DOLAR 32,2234 -0.11%
EURO 34,9331 0.17%
ALTIN 2.445,790,57
BITCOIN 1966487-3,25%
Ankara
17°

HAFİF YAĞMUR

16:59

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
İmam Gazâlî ve Felsefe Üzerine (2)

İmam Gazâlî ve Felsefe Üzerine (2)

ABONE OL
20 Mayıs 2017 02:06
İmam Gazâlî ve Felsefe Üzerine (2)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ghazali-12Bir önceki yazımızda Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazâlî ile felsefe arasındaki münasebetlere dair bir tahlil yapılacak ise, öncelikle İmam Gazâlî’nin değerlendirileceği felsefenin ne ve hangi felsefe olduğunun teşhis edilmesi gerektiğine yer vermiştik. Felsefenin mahiyeti ve muhtevası belirlenmeksizin yapılmış ve yapılacak tüm yorumlar kusurlu veya art niyetli olacaktır. Nitekim özgüvenini ve bütün mevcudiyetini başka insanlar ve olaylardan devşiren kişiler âlim olamazlar ve onların İmam Gazâlî hakkındaki sözlerine itibar edilemez. Bu yazıda önce felsefenin, sonra İmam Gazâlî’nin ve nihayet onun filozoflara dair tenkitlerinin çerçevelenmek bakımından teşhis edilmesi ve değerlendirilmesi münasip olacaktır.

Hemen belirtmek gerekir ki, tarihler ve mevcudiyetler arası adil bir zeminden mukayese ve tahlil yapmak imkânı olsaydı, modern öncesi İslâm felsefesinde yer alan bütün filozofların –istisnasız hepsinin- modern felsefeyi reddedeceklerini, modern bilim mevzubahis olduğunda İmam Gazâlî ve bazılarının nispeten kabule eğilimli olabileceklerini, büyük çoğunluğun yine ret yönünde tasarrufta bulunacaklarını söyleyebilirdik. Mesela Kindî, Ebû Nasr el-Fârâbî, İbn Sînâ, İmam Gazâlî, İbn Rüşd ve İbn Haldûn birlikte modern felsefenin ekseriyetle faydasız bir meşgale olduğunu söylerler, özellikle aydınlanma ve hümanizmi reddederler ve modern bilimin bazı açılardan meşru ve muteber olduğunu kabul ederlerdi. Modern filozofların kendilerinden aldıklarını –günümüzde sürekli alkışlanmalarına karşın- eksik anlayıp yanlış uygulamış olduklarını ifade ederler ve Eflâtûn, Aristoteles ve Plotinus gibi seleflerinin saygı gereği nedeniyle anıldıklarını, yoksa minnettar olmak ile muhtaç olmanın akıllı her insan için iki farklı manaya tekabül ettiğini vurgulu bir şekilde dile getirirlerdi. Herkes olduğu kadardır, ondan ne fazla ve ne de eksik anlatılmalıdır. Modern okuryazarlık nedeniyle bütün insanların her konuda konuşmaya hakları olduğu sanılarak bilginin veya ilmin itibarı zedelenmemelidir. Her devirde kafası çalışanların sayısı azdır ve bizim zamanımızda da öyledir.

İmam Gazâlî’nin devrinde felsefe, günümüzdeki bilimi ve sosyal bilimleri bünyesinde bulunduran, bilimsel konularda faydalı ve lüzumlu; sosyal bilimlerde ise, temel İslâm bilimlerinin mevcudiyeti dolayısıyla nispeten toplumsal yaşamdan kopuk, hayali, işlevsiz, ikincil ve toplumun huzurunu bozmak isteyenlerin suiistimallerine açık bir muhtevaya sahipti. Hukuk, siyaset, ahlak ve itikada dair ihtiyaçlar her medeniyette olduğu gibi modern öncesi İslâm’ında da özgündü ve ihtiyaçlarını gideriyordu. Özellikle kadim Yunan felsefesinden alınmış ve sosyal bilimleri ilgilendiren metinlerin ve felsefi görüşlerin, toplumsal ve tecrübî bir karşılıkları bulunmadığı gibi, onlara ihtiyaç da yoktu. Bu durum, siyaset ve ahlaka dair eski görüşlerin İslâm’da hiçbir işe yaramadığına yorulmamalıdır. Örneğin Eflâtûn’un Devlet kitabı veya Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik adlı eseri günümüzde sosyal bilimleri reel olarak ne kadar etkileyebiliyorsa, modern öncesi İslâm’ında benzer bir etki vardı ve hatta tesir daha azdı. Yeterince tartmış insanlar eski felsefelerin günümüzde sadece geriye dönüp gelmek ve bir referans bulmak için geçerli ve fonksiyonel olduğunu bilirler. Ne Eflâtûn’un ve Aristoteles’in, ne de İlkçağda ve Ortaçağdaki başkalarının sözgelimi küresel kapitalizme dair söyleyebilecekleri doğrudan bir şey yoktur (bu onların itibarından bir şey eksiltmez). İmam Gazâlî’den önceki muhterem filozoflar, bu vakıadan rahatsız olmuşlar ve tıpkı bilimdeki gibi sosyal bilimlerde de muteber ve meşru yegâne otorite olabilmek için özellikle nahiv, kelâm ve fıkıhla rekabete girişmişlerdi. Rekabet gelişmiş toplumlarda görülür ve hem bilgiye, hem de insan niteliğine faydası olur. Günümüzde gelişmemiş toplumlardaki ucuz bencillik ve amaçsız kıskançlık ile rekabeti birbirine karıştırmamak lazımdır. Modern öncesi İslâm’ındaki insanlar günümüzde Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de biraz denk gelinebilecek şekilde, hatta daha ziyade on yedi ve on sekizinci yüzyılın etkin sistem filozoflarına benzer tarzda, birikimli, akıllı ve hakikatli insanlardı. Bu rekabette İmam Gazâlî’nin zamanına gelindiğinde hem metafizik hak etmediği şekilde kelâmdan fazla saygı görmekte ve hem de günümüzde Haşhaşiler olarak bilinen siyasi fitne mensupları tarafından kötüye kullanılmaktaydı. Bunun bir nedeni, kelâmla karışarak niteliğini özellikle İbn Sînâ döneminde artıran metafizik ve mantığın itibar edinmeleri, diğer bir nedeni, hukuksuz siyasi ve ahlaki görüşlerde hayali kalan muhtevaların istismara açık durumuydu. Gerçekten de genel itikadın tecrübî kaynaklarından mahrum bir bilgi, eksik, hayali ve tıpkı Türkiye’deki özgürlük tartışmaları gibi suiistimale açıktır. Metafizik, kelâma girmemeli ve hukuk gibi bir tecrübeden yoksun siyaset felsefesi de İslâm hukukunu içeriden anlayacak ve kapsayacak şekilde anlayışlı olabilmeliydi. İmam Gazâlî bütün bunları dikkatli bir şekilde etüt etti. Nitekim kendisinden önceki yüz elli yıl boyunca zaten İslâm kelâmı ve nahve karşı metafizik ve mantık vakıası ilim meclislerince malumdu ve bu durum, tatlı izlenen bir rekabet olup birçok bilgi verisi birikmiş halde durmaktaydı. Bugünkü bazılarının sandığı gibi metafizik, İslâm itikadına karşı değildi, fakat onun kendi kullandığı mantık açısından kelâmda denk gelinen kusurlarını da affetmiyordu. İslâm kelâmı ve nahiv de metafiziğe ve mantığa karşıt değildi, fakat bu ikisindeki modası geçmiş ve hayali unsurların yarattıkları kusurları acımasızca ifade etmekten çekinmiyorlardı. Kimse o zamanki bilime ve felsefeye karşı değildi, aynı zamanda başka kimseler de İslâm’ın itikadi ve hukuki muhtevalarına karşı değillerdi. İnancı farklı Zekeriyyâ er-Râzî gibi yorumcu filozoflara karşı da saygı ve anlayış mevcuttu. İslâm üstündü ve üstün olan hiçbir zaman lüzumsuz bir muhalefetle kendini gelişmekten mahrum bırakmaz.

İmam Gazâlî, bilim ile sosyal bilimleri, İslâm itikadı ile nahve dayanan kelâmı ve mantığa dayanan metafiziği özenle birbirlerinden ayırdı. Onun metafizik ve felsefi sosyal bilimleri tenkit etmiş olduğu doğrudur. Mantığa hayran değildi, onu takdir edebilecek kadar özgüvenli ve işlevsel kılacak kadar da akıllıydı. Toplumda insanların çoğunluğunun, güçlü ve başarılı olanların doğru ve hakikatlerini sahiplendiklerini gördü ve kendi zamanında felsefeyle eşanlamlı hale gelmiş olan Fârâbî ve özellikle İbn Sînâ’yı kendi çelişkilerini açığa çıkartarak itibarsızlaştırması gerektiğini fark etti. Zamanımızda Batılılar arasında René Descartes, John Locke, Immanuel Kant ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel nasıl değerli ve bunlardan özellikle Kant Anglosakson dünyada nasıl otoriteyse İbn Sînâ da o dönemde öyle otoriteydi. Bizim zamanımızda toplumsal meşruiyet normu nasıl önce Cumhuriyet, şimdi de demokrasi ise, o dönemde de İslâm itikadına iman ve Müslümanlıktı. Karl Popper, nasıl Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarları ve tüm Batılıların demokratik kazanımlarının muhafazası için Sosyalist Sovyet Cumhuriyetler Birliği’ne karşı “Açık Toplum ve Düşmanları” adlı bir kitap yazdı ve onda Herakleitos, Platon, Hegel ve Karl Marks’ı demokrasi ve özgürlük düşmanı ilan ettiyse (bu kitap Popper’a “sir” unvanını getirdi), İmam Gazâlî de benzer şekilde Fârâbî ve İbn Sînâ’ya imalı bir işaretle “küfr” ithamında bulundu. İmam Gazâlî’nin yaptığı bugünkü anlamda siyasi nitelikli değildi, toplumsal barışın devamı için bir adımdı ve o, hiçbir zaman selefi filozofların kâfir olduklarını söylemedi. Bu arada hiçbir zaman da tam manasıyla onların yolundan gitmedi. “Mişkâtü’l-Envâr” adlı metni de dâhil onun hiçbir eseri, felâsifenin mesleğini ve değerlerini benimsediğine yorulmamalıdır.

İnsana, tabiata ve herhangi bir şeye dair en isabetli iltifat, günümüzde nezaket görünümlü soytarılığa düşmeksizin onun vakıa halini resmetmek ve olduğu kadarıyla ona işarette bulunmaktır. Böyle yapılmadığında her nezaket görünümlü soytarılığa bir de “çok çok” abartısını eklemek ihtiyaç haline gelmekte ve ne muhatap memnun ve tatmin olmaktadır, ne de şeyler arasında farklılığa işaret edecek dil ve anlatımın işlevselliği korunabilmektedir. Türkçe böyle bozulmuştur. İmam Gazâlî ve İslâm filozofları veya felâsife, modern öncesi İslâm toplumunda faydalı ve en yüksek birikime sahip insanlardan bazılarıydı. Sadece bunlar yoktu, onlardan daha zekileri de vardır. Bu arada hepsi Müslümandır ve faydalı olmuşlardır. Aralarındaki davada İmam Gazâlî isabetli ve haklıdır, çünkü kurduğu her cümlenin toplumsal bir çerçevesi ve gerekçesi mevcuttur. Onun muhaliflerinin toplumsal bağlamla münasebeti onunkine kıyasla daha dikeydir ve belki bu ilişki tarzı medeniliğe daha münasiptir. İbn Sînâ herkesle muhatap olabilecek tarzda kendini düşürecek biri değildi, onun için hiyerarşi tabii ve insanın muhafazası için önemliydi. İmam Gazâlî babasız büyümüş ve kendini kabul ettirdikten sonra akli ve dini zevkleri medeni olarak fark edebilmiş, hatta sonra onları da aşma gereği duymuştu. Yine de kritik işlevler bağlamında İmam Gazâlî’nin tenkitleri, diğerlerininkinden toplumsal maliyet ve bir ihtiyaca tekabül etmek bakımından üstündü ve nitekim “Tehâfütü’l-Felâsife” toplumsal zekâ bakımından tüm zamanların en önde gelen eserleri arasında görece başta olanı olarak bile nitelendirilebilir. Her eser, düşünür ve yorum, muhatap kitlelerine verdiği gerçek fayda ve bu faydanın ömrüyle ölçülebilir ve değerlendirilebilirse, İmam Gazâlî ve başkaları arasında yapılabilecek bir değerlendirmede, her bir düşünürün kendince değerli olduğunu belirtmek gerekir. Kendi davasında İmam Gazâlî haklıydı, bugün de haklıdır ve o, Fransız aydınlanma felsefesi ve hakikatçi bilime karşıdır, fakat selefleri olan Fârâbî ve İbn Sînâ’daki felsefi sistemler bakımından durumu böyle bir hasım durumu değildir. Fârâbî ve İbn Sînâ da Fransız aydınlanma felsefesi ve bilimdeki tecrübeciliğe karşıdırlar. Belki başka bir yazıda da İmam Gazâlî ile filozoflar arasındaki meselelerin argümantatif ve terimsel içeriğine değinebiliriz.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort