasında Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden kaçan mültecilere yardım için seferber etmiş, kurduğu yardım teşkilatıyla yolu Rus mültecilerin sığındığı İstanbul’a düşmüştü.

Bizans sanatına merakı o yıllarda başladı. Mısır ve Bulgaristan’da arkeolojik kazılara katılmıştı ama ancak amatör düzeyde bir arkeolog sayılırdı.

Dünya ekonomisi 29 Krizi’ne doğru gidiyordu. Thomas Whittemore’un Amerikalı zenginlerden İstanbul’daki Bizans eserlerini kurtarmak için para toplayarak Bizans Enstitüsü’nü kurması büyük bir başarıydı. Daha büyük başarı ise enstitünün 2 yıl sonra Ayasofya’daki üzeri sıvayla kapatılmış Bizans mozaiklerini ortaya çıkarmak için Ankara’dan almayı başardığı izin olacaktı.

Thomas Whittemore’a Ayasofya Camisi’nin sıvaları altında kalan mozaikleri ortaya çıkarması için 7 Haziran 1931 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla izin verildi. Kararın altında Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal ve Başvekil İsmet İnönü’nün imzaları vardı.

Thomas Whittemore’un bu izni nasıl aldığının cevabı ise Bizans Enstitüsü’nün tüm arşivinin yer aldığı Washington’daki Dumbarton Oaks Kütüphanesi’nin online arşivinde yer alıyor.

1950 tarihinde Enstitünün başkanı tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazılan bir yazıda 1931 yılında Ayasofya izninin dönemin ABD Ankara büyükelçisi Joseph C. Grew sayesinde alındığı anlatılıyor.

1927-32 yılları arasında ABD’nin ilk Türkiye büyükelçisi olan Grew, 1919’da  Paris Konferansı’nda ve ardından 1923’de Lozan Barış Konferansında ABD heyetinin başındaki isimdi. 1925 yılında Mustafa Kemal’le kameraların karşısına geçip Amerikan halkına Yeni Türkiye’yi anlatmışlardı.

Thomas Whittemore ve ekibi çalışmalarına aylar sonra başlayabildi. Birinci yıl, caminin dışındaki koridorlarda bulunan mozaikler ortaya çıkarıldı. Cami hâlâ ibadete açıktı. Sıra esas meseleye gelmişti. Peki caminin içindeki resimli mozaikler nasıl  ortaya çıkarılacaktı?


Atatürk, Marmara Köşkü’nde Thomas Whittemore ile görüşüyor. (8 Temmuz 1932)

.

Tam bu sırada Thomas Whittemore Ankara’dan bir davet aldı. Atatürk Whittemore’u Birinci Tarih Kongresine davet ediyordu.

Whittemore’u Ankara garında bir yıl sonra eğitim için gideceği İngiltere’den dönerken Fransa’da bir rivayete göre trenden düşerek bir rivayete göre trenden atlayarak hayatını kaybedecek Atatürk’ün manevi kızı Zehra karşıladı. Birlikte geçtikleri Marmara Köşkü’ndeki davette ise onu Atatürk bekliyordu.

Ve 25 Ağustos 1934.

Eğitim Bakanı Abidin Özmen aldığı bir emri Başbakanlığa bildiren bir yazı yazdı…

“Aldığım büyük şifahi emir üzerine Ayasofya Camii’nin müze haline konması için icap eden tetkikata başlanması hakkında verilen emrin bir suretini arz eylerim efendim.” Hemen bir komisyon oluşturuldu. Yapılacaklar listesi iki gün sonra hazırdı.

.
O şifahi emrin nerede ve kim tarafından verildiğini yaşayan en büyük Bizantologlardan biri kabul edilen Prof. Dr. Semavi Eyice’den öğrenelim:

“Muzaffer Ramazanoğlu’nun Ayasofya Müdürü olduğu zamanda bir tane Ayasofya Hatıra Defteri diye kocaman bir defter yapıldı. Bu defterin birinci sayfasına da ilk hatırayı Atatürk zamanında Milli Eğitim Bakanı olan zat el yazısıyla yazdı. Diyor ki orada: Atatürk bir akşam sofrasında yanındakilere ‘Ayasofya’yı müzeleştirsek ne dersiniz’ diye sordu. Malum yanındaki zevat, şak şak şak alkış, oldu da bitti maşallah. Diyor ki: ‘Ertesi gün Atatürk’ün arzusu bu merkezde diyerek Vakıflar İdaresine Milli Eğitim’den ilk yazıyı yazdık. Ayasofya’yı derhal cami teşkilatından çıkarıp, müzelere derhal teslim edin’ diye.  Ben noktası virgülüne kadar bu defterin kopyasını aldım o zaman. Şimdi bu defter kayıp, bulamıyorlar…”

Atatürk’ün talimatıyla gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. 


.

Sultanahmet de kütüphaneye çevrilecekti

O günkü gazetelere göre sadece Ayasofya müze olmayacaktı. Sultanahmet’in de bir kütüphaneye çevrilmesine karar verilmişti.

“7 Eylül 1934 günkü Cumhuriyet gazetesindeki haberde şöyle deniyordu: Ankara’dan akşam gazetelerine bildirildiğine göre Sultanahmet Camisinin kütüphane olmasına karar verilmiştir. Buraya şehirdeki diğer kütüphanelerde mevcut kitaplar nakledilecek ve millî bir kütüphane meydana getirilecektir…”
24 Kasım 1935 günü altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü’nün imzalarının olduğu Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya müzeye çevrildi.

Kararname şöyle başlıyordu:
“Eşsiz bir mimarlık sanat abidesi olan İstanbul’daki Ayasofya Camisi’nin tarihî vaziyeti itibarıyla müzeye çevrilmesi bütün Şark âlemini sevindireceği, insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle bunun müzeye çevrilmesi…”

10 Aralık 1935 günü Ayasofya’nın dış parmaklıklarına da bir levha asıldı:
Müze tamir ve tasnif sonuna kadar kapalıdır…

Hazırlıklar için kapanan Ayasofya Camii, müze olarak ise iki ay sonra açıldı. 1 Şubat 1935 günü ilk gün Ayasofya Müzesi’ni 463 yerli, 370 yabancı ziyaretçi gezdi.  Bir kaç gün sonra müzeye haber vermeden gelen çok önemli bir ziyaretçi ise herkesi telaşlandırmıştı.

Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 20 gün önce 12 Ocak 1934 günü Yunanistan Başbakan’ı Venizelos Nobel Komitesine bir mektup yazarak Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.

Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 8 gün sonra da Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, ve Romanya arasında Balkan Paktı imzalandı.

Thomas Whittemore, savaş yılları dışında çalışmalarına aralıksız devam etti. Ayasofya’dan sonra Kariye’deki mozaikleri de ortaya çıkardı.

Bir yıl sonra İstanbul’a gelen İngiliz Kral Edward VIII ve uğruna tahtı bıraktığı sevgilisi Wallis Simpson’u müzede bizzat o gezdirmişti. Whittemore’un özel davetlisi olarak Ayasofya’yı müze olarak gezmek için gelenler arasında yakın arkadaşları John D. Rockefeller Jr ve Henry Matisse de vardı. 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Whittemore’a çalışmaları için bir tebrik mektubu yazmıştı.

1940’ların sonunda hava değişmiş, Whittemore’un çalışmaları durdurulmuş, bilinmeyen bir sebeple ülkesine dönmek zorunda kalmıştı. Thomas Whittemore, 1950 yılında Washington’da Dışişleri Bakanlığı koridorlarında geçirdiği kalp krizi sonucu öldüğünde 79 yaşındaydı.  O gün bakanlığa iki yıl sonra Dışişleri Bakanı olacak John Foster Dulles ve CIA’nin ilk sivil şefi olan kardeşi Alan Dulles’u ziyaret etmek için gelmişti. Ziyaretten sonra yeniden İstanbul’a dönmeyi planlıyordu. Koridorda yere düştüğünde elinde Ayasofya’da ortaya çıkardığı mozaiklerin fotoğraf albümü vardı.

Onun ilk kazıları yaptığı Ayasofya ise 81 yıldır müze. 921 yıl kilise ve son 482 yıldır da İstanbul’un en eski ve en görkemli camisi olduktan sonra…

Ayasofya’nın bundan sonra ne olacağı sık sık tartışılıyor. Ayasofya’nın müze olmasını Cumhuriyetin evrenselci, ilerici bir kararı olarak görenler var.

Ama herhalde 482 yıl boyunca İstanbul’un dinî hayatının kalbi olmuş bir caminin kimseye sormadan, bir sofrada alınan kararla, hem de tuhaf ve ilginç bağlantıları olan bir Amerikalının eliyle müzeye çevrilmesini 2016 yılı itibarıyla ilerici, evrensel, demokratik bulacak çıkmaz..

Devamını Oku

Gençliğin Hafızasına İpotek Konulmasını Reddediyoruz

Gençliğin Hafızasına İpotek Konulmasını Reddediyoruz
0

BEĞENDİM

ABONE OL

genç ufuk fikir kulübü derneği

.

Genç Ufuk Fikir Kulübü olarak;

Ülkenin istikrar ve özgürlük ortamından rahatsızlık duyan bir kesimin liseleri terörize etmesini etik bulmuyor ve bu haince girişimi insanlık adına tüm kalbimizle kınıyoruz.

İstanbul Erkek Lisesi’nde başlatılan ve tüm liseleri etkisine almayı hedefleyen bu ateşi kimin yaktığının farkındayız. Devletimizin ve milletimizin yanında durarak hainlik ve kalleşlik yapmaya cesaret edenlere haddini bildireceğimizin sözünü veriyoruz.

Liselerde oluşturulmaya çalışılan kaos ortamı, ölmüş Gezi’nin ruhunu çağırma girişimidir. İlan edilen bildiriler de liseli öğrencilerin kaleminden çıkmamış ve dahi onların fikrini yansıtmamaktadır. Yıllardır liseleri ideolojik dar kalıplarına alet etmeye çalışan malum zihniyet, planını bugün ve bu mevsimde uygulamaya koymuştur ancak bu plan da daha öncekiler gibi karşılıksız kalacaktır.

Öğrencilerin okulundan alınıp sokağa çıkarılarak planın başarıya ulaşması halinde kahraman olacağı yalanı ile aldatılmaya çalışılması kabul edilebilir değildir. Eğitim ve öğrenim görme hakkını gasp etmeyi amaçlayan bu girişimi insan haklarına aykırı buluyor ve karşısında olduğumuzu bildiriyoruz.

Liseler ideolojik ve siyasi kutuplaşmanın yapılacağı mekanlar değildir.

Liseler ilim ve bilimle güçlendirilmiş, fikirlerin konuşulduğu, erdemli başarının beklendiği mekanlardır.

Liselere siyasi ve ideolojik bahanelerle girenlerin asıl derdi, son yıllarda ülkemizde gerçekleşen ekonomik ve siyasi istikrar ve güçlü devleti engellemektir.

Liselere siyasi ve ideolojik bahanelerle girenlerin asıl derdi, başörtüsüne özgürlük verilmesinin bir türlü kabullenilememiş olmasıdır.

Liselere siyasi ve ideolojik bahanelerle girenlerin asıl derdi, İslami içerikli derslerin (Kur’an, Siyer) müfredata dahil edilmesi dolayısıyla istenen formda öğrenciye erişimin onlar açısından zorlaşmış olmasının verdiği üzüntü ve öfke halidir.

Liselere siyasi ve ideolojik bahanelerle girenlerin asıl derdi, uzun zamandır yaşadıkları hazımsızlığı gençleri kullanmak marifetiyle nihayete erdirmektir.

Gençliğin hafızasına ipotek konulmasına rıza göstemeyeceğimizi ve bu alçak planı ters yüz edebilmek adına, bizim gibi düşünen sivil toplum oluşumlarıyla beraber hareket edeceğimizi de Genç Ufuk Fikir Kulübü olarak ilan ediyoruz.

Devamını Oku

Robotik Biliminin Babası: El Cezeri

Robotik Biliminin Babası: El Cezeri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

imagesBu bilim adamı çağımızdan yüzlerce yıl önce keskin zekası ile elektrik kullanmadan sadece su ve mekanik parçalarla çalışan makineler yapmış ve günlük hayata geçirmişti. Adı Cizreli Eb-ül-İz olan bu mucit bundan 800 küsur yıl önce 1100–1200 yıllarında yaşadı. Dolayısıyla Eb-ül-İz bütün icatlarını Leonardo’dan tam 150 yıl önce yapmış ve kitaplaştırmış.

Türkleri zamanından bahsediyoruz. Bu inanılmaz öykünün tek kanıtı yüzyıllara dayanmış ve müthiş icatların resimleriyle dolu orijinal kitabın el yazması kopyaları. Her zamanki gibi biz kendi bilim adamımızı tanımazken yurtdışında bilimsel kürsülerde ve tüm bilgisayar / sibernetik kitaplarında su mekaniği referanslarda yer alıyor. Tarih bize neler söylüyor? Artukoğulları Güneydoğu Anadolu’yu fethederler. Şimdiki Mardin, Cizre’de buluşlar yapan Abdülaziz İsmail bin Razzaz başkent Diyarbakır’a çağrılır. Yirmi beş yıl boyunca üretir ve üretir. Hükümdarların büyük takdirini toplar ve hükümdar (Eb’ül Feth Mahmut İbn-i Mahmet İbn-i Karaaslan. Ne uzun isim değil mi?-) tarafından bu kitabı yazmakla görevlendirilir. Verimli hayatının büyük başarılarına karşın son derece alçakgönüllü bir üslubu olan Eb-ül-iz 1183 yılında başlayıp 25 yıl süren icatlar katalogunu o zamanlar resmi dil olan Arapça ile yazar.

Cezeri, bilim ve teknoloji tarihinde yaptığı olağanüstü buluşlarla ve otomatlarla tanınmaktadır. Bu konuda yazmış olduğu Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar adlı eseri bu alanda yazılmış en ünlü ve en mükemmel kitaptır. Bu kitabın giriş bölümünde kitabı kaleme alış nedenini şöyle anlatır: “Bir gün Sultanın huzurundaydım ve yapmamı emrettiği şeyi getirmiştim… Ne düşündüğümü anladı… Bana şöyle dedi, ‘eşsiz araçlar yapmış, onları gücünle işler duruma getirmişsin. Seni yoran ve kusursuz biçimde inşa ettiğin bu şeyler kaybolup gitmesin. Benim için icat ettiğin bu araçları bir araya toplayan ve her birinden ve resimlerinden seçmeleri kapsayan bir kitap yazmanı istiyorum. Onun önerilerini kabul ettim… Gerekli çalışmayı yapmak üzere gücümü topladım ve bu kitabı kaleme aldım.”

Cezeri, kitabında 50 aracın ayrıntılı tasarımını verir. Bu araçların 6’sı su saati, 4’ü mumlu saat, 6’sı ibrik, 7’si eğlence amaçlı kullanılan çeşitli otomatlar, 3’ü abdest almak için kullanılan otomat, 4’si kan alma teknesi, 6’sı fıskiye, 4’ü kendinden ses çıkaran araç, 5’i suyu yukarı çıkartan araç, 2’si kilit, 1’i açıölçer, 1’i kayık su saati ve Amid kentinin kapısıdır.

Bu araçlar hava, boşluk ve denge prensipleri ile çalışıyordu. Hava ve atmosferin özellikleri çok eskiden beri insanların ilgisini çekmiş ve yapılan çalışmalar sonucunda ulaşılan kuramsal bilgiler sayesinde olağanüstü araçlar üretilmiştir. Mekanik araçların inşasında hava ve boşluk kadar, denge de temel prensipler¬den birini oluşturmuştur. Bu prensipler M.Ö. 3. yüzyıldan beri bilinmekteydi. Yunan Dünyası’nda hava, boşluk ve denge prensipleri üzerine Ctesibios (M.Ö. 3. yüzyıl), Philon (M.Ö. 2. yüzyıl) ve Heron (M.Ö. 1. yüzyıl) tarafından çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar sonucunda da çeşitli araçlar geliştirilmiştir. Bunların arasında Archimedes (M.Ö. 287–212)’i de saymak gerekir. Ancak Cezeri sayesinde hava, boşluk ve dengekonusuna ilişkin kuramsal ve pratik bilgiler doruk noktasına ulaşmıştır. O, bu araçları geliştirmekle kalmadı, bu araçlarda kullanılan özel parçaları da çok daha dakik ve hassas hâle getirdi.Örneğin; bu tip araçlarda kullanılmak üzere çok hassas kefeler hazırladı. Cezeri’nin yaptığı kefe, ortası geniş, kenarlarına doğru darlaşan, bir yarım kayık kap şeklindeydi. Alt kenarı yakınına açılmış iki delikten bir mil geçiyor ve kefe bu milin üzerinde hareket ediyordu. Kefenin arkası, su ile doldurulduğunda dengede kalacak biçimde ağırlaştırılmıştı. Eğer kaba kapasitesinden bir damla daha fazla su ilave edilirse ucu öne doğru eğiliyor ve boşaldıktan sonra denge konumuna geliyordu. Bu derece hassas kefeleri ilk defa Cezeri yapmıştır.

Cezeri’nin yaptığı araçlar arasında, Fil Su Saati, Tavus Kuşlu İbrik, Mumlu Saatler, Abdest Almak İçin Otomatlar, Fıskiyeler, Suyu Yukarı çıkaran araçlar bulunmaktadır.

Kaynak: Cezeri, el-Câmi beyne’l-İlm ve’l-Amel en-Nâfi Fî Sınaâti’l-Hiyel, (Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar) Çeviri, İnceleme ve Teknik Açıklamalar: Sevim Tekeli, Melek Dosay ve Yavuz Unat, Türk Tarih Kurumu, 2002.

 Cezeri’nin Araçları Resimleri

 

Bu kitabın üç nüshası kütüphanelerimizde 800 yıl durur ama bir kişi çıkıp uygulayıp Teknoloji çağına hem bizim hem dünyanın belki 500 yıl önce girmesini sağlayamaz. Geçte olsa Avrupalılar tarafından yinede bizden önce keşfedilir. Otomatik Makineler tarihinde “Çağın Doruğuna Erişmiş Büyük Mühendis İbni Razzaz Cesari” adıyla saygıyla anılır. Neden buluşları bu kadar önemlidir? İlk olarak mekanizmalar zamanının çok ötesindedirler. Enerji kaynağı, yönetim mekanizması ve feedback (geribesleme) sistemlerinin tümünün su, buhar gücü ve havanın itiş gücü ile yapılmış olması mucize gibidir.Üstelik tüm buluşlar insanımsı, estetik değerlere sahiptir. Ayrıca buluşları hayal ürünü değildir.

Alman Profesörü Widemann tarafın”an tekrar üretilip çalıştırılmışlardır. (Erlangen Üniversitesi) Çağın Harika Bilgini (Bedi-ül Zaman Abdulaziz İbn-i al-Razzaz al Cesari) lakaplı Eb-ül-iz‘in kitabının kendisi kayıptır ama kopyaları, Topkapı Sarayı Üçüncü Ahmet Kütüphanesi(iki elyazması) ile Ayasofya Kütüphanesinde bulunur. (66 sayfası neyin değerli olduğunu anlayanlar tarafından çalınmış olarak) Daha sonra Kültür Bakanlığı bu kopyadan “Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap” adında 3000 adet tıpkıbasım kitap basmıştır. (ISBN 975-17-0698-X Kültür Bakanlığı – 1990

11 Haziran 2016 Cumartesi (Akit)

Devamını Oku
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort