Gayret ve adanmışlık gerektiren uzun vadeli hedefler, giderek cazibesini kaybediyor. Dünyayı bulduğundan daha güzel bırakmaya niyetlenen “dava delileri”, dişinden tırnağından artırdığını mürekkep kokusuna yatıran “kitap delileri”, bir fikrin heyecanıyla uykusu kaçan gece gezginleri tuhaf yaratıklardır artık. Ekonomik faydası olmayan bir etkinliğin ziyan hanesine yazıldığı bir çağda, samimiyet de ölmeye yatmıştır.
Yaşamışlığın kederi üzerine sindiğinde bir yer bize vatan olur. Bir şehir değişmezleriyle bize bir süreklilik ve emniyet duygusu verir. Bir aile samimiyet ve yakınlığıyla bize bir şahsiyet ve seciye kazandırır. Bir dostluk, fedakârlıkla boy atar. Zaman tefekkürle taçlanır. İyi olan her şey, özünde halisane emeğin ve ebediyetin mührünü taşır.
İnsanı yaşatamazsak, devleti yaşatamayız. Döktüğümüz her beton, insan ruhunun katılaşması olarak bize geri dönüyor. Tabiatta ve insanda göğü göremiyorsak bir sorun var demektir. İktisadi büyümenin insani maliyetlerini tartıya çıkarabiliriz. “İşletme hastalığına tutulmuş” ve her yerde verimlilik gözeten, bu arada insanı bozuk para gibi harcayan modellere karşı sesimizi yükseltebiliriz. E.F. Schumacher’in bir kitabında söylediği gibi, “küçük güzeldir”. Güzel de çoğu zaman hesaba dökülemeyen, ölçüp biçilemeyen, kendini bir bakışta ele vermeyende gizlidir.
Kemal Sayar
(Gerçek Hayat, 20.06.2017)
SOSYOLOJİ
27 Nisan 2024FELSEFE
27 Nisan 2024FELSEFE
27 Nisan 2024MANŞET
27 Nisan 2024