DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Mert Yiğit

Mert Yiğit

09 Kasım 2017 Perşembe

Sultan VI. Vahideddin (1861-1926) | Araştırma

Sultan VI. Vahideddin (1861-1926) | Araştırma
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir garip şair der ki:

“Aç ve çıplak düşerken yollara, dönmek vardı umutla”

Sondu bakışım serin sularına, bir hasret vardı gönül bağımda

Bir seni götürdüm gözyaşımda, vatanın toprağın yanında

Elveda demek düşerken artık bize, ne bir çift el vardı ardımızda sallanan

Ne de bir beyaz mendil, apar topar toprağından bendim yollanan

Altı yüz yılın yükü, kahrı ve kederi, ak saçlı başımdadır.

Başımdadır yıkılan saltanatların uğultusu söyle ben miyim bu yıkıntıların ve bu harabe şehirlerin suçlusu?

Sen söyle mehteranım, sen söyle, ben hangi çağın sürgünüyüm?

Bunun içindir ki çal diyorum sana, mademki hiç kimse uğurlamaz beni limandan

İşte son duam: Eylemesin Mevlam bizi dinden imandan

Çal mehteranım çal bana 600 yıllık sevdanın şarkısını.

Çal mehteranım, çal bana!

 

Şehzadeliği

Babası Sultan I.Abdülmecid Annesi Gulüstü Kadın Efendi’dir. Anne ve babasını küçük yaşta, kaybettiği için babası Abdülmecid Efendi’nin kadınlarından, Şaheste Hanım tarafından yetiştirilmiştir. Gençliğinde çok iyi bir eğitim almış, şiir ve müzik ile uğraşmıştır. Abisi Sultan II. Abdülhamid Vahideddin Efendi’nin, iyi bir şehzade olarak yetişmesi için ona hocalar tutmuş, rahat bir hayat yaşamasını sağlamıştır.

Şehzade Vahideddin Efendi, veliaht ilan edilinceye kadar gözden uzak bir hayat yaşamıştır. Çengelköy sırtlarındaki köşkünde kitap okur, at biner, besteler yazardı. Amcası Sultan I. Abdülaziz han’ın oğlu Şehzade Yusuf İzzettin Efendi’nin ölümü üzerine veliaht ilan edildi. Veliaht ilan edildikten sonraki yaşamında kendini resmi kabullerde göstermeye başladı. Hatta Sultan Reşad’ın gidemediği Almanya ziyaretine bile, yaveri Mustafa Kemal ile birlikte gitti. Bu seyahat sırasında, Mustafa Kemal’i yakından tanımış ve nasıl bir yapıda insan olduğunu kavramıştır.

Tahta Çıkışı

 Ağabeyi Sultan V.Mehmed Reşad çok zarif bir insandı. Kimseyi kırmaz padişah dahi olsa insanlara saygı ile yaklaşırdı. Bu mevlevi ruhlu insan, 1. Dünya Savaşı’nın bitişini göremeden 1918 yılında vefat etti. İttihatçılar pek istemeseler de, büyük ağabeyi Sultan II. Abdülhamit’in tıynetinde olan Şehzade Vahideddin Efendi’nin kapısını çalmak zorunda kaldılar. Kendisine teklif edilen tahtı hemen kabul etmeyen ve düşünen Şehzade Vahideddin, güvendiği insanlar ve çevresi ile görüşerek bu ağır yükü kabul etti.

Tahta çıktığında;

“Ben bu makam için hazırlanmadım. Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan layikiyle tahsil edemedim. Yaşım kemale erdi, dünyada bir emelim kalmadı. Biraderle hangimizin evvel gideceğimiz malum olmadığından bu makamı bekleyişte değildim. Fakat takdiri ilahi böyle teveccüh etti, bu ağır vazifeyi deruhde eyledim. Şaşmış bir haldeyim, bana dua ediniz.”

Tahta çıktığında yaşı epey ilerlemiş olan Sultan Vahideddin’in, Topkapı sarayındaki culüs törenine geldiğinde romatizma ağrılarından muzdarip olduğu belliydi. Yanındakilerden bastonunu isteyince; “Bastonunuz çengelköy’de köşkte kaldı efendim.” cevabını aldı.

Bu cevap sonrası ızdırap içinde yürümeye çalışan Sultan Vahideddin, “Bu bir felaket!” diyebildi. Sultan’ın, 4 yıl 5 aylık saltanatı da hep felaket üzere geçti.

Tahta çıktığında I. Cihan Harbi bitmiş, artık antlaşmaların yapılma vakti gelmişti. 30 Ekim 1918 tarihinde, Mondros limanında Osmanlı adına bahriye nazırı Rauf Bey tarafından, Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanıyor. Sultan Vahideddin, Rauf Bey’den beklediği haberler gelince beyninden vurulmuşa dönüyor, elindeki tesbihini yere düşürüyor ve boğazın sularına uzun uzun bakıyor. Sultan Vahideddin, Osmanlı’nın savaşta mağlup edilmesine rağmen, devleti kurtarmak adına yeni kararlar alıyor ve ilk olarak; ittihat ve terakki heyetini yönetimden uzaklaştırıyor hemen ardından meclisi feshediyor.

Sultan Vahideddin, ağabeyi Sultan Abdülhamid gibi denge politikası izleme taraftarı idi. İngilizler ile iyi anlaşarak, devletin sorunlarını çözebileceğini düşünmüştür. Lakin bu durum maalesef gerçekleşmemiştir. Bunu gören Sultan Vahideddin, yaverlerinden milleti kurtarabilecek paşalar bulmalarını ve kendisine sunulmasını istemiştir. Bir kaç gün içinde yaverleri Sultan Vahideddin’e bir liste getirmişlerdir. Listenin başında ki isim, sarıgül lakaplı Mustafa Kemal idi. Bunun üzerine Sultan Vahideddin, Mustafa Kemal’i saraya çağırarak onunla bir konuşma gerçekleştiriyor.

Son Osmanlı Sultanı henüz bir yıllık padişah, Mustafa Kemal’in yardım etmesini istiyor. Tam yetki ile ordu müfettişi olarak Anadolu’ya geçecek olan Mustafa Kemal Paşa heyecan içinde olan padişaha:

-Merak buyurmayınız efendimiz, noktai nazarı şahanenizi aldım. İrade-i seniyyeniz olursa, hemen vazifeme hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım. 

Sultan Vahideddin, ‘muvaffak ol’ diyerek cevaplamıştır. Mustafa Kemal Paşa huzurdan ayrılırken, Başyaver Naci Paşa elinde ufak bir kutuyu saygılı şekilde Mustafa Kemal’e uzatarak zatı şahanenin ufak bir hatırası. Mustafa Kemal, zatı şahane lütuf buyurdu diyerek teşekkürlerini beyan etti. Sultan Vahideddin efendinin tuğrasının işlenmiş olduğu bu saat, nice zaman sonra Mustafa Kemal’i bir kurşun darbesinden koruyacaktı. (Yılmaz Çetiner Son Padişah Vahideddin Kitabından Alıntıdır.)

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesinden itibaren yayımladığı genelgeler ve konuşmalar ile vatanın kurtulması için çalışmalara başlamış oldu. Sultan Vahideddin tüm bunlardan haberdardı ve içten içe Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptıkları bu davranışları takdir ediyordu. Lakin İngiliz Hükümeti Mustafa Kemal’in yaptıklarını tehlikeli görüyor ve sürekli İstanbul Hükümeti’ne baskıda bulunuyordu. Bunun üzerine Sultan Vahideddin, usulen Mustafa Kemal’i görevden aldı ve İstanbul’a tekrar dönmesini buyurdu. Lakin Mustafa Kemal Paşa, bu emre itaat etmedi. İngiliz Hükümeti, tüm bu yapılanlara karşı İstanbul Hükümeti’ne baskıyı artıyordu ve Mustafa Kemal’in öldürülmesi için fetva yazılmasını istiyordu. Bunun üzerine Sultan Vahideddin istemeyerek Mustafa Kemal için idam fermanı çıkarttırdı. Tüm bunlardan haberdar olan Mustafa Kemal, hakkında çıkan idam fermanı ile askerlik mesleğinden istifa ediyor ve kurtuluş harekâtına sivil olarak devam ediyor.

Tüm bunlara rağmen Sultan Vahideddin, kurtuluş harekâtını canı gönülden desteklemiştir. Mustafa Kemal’in kazandığı her savaşta bizzat telgraf gönderme inceliğinde bulunmuştur. Hatta Çengelköy’de bulunan atlarını dahi satıp, parasını kurtuluş harekâtına göndermiştir.

Bugün Sultan Vahideddin’i hain gösterme çabası içinde olan gafil tarihçilerimize Sultan Vahideddin’in şu sözünü aktarmak lazımdır:

“Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Bütün musibetleri üzerime çektim. Kendimi feda ederek, vatanı kurtarmaya çalıştım.(Sultan Vahideddin’in Hatıralarından)

Saltanatın Kaldırılması

Mustafa Kemal, kazandığı zaferlerden sonra halkı arkasına aldığını düşünür ve meclise bir kanun tasarısı verirerek, saltanatın kaldırılmasını teklif eder. Mecliste bulunan mebuslar, ağır bir tartışmaya girerler. Kimi gruplar, saltanatın kaldırılmasını savunurken kimi gruplar ise saltanatın kutsal bir makam olduğunu, meclisin bu makamı kaldırmaya yetkisinin olmadığını söylerler. Tartışmalar neticesinde 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat lağvedilir. Halifeliğe dokunulmaz.

Saltanatın lağvedildiğini duyan Sultan Vahideddin karar karşısında uzun uzun düşünür. Bir hafta sonra Ankara Hükümeti adına Sultan vahideddin ile görüşmeye gelen Refet Paşa, Sultana halife hazretleri diye hitap edince, Sultan Vahideddin kızgın bir şekilde; “hanedanımızın hiçbir ferdi saltanatsız bir hilafeti kabul etmez” diyerek Refet Paşa’nın konuşmasına son verir.

İstanbul’da hayatını tehlike de gören Sultan Vahideddin İngiltere Devleti’ne bir mektup yazar:

“İstanbul’da ki işgal orduları başkumandanı General Harrington cenaplarına;

İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere Devleti fehimanesine iltica ve bir an evvel istanbul’dan mahalli ahvale naklimi talep ederim.”

(Müslümanların halifesi VI. Mehmed Vahideddin)

 

Sürgün Yılları Ve Ölümü

17 Kasım 1922 günü Sultan Vahideddin, belki hayatında verdiği en yanlış kararı vererek ‘malaya’ isimli İngiliz zırhlısına binmiş ve vatandan ayrılmıştır. İlk sürgün noktası malta adası olmuştur. Burada 3 ay kadar kalan Sultan, Hicaz Kralı Şerif Hüseyni’nin daveti üzerine mekkeye gitmiş, burada umre vazifesini icra etmiş daha sonra Şerif Hüseyni’nin, halifelik üstünde ki emellerini anlayınca San Remo’ya gitmiştir. Burada kendisine ve maiyetine yetecek ölçüde bir villa kiralamış ve geri kalan hayatını burada geçirmiştir. Sultan Vahideddin, İstanbul’dan ayrıldığında yanında sadece 2000 İngiliz lirasından başka hiçbir serveti yoktur. Atalarından kalan ve Topkapı Sarayı’nda olan hazinelerden hiç birine el sürmemiştir. Sultan Vahideddin, sürgün yıllarında en büyük sıkıntıyı ekonomik yönden çekmiştir. Maiyeti ile birlikte kişi sayısının fazlalığı nedeniyle bir süre sonra giderlerini karşılayamaz olmuştur. Bu konuda uzun uzun düşünen Sultan Vahideddin, İstanbul’dan getirdiği nişanlarını satmak istemiş, lakin bir darbe de buradan almıştır. Tahta çıktığında takılan nişanlar sahte taşlarla bezenmiş satmak istediği bu nişanlar beş para etmez çıkmıştır. Hayatının bu denli kötü gitmesi sultanın sağlını bozmuş, ilaçlarını alamaz hale gelmiştir.

15 Mayıs 1926 günü Sultan Vahidettin, çektiği elem ve ızdıraplar sonucu büyük bir enfaktüsten hayatını kaybetmiştir.

Sultan öldüğünde bakkala ve kasaba olan borçlarından dolayı tabutu hacz edilmiş ve villanın alt katında bir ay boyunca tutulmuştur. Bu durumu haber alan padişahın kızı Sabiha Sultan, küpelerini satarak borçları kaldırmıştır.

En büyük sorun ise sultanın nereye defin edileceğindedir. Türkiye, hiçbir şekilde cenazeyi kabule yanaşmamıştır. Değişik İslam ülkelerine başvurulmuş lakin o dönemde çoğu boyunduruk altında olduğu için müspet bir sonuç alınamamıştır. Daha sonra Suriye’nin Şam şehrinde bulunan Yavuz Sultan Selim Cami haziresine gömülmesi için izin çıkmıştır. Damadı Şehzade Ömer Faruk heyetinde götürülen cenaze, Yavuz Sultan Selim Cami haziresine defnedilmiştir. Sultanın talihsizliği cenazesinde dahi onu bırakmamıştır. Defin için kazılan yerden su çıkınca caminin değişik bir bölgesine defnedilmiştir.

 

Sultan Vahidedin’in Kendini Savunması

(Yılmaz Çetiner Son Sultan Vahideddin Kitabından Alınmıştır.)

“Bismillahirrahmanirrahim
Alevlenişinin başlangıcında devletimizin iştirakine katiyen rıza göstermediğim ve bütün müddeti devamınca elimde bulunan bil cümle vasıtalarla tahribat ve zararını engellemeye çalıştığım 1. Dünya Harbi’nin feci akıbetleri tamamıyla kendini göstermeye başladığı bir zamanda, kardeşimin esef verici vefatı vuku bularak Osmanlı anayasası gereği ehli hal vel akd biati neticesi Hilâfet makamına gelmiştim. O günler göz önüne getirilirse, hükümdarlık makamını kabul ettiğim zaman beni karşılayan müşkülatın derecesi ve azameti takdir olunacaktır.

Bilahare cephelerimizin sırasıyla sükût kalması ve galip gelme ümidi olmayan harbin devam etmesi, ayrıca devleti korumak ve gereklerini tatbik etmek maksadıyla 1908’den beri idaremizin başına yerleşmiş bulunan İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden ifrat ediciler mevcuttu. Bunların nüfuzlu kısmının harpten istifade ederek memleket içerisinde kıymet verdiği yağma, vurgunculuk ve anlaşılmaz maksatlarla yer yer vuku bulan günlük yangınlar sebebiyle, başşehirden hudutların sonuna kadar memleketin her noktasında milletin varlığı bitmekte ve dehşet verici bir şekilde heder olup gitmekte idi. Bu facialar karşısında yapılacak hedef ve gaye, tatbiki sulh ve barışın sağlanmasından başka bir şey olamazdı. Bu maksadın yerine getirilmesi için hiçbir gecikme caiz görülmemiş ve mümkün olan her çareye başvurulmuştur.

Fakat harbin devamından menfaat sağlayan, memleketimizdeki hukuk idaresine ve salahiyetine dalma tecavüzüne alışmış olan zamanın hükümeti ile bu hükümetin etrafında oluşan ihanet şebekesi, bizim çalışmamızın verimli olmasına mani olarak tek başına sulh müzakerelerine girişti. Bizim elde edeceğimiz menfaatlere, müsait şartlara ve muhterem milletin mazlum kanının sebepsiz yere heder olmaktan koruyacak bir imkân bırakmadı. Harp bedbaht olan “Mondros” mütarekesinin imzalanmasına kadar bütün dehşetiyle devam etti.

Asayiş meselesi vesile kılınarak lüzum görülen herhangi bir bölgenin işgali, hak ve yetkinin İtilaf Devletlerine verilmesi ve özel maddesiyle Adana, Musul, Antalya, İstanbul ve İzmir işgalleri, sonraki bütün felaketlerin kaynağı ve mastarı, Mondros mütarekesinin akd ve imzası nedeniyle vuku bulmuştur.  Böyle olduğu halde İzmir’in işgali dolayısıyla beni suçlamaya cüret edenlerin nokta-i nazarına göre adı geçen işgallere sebep olan Mondros mütarekesine bil fiil katılan Rauf, Fethi ve askeriyenin böylesi durumu ile devleti böyle bir acim mecburiyete düşürmekle cidden mesuliyette bulunan Mustafa Kemal’in mesul ve suçlanır olması lüzum gelir.

Zira bu anlaşmanın imzasından ve gerek ondan sonraki bütün meselelerde anayasa gereğince mesuliyeti olmayan hükümdarlık makamı için, mesul hükümetin maruzatını tasdik lüzumu gibi itirazı mümkün olmayan bir sebeptir.  Böyle olduğu halde, ne kendi yazısı ve imzası olduğu halde anlaşmanın tatbiki demek olan felaketlere öncülük yapma küstahlığını gösteren Rauf Bey için, ne de devletin belli başlı mevcut kuvvetlerinin büyük bir kısmını esir vererek zilletle Toros eteklerine iltica etmesi yüzünden anlaşma akdini kaçınılmaz hale getiren Mustafa Kemal için hiç bir mazeret kabul edilemez. İşte Osmanlı tahtına oturuşumdan sonra ilk siyasi adımı teşkil eden mütarekeye kadar cereyan eden hadiselerin karşısındaki durumum budur.

Mütarekeden sonraki yaptığım iş ise, geri alınması mümkün olmayacak bir adım atmaktan çekinme ile beraber, bir taraftan içte makul ve akla uygun bir şekilde iyileştirmek ve icraata sıcaklık vermek, bir taraftan da dışta siyasi teşebbüslere devam etmek suretiyle aleyhimizdeki umumi kinin bertaraf olacağı müsait zamanlara geçebilmek için vakit kazanmaktan ibaret idi. İzmir’in işgali hadisesinin karşısında kabul ve takip ettiğim iş ve gayem de bundan başka bir şey değildi. Çünkü Yunan askeri tarafından derhal icar olunacağı bildirilen bu işgal, üç büyük devletin kati ve ani kararına istinat etmekte olduğu gibi, bu vakıanın bize tebliği de doğrudan doğruya işaret ettiğim üç devlet tarafından vuku bulduğu sebeple mesele büyük devletler meselesi şeklinde tecelli etmiş idi.

Ondan evvel bu mesele büyük ve galip devletlerce birlikte kabul olunmuş ve bu kati kararın tebliği mahiyetinde bulunduğu cihetle hakkımızdaki genel kinin ortadan kalkmasını bekleyerek siyasi teşebbüsü kâfi gördüğü gibi, işgalin geçici durumu da yukarıda adı geçen işi de pekiştirir görünüyordu. Mesele Yunan meselesi halini aldıktan sonra savaşta mağlup olmamak şartıyla karşılık vermeye ben de taraftar idim. Nitekim bu düşünce ile Kuvva-i Milliye’ye taraftar görünen bir takım kabineleri de iktidar mevkiine getirdim. Bunun en açık delili, Tevfik Paşa kabinesini iki seneyi aşkın iktidar da tutmamdır ki, makamım ve şahsım hakkındaki kötü niyetleri bariz olan Mustafa Kemalcilerin, Tevfik Paşa kabinesindeki İstanbul’da nüfuz sahibi olacaklarını bildiğim halde onlara müsaade ettim.

Ankara ile İstanbul arasındaki ikiliğin ortadan kaldırılması için fedakârlıktan geri durmamakla beraber, Hilâfet’in Saltanat’tan ayrılması ve başkentin İstanbul’dan Anadolu’ya nakli hakkındaki karar ve düşüncelerine asla rıza göstermedim.
Rıza göstermeyişimin nedenlerinden birincisi; İslâm Uleması bilirler ki Şer-i şerife (Temiz Şeriata) katiyen uymayan ve yerinde bulunduğum Resulü Zişan efendimiz hazretlerinin hukukundan vazgeçmek demek olduğundan, benim salahiyetim dışında ve bu konuda hüküm verme yetkisi şer’an caiz olmayan Hilâfet’in Saltanat’tan ayrılmasını asla kabul edemezdim.

İkincisi ise; İstanbul’un başkentlikten çıkarılıp Anadolu’ya nakli demek, İstanbul’un manen komünist Ruslara teslimi ile Hilâfet’i İstanbul gibi siyasi ve tarihî konumundan çıkarmak demektir ki, bu kabul edilemez ve imkânsız bir durum idi. Bu ifrat edici ve delice arzularına tâbi olmadığım için, beni vatan hainliği ile suçladılar. Her akıl ve izan sahibinin bilmesi lazım gelir ki, dünyanın en yüce görevi ve makamı olan Hilâfet makamını fiilen ve hukuken elinde bulunduran bir hükümdarı, vatan hainliği gibi çirkin bir suça sevk edecek hiç bir amel ve istek olamaz. Ben makamların en yücesi olan Hilâfet makamını korumak için tahtımdan ve vatanımdan ayrı kalmayı bile göze aldım.

Şu kadar ki, o devrelerde Mustafa Kemal tâbi olduğu devlete itaat dairesinden çıkmış ve Anadolu’da birçok aksakallı müftülere varıncaya kadar asıp kesmek gibi zalimliğiyle milli vazifeler hududuna tecavüz ederek, milletin başına tahammül olunmaz bir bela kesilmiş idi.

Tıpkı İzmir hadisesi gibi, Sevr anlaşmasına ait devletlerin teklifi Yunanistan’da siyasi durumun değişikliğinden ve devletlerin aleyhimizdeki şiddetli ittifaklara halel gelmeden öncelikli olarak ve hiç değişiklik yapmadan yirmi dört saat zarfında tamamen kabul veya reddiyle ilgili baskı ve tehditleri ihtiva ettiği sebeple gayet nazik ve tehlikeli bir şekilde vuku bulmuş idi. Bununla beraber ben, Sevr anlaşmasını katiyetle tasdik etmedim.

Meselenin katileşmesi, mebusan meclisinin kabulünden sonraki tasdikime bağlı olduğunu ve adil olarak telif olunmayacak surette gayri tabii olan böyle bir anlaşmanın devam ve tekerrür edemeyeceğini bildiğimden, hakkımızın anlaşılması için uygun zamanın gelmesine kadar vakit kazanmak yolunda devam ile anlaşmanın hükümetçe kabulüne taraftar göründüm.

Mondros anlaşması, İzmir hadisesi, Sevr anlaşması gibi müstesna bir dikkatle bakıp telakki ettiğim vakıalardan sonra, gelen meselelerde sisteminin icabetine hareketlerimi uydurdum. Bu sebeple muhtelif ve farklı görüşlerin içtihatlarına uydum. Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderen ve bilahare tâbi olduğu devleti tanımadığı için ibret olacak şekilde ders vermek amacıyla askeri kuvvete sevkine lüzum gösteren kabinelere uyarak, mesul hükümet ile hükümdarlık makamının karşılıklı münasebetlerine ait sistemin gereklerinden ayrılmamak arzusu ile bazı siyasi zaruriyetlere amil oldum. Bundan başka gerek kabine değişikliklerinde, gerekse diğer icraatlarımda şahsi hislerimden değil, daima kamuoyunun görüşleri veyahut karşı koyma imkânı olmayan diğer gelişmeler olmuştur.

Ceddim Osman Gazi’den, Yavuz Sultan Selim’e kadar Osmanlı Devleti namıyla Türk Saltanatı var idi. Yavuz Sultan Selim’den sonra ise bu saltanat Hilâfet saltanatına dönüşmüştür.

Şimdi bana haksız olarak vatan haini diyenler, Hilâfet’i hukuk ve nüfuzdan soyutlayarak bu Saltanat-ı Muhammedi’ye-i yıkmışlar ve yalnız kendi milletlerine değil bütün İslâm âlemine hainlik etmişlerdir.

Ben devleti tehlikeden kurtarmak için 1. Dünya Savaşı’na katılmamızdaki deliliğin acısını tattıktan sonra, temkinli ve ihtiyatlı davranışlarımı bana karşı cephe alanlar korkaklıkla itham ettiler. Böyle davranışımın asıl nedeni vakit kazanmaktı.  Hatta Hilâfet’in kurtuluşu için canımı bile feda etmeye hazır idim. Böylece Hilâfet Devleti kazanacak ve ben şahsen kaybedecektim, yani ölecektim. Hâlbuki bugün devleti ve milleti kurtarmakla övünen ve övülenler, hem devleti kaybettirdikleri gibi, hem de İslâm gücünü kaybettirdiler.

Eğer benim İslâm’ın gücü olan Hilâfet’in kaldırılışına dair bir hatam var ise; -bazı şahsiyetler hariç- bütün bakanlar, âlimler ve memleketin ileri gelenleri tarafından ses çıkarılmayacağını düşünmemem ve bazı ucuz menfaatler karşılığında gizli ve aşikâr bir şekilde hainlere yardım edileceğine ihtimal vermememdir. Devletin ölüm ve kalımıyla herkesten ziyade alakadar olması gereken münevver milletimin, bu derece duyarsız kalacağına dair ihtimal vermememdir. Hüsnü zannımdan ileri gelen bu hatamı itiraf ederim.

Son söz olarak şurasını beyan ederim ki, Hilâfet meselesi, yukarıda izah ettiğim gibi devletin üzerine oynanan oyunlardan bihaber olarak aldatılmış olan beş altı milyonluk Türk kavminin salahiyeti dâhilinde olmayıp, üç yüz milyonluk İslâm âleminin tamamını ilgilendiren yüce bir meseledir.

Bu İstanbul’dan ayrılışımdan sonraki ilk beyannamemdir. Hidayete tâbi olanlara selam olsun.
Mehmet Vahdeddin Bin Sultan Abdülmecid Han.”

Kaynak

Son Sultan Vahideddin Yılmaz Çetiner

Şahbaba Murat Bardakçıoğlu

Devamını Oku

Osmanlı’da Devrik Sultanlar (II)

Osmanlı’da Devrik Sultanlar (II)
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Islahat HareketleriMerhaba değerli okuyucular…

Malumunuz üzere iki parçalık “Osmanlı’da Devrik Sultanlar” serisinin ilkini sizlerle paylaşmıştık. Bu yazımızda da olağandışı şekilde tahtından indirilen 36 Osmanlı padişahının devamını bilgilerinize sunuyoruz.

.

III. Ahmed(1673-1736): 23.Osmanlı padişahı 102.İslam halifesidir. Lale devri padişahı olarak bilinir. Sultan III. Ahmed’in saltanatını iki dönemde incelemek mümkündür. İlk dönem savaşların olduğu dönemdir. Bu dönemde devlet çok fazla yıpranmıştır. İkinci dönem ise 1718 Pasarofça antlaşması ile oluşan, barış dönemidir. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa etkili bir devlet adamı olarak göze çarpar. Bu dönemde lale merakı artmış, sarayların ve kasırların bahçeleri laleler ile dolmuştur. Bu dönemde ilk defa çiçek aşısı uygulanmış, matbaa Osmanlı Devleti’ne getirilmiş ve Avrupa’da geçici elçiler yollanmıştır. Tüm gelişmelere rağmen, devlet adamlarının ve padişahın bu dönemin büyüsüne kapılarak, yaşadıkları hayatın lükse kaçması halk Patrona-halil-jean-baptiste-van-mourtarafından tepki çekmiştir. 1730.yılında bir hamam tellağı olan Patrona Halil durumdan memnun olmayanları yanında toplamış ve saraya yürümüş ve Sultan III. Ahmed’ten tahttan çekilmesini istemişlerdir. İsyancılar karşısında elinden bir şey gelmeyen Sultan III. Ahmed tahtı yeğeni Şehzade Mahmud’a bırakmıştır. Tahttan indirildikten sonra 6 yıl sarayda bir odada hapis hayatı geçirmiş 1736 senesinde vefat etmiştir.

Sultan III. Selim(1761-1808): 28.Osmanlı Padişahı ve 107.İslam halifesidir. “Cihangir-i Bi Nazir”, “Halaskar” olarak anılır. Babası Sultan III. Mustafa’dır. Babasının ölümü ile yerine amcası I.Abdülhamid geçmiştir. Amcasının saltanatında, rahat bir şehzadelik dönemi geçirmiş ve çok iyi bir eğitim almıştır. III.Selim son derece nazik bir insandı. Musiki ile uğraşır ney çalardı. Bugün bile Türk müziğinde çok ünlü olan besteleri olan III.Selim, Türk müziğine yeni makamlar da kazandırmıştır. Bunlar; Suzidilara, Evceara, Şefkefza, Şevkütarab makamlarıdır. İlhami mahlası ile şiirler yazmıştır.

Amcası Sultan I.Abdülhamid’in ölümü üzerine 24 yaşında tahta çıkmıştır. Şehzadeliği döneminde hayal ettiği birçok şeyi gerçekleştireceği makama geldiğinde, devletin vaziyetinin hayal ettiklerini gerçekleştirebilecek bir yapıda olmadığını görmüştür. Lakin tüm bunlara rağmen, hayallerini gerçekleştirmek için ıslahat çalışmalarına başlamıştır. Sultan III. Selim’in talihsizliği yapmak istediği ıslahatlara karşılık verecek bir yapı olmamasıdır. Her türlü yeniliğin karşısında ilk başta yeniçeri ocağı yer almaktadır.

Sultan III. Selim yapacağı yenilikleri yeniçeri ocağı için tehlike yaratmayacak şekilde tasarlamaya çalışmıştır. Yeniçeri ocağı yerine kurduğu Nizam-ı cedit ordusu Avrupa usulü eğitim alan bir ordudur. Bu dönemde yapılan bütün yenilik hareketleri, Nizam-ı Cedit adını almıştır. Nizam-ı cedit hareketine karşı olanlar ise bunun gâvur işi olduğunu, iddia etmişler ve Kabakçı Mustafa yanında saf tutup padişaha isyan etmişlerdir. Bu isyan neticesinde kan dökülme taraftarı olmayan III. Selim Han isyancıların baskısı ile tahttan indirilmiştir. Yerine amcazadesi Sultan IV. Mustafa getirilmiştir.

Sultan IV. Mustafa(1779-1808): 29.Osmanlı padişahı 108.İslam halifesidir. Kabakçı Mustafa isyanı sonucunda tahta çıkmıştır. Son derece kurnaz bir insandır. Rusçuk ayanı, Alemdar Mustafa Paşa III. Selim’in tahttan indirilmesi üzerine, yanında bulunan kuvvetleri ile İstanbul’a yürümüş sarayı kuşatmıştır. Rusçuk ayanının amacı sultan III. Selim’i tekrar tahta çıkarmaktır. Alemdar Mustafa’nın amacını sezen sultan IV. Mustafa sarayda hapis hayatı yaşayan sultan III. Selim ve Şehzade Mahmud’u öldürmek istemiştir. Sultan III.Selim’e odasında ney çalarken kıymışlardır. Sultanın ve Şehzade Mahmud’un tehlike olduğunu haber alan Alemdar Mustafa sarayı basmış lakin Sultan III. Selim’i kurtaramamıştır. Şehzade Mahmud ise bir kalfanın yardımıyla cellâtların elinden kaçmış Alemdar’ın yanına gelmiştir. Bunun üzerine Alemdar Mustafa ve yanındakiler Şehzade Mahmud’a biat etmiş ve sultan IV. Mustafa’yı tahtından indirmişlerdir. Tahttan indirildikten sonra Sultan II. Mahmud’un emri ile boğdurulmuştur.

Sultan I.Abdülaziz(1830-1876): 32.Osmanlı padişahı ve 111.İslam halifesidir. Babası sultan Mahmud ve Ağabeyi Sultan Abdülmecid’den farklı bir yapıda tahta çıktı. Sultan Abdülaziz batı kültüründen ziyade doğu kültürüne yatkındı. sultan-abdulaziz-199474Yurt dışına geziye çıkmış ilk ve tek Osmanlı padişahıdır. Sultan Abdülaziz saltanatının son zamanlarında Mithat paşa, Rüştü Paşa ve Hüseyin Avni paşayı görevlere getirmiştir. Bu paşalar, meşruiyet yönetimi için padişaha baskı kurmuşlardır. Tüm baskılara rağmen, meşruiyeti ilan etmeyen Sultan Abdülaziz, yönetimin meşrutiyet olmasından yana olmamıştır. Padişahın bu tutumuna karşı paşalar, İngiliz destekli bir darbe planı hazırlamışlardır. Paşalar askeri erkânı örgütleyerek padişahın karşısında hareket etmelerini sağlamışlardır. Tüm bunların yanı sıra sabık saray imamı ve dönemin şeyhülislamı Hayrullah Efendi, padişahın saltanat süremeyeceği ve hilafet edemeyeceği ile ilgili hal fetvası vermiştir. Bu fetvayı padişahın akli melekelerini yitirmesi diyerek meşrulaştırmaya çalışmıştır. Arkasından dönen kirli oyunlardan habersiz vatanın selameti için çalışan sultan Abdülaziz askeri bir darbe ile tahtından indirilmiş ve bugün dahi açıklanamayan sırlı bir biçimde ölmüştür.

Sultan V.Murad(1840-1904): 33.Osmanlı padişahı ve 112.İslam halifesidir. Amcası Sultan I.Abdülaziz’in tahttan indirilmesi üzerine tahta çıkmıştır. Tarihi kayıtlarda amcasının tahttan indirilmesinde payı olduğu söylenmektedir. Bu rolünden dolayı amcası Sultan I.Abdülaziz’den son derece çekinirdi. Amcasının tahtında gözü olduğunu öğrenme ihtimali yüzünden sinirleri son derece yıpranmıştır. Böyle bir vaziyette, tahta çıkan Sultan V.Murad ancak 93.gün padişahlık yapabilmiştir. V.Murad tahta çıktığında devleti yönetemeyecek vaziyette idi. Bunun üzerine, Mithat paşa ve yanındaki paşaların ittifakı ile sultan V.Murad tahttan indirilmiştir. Ölünceye kadar Çırağan sarayında yaşamıştır. 1904 senesinde vefat etmiştir.

Sultan II. Abdülhamid(1842-1918): 34.Osmanlı Padişahı ve 113.İslam halifesidir. Ağabeyi sultan V.Murad’ın akli melekelerini yitirmesi ve saltanat süremez durumda olmasından dolayı, hanedanın ekber evladı olan Sultan II. Abdülhamid Mithat paşanın kendisine sunduğu meşrutiyet şartını kabul etmesi ile tahta çıkmıştır. ikinci-abdulhamidTahta çıktığında I.Meşrutiyeti ilan etmiştir. Meclis-i mebusan açılmış, bu mecliste Osmanlı topraklarında yaşayan bütün toplulukların temsilcileri bulunmuştur. Bu meclis her ne kadar Osmanlı’nın parlamenter yaşamında bir ilk olsa da, mecliste bulunan mebusların çoğunluğu gayrimüslim tebaadan oluşmaktadır. Bundan dolayı bu meclis tam olarak Osmanlı Devleti’nin lehine değildir. Tahta çıktığında meşrutiyeti ilan eden Sultan II. Abdülhamit Han meşrutiyet karşıtı değildi. Hatta bu yönetimin Osmanlı Devleti için hayırlı olabileceğini düşündü, lakin böyle olmadı. O dönemde Rusya ile anlaşmazlıkların olması bu meclisin başta Mithat paşa olmak üzere diğer mebusların istişareleri ile Rusya’ya Savaş ilan etmesine sebep oldu. Mithat paşa ve takımı Ruslara karşı Osmanlı’nın yanında İngilizlerin olacağına inanıyordu, lakin durum böyle olmadı. Yapılan savaşta Osmanlı orduları ağır bir hezimet aldı. Meclisin aldığı bu yanlış karardan ötürü II. Abdülhamid Han meclisi süresiz olarak feshetti. Devletin iplerini bizzat eline alan, Sultan II. Abdülhamid çökmekte olan Osmanlı’yı 33 sene ayakta tutmayı başardı. Saltanatının son yıllarında kurulan ittihat ve terakki grubu Rumeli’de örgütlendi ve II. Meşruiyetin ilanı için sultan II. Abdülhamid’e baskı yaptılar. Müslümanların kanının dökülmesini istemeyen Sultan Abdulhamid meşruiyeti tekrar ilan etti. Enver, Cemal, Talat üçlüsü ikinci meşrutiyetin ilanı ile yönetimde arka plandan baskı uyguladılar.

II. Meşrutiyet’in ilanını kabullenmeyen medreseliler ve tarikat, mensupları ayaklandılar. İttihat ve terakki grubu bu ayaklanmayı padişahın çıkarttırdığını düşünerek, yıldız sarayını bastılar ve Sultan II. Abdülhamid’i tahtından indirdiler. Tahttan indirildikten sonra aslen bir Yahudi yerleşkesi olan Selanik’e sürgün edildi. Burada 1912 Balkan harbine kadar zorla ikamet ettirildi. Balkan harbi ile Selanik tehlikeye düşünce, güvenlik için İstanbul beylerbeyi sarayına getirildi ve 1918 yılında vefat etti.

Sultan VI. Mehmed Vahdettin(1861-1926): 36 Osmanlı padişahı ve 115.İslam halifesidir. Son Osmanlı padişahıdır. Tahta çıktığında, devlet birinci dünya savaşından çıkmış ve ateşkes yapılmıştır. Sultan Vahdettin böyle bir vaziyette tahta çıkmış, itilaf devletlerini oyalama taktiği ile vakit kazanmıştır. Resmi tarihimizde hayin, kaçak vb. gibi sıfatları kendisine reva görülen Sultan Vahideddin vatanın kurtulması için Mustafa kemal paşaya görev vermiş ve her zaman onun arkasında yer almıştır. Mustafa Kemal’in Anadolu’da rahat hareket edebilmesi için itilaf devletlerini oyalamış ve tabiri caizse itilaf devletlerinin gözünü boyamıştır. Anadolu’daki kurtuluş harekâtına fiilen katkıda bulunmasa bile maddi ve manevi olarak her zaman desteklemiştir.2jpg_h942 Çengelköy’de bulunan atlarını sattırmış ve parasını Anadolu’daki harekâtta kullanılması için Mustafa Kemal Paşa’ya göndermiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın her zaferinden sonra ona gizli telgraf çekerek başarısını kutlamıştır. Anadolu’da ki kurtuluş harekâtının başarılı olmasının ardından ve düşmanın çoğunluğunun yurttan kovulması ile 1 Kasım 1922 yılında Ankara Hükümeti saltanatı lağvetmiştir. Hayatını tehlikede gören Sultan Vahdettin yurdundan ayrılmak zorunda kalmış, önce Malta Adası’na gitmiş daha sonra ise Mekke’ye, şerifi şerif Hüseyin’in davetlisi olarak kutsal topraklara gitmiştir. Bu ziyaret esnasında umre vazifesinide yerine getirmiştir. Daha sonra Mekke Şerifi’nin kendisi üzerinde bulunan halifelik ile ilgili olan emellerini anlamış ve oradan Fransa’ya, San Remoya gitmiştir. Geri kalan ömrünü Fransa’nın San Remo kasabasında geçiren devrik sultan burada parasız ve zor bir hayat yaşamıştır. 1926 senesinde ise ilaçlarını alamadığı için ağır bir enfaktüsten dolayı vefat etmiştir. Çevreye olan borçlarından dolayı vefatından sonra tabutu hacz edilmiştir. Kızı Sabiha Sultan küpelerini satıp çevre esnafa borçlarını ödemiş ve cenazesini Fransa’dan aldırıp Suriye’nin Şam kentine Sultan Selim Camii haziresine defnedilmesini sağlamıştır.

Kaynakça

  • Afyoncu-Erhan-Sorular İle Osmanlı Tarihi
  • Bahadıroğlu Yavuz-Cihan Sultanları
  • Bahadıroğlu Yavuz-Resimli Osmanlı Tarihi
  • Şahiner Atilla-Osmanlı Tarihi
  • Gülen Salih-Osmanlı Padişahları
  • Finkel Caroline-Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı Tarihi
  • Lamartine Alphonse-Osmanlı Tarihi
  • Hammer Joseph-Osmanlı Devleti Tarihi
Devamını Oku

Osmanlı’da Devrik Sultanlar (1)

Osmanlı’da Devrik Sultanlar (1)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

image00275Her şehzade’nin hayalidir “Padişah-ı Cihangir” olmak, lakin sultan olmak ve o makamda kalmak en zor olanıdır. Saltanatlar da canlılar gibi; doğarlar, gelişirler ve zamanı gelince vadelerini tamamlayıp göçüp giderler. Lakin bazı saltanatların sonu zamansız ve olağan dışıdır.

Ben de, siz değerli okuyuculara iki serilik yazı halinde, 36 Osmanlı Padişahı içinde tahtından indirilen padişahlarımızı inceleyip aktarmaya çalışacağım.

Sultan I.Bayezid Han(1354-1403): Dördüncü Osmanlı padişahıdır. Osmanlı sultanları içinde, cengâverliği ile tanınan ve “Yıldırım” lakabı ile anılan, sultan I.Bayezid Anadolu’da Türk birliğini kurmuş, Osmanlı topraklarını genişletmiştir. 1402 yılında Timur İmparatorluğu’nun sultanı Timur Han’ın Anadolu topraklarını fethetmek istemesi ve akabinde iki sultanın birbirleri arasındaki mektuplaşmaları Ankara savaşı ile neticelenmiştir. 1402 yılında Ankara ovasında yapılan savaş ile Timur Han karşısında, Yıldırım I.Bayezid mağlup olmuş ve Timur Han’a esir düşmüştür. 1403 yılında vefat etmiştir. Ölümü hakkında çok çeşitli söylentiler olmasına rağmen tarihçilerin genel kanaati, eceli ile öldüğü yolundadır. Sultan I.Bayezid’in Ankara savaşında yenilmesi ve Timur Han’a esir düşmesi sonucunda Anadolu’da Türk birliği bozulmuş devlet fetret dönemine girmiştir. 11.sene süren bir fetret dönemi sonrası kardeşleri ile yaptığı savaşları kazanan I.Mehmed Çelebi sultanlığını ilan etmiştir.

Sultan II. Bayezid(1447-1512): Sekizinci Osmanlı padişahıdır. Halim, selim ve sofu bir karaktere sahip olan II. Bayezid Sultan II. Mehmed’in (Fatih) oğludur. Babası Sultan II. Mehmed zaferlerle, dolu bir ömür geçirmiş ve atalarından miras kalan gut hastalığı neticesinde 1481 yılında vefat etmiştir. Öldüğü vakit hayatta 2 oğlu bulunmaktadır. Bunlardan Şehzade Bayezid tahta geçmiştir. II. Bayezid’in tahta geçmesi üzerine sultan II. Mehmed’in diğer oğlu Cem Sultan ağabeyine isyan etmiş, onun sultanlığını tanımamıştır. Cem Sultan birçok kez tahtta hak iddia etmiş, birçok kez asker toplayıp II. Bayezid’in üzerine yürümüş lakin başarılı olamamıştır. Ağabeyinin askerleri önünde, başarısız olan Cem Sultan önce Memluk sultanlığına sığınmış, daha sonra Kıbrıs adasında Rodos şövalyeleri tarafından tutsak edilmiş ve buradan Avrupa’nın çeşitli kalelerinde tutsak hayatı sürmüştür.1495 yılında Napoli’de ölmüştür. Kardeşi Cem Sultan’ın ölümü ile Sultan II. Bayezid üç gün yas ilan etmiştir.

Babası Sultan II. Mehmed gibi aktif bir kişilik olmayan Sultan II. Bayezid devrinde daha çok kanunlar yapılmış devletin nizamı için çalışmalarda bulunulmuştur.

  1. Bayezid devrinde İran toprakları üzerinde kurulan Safevi devleti Anadolu da Şii propagandası yapmaya başlamış savaştan yana olmayan Sultan II. Bayezid ise Safevi hükümdarı Şah İsmail’i uyarmakla yetinmiştir. Safevi hükümdarı Şah İsmail ise bu uyarılara cevaben “kıymetli babam” diyerek cevap vermiştir. Sultan II. Bayezid’in bu yumuşak tavrına hiddetlenen oğlu Trabzon sancakbeyi Şehzade Selim, bölgesinde baş gösteren Şii Safevi tehlikesine karşı hiddetli bir tavır sergilemiştir.
  2. Bayezid’in son dönemlerinde oğulları arasında taht kavgası baş göstermiş Trabzon sancağında olan ve babasının Şehzade Ahmet taraftarı olmasına hiddetlenen Şehzade Selim babasına karşı ordu toplamış ve İstanbul üzerine yürümüştür. İlk karşılaşmada Sultan II. Bayezid’in ordusunun kuvvetli olması neticesi dolayısıyla Şehzade Selim’in ordusunun bir işlevi olmamıştır. Bu durum karşısında Şehzade Selim’in yanında yer alan yeniçeriler isyan etmiştir. Yeniçerilerin Şehzade Selim’i desteklemesi üzerine kan dökülmemesi için Sultan II. Bayezid tahtı oğlu Selim’e bırakmıştır. Tahtan indirildikten sonra, Dimetoka’ya giderken yolda vefat etmiştir.

unnamedSultan I.Mustafa(1591-1639): 15.Osmanlı Padişahı ve 94. İslam halifesidir. Osmanlı padişahları içinde akli melekeleri yerinde olmayan ilk padişahtır. Babası III. Mehmed Annesi Fuldane (son araştırmalar ile isminin halime olduğu öğrenilmiştir) sultandır. Sultan I.Ahmed tahta çıktığında Fatih kanunnamesinde “Her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem için katl eylemek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar” hükmünü yok saymış ve kardeşi Şehzade Mustafa’nın canını bağışlamıştır. Sultan I.Ahmed saltanat sisteminde değişikliğe gitmiş ve Ekber(büyük) ve Erşed(akıllı) olanın tahta geçmesi usulünü getirmiştir. 1617 yılında sultan I.Ahmed’in mide rahatsızlığı sonucu, ölmesi üzerine ekber olan şehzade Mustafa tahta çıkmıştır. Sultan I.Mustafa iki defa tahta çıkmıştır. İlk saltanatı 9 ay sürmüş, yerine yeğeni Şehzade Osman getirilmiştir. İkinci saltanatı ise Sultan II. Osman’ın yeniçeriler tarafından tahttan indirilmesi üzerine tekrar tahta çıkarılmış, bu saltanatı ise bir yıl sürmüştür.

Şehzade Mustafa Sultan I.Ahmed’in saltanatında sarayda hapis hayatı yaşamış ve abisinin kendisini öldürteceği korkusundan dolayı akli melekelerini kaybetmiştir. Bundan dolayı iki defa tahttan indirilmiştir.

Sultan II. Osman(1604-1622): 16.Osmanlı Padişahı ve 95. İslam halifesidir. Cengâver yapılı, zeki, atılgan biri olan Sultan II. Osman amcası Sultan I.Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine tahta çıkmıştır. Tahta çıktığında devletin nizamında noksanlıklar gören, Sultan II. Osman bunları düzeltmek adına çeşitli ıslahat hareketlerine girişmiştir. Kendisini kanıtlamak ve devletin gidişatını düzeltmek isteyen Sultan II. Osman, Lehistan seferine çıkmıştır. Bu seferde ordunun, başıbozuk durumunu ve yeniçerilerin lakaytsız davranışlarını gören Sultan II. Osman köklü değişiklikler yapmaya karar vermiştir. Sultan II.Osman yeniçeri ocağını ortadan kaldırıp yerine yeni bir ordu kurmayı hedeflemiştir. Hedefini yerine getirmek için hacca gitmeyi ve dönüşte asker toplayıp yeniçeri ocağını yok etmeyi düşünmüştür. Genç padişah’ın bu düşüncelerinden haberdar olan yeniçeri ocağı, isyan etmiş padişahı tahtından indirmişlerdir. Yanlış kişilerin tesiri altında kalan yeniçeriler, Sultan II.Osman’ın eğer kurtulursa kendilerine zarar vereceği düşüncesiyle Sultan II.Osman’ı Yedikule zindanlarına hapsetmiş ve burada boğdurtmuşlardır.

Sultan I.İbrahim(1615-1648): 18.Osmanlı padişahı ve 97.İslam halifesidir. Babası Sultan Ahmed, Annesi Hadice Mahpeyker Kösem Sultandır. Babasını çok küçük yaşlarda kaybetmiş yetişme dönemini annesinin yanında geçirmiştir. Aklı erer yaşa geldikten sonra sarayda bir odaya yerleştirilmiştir. Şehzade İbrahim, ağabeyi IV. Murad’tan son derece korkan biriydi. Sarayda kapalı kaldığı yıllar abisinin onu öldürteceğini düşünmüş ve sinirleri bozulmuştur. Sultan IV. Murad’ın 1640 yılında vefat etmesi üzerine, taht Şehzade İbrahim’e kalmıştır. Taht tebliği için gelen paşalara, inanmamış bunun ağabeyi Sultan IV. Murad’ın bir tuzağı olduğunu düşünmüştür. Gelen ağalara; “Bize saltanat gerekmez” diyerek geri göndermeye çalışmıştır. Şehzadenin bu tutumu karşısında ağalar şehzadenin validesi Kösem sultana haber vermişlerdir. Kösem sultan devreye girerek Şehzade İbrahim’e ağabeyinin ölüsü gösterilmiş ve tahta geçmeye ikna etmiştir. Tahta geçtikten sonra sık sık sinir krizleri geçiren ve doğru kararlar alamaz vaziyete gelen I.İbrahim devrinde; yoksulluk artmış, sınırlar güvensiz hale gelmiş ve Anadolu’da isyanlar patlak vermiştir. Bunun neticesinde, devlet erkânı tarafından tahttan indirilmesine karar verilmiştir. Yerine 7 yaşında ki oğlu Şehzade Mehmed getirilmiştir. Tahttan indirildikten sonra Topkapı sarayında bir odaya hapsedilen Sultan I.İbrahim tekrar tahta çıkmaması için devlet erkânının kararı ile bir hafta sonra boğdurulmuştur.

Sultan IV. Mehmed(1642-1692): 19.Osmanlı padişahı ve 98.İslam halifesidir. Avcı Mehmed olarak bilinir. Babası Sultan İbrahim’in Tahtan indirilmesi, üzerine 7 yaşında tahta çıkmıştır. Zamanında Osmanlı devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştır. IV. Mehmed döneminde önemli devlet adamları yetişmiş ve devletin nizamı düzenli bir şekilde işlemiştir. Bu dönemin en önemli ismi Köprülü Mehmed paşadır. Köprülü sadrazamlığı boyunca devleti içte ve dışta güçlendirilmiş, maliyeyi düzeltilmiştir. Tüm işleri sadrazam Köprülü Mehmed Paşa yaparken, Padişah Sultan IV. Mehmed daha çok avlanmayı tercih etmiş ve zamanının çoğunu Edirne de geçirmiştir. Köprülü Mehmed Paşa’nın ölümünden sonra yerine oğlu Fazıl Ahmet paşa geçmiştir. Babası gibi devletin düzenini koruyan, Fazıl Ahmet Paşa 41 yaşında eceli ile ölmüştür. Yerine Köprülü Mehmed Paşa’nın damadı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa geçmiştir. Merzifonlu yönetimde etkili bir isim olmuş, Kanuni Sultan Süleyman’ın alamadığı Viyana’yı ele geçirmeyi amaçlamıştır. Bu amaçla çıktığı II. Viyana seferi başarısızlıkla sonuçlanmış ve savaş suçlusu olarak padişah fermanı ile idam edilmiştir. II. Savaşında bozguna uğrayan Osmanlı ordusu, geri çekilmiş Avrupa’da bulunan çoğu müstahkem kale elden çıkmıştır. Tüm bu olanlara rağmen, Merzifonlu kara Mustafa Paşa’nın idamı ile yetinen, Sultan IV. Mehmed tekrar eskisi gibi av hayatına dönmüştür. Av dolayısıyla Edirne’de ikamet etmiş ve İstanbul ikinci plana düşmüştür. Bu durum karşısında hiddetlenen halk ve yeniçeriler ayaklanarak Sultan IV. Mehmed’i tahttan indirmişlerdir. Yerine kardeşi II. Süleyman geçmiştir.

Sultan II. Mustafa(1664-1703): 22 Osmanlı padişahı 101. İslam halifesidir. Sultan IV. Mehmed’in oğludur. II. Viyana savaşı sonrası oluşan, kargaşa ortamı ve amcaları zamanında bozulan devlet düzenini yeniden tesis etmeye niyeti olarak tahta çıkmıştır. Tahta çıktığında yayınladığı hattı hümayun ile kendisine zevk ve sefayı haram kıldığını buyurmuştur. Ordusunun başında sefere çıkan son Osmanlı padişahıdır. Tahta çıkışının 5. ayında Avusturya seferine(1695) çıkan Sultan II. Mustafa burada büyük bir zafer kazanmıştır. Bu savaştan sonra Gazi unvanını almıştır. Daha sonra 1969 Yılında II. Avusturya savaşına çıkan Sultan II. Mustafa Avusturya ordusunu mağlub etti ve büyük bir zafer daha kazandı. Bu zaferler ile ordunun ve padişahın morali yerine geldi. 1697 yılında III. kez Avusturya seferine çıkıldı. Bu kez zafer değil, bir mağlubiyet yaşandı. Osmanlı ordusu Zenta faciası olarak anılan bu savaşta yenildi. Bu yenilgiden sonra 1699’da Osmanlı devleti ile karlofça antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Osmanlı devleti ilk kez toprak kaybetti. Tüm bunlar Sultan II. Mustafa’nın sinirlerini yıprattı ve babası Sultan IV. Mehmed gibi kendisini ava verdi. Halk ise devletin bu zor durumunda padişahın avda olmasını hoş görmedi. Halk ve yeniçeriler birleşerek padişahı tahtından indirdiler. Bu olay tarihe Edirne olayı olarak geçmiştir.

Devamını Oku

Osmanlı’da Bir Kadın Sultan; Mâhpeyker Kösem Sultan (1590-1651)

Osmanlı’da Bir Kadın Sultan; Mâhpeyker Kösem Sultan (1590-1651)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

kosem-sultans-demiseAsıl adı Anastasyadır. Kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte Rum olduğu tarihi kaynaklarda geçmektedir. 15 yaşında iken Bosna Beylerbeyi’nin hediyesi olarak saraya sunulmuştur.

Saraya girdikten sonra çeşitli eğitimlerden geçirilen Anastaysa kurallara riayet eden, verilen emirleri ivedilikle yerine getiren uslu bir kızdı. Bu meziyetlerinden dolayı Safiye Valide Sultan kendisine, ay yüzlü anlamına gelen “Mâhpeyker” ismini vermiştir. Böylelikle sarayda tanınan Mâhpeyker, 16 yaşında iken padişah I.Ahmed’in eşi olmuştur.

 .

I.Ahmed Dönemi

16 yaşında I.Ahmed ile nikâhlanan Mâhpeyker Kösem Sultan bu izdivaçtan;

1.Murat(1612-1640)

I.İbrahim(1613-1648)

Şehzade Süleyman(1611-1635)

Şehzade Kasım(1614-1638)

Ayşe Sultan(1605-1657)

Fatma Sultan(1606-1670)

Gevher Sultan(1608-1660)

Hanzade Sultan(1609-1650)

Atike Sultan(1614-1674)

isimli dokuz evlatları olmuştur. I.Ahmet döneminde Mâhpeyker Kösem Sultan’ın çok öne çıkan faaliyetleri olmamıştır. Zamanını evlatlarının eğitimi ve hayır işlerine harcamıştır. Mâhpeyker Kösem Sultan, I.Ahmed İle Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin dergâhını ziyaret etmeyi âlimlerden feyz almayı, onları dinleyip öğütlerine uymaya değer vermiştir. Kocası I.Ahmed 1617’de tifüs hastalığından ölünce evlatları ve maiyeti ile birlikte eski saraya nakledilmiş burada oğlu IV. Murad tahta çıkıncaya değin 6 sene ikamet etmiştir.

Vera_Effigies_Turcorvm_Imperatoris_Ibrahim_Filii,_Et_Sultanæ,_Eiusdem_Matris_(1707)

I.Mustafa ve II.Osman’ın Saltanat Dönemleri

Sultan I.Ahmed saltanatı zamanında Ekber Erşed kanununu yayımlamıştı. Sultan I.Ahmed öldüğü vakit, devlet erkânı bu karara uymayıp şehzade Osman’ı tahta geçirmek niyetinde oldu, lakin Mâhpeyker Kösem Sultan eşinin koyduğu kanunu çiğnettirmedi ve yeni usule göre tahta şehzade Mustafa çıktı. Sultan I.Mustafa hanedanın ekber(büyüğü) idi. Lakin ruhsal bozuklukları olan bir padişahtı. 3 ay kadar saltanat sürdükten sonra, devlet erkânı Sultan I.Mustafa’nın padişahlık edemeyeceğini anlayıp şeyhülislam fetvası ile onu tahttan indirmişlerdir yerine kardeşi I.Ahmed’in oğlu II. Osman tahta geçmiştir.

Amcası I.Mustafa’nın yerine tahta geçen, Sultan II. Osman babası gibi genç, yaşta tahta geçti. Bu dönemde Osmanlı devletinin bozulan, yapılarını düzeltmeye çalışan II. Osman askerlerin ve belirli kesim ulemanın tepkisini çekti. II. Osman bu olayları yatıştırmak yerine, bu tepkileri kulak ardı etti ve zamanla II. Osman aleyhtarları çoğaldı.1622 yılında çıkan isyan neticesinde II. Osman tahtan indirildi ve Yedikule zindanlarında şehit edildi. II. Osman’ın yerine tekrar akli melekeleri yerinde olmayan, I.Mustafa getirildi. Bu dönem ki saltanatı da bir sene süren I.Mustafa devlet adamlarının kararı ve şeyhülislam’ın fetvası neticesinde, tekrar tahttan indirildi. Yerine Kösem Sultan’ın oğlu IV. Murad geçti.

.

I.Murad’ın Saltanat Dönemi ve Kösem Sultan’ın Saltanat Naipliği

Babası Sultan I.Ahmed öldüğünde, 6 yaşında olan Sultan Murad, amcası ve abisi II. Osman’ın saltanatları zamanında eski sarayda ikamet etmiş vaktini hocalar ile geçirmiştir. Abisi II. Osman’ın hunharca katledilmesinden, sonra ve amcası sultan I.Mustafa’nın akli melekeleri yerinde olmamasından dolayı taht sırası 11 yaşında ki Şehzade Murad’a geçmiştir. Oğlunun tahta geçmesiyle, büyük bir valide alayı ile birlikte, Kösem Sultan ölümüne değin yaşayacağı olan Topkapı sarayına yerleşmiştir. Bu dönemde oğlu sultan Murad’ın yaşça çok küçük olmasından dolayı Osmanlı tarihinde bir ilk olarak “Saltanat Naibi” olmuştur. Oğlu Murad’ın büyüyüp idareyi eline almasına kadar geçen 10 yıl sürede, bizzat devleti idare etmiştir. Bu çok büyük bir meziyet ve akıl işidir. Kösem Sultan bu dönemde, II. Osman’ın öldürülmesinin öcünü olmak isteyen Abaza paşa isyanı, Anadolu’da yeniden baş gösteren eşkıyalık hareketleri, merkezde yeniçeri ocağının bitmek bilmeyen istekleri ile ugraşmıştır. Kösem Sultan IV. Murad iradeyi ele almasına dek 8 veziriazam 9 defterdar değiştirmiştir. Sultan Murad 1632 yılına geldiğinde, artık büyümüş olgunlaşmış ve devleti yönetebilecek vaziyete gelmiştir. Yönetim iplerini eline alan IV. Murad annesi Mâhpeyker sultanın devlet idaresinde ki etkisini engellemiştir. Bu durum Kösem Sultan’ın saltanatının sona ermesine ve hareme çekilmesine sebep olmuştur. Sultan Murad devlet dizginlerini ele geçirdikten sonra devleti tekrar azametli günlerine kavuşturmak için var gücü ile çalışmış, doğuda Safevilerin eline geçmiş olan Bağdat’ı geri almış, Anadolu’da baş gösteren eşkıyalık hareketlerini bastırmıştır. 1640 yılına gelindiğinde Sultan Murad atalarından kendisine miras kalan damla(nikris) hastalığından, vefat etmiştir. Sultan Murad Bağdat seferi arifesinde saltanatı ele geçirmesinden şüpheye düştüğü, Şehzade Süleyman’ı Nizamı âlem için infaz ettirmiştir. Yine Revan seferinin zaferle neticelenmesinden, sonra Şehzade Kasım’ın Nizamı Âlem için infaz edilmesini emretti. IV. Murad kimi tarihçilere göre Şehzade İbrahim’i de öldürtüp Osmanlı hanedanın yerine tahtı Kırım hanlarının soyu olan Ali Cengiz’e vermek, niyetinde idi lakin bu görüş bana göre içi doldurulmuş hayalî bir düşünceden ibaret!

Şehzadelerinin birer birer öldürülmesinin ardından, Mâhpeyker valide Sultan oğlu Şehzade İbrahim’in canı için Sultan IV. Murad’dan şefaat dilemiştir.

Sultan Murad validesinin sözünü kabul etti lakin yinede kardeşini bir tehdit olarak gördü. Mâhpeyker Kösem Valide ise oğlu Şehzade İbrahim’i sultan Murad’dan korumak için harem dehlizlerinde sakladı. Osmanlı hanedanı IV. Murad’dan sonra devam edebilmiş ise bu Mâhpeyker Kösem Sultan sayesindedir.

turhan sultan.

I.İbrahim Dönemi

Ağabeyi sultan Murad’dan son derece çekinen, Şehzade İbrahim hep ölüm korkusu ile yaşamıştır. Ağabeyi Sultan Murad’ın ölüm haberini vermeye gelen saray ağalarına “Siz yalan sölersünüz, bize saltanat gerekmez varın karındaşımıza söyleyin” diyerek ağabeyinin ölüm haberine inanmamıştır. Bunu haber alan Kösem Sultan oğlunun yanına gelerek onu zorla dışarı çıkartmış ve Sultan Murad’ın cesedin göstermiştir. Ağabeyinin ölümüne inanan I.İbrahim hemen o gün taht görevini devralmıştır. Sultan I.İbrahim tahta çıktığında hanedanın tek erkek evladı idi. Kösem Sultan hanedanın, kesintiye uğramamsı için oğluna çeşit çeşit cariyeler sunarak hanedanın devamını sağlamıştır. Sultan İbrahim sinir yapısı bozuk bir padişah idi. Öldürülme korkusu onun sinirlerini epey yıpratmıştı. Kösem Sultan oğlunun bu zaafını kapatmak, için yeniden yönetim iplerini ele aldı lakin bu uzun sürmedi. Sultan İbrahim zaman geçtikçe sinir buhranları azalmaya başladı ve bunun üzerine Kösem Sultan’ın devlet işlerine karışmasını engelledi. Sultan İbrahim’in tutarsız emirler vermesi devlet erkânının ve askerin canını bezdirmişti. Tutarsız fetvalar yanlış yapılan işler devlet işleyişini durdurur duruma getirmişti. Bir süre sonra asker ile anlaşan devlet erkânı şeyhülislamdan fetva alarak, Sultan İbrahim’i tahttan indirdi. Ardından yerine 7 yaşında ki oğlu IV. Mehmed tahta geçti.

Sultan İbrahim tahtan indirilmeden önce devlet erkânı ve askerler Mâhpeyker Kösem Valide Sultan’ın fikrini almışlardır. Ondan aldıkları rıza sonucunda Sultan İbrahim tahtan indirilmiştir. Tahttan indirilen Sultan İbrahim Topkapı sarayında bir daireye hapsedilmiş ve bir hafta sonra boğdurulmuştur.

.

I.Mehmed’in Saltanatı

Valide-i Muazzama Mâhpeyker Kösem Sultan’ın da olurlarıyla oğlunun tahttan indirilmesi ile yerine 7 yaşında ki torunu Sultan IV. Mehmed tahta çıkmıştır. Sultan Mehmed devleti yönetecek kapasite ve bilgiye sahip olmadığı için devleti babaannesi Mâhpeyker Kösem Sultan yönetmiştir. İktidar her daim insana tatlı gelir. Ömrünün yarısını, Topkapı sarayında iktidarın yanı başında geçirmiş olan Kösem Sultan bu kez torununun annesi Hadice Turhan valide sultan ile karşı karşıya, gelmiştir. Hadice Turhan Sultan kayınvalidesi Kösem Sultan ile rekabete, girişmiş, bu durumdan rahatsız olan, Valide-i Muazzama Kösem Sultan torunu IV. Mehmed’i tahtan indirip, yerine diğer torunu Şehzade Süleyman’ı geçirmek istemiştir. Şehzade Süleyman’ın anası Saliha Dilaşub sultan daha itaatkâr, bir insandır.

 

Bu durumu Kösem Sultan’ın kalfasından öğrenen, Hadice Turhan Valide Sultan hemen saray ağaları ile harekete geçerek bir gece Mâhpeyker Kösem Sultan’ı ortadan kaldırmıştır. Mâhpeyker Kösem Sultan dairesinde Sultan IV. Mehmed’in tahtan indirilmesinin, haberini beklerken, haremi Valide Turhan Sultan’a yakın askerler basmış, Mâhpeyker Kösem Sultan’ın dairesine gitmişlerdir. Askerlerin dairesine geldiğini anlayan Mâhpeyker Kösem Sultan dairesinin içinde gizli dehlizlere saklanmış lakin askerler gizlendiği yerde Mâhpeyker Kösem Sultan’ı bularak oracıkta bir perde ipi, vasıtası ile boğmuşlardır. 61 yaşında ki Valide-i Muazzama oracıkta, şehid olmuştur.

Kayınvalidesi Mâhpeyker Kösem Sultan’dan kurtulan, Hadice Turhan valide sadrazamlık makamına tavsiyeler üzerine köprülü Mehmet Paşayı, tayin etmiş ve devlet işlerinden elini çekmiştir.

 

Sonuç olarak; Kösem Sultan, Osmanlı tarihine damga vurmuş bir kadın sultandır. Ömrünün büyük bir bölümünü devletin merkezinde, Topkapı Sarayı’nda geçirmiş dört padişahın saltanatlarına şahit olmuştur. İyi veyahut kötü kabul edelim 17. yüzyılda bir kadının İslam Cihan İmparatorluğu’nu yönetmesi çok büyük bir meziyettir.

 

Devamını Oku
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort