DOLAR 32,3642 -0.38%
EURO 34,8383 -0.02%
ALTIN 2.393,89-1,17
BITCOIN 19207543,73%
Ankara
11°

KAPALI

04:16

İMSAK'A KALAN SÜRE

Banner 728x90
Banner 728x90
Üniversitelerde Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) Yapılanması

Üniversitelerde Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) Yapılanması

ABONE OL
15 Temmuz 2021 14:14
Üniversitelerde Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) Yapılanması
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazının amacı, karakter tarifi ve betimlemesinden hareketle Yüksek Öğretim Kurumlarında yuvalanmış Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) mevcudiyetini deşifre etmektir. Bugünlerde televizyon programlarına katılan akademisyen ve aydınlar yoğunlukla bu sorunu teşhis etmeye uğraşıyorlar, ama maalesef neredeyse hiçbir katılımcı bazı tecrübî verileri açıkça ve cesurca konuşamıyor. Belki de bilmiyorlar. Teröristin veya İslâm literatüründe fitneci münafığın bir düzensizliği (bizzat yarattığı bir kaosu) nasıl olup da kendi için güvenli olabilecek nitelikte bir düzen olarak kurabildiği titizlikle ortaya konulması gereken bir meseledir. Sevgili dostum ve akademik çalışma arkadaşım Yrd. Doç. Dr. Hasan OCAK’ın burada Genç Ufuk’ta kaleme alıp yayınladığı “Hocaefendi’den Hain’e: Kestanepazarı’ndan Günümüze Bir Zihniyetin Arkaplanı” başlıklı köşe yazısında bizzat teröristbaşı Fethullah Gülen’i ve onun hareket tarzındaki karakteri betimlemesini örnek alarak ben de Yüksek Öğretim Kurumlarındaki terörist yuvalanması ve karakter tarzını açıklıkla betimleyeceğim.

  1. Başka devlet kurumlarında olduğu gibi Yüksek Öğretim Kurumlarındaki Fethullahçı yapılanmada da paralel bir örgütlenme ve organize icraatlar vardır. Hedef seçtikleri bir Yüksek Öğretim Kurumu ile ilgili önceden çeşitli araştırmalar ve planlamalar yaparlar ve sonra oraya emniyet, adalet, siyaset, Milli Eğitim ve başka kurumlardaki üyelerinin organize çabalarıyla yerleşmeye başlarlar. İşler seve seve olmadığında zoraki elde edilir. İlgili üniversitenin başındaki kişi, onların buyruklarını geri çevirdiğinde, Rektör veya etrafındaki idarecilerle ilgili önceden hazırlanmış ve emniyet ile adalet destekleri kotarılmış tehdit ve şantajlarla yaklaşılır. Bu tehdit veya şantaj, ya bilinçsizce imzalanmış ve mali sorunları bulunan bir belgedir, ya ailesinden bir kişiyle ilgili hususi bir haldir veya paralel emniyet mensupları veya paralel üniversite öğrencileri tarafından izlenerek elde edilmiş bir aşk videosudur. Önce bir kişi veya birkaç kişi gelirler, sonra bir fakülte ve yüksekokul derken üniversiteyi ele geçirirler. Bu arada hoşlanmadıkları siyasi, sosyal veya inanç gurubundan kimler varsa, başkalarına onları kurumu ele geçirmek ithamıyla tanıtırlar. Böylece psikolojik olarak yansıtma yapıp kendi organize niyetlerini gizleme olanağına erişirler. Olur da işler ters giderse, kimsesi olmayan yalnız birilerini seçerek onun etrafında olayları örgütler ve her suçu onun üzerine yıkarak aklanırlar. Zamanla istemedikleri her çalışandan kurtulur ve ilgili Yüksek Öğretim Kurumu’nun sahibi oluverirler. Kusursuz işliyor görünen bu aşamalar, bunların akıllı, güçlü ve başarılı olduklarını düşündürterek devletin âcizmiş gibi algılanmasına yol açmamalıdır. Çünkü FETÖ mensupları, insanların iyi niyetlerini ve bazı muhtaçlıklarını kullanarak her şeyi yapmaktadırlar.
  2. Fethullahçı Terör Yapılanmasındaki güç ve başarı neticeleri kesinlikle cesaret ve gerçek bir güçten kaynaklanmaz. Bunlara hizmet eden İstanbul Cumhuriyet eski savcısı Zekeriya Öz örneğinde görüldüğü üzere, organize işler bir araya geldiğinde son derece güçlü ve cesur görünürler, ama işlerde biraz aksama olduğunda paniklemeye başlar ve korkarlar. “FuatAvni” rumuzlu organize twitter hesabından paylaşılanlara psikanaliz uyguladığınızda bunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. “Korkma, titre” veya “Bu gece yine korkularından ve baş ağrılarından uyuyamıyorsun” türünden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik paylaşımlar birer propaganda ürünü paylaşımlar olduğu kadar aslında psikolojik olarak yansıtma içermektedir. Yani hakikatte bizzat FETÖ’cüler geceleri korkularından ve paniklerinden uyuyamamaktadırlar. Üniversitelerdeki yapılanmalarda kendilerini gizlemiş tüm üyeler de böyledir. Korkak, panik halinde yaşayan ve organize bir işlem bulduğunda hemen aslan ve kaplan kesilen cinsten karakterlerdir. Sonra işler biraz ters gittiğinde ve kendi kazdıkları çukura düşme riski belirdiğinde kurbanlarına çeşitli hakaretlerde bulunurlar ki, genellikle hakaretlerdeki tüm nitelik ve ifadeler aslında kendi karakter özelliklerini yansıtmaktadır. Sözgelimi birine “sen ilk fırsatta ve ufak çıkarların için en yakınındakileri arkalarından bıçaklayan bir hainsin” demişlerse, anlamanız gereken, kendilerinin gerçekten böyle insanlar olduklarıdır.
  3. Türkiye’de son zamanlardaki önemli bir hata, Fethullahçı Terör Örgütü’nü (FETÖ) değerlendirirken sürekli İslâm dinine ve cemaatler ile tarikatlara konuyu getirmektir. Bu hata sayesinde FETÖ, saklanma, gizlenme, başkalarını hedef gösterme ve eylemlerine devam etme olanağı elde etmektedir. 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra da Yüksek Öğretim Kurumlarındaki önemli üyelerinin bir kısmı muhtemelen gizlenmiştir ve varlıkları neredeyse hiçbir şekilde deşifre edilemez. Cemaat ve tarikatlar ya da İslâm ile FETÖ’nün tek ilişkisi, Türkiye’de İslâm’a inanan insanların, İslâmî ve seküler nitelikli cemaat, dernek ve tarikatların mevcudiyetidir. FETÖ, bunu kendi emelleri için suiistimal etmektedir. İslâm, cemaat veya tarikatlar mevcut olmasaydı, varolan başka olgu ve oluşumları kullanacaklardı. FETÖ, bir cemaat değildir. Ayrıca FETÖ’nün İslâm ile itikadi bir münasebeti mevzubahis dahi değildir. Alt tabakalarında bulunan ve kafası ancak her şeyi İslâm’ın Allah’ı ile ilişkilendirmeye çalışan meczup kılıklı üyelerine Yüksek Öğretim Kurumlarında ya nadiren denk gelebilirsiniz veya hiç denk gelemezsiniz. Fethullahçı Terör Örgütü’nün üyeleri, dağlanmaktan anlayan çaresiz birer yara gibidir ve onları yok etmedikçe şerlerinden emin olamazsınız. FETÖ’cüleri örneğin namaz kılmak, oruç tutmak veya İslâm’ı önemsemek ile teşhis edeceğinizi sanırsanız aldanırsınız; bunlar bulundukları her yerin rengini alırlar. Başarılı ve takdir edilmesi gereken sadece iki özellikleri vardır: a) Bulundukları her yere uyum sağlayarak yalan söylemek konusunda ustadırlar, b) Kimsesiz buldukları veya kurtulmak zorunda kaldıkları kişilere kumpas kurma konusunda fevkalade azimli ve başarılıdırlar. FETÖ mensubu bir kişi, ikisini de ancak organize bir işle başarabilir, tek başına kimseye hiçbir şey yapamaz. Tek başlarına oldukça özgüvensiz ve silik tiplerdir. Güçlü birini gördüklerinde hemen yanaşmaya çalışırlar, zayıf birini gördüklerinde ise, zehirlemek girişimi onların karakteridir.
  4. Yüksek Öğretim Kurumlarında yapılanmış Fethullahçı Terör Örgütü’nü, ancak akıllı ve sağlıklı kalabilmiş kurbanları ve mağdurlarıyla teşhis edebilirsiniz. Çünkü bunlar insanda akıl ve bünyede sağlık bırakmazlar. Kimi zaman kurbanları ve mağdurları intihar eder veya intihar girişiminde bulunabilirler. Nitekim Ergenekon ve Balyoz Davaları sırasında bazı intiharlara tanıklık etmiştik. Benzerleri üniversitelerde de vardır. Mesela Erzincan Üniversitesi eski Rektörü’nün intiharı dikkatle araştırılmalıdır. Ölümle sonuçlanan beklenmedik intiharlar genellikle FETÖ’nün mevcudiyetinin en önemli delili olarak görülmeli ve araştırılmalıdır. FETÖ üyeleri, suçu bulmazlar, bizzat üretir ve icat ederler. Kurbanlarını ve mağdurlarını genellikle yalnız ve güçsüz buldukları insanlardan seçerler ki, niyetleri arınma, gizlenme veya kurtulma ise, bu, rahatlıkla gerçekleşebilsin. İlgili kişinin özel hayatını ve yakın çevresini takibe başlarlar ve konuyu emniyet ve adalet kurumlarından beraber çalıştıkları unsurlarla paylaşırlar. Sonra ilgili kişinin ağzından kişisel ve toplumsal yaşamına dair tüm detayları alarak gerçekçi bir kumpasta kullanmak üzere bir araya getirir ve aslında yeniden yaratırlar. Ya kişileri birbirine düşürerek, ya kurumları birbirine düşürerek, ya özel hayatla ilgili bir suçlamada bulunarak veya ilgili kişi bayağı aptal ise, bizzat üzerine yürüyüp kendi icat ettikleri suçlar üzerinden tehdit ve şantajda bulunarak işlerini görürler. Her seferinde kurban tek başına kalır, hiçbir şeyi ispat edemez ve kendini aklından şüphelenirken buluverir. Son zamanlarda Türkiye’de FETÖ’cü olmadıkları halde bunları taklit ederek insanları ve kurumları sömüren organize akademisyen çevreleri de ortaya çıkmıştır. Çalışma şekilleri ve karakter özellikleri tıpatıp birbirlerine benzemektedir. Yüksek Öğretim Kurumu ve Türkiye, Fethullahçı Paralel Devlet Yapılanmasından sonra bir gün bunlarla da yüzleşmeye ve hesaplaşmaya hazır olmalıdır. Çünkü mağdur ve kurbanlarının sayısı artık azımsanmayacak bir rakama ulaşmış bulunmaktadır.
  5. Üniversitelerdeki Fethullahçı Terör Örgütü yapılanmasının en önemli özelliklerinden bazıları, onların nefretlerinden yakalanabilir. Kendi aralarındaki konuşmalarında ve hedef seçtikleri düşmanlarda görünür olan bazı özellikler vardır. FETÖ, İlahiyat Fakültesi mensuplarından ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın alışılmış bürokratik havasıyla din anlatan zatlardan kesinlikle nefret etmektedir. Her fırsatta İlahiyatçıların aleyhinde bir teşebbüste bulunmaktadırlar. Son zamanlarda İlahiyatçı profesörlerden Rektörler atanmaya başlanılmasından en çok rahatsızlık duyanlar FETÖ’cülerdir. Sanırım düşünceleri şöyledir: Bir zamanlar 28 Şubat döneminde hamam böceği gibi aşağı görülen insanların, FETÖ’cülere ait olması gereken makamları işgal etmeleri çok zorlarına gitmektedir. FETÖ’cülerin hızlı taklitçilerinin de bu konuda onlardan aşağı kalır yanları bulunmamaktadır. İkinci olarak, FETÖ, kendince komünizm ve ateizm düşmanlığı yapmaktadır. FETÖ üyelerindeki solcu hayranlığının aksine komünizm ve ateizm düşmanlığının mevcudiyeti bir çelişki gibi görünebilir, ama böyledir. Komünizm ve ateizmle mücadele onların karakterlerinde bir yer edinmiştir. Oysa ateizm dedikleri inanç şeklinin samimi içeriği, kendilerininkinden daha temiz ve şeffaftır. Üçüncü olarak, FETÖ’cüler Kürtlerden nefret etmektedirler. Kürtler FETÖ’cüler için muhakkak yok edilmesi gerekli insanlardır, çünkü bunların ne yapıp ne edebileceklerini kestirmek zordur. Dahası bu kıroların önemli insanların arasında ne işleri vardır? Kimi zaman kendilerinden olmayanları terör örgütü PKK ile ilişkilendirerek itibarsızlaştırmaya ve hatta bir teröristmiş gibi göstermeye çalışırlar. Elbette bu durum, terör örgütü PKK’nın onların mağduru olduğu anlamına alınamaz. FETÖ ile terör örgütü PKK arasındaki fark, elbette bana göre, ilkinin akıl cinayeti, ikincisinin ise can cinayeti işlemesidir. Dördüncü olarak, mesela Milli Görüş veya Milli Gençlik Vakfı asıllı akademisyen, idari çalışan, aydın ve öğrencilerden nefret ederler. Çünkü bu sonuncular, devletle İslâm dinine bağlılığı beraber özümsemiş insanlardır ve onları işleyecekleri her organize suç için bir risk olarak algılamaktadırlar. Ayrıca bu sakallı ve geri kafalı Müslümanların onların bulundukları üstün konumlu yerlerde ne işleri vardır, öyle değil mi? Beşinci olarak, Aleviler, onlar için ateist komünizm, Ermenilik ve Kürtlüğün bir tür birleşimi gibidir. Her ortamda sevgi sözcükleriyle gülücükler dağıtırken kendileriyle baş başa kaldıklarında sürekli bunların aleyhinde planlar yapıp dururlar. Altıncı bir örnek olarak, ulusalcı Kemalistlerden nefret ederler. Bu nefretin bir nedeni, kendi suiistimalleri için uygun buldukları Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ulusalcı Kemalistler tarafından sahiplenilmesidir. Ayrıca yukarıda onların nefret ettikleri diğerleri gibi ulusalcı Kemalistler de, samimi bir davası bulunan vatanperver insanlardır. Bir kişide bütün bu nefretler bir aradaysa, biliniz ki o kişi, Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) mensup olabilir.
  6. Ellerinde söz ve görüntülerin kaydedildiği elektronik cihazlarla gezip de, başkalarına aynı karakteri yansıtarak suçlama özelliği fazla gelişmiş FETÖ üyeleri, bir taraftan kurbanlarına daha sonra üzerlerine yıkacakları suç ve yanlışları işletmek için, çeşitli teşvik ve güzellemelerle yaklaşırlar; bir taraftan da olabilecek sorunlara dair dert dinliyor ve onları koruyormuş gibi yaparlar. Emniyetin ve adaletin, Ankara’dan önemli kişilerin kendilerinin emrinde iyilik için çalıştıklarını, cinsel özgürlükleri yaşamak gerektiğini, bunun için kurum içinde bazı kişilerin gayet elverişli olduğunu, herkesin önemli konumlara gelip para kazanırlarken neden bazılarının kazanamadığını, bunun için kendilerine yardım edeceklerini söyleyerek kişileri olmadık hallere sokarlar. Sonra bu arada güçlü ve başarılı görünmek için nefret ettikleri kişilerin kadro almalarını ve akademide yükselmelerini engelleyeceklerini tekrarlayıp dururlar. Mesela bir öğretim üyesinin profesörlüğü gelmiştir ve onlar isterse o kişi profesör olabilecektir. Ya da bir Profesör, Dekan veya Rektör adayıdır, onlar isterlerse ilgili kişi Dekan veya Rektör olarak atanabilecektir. Önce kişi aleyhinde söylentiler çıkarırlar ve emniyetten birilerinin gelip ilgili kişileri izleyip raporladığını ve kendilerine haber verdiğini eklerler. Söylentiyle kişileri birbirine düşüremez veya hedef seçtikleri insandan kurtulamazlarsa, bu defa organize ve resmi yollarla ilgili kişiyi istifaya zorlarlar. Bu genellikle sonuç verir. Bu da sonuç vermezse, sıradaki işlem, itibarsızlaştırma, yalnızlaştırma, güç uygulama ve nihayet hazırlanmış şahitlerle suç ithamında bulunarak kurumdan attırmak ve mümkünse tutuklattırmaktır.
  7. FETÖ üyeleri, Recep Tayyip Erdoğan’dan nefret ederler. Cumhurbaşkanımızı sevdiğini ve ısrarla sahiplenip savunduğunu gördükleri insanların yanında biraz seviyor görünür, biraz eleştiriyor görünür, aklını bulandırmaya çabalarlar. Sonra kendi aralarında veya sayıca üstünlük kurdukları esnada sürekli Cumhurbaşkanımızın aleyhinde konuşurlar. Sonunda muhakkak Amerika Birleşik Devletleri’nin desteklediği “cemaat”in veya “Fethullahçı Terör Örgütü”nün galip geleceğini, söz konusu gurup aleyhinde çalışmamak ve yazmamak gerektiğini salık verir dururlar. Sözleri gerçek yaşamla mukayese edildiğinde geçersiz, dilbilgisi ve mantık kuralları bakımından tutarsız ve bazen verdikleri taahhütler bakımından hayalidir.
  8. Gizlenmek için yaptıkları en iyi şey, çalıştıkları kurumlardaki başka kişileri FETÖ’cülükle suçlamalarıdır. Bu konuda Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU’nun bütün söylediklerine katılıyorum ve bir akademisyen olarak kendisini hukuk ve adalete değer verdiği için destekliyorum.

15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü yaşanıncaya değin Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) mensup insanların üniversitelerde yaptıkları bunlardı. Onların bütün güçleri ve cesaretleri, karşılarındaki kurban veya mağdurun yalnız, kimsesiz, çaresiz ve mecbur görünmesinden; kendilerinin ise sayıca çok ve organize hareket etmelerinden kaynaklanıyordu. Oysa gerçekte ne cesaretleri ve ne de güçleri mevcuttu. Nihayet darbe teşebbüsü başarısız oldu ve ortaya çıkıp yakalanmaktan korkar halde gezmeye başladılar. Bu arada hala yakalanmamış veya fark edilmemiş olanlarının kuyruklarını dik tutarak kendilerince hala yalan ve düzenbazlıkla güçlü ve başarılı görünmeye uğraşıyor olduklarını sanıyorum. Buradaki maddelerden önemli bir kısmı aşağı yukarı 7 yıldır tanık olduklarımın, duyduklarımın, değer verdiğim akademisyenlerin başlarına gelenlerden ve yakınlarımın başlarına gelenlerden öğrendiklerimin, ayrıca gazeteci çevresinden tanıştığım bazı gerçekten vatanperver dostlarımın haber verip şahsımı uyarmalarının ürünü olarak kaleme alınmıştır. Felsefi tahayyülümün ve sömürge pratiklerine dair çalışmalarımdan edindiğim akıl yürütmelerin ürünü saptamalarımın da önemli bir yekûn tuttuğunu paylaşmak isterim. Bir değerli dostum, 15 Temmuz 2016 tarihinden çok evvel bunları yazmamı benden istemişti, keşke o zaman yazsaymışım! Kişisel olarak başıma gelenler ve bizzat şahit olduklarım da oldu. Başıma gelenlere henüz girmiş değilim, daha sonra emniyet, adalet ve basın kuruluşlarınca, ayrıca devletimizin büyüklerince garantiye alınmış bir ortam söz konusu olursa, bizzat onlara da yer vereceğim.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP
İstanbul escort Samsun escort Mersin escort Eskişehir escort