DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20653731,30%
Ankara
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve Tek Başına Müslüman Aydınlık

Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve Tek Başına Müslüman Aydınlık

ABONE OL
21 Mayıs 2017 00:24
Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve Tek Başına Müslüman Aydınlık
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Harettin KaramanBu yazının amacı, Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın şahsı ve köşe yazıları özelinde Türkiye’deki Müslüman aydınlar -bu “aydın” sözcüğünü içime sindirerek kullanamıyorum, çünkü “Fransız aydınlanması”na gönderme yapıyor- bakımından bir saptamada bulunmaktır. Son zamanlardaki söz, demeç, yazı ve fiili durumlardan anlayabildiğim kadarıyla, birçok kişi arasından Hayrettin Karaman, bir Müslümanın çağdaş yaşamdaki sorunlarını açıklıkla ve anlaşılabilecek bir üslupla dile getirme konusunda tek başına bir misyon yürütmektedir. Aslında 2001 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden emekli olduğundan beri verdiği konferanslar, kaleme aldığı yazılar ve dâhil olduğu projelerde genellikle bu misyonun ağırlığını yüklenmeye çalıştığını düşünüyorum. Başka araştırmacı, akademisyen, yazar, sanatçı ve entelektüellerde belki benzer bir kaygı vardır, ama Türkiye’de dilsizlik sorunu nedeniyle insanlar kurdukları cümlelerin nasıl anlaşılabildiğini ve ne kadar maksatlarına uygun bir netice yaratıp yaratmadığını hesap edemiyorlar. Karaman, zamanı ve mekânı, mevcudiyeti ve telakkisi farklı ve temelde çatışan ve alttan alta oyan bir Batı sistemiyle Müslümanlar arasındaki açmazları orta düzeyde okuryazar olan herkesin anlayabileceği bir üslupla ve cesurca dile getirebilmektedir. Gerisinin genellikle yaptığı –kimse bana öfkelenmesin-, kurduğu her cümledeki örneğin on tanesinden altı tanesi hiç anlaşılamayan sözcüklerle kendi hakikatini pazarlamaktan ibarettir. Bu bağlamda maalesef benim de kusur ve zafiyetlerim mevcuttur. Anlayabilen için bu tespitim yol gösterici bir değerlendirmedir.

Hayrettin Karaman’ı nitelendirmek için “aydın” yerine her bakımdan Türkçe bir kelime bulmak ve kullanmak isterdim. Ne var ki, ne “münevver” ve “mütefekkir”, ne de entelektüel ve düşünür gibi kelimelerin hiçbiri “modernlikle kirlenmemiş” anlamında Türkçe değildirler. Akademik çalışma ve düşünce yazılarımda genellikle tenkit etmiş olduğum üzere, Hayrettin Karaman’ın da bu kirlenmenin geçmişinde emeği vardır. Fıkıh’ın İslâm hukukuna dönüşmesinde ve içtihatçılığın Müslümanları içerisine düştükleri gerilikten kurtaracak bir çözüm olarak anlaşılıp günümüzde olmadık yollara evrilmesinde onun araştırma ve akademik görüşlerinin olumsuz etkisi mevcuttur. Nitekim 2003 yılında şahsım Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Hukuku bilim dalında yüksek lisans öğrencisi iken bana hitaben söylemiş oldukları bu yönlü eleştirilerime bir cevaptı. 2003 yılı Sonbaharında binanın üçüncü katında kendisi aleyhindeki sözlerimi duyarak mı bunları söyledi bilmiyorum –katların orta kısmında boşluk vardı ve sesler aşağıya gidiyordu-, ama aşağıya indiğimizde arkadaşlarımı ve beni durdurdu ve şunu söyledi: “Arkadaşlar, bizleri eleştirirken biraz insaflı olun. Biz, tez ve araştırma yazabilmek için ancak üç kişinin güçbela bir daktilo bulabildiği ve ortak kullandığı bir zamanda ilim yapmaya çalışıyorduk. Sizin gibi bilgisayarlarımız ve böyle kütüphaneler yoktu.” Ben, Hayrettin Karaman’ı, yazdığı İslam Hukuk Tarihi adlı kitapta şerh ve haşiye dönemlerini, kabaca Moğol istilasından Mecelle’ye kadar olan dönemi, bir gerileme dönemi olarak resmettiği, Mecelle’den sonraki asıl gerileme dönemini de içtihat faaliyetlerinin yeniden canlandığı bir zaman olarak resmedip de İslâm Ehlisünnet vel-Cemâat geleneğini, medrese kurumunu, mezhepleri ve birçok büyük âlimimizi gözden düşürdüğü, ayrıca sadece İbn Rüşd gibi esas itibariyle Batılılaşmacıların öne çıkardıkları isimleri takdir ettiği için tenkit etmiştim. Bu görüşlerimde değişen bir şey yoktur. Buna benzer süreçler nedeniyle Hayrettin Karaman gibi değerli bir âlime, akademik sıfatlara kıyasla daha özerk bir nitelendirmede bulunmak için özgün Türkçe bir kelime bulamadım yazımda. Bu kadar eleştirime rağmen bu yazıda geldiğim yer, hayatım boyunca kitaplarını okuyarak ve tenkit ederek yetiştiğim bu Müslüman âlimin, özellikle son zamanlarda, Türkiye’nin itimat edilebilecek duyarlılıkları sözleriyle samimiyetle bütünleşmiş tek yazar veya istisnai aydınlardan birisi olduğudur. Keşke bu kadar rahatlıkla ve açıklıkla anlaşılabilecek düzeyde yazabilen, cesur ve idraki esas meselelere odaklanmış başka aydınlarımız da olsa. Akademisyen olarak fevkalade başarılı ve değerli bir geçmişi bulunan bir âlimin geldiği bu noktayı şahsım açısından örnek almak isterim. Modern dönemde bir ilmi geleneğimiz olsa, gerek ona ve gerekse başka saygıdeğer akademisyen ve aydınlara yapmış olduğum tenkitlerin aslında birer iltifat olduğu ve Türkiye’ye fayda verdiği anlaşılabilir ve takdir edilebilirdi.

Esas meselemize döndüğümüzde, Hayrettin Karaman, demokrasi, özgürlük, laiklik, çoğulculuk, serbest piyasa ekonomisi ve bireysellik gibi birçok kavramın ne tür maliyetlerle malul olduklarını bilerek ve içtenlikle hissederek İslâm ile ilişkilendirmektedir. Bana göre, yazıp çizdiklerinde kimseye hakaret veya anayasa ihlali de söz konusu değildir. Çünkü maksadı fay hatlarını açıkça konuşabilmektir. Demokrasi ve modernleşmeye temelde karşı oluşunun, hem Türkiye’nin ulusal çıkarları bağlamındaki anlamını ve hem de Müslümanlık özelindeki detaylarını paylaşmaktadır. “Demokrasi Laiklik Çoğulculuk ve İslâm”, “Türabi ve İslami Demokrasi” ve “İslam Ülkelerinde Demokrasi ve Laiklik” gibi birçok yazısında cesurca hayatla hesaplaşmaya girişmektedir. Çözümleri bilebildiği kadarıyla biliyorum mesajı vermekte ve İslâm’a aykırılıklar konusunda net tavır almaktadır. Bizim aydınlarımız genellikle her şeyi biliyormuş ve şartlar sebebiyle paylaşamıyormuş mesajı verirler ve onların yazılarında herhangi bir çözüm içeriği bulamazsınız. Felsefe ve sosyoloji gibi alanlardan değil de bu tarz bir aydının bir İslam hukukçusu veya fakihten çıkabilmiş olması da manidardır. Demek ki, Müslüman aydının fıkıh veya İslam hukukunu muhakkak bilmesi gerekiyor. Yine demek ki, “Ben özgürlüğü ve demokrasiyi seviyorum” ve “ben tüm görüşlere karşı hoşgörülüyüm” gibi fiili duruma hiçbir etkisi olmayan cümleleri sıkça tekrarlamakla aydın olunmuyormuş. Karaman’ın yazıları, birçok aşama ve olasılıktan sonra gelinebilecek insani durumları teşhis edebiliyor olması bakımından da faydalıdır. Anlayabilen için o, cesurca olduğu kadar zekice ve hatta akıllıca yazılar kaleme almaktadır. Modern sorunlara ondan daha aşina akademisyenlerimiz olabilir ve bunlar genellikle ya İslâm’ı bilmiyorlardır veya bildiklerini ispat edebilecek nitelikte basit cümle kurma kabiliyetinden yoksundurlar. Bir şeyi dile getiremiyorsanız, aslında onu bilmiyorsunuzdur. Neyi kastettiğim gayet bellidir. Ben, Hayrettin Karaman’ı, hem faydalandığım bir hocam olarak, hem kitaplarıyla yetiştiğim bir âlim olarak, hem görüşlerini tenkit ettiğim bir araştırmacı olarak daha önce de takdir etmiştim. Şimdi ise, Türkiye’deki okuryazar tüm Müslümanlar için örnek bir aydın örneği olarak –belki de tek aydın örneği olarak- kendisini kutlamak istiyorum. Allah uzun ömürler versin. Ondan başka kimse böyle açık sözcüklerle ve Batılı metinlerin değinilerine atıfta bulunarak metnini onurlandırma arayışına ihtiyaç duymadan meseleleri cesurca tahlil edememektedir!

Ben tüm okurlarıma ve öğrencilerime Hayrettin Karaman’ın yazılarını okumalarını ve İslâm’ı modern bağlamda önce ondan öğrenmeye başlamalarını öneriyorum. Karaman’ın yazıları, İslâm’ı yarandırmayı ve Müslüman zihinlerini iğdiş etmeyi değil, vakıadan hareketle konuşmayı benimseyen ve problemler daha ortaya çıkıyorlarken farkında olmak adına yazılmış yazılardır. Onun yazılarında bir iticilik bulanlar, bana göre, kaygısı öğrenmek olmayan insanlardır. Benim amacım basit düzeyde öğrenmektir diyenler, Hayrettin Karaman’ı okumalıdırlar.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort