DOLAR 32,5451 0.01%
EURO 34,9203 0.19%
ALTIN 2.429,590,27
BITCOIN 2061399-4,07%
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

20:01

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Deprem Kabusunda Bir Yedi Gün: Hatay Hatıralarım IV

Deprem Kabusunda Bir Yedi Gün: Hatay Hatıralarım IV

ABONE OL
24 Ocak 2024 01:31
Deprem Kabusunda Bir Yedi Gün: Hatay Hatıralarım IV
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Ailemle sağlıklı iletişimimi, akşam koordinasyon merkezine döndüğümde sağlıyordum. Elektrik çoğunlukla yoktu. Yaptığımız telefon görüşmeleri “Sağım, ölmedim, beni merak etmeyin. Sizler de iyisiniz umarım?” ile başlıyor, şebekeler iyi çekmiyor ve insanlar yardım isteyebilir diye uzatmadan kapatılıyordu. Telefonlarımızda şarj problemi vardı. Şarj edebilmek için neler çektiğimizi sanırım bir tek bizler biliyorduk. Hele hele tuvalet ve su konusunda savaş bile hafif kalıyordu. En çok kadınlar için problemdi bunca şey. Üçüncü günün sonunda çadırda kalmaya geçtiğimizde etraf, tam bir tuvalet ve çöp izlenimi almıştı. Ayaklarımız günlerdir yıkanmamıştı. Salgın hastalık korkusu yayıldıkça Hatay’ın topyekün öldüğünü düşünmeye başlamıştım.
Defne İlçesinde karşılaştığımız tabloyu anlatmaya dilim varmıyordu. Yüreğimin akşamları uyumaya direndiğine ilk kez Hatay’da denk gelmiştim. Bedenimin onca yorgunluğuna yüreğim kocaman bir “hayır” çekiyordu. Sanırım duygusal biriyim desem de orada yaşananlara duygu demek de az kalır kanaatimce. Şehrin her tarafı kesif bir ceset kokusuyla kaplanmıştı. Hatay Merkez’e doğru her adım atışımızda manevi ölümün seanslarını yaşıyordu ruhum. Ölümü anlatmak, ilk defa böyle zorluyordu beni.
Hatay Merkez’de meşhur Rönesans Rezidans’ın bitişiğinde bir apartman vardı. Sabah erkenden oraya gidecektik. Ekibin dinlenmesi ve ertesi gün erkenden uyanması adına küçük bir toplantı yaptık. O gün, ekibimizde yer alan kadın arkadaşları ceset teşhis ve kayıt işlemlerine göndereceklerini söylemişti AFAD Yetkilileri. Onlar, merak içinde ne yapacağız acaba diyorlardı. Koca bir şehirde seferberlik vardı da haberimiz mi yoktu? Derin düşünceler içerisinde çadıra geçtik. Uyumadan önce oğlumun, “Baba, seni çok özledim.” deyişiyle ağlamaya başladım. Üçüncü günümde onlarca çocuk, genç ve yaşlı cesede dokunan ellerimden utandım. Hatay’daki çoğu babanın evladını son uykusuna koyarken “sonsuzluk uykusu”na gönderdiğini zihnimden geçirdim. Öyle ağladım ki yanımda uyuyan üç arkadaş, bana sarılıp hep birlikte ağlamaya başladık. Daha fazla dayanamayacağımı, buradan gidelim deyişimi duymadan ağladılar, ağladık. Geceler, hiç bu kadar uzun olmamıştı dediğimi hatırlayarak uyudum.
Sabah saatler altıyı geçiyordu. Şubatın bu gününde mekân Hatay da olsa soğuk idi. Üşüyorduk. Gerçekten üşüyorduk. Ekibi toplamamız gerekiyordu. Yanımdaki arkadaşlar ile birlikte kıyafetlerimizi giyerken uykulu gözlerimizin kan çanağına dönüşünü gözlemleyebiliyorduk. Derken ekip kısa bir süre içinde AFAD Koordinasyon Merkezinin önünde hazırdı. Merkeze gideceğimizi, bir apartmanın yerle yeksan olduğunu söyledim. Gitmeden önce çorba içmemiz gerektiğini, araca ihtiyaç olur düşüncesiyle su ve ekmek almamız gerektiğini AFAD Yetkililerine bildirdim. Bize verilen sınırlı erzak ile araca yöneldik. Ellerimize tutuşturduğumuz çorba bardakları ile bir yandan çorbamızı içiyor öbür yandan ise yolumuza koyulmuştuk. Şehrin merkezinden hiç iyi haberler gelmiyordu. Ve maalesef ki cesetler, tırlarla taşınmak durumunda kalınıyordu. Her gördüğümüz tırı, ceset mi taşınıyor gözüyle süzüyor; irkiliyorduk.
Uzun bir süre geçmişti. Aracımızı bahsedilen yerle bir olmuş apartmanın bitişiğine çektiğimizde ilk karşılaştığımız şey, çığlıklarla dolu ağlayışlar idi. İnsanlar, en sevdiklerini en acı şekilde kaybetmişti. Araçların üzerine dökülmüş molozlar, depremden önce ne hikâyeler yaşadıklarını gözler önüne seriyordu. Bizimle birlikte gelen toplamda üç ekip, görev dağılımına koyulmuştu. Yabancı ekiplerin yurt dışından gelmiş olmalarının avantajlarını ilk defa orada fark etmiştik. El birliği ile apartmanı incelemeye başladık. Apartmanı bilen birinin yönlendirmesi için orada bulunanlardan yardım istedik. Arama kurtarma yapılan apartmanlarda en zorlandığımız şey, apartmanın giriş kapısının bile yıkıntıdan fark edilemiyor oluşuydu. Orada bulunanlardan edindiğimiz bilgi ile apartmanın içerisine koridor açmanın yollarını aradık. Polonya’dan gelen bir ekibin lideri ile koridorun krokisini kabaca çizdik. Yanlarında eğitilmiş köpekler de vardı. Planladığımız şekilde görev dağılımını yaptıktan sonra apartmana giriş yapmaya başladık.
Ufalanan betonların çıkardığı tozlar, ciğerlerimize yapışıyordu. Maskelerimiz, üç günlüktü. Ağzımızdan çıkan nemin yumuşattığı maskelere yapışan toz kabarcıkları, gözyaşlarımızla ıslanıyor tekrar dönüp kabarcıklar oluşturuyordu. Her attığımız adımda ve her ilerlediğimiz koridorda cesetlere denk geliyorduk. “Aman Allah’ım” diyordum. Yanımızda birlikte çalıştığımız Polonya ekibinden bazılarının dilinde “Oh My God!” sesleri kulaklarımızı çınlatıyordu. Bir süre sonra öylece kalakaldım koridorda. Polonya ekibinden birinin bana seslendiğini çok sonra anladım. Meğer yaralı birileri arka odalardan yardım çığlıkları ile bize sesleniyordu. Daha fazla dayanamadım. Oracıkta düşüp kaldım. Ceset kokusu beynimi tüketen bir virüse dönüşmüştü. İçten beni eriten bu virüs, bedenimi de sarmıştı.
Gözlerimi açtığımda etrafımda insanlar ve ekipten arkadaşlarım vardı. Bütün samimiyetimle diyebilirim ki herkes ağlıyordu. Onlarca cesedin çıkarıldığı o apartmanda sadece iki kişi sağ çıkarılmıştı. Onlar da birçok yerlerinden kırık ve yaralı olarak çıkmışlardı. Ekibimizden birinin “Abi ne kadar da kolay ufalıyordu beton, gördün mü?” cümlesi ile koordinasyon merkezine dönmüştük. Ben hala kendimde değildim. Ben hala acıyı kanıksamamıştım…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort