21 Ocak 2016 Perşembe
Türkiye'nin Yeni Yol Haritası
Genç Ufuk Fikir Kulübü Derneği Olağanüstü Genel Kurul İlanı
Kadavra Metodolojisi Ve Şiirin Ölümü
Kur'ân'ı Doğru Anlamada Dil ve Tarih Bilgisinin Önemi
Soğuk Değil Ölüm Üşütüyor
Yasin Naci'ye Veda
Sonsuza uğurladığımız gemiler vardır anılarla yüklenen. Ben de seni uğurluyorum bugün içimin nehirlerinden. Sandallarımda deli yangınlar, sen değdikçe sulara içimde köpüren azgın dalgalar var. Yüreğim kıymık kıymık…
Sen giderken kalbimi asr suresine emanet ediyorum ve elbetteki ayet ayet rahmet indirene! Vakt-i sabırdayım, payıma düşen gene sükut ve dua. Sana kızmıyorum. Herkes kızsa da sana, ben kızamıyorum. Aklım hep kalbimi suçluyor, kalbimse aklımı.
Senden daha deli rüzgarlar da tanıdım evvelden, kalbimi hoyratça ebedi ızdıraplara sürükleyen, senden daha deli rüzgarlar tanımadım mı ben? Alışkın içimin duvarları bu sancıya, yıkılacak mı şimdi ? O zaman bu tam da göğsümün üzerinde duran ve su içmeyle de geçmeyen, nefes aldırmayan ağırlık da neyin nesi? Sahi sen benim nehirlerimde ne zaman inşa ettin o sandalları? Bilmeliydim senin bir yolcu olacağını ve geçip öylece gideceğini arkanda yalnızca hoş bir seda bırakarak. Oysa ben yüreğimde sarsılmaz bir ev inşa ediyordum sana yıkılmaz duvarlardan. Bu gönül nasıl bir şey ki içi yanarken buz gibi ediyor insanın ellerini. Ruhunu nasıl da derinden üşütür. Bu sana kıymet verişlerim benim.İnsan yanar mı sabrına? Senin için kaç sabır kapısı aşıp gelmiştim oysa!
Şimdi seni sonsuza uğurluyorum ey can! Yüreğimin ebedi misafiri sen değilmişsin. Şimdi senin bıraktığın o talan yerinde ben asr suresinden duvarlar öreceğim ve içinde sabırla bekliyeceğim tükenen zamanı..
Kalbinden azat edilmeye korkak bir köleyim ben
Aşkının meftunu…
Geceye uçarım kanatlarımdaki yüke aldırmadan
Sana yıldızlardan getirebilmek için bir damla su
Bir zaman yolcusuyum yüreğinin çizgilerinde
Hapsolurum kasılıp duran ciğerlerine,
İçim ürperir sen nefes alırken
Bir gün nefesin kesilir diye
Korkarım bir damla yaş olmaya kirpiklerinde
Tek dileğim bir nergis olup açmak bahçende
Buyur et beni yalnız içeri açılan kapılarında
Ne kuştüyü yastık ne de ipek yorgan gerek bana
Şöyle kıvrılıp yatayım buz gibi bakışlarına
Ilık bir havada cemre olup düşeyim toprağına
Armağan et yeter ki gölgeni bana
Kalbinden azat edilmeye korkak bir köleyim ben…
Hüzün mısra olup yağıyordu sahifelere
Hayal kırıklıkları en sarı yapraklarıydı sonbaharın
Kendini kelimelerle sarmalayıp divitin ucunda ısınmaya çalışıyordu
Mürekkep basıyordu şair en derin yarasına
Çaresiz, yalnız,yılgın atlar gibi…
Okunmak için değildi yazdıkları
Yazabilme tutkusuyla hayat bulmuş cümleleri
Salt duygulara can verme telaşı
Gelmeyeceğini bildiği halde açık tutulan kapılar
Söndürülmeyen ışıklar
Hayata tutunma çabası değil
Hayattan kendisine tutunma beklentisi
Çaresiz,yalnız, yılgın atlar gibi…
Göğü ağlatırcasına,toprağı kanatırcasına dizeler
Kıyameti olacağını bile bile yanışlar
Şair, en çok da o acıyor kendine
Başkalarının acımasından korkarak
Çaresiz, yalnız, yılgın atlar gibi…
Her seferinde kendine mutluluğu armağan etmek için yola çıkıp
Istırap gülleriyle uyuyan adam
Üşüyen adamdır şair
Isınmak için kendine çay demleyip
Isınamayan adamdır şair
Yalnızlığına tutunamayan adamdır kısacası
Çaresiz, yalnız, yılgın atlar gibi…
Ey kayıkçı; huzura çek küreklerini bir ikindi vakti,akşam olmaya yakın demlenelim sükutun koynunda. Yorgun ruhum dinlensin yüreğin limanında. Ey kayıkçı ; gözlerin kadar derin sularda,yalnızca bakışın kalsın bakışımda.Aramızda hiç söylenmemiş cümleler,hiç vaat edilmemiş yeminler uçuşsun. Seni sevişim yalnızca bakışlarımızda kalsın. Söylemeyelim ki duymasın dünya, duymasın ki dokunamasın isli parmaklarıyla . Dokunamasın kalbimize…
Bilmesinler nasıl da severmiş yaylaların nazlı kızı, denizin hırçın çocuğunu. Bırak yalnızca batan güneş bilsin sana nasıl hayran baktığımı, karanlık örtsün sevdamızı. İçimde uyanan çocuğu kimse büyütmesin, hep şımarık kalsın sana karşı. Ey kayıkçı sessiz ol, kimse duymasın kahkahalarımızı. Ne mürekkeplerde boğulsun aşkımız; ne de kağıtlara dokunsun yalancı inatlarla. Bir divitin ucunda küçülmesin, sahte kelimelere hapsolmasın…
Şarkımız da olmasın mesela. Bütün şarkılar seni anlatmıyor mu nasılsa? Duyuyor musun ey canan; şarkıların en güzelini dalgalar mırıldanıyor kulağımıza, kimi zaman hırsla kimi zaman durgun…Tıpkı aşkımız gibi. Ey okyanus gözlü adam, gözlerin kadar safça kalsın her şey. Sevgiler yalnızca bakışlarda kalsın, gözlerin kadar safça…
Gitmek gerek belki de ,her şeyi öylece bırakıp gitmek..
Sofrayı öylece bırakıp ,bardakları yıkamadan ,dağınıklığa aldırmadan,ardına bakmadan,
Radyodan gelen boğuk kadın sesine kulak asmadan,
Eteğini çekiştiren hatıralara yaslanıp ağlamadan,
Işıkların açık kalıp kalmadığına bakmadan,
Biri arar mı diye not bırakmadan,
Yaşanmışlıklar ayağına pranga olmadan..
Gitmek gerek belki de ,her şeyi öylece bırakıp gitmek.
Güneş daha misafir olamamışken kim bilir
Rüzgar kapıyı aralayıp da estirememişken anılarını bir kez daha,
Pembe kanaviçeli sedir, seher ışığıyla yıkanırken belki de gitmek gerek.
Sabah ayazında sarınırken yalnızlık hırkana
Son bir kez içine çekip de hatıralarla demlenmiş o havayı,
Hapsetmelisin ciğerlerine bu vedayı.
Gitmek gerek mavi koylardan birine.
Domates fideleri ve şirin saksılarda yetiştirebileceğin çiçekli o eve,
Bembeyaz olmalı bu ev
Bahçesinde narenciyeler ve rengarenk saksılarda menekşeler
Bir de salkım söğüt olmalı mutlaka
Yapraklarıyla ıslık çalınmalı,
Gölgesinde sazlar çalınmalı,
O bahçede şen sofralar kurulmalı.
Mis gibi limonata ve portakallı kek kokusu ile uyandırılmalı.
Bir adam olmalı,
Kim bilir belki de nasırlı ellerinde minicik yumuşak bir el olmalı
Gözlerini yumuşturup tatlı tatlı bakmalı,
Bakınca gözlerinde kendini bulmalı…